Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Anlaşılması zor bir kriz dünyayı etkisi altına aldı. Tüm dünya Suriye-K.Kore özelinde dünyanın geleceğine kitlendi. Her ne kadar konu sadece coğrafyanın iki ülkesi değilse de sonuçta konu buraya indirgendi. Ancak belirtmekte yarar var, konu bu değil. Hemen hemen herkes Suriye’de neler olduğu konusunda fikirlere sahip. Ancak konu K.Kore olunca kafalar çok karışık. Kim Jong-Un bir diktatör olduğu için herkes ondan her türlü dengesiz hareketi beklemekte. Ama gerçekten bu kadar önünü göremeyen bir kişi olması mümkün mü? Bu kadar yetersiz bir kişinin 25 milyon insanı esir alarak dünyaya kök söktürmesi mantıklı mı? Kim Jong-Un deli cesaretine mi sahip, yoksa paranoid şizofren mi?

Öncelikle Kim Jong-Un tamamen haksız mı? Buna bir bakalım. Kim Jong-Un bir diktatör. Tahtını ve gücünü kaybederse hayatını kaybeder. İktidarda kalmak zorunda. Bunun için her şeyi yapar. Tüm ülkesini ateşe atmak gerekse de. Evet ama bu söylem yetersiz. Bunu sağlamak için mahallenin en toramanına dayılanması gerekmiyor. İçerde zaten rakibi olmadığına göre kendisini dışarıdaki rakiplerden korumalı. Yani bunu yapabilecek BM yaptırımları ve ABD’nin askeri tedbirleri olduğuna göre gardını böyle almalı. BM canını çok yakabilir mi? Çin ve Rusya gibi ağabeyleri varken bu da zor görünüyor. Dolayısıyla geriye sadece mahallenin en toramanı ABD kalıyor. Kendisini sadece ondan kollaması gerekiyor. Ancak o tam tersine onunla dalaşmaya sevdalı. Peki, Kim Jong-Un bu tavırlarıyla BM yaptırımlarını delmeye veya kaldırmaya çalışıyor olabilir mi? Oldukça mantıksız. Tam tersine yaptırımların artmasına sebep olan sonuçlarla karşılaşıyor. Ya da Kim Jong-Un, G.Kore’de bulunan ABD güçlerinden rahatsız olduğu için mi böyle davranıyor? Bu da oldukça mantıksız. Çünkü kriz başladığından beri ABD’nin askeri varlığı tüm bölgede daha da katlanarak arttı.

Otoritelere göre K.Kore’nin birkaç haklı söylemi olabilir. Kore savaşında ABD, Rus ve Çin birlikteliğine karşı savaşmış olmasına rağmen acısını K.Kore halkı çekti. ABD tarafından yapılan hava bombardımanlarında, harekâtın Hava Kuvvetleri Komutanına göre, K.Kore nüfusunun %20’si imha edildi. Bu yaklaşık olarak Hitler’in Polonya’da yaptığına denk, ayrıca sonuçta K.Kore dünyanın en fakir ülkelerinden biri haline geldi. Dolayısıyla intikam istemeleri veya en azından ABD’ye karşı kin duymaları otoritelerce normal karşılanmakta. Ancak bunun için Kim Jong-Un’un ülkesini ateşe atacağını düşünmek pek inandırıcı değil. Çünkü zaten halkını düşünmemekte, kendisini ve iktidarını düşünmektedir.

