Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TEKALİF-İ MİLLİYE

Salgın nedeniyle başlatılan yardım kampanyasının Tekalif-i Milliye (Milli Yükümlülük) Emirleri’ne benzerliği tartışma konusu oldu. Sadece salgın değil, Suriye, Ege, Kıbrıs, FETÖ, PKK, IŞİD gibi hususlar üzerinden sıkıştırılmasına karşı başarı devlet ve millet birliğine bağlıdır. Sadece vergi vermek, askerin cephede, öğretmenin okulda, doktorun, hemşirenin hastanede görevine odaklanması yetmiyor. Tüm bu sorunları milli birlikle aşabiliriz. Bugün ve gelecekte yapacaklarımız tarihimizdeki fedakarlıklardan, kahramanlıklardan ilham alınarak ortaya konabilir. Dolayısıyla güncel bir konu haline gele Tekalif-i Milliye’yi yeniden ele almalıyız.

Tekalif-i Milliye ne demektir? Hangi şartlarda gündeme gelmişti? İçeriği nedir? Atatürk ne düşünüyordu?

Kütahya-Eskişehir savaşlarında alınan yenilgi sonrası ordumuz 25 Temmuz 1921’de Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilir. Çünkü İkinci İnönü Savaşı’ndan sonra, genel seferberlik yapmış olan Yunan ordusu, insan, tüfek, makineli tüfek ve top miktarınca ordumuzdan mühim derecede üstün idi. Yunanların bütün kuvvetiyle yaptığı bu taarruz karşısında, bizim askeri olan esas vazifemiz Atatürk’ün ifadesiyle “milli mücadelenin başından itibaren takip ettiğimiz vazife idi ki, o, her Yunan taarruzu karşısında kaldıkça, bu taarruzu mukavemet ve münasip harekat ile durdurmak ve boşa çıkarmak ve yeni orduyu meydana getirmek için zaman kazanmak”[1] idi. Ordunun derlenip toparlanması ve ihtiyaçlarının karşılanması için Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmek uygun görüldü.

Geri çekiliş mecliste kaygı ve tepkilere neden oldu. Atatürk bu işin sorumlusu olarak görülmeye başlandı. Kimi milletvekilleri O’nun kurtarabileceğine, kimisi de itibarının sıfırlanması amacıyla “ordunun başına geçsin!” teklifinde bulundular. Atatürk 5 Ağustos 1921’de kendisine Başkumandan yetkisi verildi.

Tekalif-i Milliye’ye  neden ihtiyaç duyuldu?

Tekalif-i Milliye bağımsızlığına düşkün Türk Milleti’nin, hür yaşaması yolunda ordusuyla beraber kurtuluş savaşının yiyecek, giyecek, silah, cephane ve bunların ulaşımıyla ilgili tüm ihtiyaçlarını karşılanmasıdır. Sadece eli silah tutacak olanların değil yedisinden yetmişe, kadının, çocuğun, ihtiyarın milletin seferberlik halidir. Milletin ordulaşmasıdır.

Akla “bir milletin tamamını seferber ederek değil de cepheye gidecek olanların askeri ihtiyaçlarını karşılamak için başka yollarla mali kaynak yaratma olanağı yok muydu?” sorusu gelecektir. Bu soruya yanıt vermek emirlerin gereğini anlamak bakımından önemlidir.

Ağustos ayının ortasında Yunanların genel bir taarruza kalkacakları keşif raporlarından anlaşılmaktadır ve 5 Ağustos’tan itibaren on günlük bir süre kalmıştır. Bu az zamanda yeni gelir kaynakları nasıl yaratılabilir miydi?

İlk olarak vergileri artırma yolu düşünülebilirdi. Özellikle vergilerin ana kaynağı tarım vergileri artırılabilirdi; ancak hasat mevsiminin ortasına bile gelinmediği bir esnada, tarımsal vergilerden kısa sürede bir gelir artışı sağlamak mümkün değildi.

Gelirleri içinde önemli yeri olan gümrük vergilerine yapılacak zam da etkili olamazdı. Çünkü ihracat, tamamen tarım ürünlerine dayalı olduğundan, bu ürünler de hasat edilemediğinden diğer ülkelere satılması zaman alacaktı. Gelirlerin % 8 ini oluşturan tuz resmine yapılacak zam da etkili olamazdı; zira tuz tüketimi sabitti. Bağımsızlıktan taviz verilebileceği fikriyle dış borçlanmaya başvurulmadı. Rusya’dan ise bir miktar dış yardım alınmıştır ama on günlük bir zamanda büyük bir artış beklenemezdi.

