Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

SURİYE’DE BAĞIMSIZLIKÇI ÇÖZÜM NE?

27 Şubat 2020 akşamı Suriye’de yaşanan çatışmada çok sayıda askerlerimiz şehit olması ve yaralanması İdlib krizinde bir dönüm nokta özelliği gösteriyor. Konuya dair ülkemiz kamuoyundaki bakışları şu şekilde sıralayabiliriz:

1) İktidarın ve MHP’nin “İdlib’ten vazgeçmeyeceğiz, Esed güçleri çekilsin” şeklindeki tutumu.

2) Şehitlere rahmet dilemekle, Suriye, ABD, Rusya, İran gibi tüm taraflara sükûnet önermekle yetinen, cesur tutum almayan pasifist muhalif tavır.

3) BM, NATO, ABD’nin duruma el koymasını savunan iktidardan ve kimi muhalif kesimden gelen çağrılar.

4) “Ne ABD, Ne Rusya Ne İran” söylemiyle “tam bağımsızlıkçı” tavır sergilediğini düşünenler

Birinci şıkka şu yanıtı verebiliriz:

Suriye’de esası tespit edelim. İdlib ve Fırat’ın doğusu, batısı Suriye’nindir. Suriye’nin meşru yöneticisi de Esad’dır. Esad’ın topraklarını teröristlerden temizlemesi hakkıdır. Bunu yaparken kim engelliyorsa Suriye’nin (Türkiye’nin de) vatan savunmasını engelliyordur. Türkiye’nin Suriye’de bulunma gerekçesi PYD, IŞD gibi teröristleri temizlemekti ve bunu Esad yapıyor. Esad ile anlaşılmalı. Bu yapılmıyorsa da Türkiye İdlip’in gerisine çekilmeli. Esad, diğer yerleri kurtardıkça oraları da Suriye ordusuna devretmeli.

Atatürk, Suriye ve Arapların kendi kaderlerini tayin hakkını, ayrı devlet kurmalarını savunuyordu. Atatürk Kurtuluş Savaşı’mızda Suriye ve Arap toplumlarıyla emperyalizme karşı ortak veya ayrı ayrı mücadeleyi savunmuştur. 9 Ekim 1919’da Suriyelilere yolladığı beyannamede “bütün silahlarımızı ülkemizi bölmek isteyen hain partilere karşı çevirmeliyiz… Din kardeşi gibi yaşayalım ve düşmanlarımızı perişan edebilelim”[1] diyordu.

ABD Akdeniz’e kadar açılan Kürt devleti kurmak istemekte, bu amaçla Suriye PKK’sı olan PYD’ye 60 bini aşkın tır silah vermiştir, IŞİD’i korumaktadır. PKK’nın hedeflerinden biri de İran, Irak, Suriye, Türkiye’den toprak koparıp Büyük Kürdistan’ı kurmaktır. Öyle ki ABD’nin “kara gücüm” dediği PYD, ordumuzun ilerleyişi karşısında tutuklanan IŞİDlileri serbest bırakmıştır.

Kaderimiz Kurtuluş Savaşı ve sonrasındaki gibi emperyalizme karşı vatan savunmamızda Suriye ile örtüşüyor. Suriye’nin meşru yöneticisi Esad, İran, Irak, Lübnan gibi bölge ülkeleriyle ABD’nin, PKK’nın, IŞİD gibi dinci terör örgütlerini bölgeden uzaklaştırmalıyız. Bu Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarımız için de önemlidir.

İkinci şıkkı dile getirenlere şunu diyelim ki kim haklı, kim haksız demeden Suriye’de tüm tarafları eşitleyen tavır gerçekçi değil. Kimse herkese eşit itidal çağrısından dolayı tutumunu gözden geçirmez. Anlaşılıyor ki bu söylemin savunucuları taraflardan bazılarını haklı bulsa diğerlerinin ve Türk Milleti’nin tepkisini çekeceğini düşünmekte konumunu korumaya çalışmaktadır. ABD’nin Türkiye’nin yanında olduğun dair açıklamasına “daha düne kadar Suriye’ye girme diyordun, şimdi yanındayız diyorsun, Bu ne iki yüzlülük” diyerek tepki gösterseler ABD’yi karşılarına alacaklar. Suriye’den intikam alınmasını, Rusya’ya karşı sonucu ne olursa olsun tavrı gösterilmesini savunsalar Suriye’nin vatan savunmasının karşısında yer almış olacaklar. Bu yüzden sadece şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifa dilemekle yetinmektedirler.