O zaman Kuzey Kore, provokatif nükleer denemelerle ne istiyor? Amacı ne? Bu soruya cevap vermek kolay değil. Güvenlik Konseyi’nin yaptırımları ağırlaştırmasının onaylanması için Rusya ve Çin’in desteği gerekiyor. Rusya ve Çin bu fikirlere sıcak bakmıyor. Yaptırımların ağırlaştırılması Kuzey Kore’yi etkiler, ancak durdurmaz. Nükleer programına devam eder. Nükleer programından vazgeçirmek için Rusya ve Çin’in işbirliği gerekiyor. Trump yönetiminden gelen savaş çığlıklarına tepki gösteren Putin, krizin barışçı yollarla çözümlenebileceğini söyledi. Çin de diplomasiden yana. Geçen yıl Kuzey Kore dış ticaretinin yüzde 92’si Çin’leydi. Çin’in elinde Kim Jong-un’a baskı olanakları var. Ancak Çin, Kore yarımadasında ABD’nin güçlenmesini de istemiyor. ABD’nin gücünü dengelemede Kuzey Kore’yi bir “araç” olarak kullanıyor.

İşte bu noktadan sonra geriye iki seçenek kalıyor. Bunlardan birincisi, ABD’nin dış politikadaki geleneksel “ülkeleri savaştırma ve meyveleri toplama” politikası olarak adlandırabileceğimiz bir amaçla K.Kore’yi provoke etme ihtimali. Bu durumda ABD karlı çıkar mı? Eğer savaş olursa, nükleer bir kapışma olmasa bile, G.Kore’nin K.Kore sınırına 60 km mesafedeki başkenti ve Samsung, Hyundai, Kia, LG, Hankook, Kumho, Ssangyong gibi otomotiv ve iletişim devlerinin büyük zarar göreceği kesindir. Bunların en büyük rakipleri ise ABD firmalarıdır. Üstelik bir savaş, savaş öncesi yığınaklanmaları beraberinde getireceğinden Japonya, G.Kore, ve diğer bölge ülkelerinin ABD’ye hem siyasal hem de askeri teçhizat bakımından bağımlılığını artıracaktır. Savaş konvansiyonel bir biçimde kaldığı müddetçe siyasal sonuçları ne olursa olsun ABD’nin elini güçlendirecektir. Üstelik bu sayede kovboy koalisyon şemsiyesine aldığı ülkelere de silah satacaktır. Savaş bittiğinde ise, tüm yatırımlar yine ABD eliyle yapılacağından pastayı dağıtanın daha çok yiyeceği kesindir. Ayrıca, G.Kore’den sonra K.Kore’nin de ABD etkisi altına girmesi Rusya ve Çin açısından kabul edilemez olduğundan onları bir safta birleşmeye zorlayacaktır. Bu durumda, harbin bölgesel bir nitelik kazanmasıyla hem Rusya ekonomik olarak yok edilip, parçalanmaya itilirken hem de Çin en azından kalkınma hızından uzaklaştırılarak durdurulacaktır. Çin bunu göze alamayacağı için Rusya’yı yeterince destekleyemeyecektir. Rusya, ABD ile tek başına mücadele etmek istemeyecektir. Dolayısıyla onurlu bir diplomasi ile pastadan pay alma yoluna gidecektir. Bu durumda konvansiyonel harp, zayıf ve fakir K.Kore karşısında ABD için tek kazanç senaryosudur. Bunun için K.Kore’nin nükleer kapasite kazanmamış olması gerekir. Eğer nükleer kapasite kazanmamış olsaydı, ABD bu fırsatı derhal zafere çevirirdi. Demek ki ABD provokasyonu ile olmayan bir durumla karşı karşıyayız.