Para basmak seçenek gibi dursa da basılan paralar üretimde değil tüketimde; yani savaş harcamalarında kullanılacaktı. Basılan para üretimde artış sağlamayacağı için hızlı bir fiyat artışıyla enflasyona neden olacaktı. Bu da temel ihtiyaçların alımını zorlaştıracaktı. Ayrıca para basma (emisyon) yoluna başvurulması teknik bakımdan olanaksızdır. Kağıt para basacak tesis yoktu. Kağıt para devamlı değer kaybetmekte olduğundan benimsenememiştir.

Sermayedar az ve halk fakir olduğundan iç borçlanmaya başvurma olanağı da yoktu. Borç zorunlu olsa yani zorunlu iç borçlanma yoluna da başvurulsa devlet tahvili çıkarmak zordu. İyi cins kağıt, taklidi zor, ince desenli bir kilişe ve düzgün baskı yapabilecek bir matbaa gerekliydi. Bunlar da Anadolu’da yoktu. Avrupa’da bastırmaya zaman azdı. Dahası zorunlu iç borçlanmanın miktarı, kişilerin mali güçlerinin tespiti nasıl olacaktı?

Dolayısıyla bu yollar teferruatlı, zor ve zaman alıcıydı; savaşın ise on gün içinde olması bekleniyordu.[2]

İşte Tekalif-i Milliye böyle bir ortamda gündeme gelecekti. Ordunun yiyecek, giyecek, silah, cephane, ulaşım gibi ihtiyaçları kısa sürede karşılanmalıydı. Bu da millete her zamankinden daha fazla dayanmakla olanaklıydı. O halde bu emirler neydi?

Tekalif-i Milliye Emirleri

Atatürk ilk işlerden biri olarak 7-8 Ağustos 1921 tarihlerinde Tekalif-i Milliye  Emirleri’ni yayınlar. Bu emirlerin içeriği şöyledir;

  1. Her ilçede kurulan Tekalif-i Milliye komisyonları kurulacaktı.
  2. Her hane birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarığı parasız verecekti. hazırlayacaktı.
  3. Tüccar ve ahali elinde mevcut olan çamaşırlık bez, Amerikan patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi imaline yarar her tür kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, vaketa, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyan, mamul ve gayri mamul arık, potin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve mamul nal, mıh, yem torbası, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urgan stoklarından yüzde kırkına, bedeli daha sonra ödenmek üzere el kondu.
  4. Buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvanat, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay, mum stoklarından keza yüzde kırkına, bedeli daha sonra ödenmek üzere el kondu.
  5. Ordu ihtiyacı için alınan nakliye vasıtalarından başka, ahalinin elinde kalan nakliye vasıtalarıyla, parasız olarak 100 kilometrelik bir mesafeye kadar ayda bir defaya mahsus olmak üzere askeri nakliyata mecbur kılındı.
  6. Ordunun giydirilmesine ve iaşesine yarayan bütün kullanılmayan mallara el kondu.
  7. Elinde savaşa yarar bütün silah ve cephanenin 3 gün zarfında teslimi istendi.
  8. Benzin, vakum, gres, makine, don, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil, kamyon lastiği, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan ve bunlara benzer malzeme, sülfürik asit stoklarının yüzde kırkına el kondu.
  9. Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç, arabacı esnafları ve imalathaneleriyle bu esnaflar ve imalathanelerin imal kabiliyetleri ve kasatura, kılıç, mızrak ve eyer yapabilecek sanatkarların isimleri belirtilmek üzere miktar ve vaziyetlerini tespit ettirildi.
  10. Elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabalarıyla kağnı arabalarının bütün teçhizat ve hayvanlarıyla beraber ve binek ve topçeker hayvanlar, katır ve yük hayvanları, deve ve merkep miktarlarının yüzde yirmisine el kondu.[3]

Emirlerin yürütülmesi için Ankara, Kastamonu, Samsun, Konya, Eskişehir İstiklal Mahkemeleri kuruldu.