Bu siyasetin savunucularının bir kısmında bugüne kadar Suriye konusunda gerçekçi çözüm üretememenin getirdiği şaşkınlık da vardır. Ezberini bozan gelişmeler olunca ne yapacaklarını bilemiyorlar. Bu yüzden “geçmiş olsun, bir daha yaşanmasın” söylemine hapsolmuşlardır.

BM, NATO, ABD’yi müdahaleye çağıran söylem ise Rusya, İran Irak; hatta Asya ülkeleriyle kurulan ittifakı dağıtır ve bu ittifakın kimi unsurlarını karşısına almasına neden olur.

“Ne ABD, Ne Rusya Ne İran” söylemini savunanlara göre Rusya ve İran’ın, özellikle de Rusya’nın Esad’la koordineli davranması, askerlerimizin şehit olmasına neden oluyor. Bu yüzden de Rusya’ya güvenilemeyeceğine, hatta Rusya’ya rağmen, gerekirse Rusya’yı da karşımıza alarak Esad’a karşılık vermek veya savaşmak.

Rusya Savunma Bakanlığı, İdlib’de askerimizin ölümüyle sonuçlanan saldırıya ilişkin şu açıklamayı yaptı:

“Suriye İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinde bulunan HTŞ üyesi teröristler, Suriye Ordusu (SAA) mevzilerine yönelik büyük çaplı bir operasyon başlattı ve Suriye Ordusu bu saldırıya yanıt verdi. Söz konusu saldırı, teröristlerle bir arada bulunan Türk askerlerinin de vurulmasıyla sonuçlandı…

Rusya Ordusu, yaralanan Türk askerlerine ilişkin bilgi alınır alınmaz Suriye ordusunun ateşe tamamen son vermesi yönünde kapsamlı önlemler aldı, ölen ve yaralanan Türk askerlerinin Türkiye topraklarına güvenli tahliyesi sağlandı. Rusya Hava Uzay Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları Behun yerleşimi yakınlarında kullanılmadı…

Rusya’nın Tarafları Uzlaştırma Merkezi, Suriye ordusunun yanıt ateşi sonucu İdlib gerilimi azaltma bölgesinde yerleştirilen Türk gözlem noktalarına ve birliklerine yönelik her türlü güvenlik risklerinin ortadan kaldırılması için Türkiye’nin İdlib koordinasyon merkezi ile sürekli temas halindedir.

Türk makamları tarafından verilen bilgiye göre, Türk askerlerinin söz konusu bölgede olmamaları gerekiyordu.”[2]

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da yaptığı açıklamayla şu hususları vurguladı:

a) “2011 yılında başlayan sözde Arap Baharı’ndan sonra baş kaldıran teröristlerle hiçbir uzlaşma yapılmamasından yanayız.”

b) Türkiye’yle yapılan İdlib’e ilişkin mutabakatlara bağlılığımızı koruyoruz.

c) Türkiye, İdlib gerilimi azaltma bölgesindeki muhalifleri teröristlerden ayırmalı.

d) “Eğer Moskova ile Ankara arasındaki mutabakatlar tamamen uygulansaydı, Türk askerlerin ölmesi gibi trajedilerden kaçınmak mümkün olabilirdi.

e) Rusya ve Türkiye, İdlib konusunda koordinasyonu sürdürmeye hazır.[3]

Bu iki açıklamayı özetlersek; Rusya, Suriye ordusunun operasyonunda askerlerimizin vurulmasının Türkiye’nin teröristlerle birlikte olmasından kaynaklandığını, Türkiye’yle İdlib’de temasta olduğunu ve Türk askerlerinin operasyon bölgesinde olmamaları gerektiğini belirtiyor. Dahası Rusya, IŞİD gibi terörist unsurlarla Türkiye istiyor diye pazarlığa yanaşmayacaklarını, Türkiye’nin teröristleri destekleyerek mutabakatları yerine getirmediğinin ama işbirliğine hazır olduklarını söylüyor.

“Tam bağımsızlıkçı” dostlar ise hemen Rusya’dan açıklama gelmesini beklemeden Rusya’yı suçladılar.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Akar, şunları söyledi:

“Birliklerimizin bulunduğu yerler önceden Rusya Federasyonu’nun sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiş, ilk atışa müteakip bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen maalesef saldırı devam etmiştir. Bu hava saldırıları sırasında ambulanslar dahi vurulmuştur. Ayrıca bu saldırı sırasında birliklerimizin etrafında hiçbir silahlı grubun da bulunmadığını burada belirtmek isterim.“[4]

Sonuç olarak Rusya, Erdoğan’ın mezhepçi siyaseti karşısında geri adım atmayacağını sözleriyle ortaya koyuyor. Rusya ve Türkiye’nin birbiriyle çelişen ifadeleri ortada ve yaşananlar Türkiye, Suriye, Rusya için yararlı değil. Her üçü de ABD’nin hedefindeki ülke ve bundan dolayı çıkarları ortak.

