Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Ülkelerin (Milletlerin) zenginliği (The Wealth of Nations) kavramı ilk olarak ekonomi biliminin kurucusu kabul edilen Adam Smith (1723-1790) tarafından ortaya atılmıştır. Birleşmiş Milletler’in (BM) hazırladığı rapor sistematiğine göre ülkelerin zenginlikleri 3 temel sermaye birikimi çerçevesinde oluşmaktadır: 

  1. Fiziki Sermaye: Ülkenin inşa edilmiş yollar, ulaşım, baraj, havaalanı, liman, iletişim, altyapı, makina, fabrika, her türlü ulaşım araç, teçhizat, ürün, mal, mülk, menkul, gayrimenkul, emlak gibi maddi zenginliklerin toplamını ifade eder. Türkiye, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde fiziki sermaye unsurları ön plana çıkar.
  2. Beşeri Sermaye: Ülkenin ekonomik gelişim ve kalkınması dolayısıyla zenginleşmesi sadece fiziki sermayesinin artışıyla değil ondan çok daha önemli olan beşeri sermayesindeki artışıyla ilgili bulunmaktadır. Milleti teşkil eden insan ya da insan kaynağının maddi – manevi ve sosyal olarak sanatsal, tarihsel, kültürel, düşünsel, bilimsel ve teknolojik katma değer yaratma yeteneğini sağlayan insan eğitim, sağlık, bilgi, beceri faktör ve kalitesinin birikimini ifade eder. Ülkelerin gelişmişliklerine bağlı olarak ağırlığı gittikçe artan üretken ve yaratıcı sermayedir. Fiziki sermayeyi de yaratan, doğal zenginliklerin verimli kullanımının yolunu açan yine beşeri sermayedir. Türkiye’nin GSYH’na yaklaşan Apple’ın Steve Jobs önderliğindeki yaratıcı başarı hikâyesi beşeri sermayenin ne derece önemli olduğuna ilişkin en çarpıcı örneklerinden birisidir. Paul Romer, iktisadi büyümenin esasının fiziki sermaye ile değil beşeri sermayenin (nitelikli, yaratıcı işgücü gelişimi) eseri olan inovasyon ile olduğunu öne süren teori geliştirmiştir. Gery Becker’e göre bir ülkede insana, eğitime, insan nitelik ve kalitesine, insan kaynağına kısacası beşeri sermaye artırımına yapılacak yatırım çok daha fazla karşılığını verir.

ABD, İngiltere, Almanya, Japonya gibi gelişmiş ülkelerde ülke zenginliğinde beşeri sermayenin payı diğerlerine nazaran çok daha yüksektir. Gittikçe hızlanıp karmaşıklaşan uluslararası konjonktürde beşeri sermayenin temelini teşkil eden insan faktörü ülkelerin gösterecekleri performanslarda “stratejik güç” olarak ön plana çıkmıştır. 2. Dünya savaşı sonrası taş taş üstünde kalmayan Almanya ya da Japonya’nın 50 yıllık kısa bir süre içerisinde hem ekonomik hem de kültürel olarak dünyanın en güçlü ve en önemli ülke konumuna gelmiş olmaları kendi iç dinemiklerinde var olan insan kalite ve birikimlerinin ifadesi olan beşeri sermayelerinin gücü sayesinde olmuştur.

Fiziki sermayeye dayalı ekonomik gelişim performansı ile beşeri sermayeye dayalı insan kaynaklı sosyo-kültürel gelişim arası mesafe ne kadar büyürse günlük yaşamdan, görgü, siyaset, trafik her türlü magandalık, şiddet ve terör dahil yaratacağı toplumsal sancı ve problemler de o kadar büyüyecektir.

Beşeri sermayenin değerlendirilmesine ilişkin kriterler arasında; sağlık kriterleri, eğitim kriterleri (PİSA), beceri kriterleri, rekabetçilik kriteleri (STEM), küresel yenileşim endeksi (GII, Global İnnovation İndex) sayılabilir. Türkiye dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olması itibariyle uluslararası derecelendirme indeks ya da kriterleri arasında hiç de yakışmayacak ölçülerde geri sıralarda yer almaktadır.

Örneğin eğitim kriterine göre uluslararası PISA testi 2015 sonuçlarında Türkiye 72 ülke arasında 50’nci sırada yer alırken, önceki testlere göre de performansı gerilemiş ve bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kalmıştır. OECD ülkeleri arasında Kanada ve Finlandiya başı çekerken Türkiye ve Meksika ise en sonda yer almaktadır. Hukukun üstünlüğü endeksine ilişkin 2017 raporunda Türkiye 113 ülke arasında 101. sıra ile maalesef birçok Afrika ve Arap ülkelerinin dahi gerisinde yer almıştır.