Tekalif-i Milliye’nin niteliği

a) Bu emirler devlet-millet birliğinin ifadesidir. Topyekün mücadeledir.Kurtuluş Savaşı komutanlarından General Fahri Belen’in ifadesiyle “dünyada ilk kez topyekun savaşı” uygulamasıdır.[4]Atatürk emirlerin bu yönünü savaşı şöyle tanımlayarak ortaya koymuştur:

“Harp, muharebe, nihayet meydan muharebesi, yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir; milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi, milletlerin bütün mevcudiyetleri ile ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle, kısaca bütün maddi ve manevi kudret ve faziletleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır.”[5]

22 Ağustos- 13 Eylül 1921 tarihlerinde 22 gün süren Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra da bazı emirler Büyük Taarruza kadar uygulanmıştır.

Atatürk’ün okuduğu kitaplardan olan “Bir Askerin Düşünümleri” adlı kitapta “harbi beslemek için yani ikmal işleri için ne eşhas ne malzemece kafi tedbir hazırlanmamış ve bunun merbut ve mütevakkıf olduğu iktisadi seferberlik hususunda bir şey yapılmamıştı“ ifadesi yazılıdır. Atatürk “iktisadi seferberlik” sözcüklerinin altı çizerek bu ifadenin yanına “İstiklal Harbinde biz yaptık” cümlesini eklemiştir.[6]

Türk Milletinin bu topyekün seferberlik hali 2. Dünya Savaşı yıllarında diğer ülkelerce örnek gösterilecektir.

b) Tekalif-i Milliye’nin gönüllüğe dayanmaz; emirdir. Uygulanmasının geciktirilmesi, kötü uygulama idama tabidir. Kimsenin idam edilmediğini de belirtelim. İstiklal Mahkemeleri uygulamayı, işgüzarlıkları denetlemekle ve cezalandırmakla görevlidir. Emir, ceza uygulamasını içermekle beraber millet, emirdekilerden daha fazlasını vermiş, mitingler yapmış, emirlerin dışında bağışlar toplanmıştır. Çünkü söz konusu olan vatanıdır, cephedeki eşidir, oğludur.

c) Bir başka özellik de katılımcı; yani demokratik olmasıdır. Tekalif-i Milliye komisyonları; her ilçe de kurularak, o ilçenin en büyük mülkî âmirin başkanlığında mâliye ve askerî memurlarla, yönetim kurulu ve memurlarıyla meclis-i idare, belediye, ticaret odasından ikişer üyeden oluşturulmuştur. Dahası bu komisyonlara Anadolu ve Rumeli Hukuk Cemiyeti merkez ve yönetim kurullarından iki üye de katılmıştır.[7]

Sadece emrin yerine getirilmesinde değil görüldüğü gibi komisyonların bileşimi, malların toplanması, değerinin fiyatlandırılması noktasında devlet ve milletin seçimiyle oluşturulan kurumlardan üyelerin katılımıyla devlet-millet birliği sağlanmıştır.

Mal ve hizmetlerin paralarının ödenmesi

5. madde gereği nakliye vasıtalarıyla parasız olarak 100 kilometrelik bir mesafeye kadar ayda bir defaya kadar silah ve cephanenin nakli ücretsizdi ama nakledenlerin ve havyaların yiyeceği ordu tarafından karşılanıyordu.

9. maddede belirtilen sanatkarlara orduya yaptıkları himet için geçimlerine yetecek ücret ödeniyordu.

El konulan silah ve cephanelere para verilmiyordu

Yiyecek, giyecek, hayvan, işe yarar diğer malların fiyatların tespit edilerek karşılığında makbuzlar verilmiş ve milli mücadeleden sonra ödenmiştir. Büyük bir kısmı nakten, geri kalanı da hazine tahvilleriyle ödenmiştir. Ödemelerin toplamı 6.003.663 TL’dir. Bu miktarın % 72.3’ü 1923 yılında ödenmiştir. Bu arada Osmanlı hükümetlerinin halka olan 10.527.217 TL borçları dahil olmak üzere halka, 1923-1 937 yıllarında toplam 17.426.409 TL ödenmiştir.[8]

Mustafa SOLAK

[1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.20 (Nutuk), Kaynak Yayınları, İstanbul,  2007, s.142.

[2] Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Maliye Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1974, s.369-373 .

[3] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.20 (Nutuk), s.146-147.

[4] Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, 2. Basım, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınnları, İstanbul, 1983, s.34’ten aktaran Hikmet Özdemir, Atatürk’ün Kriz Yönetimî/Tekâlif-i Mîllîye, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul, 2001, s.79.

[5] Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 16, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, s.286.

[6] Serpil Sürmeli, Milli Mücadelede Tekalif-i Milliye Emirleri, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1998, s.173.

[7] Age, s.61.

[8] Age, s.167-171.