Olanları tarafların açıklamaları dışında bilemiyoruz, Rusya’nın yanlışı da olabilir ama peşinen Rusya’ya karşı mevzilenmek ve Rusya ile işbirliğini savunanlara hakarete varan suçlamalarda bulunmak ülkemizin faydasına mı?

Kimi haklı olduğundan ziyade çözüm üretmek önemli. Savaş ilan ettiğimizde sadece Suriye’yi değil Rusya’yı hatta İran’ı da karşımıza alacağız. Atatürk’ün “savaş, zorunlu olmadıkça cinayettir” cümlesini vatan savaşı için kullanmıştır. Esad’la anlaşılmamasına rağmen bölgede PKK, IŞİD, ABD’nin varlığına karşı ordumuzun Zeytindalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı harekâtları doğruydu. Şimdi bu harekâtlarla hedeflenen teröristlerin temizlenmesi işini Suriye ordusunca yerine getirilmektedir. Esad topraklarını aldıkça ordumuz geriye çekilmelidir. Bu bakımdan Suriye’yle savaşa hayır! Esad’la işbirliğine evet.

“Ne ABD, Ne Rusya Ne İran” şeklindeki söylem, tehdidin kaynağını tespit etmediği, ittifakı bozmaya neden olduğu için tam bağımsızlıkçı değildir. Birkaç ay önce de bu kimselerden bir kısmı “ne S-400’e ne F-35” diyordu.

 ABD, PYD’ye 50 bin tır silah verir, Akdeniz’de askeri tatbikatlar yapar ve Patriotları vermezken başka ülkeden ABD tehdidini önlemek için silah almak doğrudur. Bazıları “tam bağımsızlık” söylemiyle silah almamamızı, kendi savunma sistemimizi ve füzemizi üretmemizi öneriyor da ABD, saldıracağı vakit bizim füze üretmemizi mi bekleyeceğiz. Hem füze üretmeye çalışıp hem füze alsak daha yararlı değil mi?

 “Putin’in, Trump’tan farkı yok demek”, ABD ile Rusya’yı eşit görmek; daha önemlisi ABD tehdidine karşı müttefikten yoksun kalmak demektir. Dünyayı ve bölgemizi hangisi tehdit ediyor?

Akdeniz’de Yunan, Rum, İsrail ile askeri tatbikat yapan, PKK’ye silah veren, petrol aramamıza itiraz eden ABD değil mi? Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi kim işgal etti? Libya’yı kim parçaladı? PKK’ya kim silah veriyor? IŞİD’i kim destekledi? FETÖ darbe girişiminin arkasında kim var? Venezuela’da, Balkan ve Kafkaslardaki Turuncu darbe girişimlerinin arkasında kim var? ABD mi Rusya mı? Her ikisi de ekonomide, dünya siyasetinde eşit güçte mi?

Rusya da bizim gibi parçalanmak istenen ülke konumda. Balkan, Kafkas, Türk cumhuriyetlerindeki Turuncu darbe girişimleriyle hedef alındı, alınıyor. Rusya, ekonomik ve siyasi olarak dünyanın jandarmalığına soyunacak güçte değil. AB, ABD’ye karşı Türkiye ve Asya ülkeleriyle işbirliği arıyor. Bu sebeplerle “Rusya’ya bağımlı oluruz” kaygısı yerinde değildir.

Tam bağımsızlık, “Ne ABD, Ne Rusya Ne İran” söylemiyle, Rusya’dan füze almamakla değil, mevcut tehdide karşı tedbirlerini almak ve en geniş ittifakı sağlamakla olur. Atatürk de “tam bağımsızlık” diyerek Kurtuluş Savaşı verirken SSCB’den ve Müslüman ülkelerden askeri, mali destekle almamalı mıydı? Atatürk, emperyalizme karşı vatanı savunurken “elimi Ruslara kaptırırım, aman onlardan silah almayım”, “Ne İngiltere ne Rusya” demedi. Tehdidin kaynağını saptadı ve tehdit edilenlerle birleşti. Aksine Ruslarla işbirliği yaptı. Para da aldı, silah da. Vatanı kurtardı, milli sanayiyi de geliştirdi.