  1. Doğal Zenginlikler: Yer altı/yerüstü zenginlikler; hammadde, verimli toprak, madenler, petrol, doğal gaz, yayla, orman, deniz, akarsu, doğal ve tarihi güzellikler. Türkiye doğal ve tarihi güzellikleriyle çok büyük potensiyeli olmasına rağmen terör ve batı ile zaman zaman gerginleşen ilişkiler neticesi turizm alanında poansiyelinin çok altında kalmıştır.

Doğal zenginlikler özellikle petrol zengini Arap ülkelerinde söz konusu zenginliktir. Bu ülkelerde 50 yıl içerisinde tükenmesi söz konusu olan petrol gibi doğal zenginliklerinin yarattığı fiziki sermaye her ne kadar gelişmiş görünse de beşeri sermaye birikimindeki fakirlik bu şekilde devam etmesi durumunda bu ülkelerin adım adım sonlarının gelmesi söz konusu olabilir. Ancak Katar ve BAE gibi petrol zengini ülkelerde beşeri sermaye birikimi için ortaya koyulan ciddi gayretler oldukça dikkat çekicidir. Suudi Arabistan’da bu durumu farketmiş olup, toplumsal tutuculuk problemine rağmen bu yönde adım adım reformalar oluşturma sürecine girmiştir.

Sonuç:

Sağlık faktörü de önemli olmakla beraber beşeri sermayenin geliştirilmesinde en önemli faktör eğitim olup fiziki olarak zenginleşme ve bundan anlamsız yere böbürlenme sürecinde olan Türkiye’de beşeri sermayeyi artırma yolunda atılan adımlar maalesef yetersiz kalmaktadır. Bu da eğitim alanında yapısal reformu zorunlu kılmaktadır. Çünkü ülkeler ancak ve ancak beşeri sermaye sayesinde kazanılan verimlilik, rekabet gücü, inovasyon, katma değer ve AR-GE yoluyla uluslararası arenada avantaj ve üstünlük sağlamaktadırlar..

Dünyanın en başarılı milli eğitim sistemlerine sahip Japonya ya da Finlandiya’da çocukların İlkokul öğretiminde ders ya da ödev sarmalı yoktur..!! Belli bir sistemle çocuklara; uyum, sorumluluk, dürüstlük, dakiklik, akıl, izan, özgüven, sabır, araştırma ve yaratıcılık ruhu, düzenli ve disiplinli olma, insan ve sokak hayatına sevgi, saygı, insanları olduğu gibi kabul etme, çevreye saygı ve temizlik, vatan sevgisi ve ruhu, beraberlik – ekip ruhu ve dayanışması gibi öğrendiklerinde yüzme öğrenmek, bisiklete binmeyi öğrenmek gibi ömür boyu kalıcı olan davranışsal özellikler uygulama içerisinde ve bilinç düzeyinde verilmektedir. Merak unsuru öğrenme isteğinin yakıtı olarak kabul edilmekte, merak uyandırıcı şartlar sağlanıp çocuklar bu yönde teşvik edilmektedir.

Dikkat edilirse bu davranışsal özellikler bizim toplumsal yaşamımızda aileden, sokağa ve trafiğe kadar çok büyük sorunlar yaratan hatta sosyal ve toplumsal yaşamın başına adeta bela olmuş davranışsal özelliklerdir. Akşam yayına giren tüm TV kanallarında haberlere konu olan çoğu olay çocuklukta öğrenilmemiş bu davranışsal anormalliklerin ürünü olarak yer almaktadır. Üstelik bir insanın kendi yalan ya da palavralarına inanma hastalığı olarak ifade edilen Mitomani hastalığı tehlikeli bir gidişatla neredeyse toplumsal ve kronik bir hastalık olma yolundadır.

21’inci Yüzyılın insan modeli yaratıcılık, araştırmacılık, merak, sorgulama yeteneği, her konuda okuryazar olmak, esneklik, insiyatif ve bilinç sahibi olmak, problem çözme, çok yönlü ve farklı düşünebilme, sosyal ve kültürel beceriler, üretkenlik, sözlü-yazılı hesap ya da rapor verebilme becerileri çerçevesinde şekillenmekte olup, bu yönde etkili ve gerçekçi adımlar ivedilikle atılmak zorundadır. Aksi bir durum maalesef bizim çağı kaçırmamıza neden olacaktır..