İran’ın da içinde yer aldığı Sadabat Paktı’nı kurdu da  tam bağımsızlıkçılığına halel mi geldi?

Atatürk işbirliği yaparken Ruslar, hata yapmıyor, Atatürk de eleştirmiyor mu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Rusya eleştirilmez değildir, eleştirilmeli ama ittifaka zarar verici söylem içermemelidir. Bazıları Ruslara işbirliğini savunmamızı, Rusya’nın her dediğini onayladığımıza yorarak eleştiriyor. Tehdidin kaynağını ve benzer şekilde tehdit edilenleri tespit edip ittifak arıyoruz. Asıl tam bağımsızlık böyle sağlanır. Herkesi en ufak hatasında dışlayanlar bağımsızlığı geçtim şu koşullarda devletimizin bütünlüğünü, milletin yaşam hakkını sağlayamaz.

ABD ve Rusya’ya bağımlılığa karşıt olma gerekçesiyle açıklanan söylemin sahipleri muhalif tavır dışında çözüm üretmiyor.

S400 almayalım da Yunan’dan, Kıbrıs’ta gemileri olan emperyalistlerden saldırı olduğunda kendimizi neyle savunalım?

İttifak siyasetleri yok. Suriye’de Rusya, İran, AB, ABD’yi dışlayalım peki kendi başımıza mı ittifaklarla mı sorunu çözeriz? Herkesi karşımıza alacak askeri, ekonomik gücümüz var mı?

Olsa da doğru mu?

Açıklamaya çalıştığım gibi çıkarlarımız Esad, Rusya, İran ve bölgeleriyle önemli ölçüde örtüşüyor. Dolayısıyla çözümsüz, ittifaksız; hatta Rusya ve İran ile ittifakı zedeleyen siyaset, niyet etmeseler de ülkemizi AB, ABD’ye mecbur bırakıyor. Biz hatalarına rağmen Rusya ve bölge ülkelerinin çıkarının Türkiye ile olduğunu hatırlatacağız.

Birçok alanda emperyalist planları Rusya ve İran’la boşa çıkarıyoruz. Şimdi bazı yanlışlar var diye, “hain Rusya, İran” dersek kendimizi ABD kollarına bırakmaktan başka çare kalmaz. Uyarmayalım mı? Uyaralım ama ilişkileri koparmadan. ABD, esas darbeyi vurmak üzere bölge ülkelerinin birbirine düşmesini bekliyor. ABD’nin İdlib’de sırtını sıvazladığı, 1980’de Saddam’ı İran’a saldırttığı gibi, iktidarı da Suriye’ye ve Rusya’ya karşı savaşa yöneltiyor. İktidar ise ABD, BM ve NATO’yu davet ederek hata yapıyor. Bir zamanlar Çekiç Güç geldiğinde Irak’ta Kürt devletinin kurulmasıyla sonuçlanmıştı.

İntikam, savaş çığlıkları yerine bütün tarafları Adana ve Soçi Mutabakatlarına uymaya davet edilmelidir.

Esad ile doğrudan görüşülmelidir. Bunu savunmak “ne ABD ne Rusya” diyenlerin de çıkarınadır. Çünkü olayın merkezindeki aktörler Türkiye ve Suriye’dir. O zaman hiçbir ülkenin hesabı tutmayacaktır.

Mustafa Solak

[1] ATABE, c.4, 3. Basım, 2005, Kaynak Yayınları, İstanbul, s.251.

[2] “Rusya Savunma Bakanlığı: Rus Hava Kuvvetleri, Türk askerlerinin vurulduğu alanda operasyon düzenlemedi”, Sputnik, 28.02.2020, https://tr.sputniknews.com/rusya/202002281041498742-rusya-savunma-bakanligi-rus-hava-kuvvetleri-turk-askerlerinin-vuruldugu-alanda-operasyon/

[3] “Lavrov: Putin ve Erdoğan telefonda görüştü”, Aydınlık, 28.02.2020, https://www.aydinlik.com.tr/haber/lavrov-putin-ve-erdogan-telefonda-gorustu-201763

[4]  “Akar’dan Rusya’ya yalanlama: Önceden koordine edilmesine rağmen…”, Veryansın, 28.02.2020, https://veryansintv.com/akardan-rusyaya-yalanlama-onceden-koordine-edilmesine-ragmen/