Diğer ihtimal –ki bu kuvvetli olandır, Çin ve Rusya’nın K.Kore lideri Kim Jong-Un’un yolunu açtığı durumdur. Gerçekten bunu isterler mi? Eğer dünya bundan 20 yıl önceki dünya olsa idi muhtemelen istemezlerdi. Ancak şimdi durum farklı, Westfalya çatırdıyor, dünya başka bir istikamete gidiyor. Westfalya düzeni Çin ve Rusya’nın mevcut durumu için uygundur. Bu sistemin bozulması onların işine gelmez. Bu düzeni sağlamlaştırmak, dünyanın küresel nimetlerinden faydalanmak için devlet kapitalizmi uygulayan iki ülke olarak yeni projeler geliştirdiler. Ama en önemlisini Çin yapmaya başladı: OBOR. Yani One Belt One Route (Bir Kuşak, Bir Yol) projesi. Çin’in okyanusa açılan kıyılarından İngiltere’ye kadar deniz ve demiryolu ile tüm ülkeleri birbirine bağlayacaklar. BOP veya GBOP ne kadar çok sayıda ülkeyi ilgilendiriyor ve yıkmaya çalışıyorsa, bu proje hemen hemen aynı ülkelerde o projenin bir anti-tezi gibi. Bu bir hayal projesi değil. Başladılar. Bazı etapları tamamlandı ve yetmezmiş gibi projeye milyarlarca dolar da finansman aktardılar. Bu bilinen emperyal planların tersine herkesin faydalanacağı oldukça liberal bir proje. Daha ilerisinde ne olur, Çin de ABD gibi ülkeleri sömürme ve hegemonyasına alma çabasına girer mi tartışmaları için erken. Fakat bilinen bu projenin Atlantik ve özellikle ABD hegemonyasına son vereceği, yani son Roma’yı yıkacağıdır.

Bu proje herkese zenginlik vaat ettiği için güzergâh üzerinde siyaseten buna karşı çıkan bir ülke yok. Ancak bu projenin Aşil noktası, güzergâhın emniyeti. Güzergâh emniyette olursa projenin ilerlemesi ve zenginliğinden diğer ülkeleri faydalandırması mümkün olacak. Projenin kendisini hedeflediği algısında olan ve bunu doğru tahmin eden ABD’nin yapabileceği tek şey OBOR’u geciktirmek, mümkünse yok etmektir. OBOR her ne kadar Çin projesi olarak görünse de aslında meşhur ailenin dünyayı yeniden yapılandırmakta kullandığı bir araçtır. ABD’deki ikili kapışmayı da bu düzlemde okumak gerekmektedir. İşte bu nedenle ABD’de bir kanat -ki bu özellikle Başkan Trump tarafından temsil edilmektedir, güzergâhtaki en uygun ülkeyi (bu durumda İran) savaşa sokarak OBOR’u tam ortadan kesmek istemektedir. 15 Temmuz darbesiyle başarılı olsaydı, İran’la savaşacak ülke Türkiye olacaktı. Başarısız olunca ihale S.Arabistan’a kaldı. Günlerdir S.Arabistan’da devam eden çalkantıları böyle yorumlamakta fayda var. Trump ilk seyahatini S.Arabistan’a yapmış, tüm dünyaya kılıç sallamıştı. Sonra zorla dünyanın en büyük silah satış anlaşmasını imzalatmıştı. Bu günlerde de savaşa direnen Kral ve bağlı bürokratları tasfiye edilmektedir. Çok yakında da Kral’ın sağlık nedeniyle falan görevine devam edemeyeceği açıklanacaktır.

Tüm engeller atılıp bölgesel harp için her şey hazırlandıktan sonra mümkünse siyaseten, TÜM DÜNYA HARPLERİNDE OLDUĞU GİBİ, ABD’nin uzağında ama hep içinde olacağı bir harp başlayacaktır. Bu ABD için yaşamsal öneme haiz bir savaştır. ABD bu savaşa girmezse dünya imparatorluğu kaybedilecektir. Buradaki asıl konu zamanlamadır. Eğer OBOR bu kadar hızlı ilerlemiyor olsa idi, ABD elini biraz daha yavaş tutabilirdi, ama böyle bir lüksü yok. İşte tam bu noktada devreye Çin ve Rusya gibi devler tarafından yarı açık yarı gizli desteklenen Kim Jong-Un giriyor. ABD yapmak zorunda olduğu hamleyi yapınca bir çılgınla uğraşmak zorunda kalacağını biliyor. Bu çılgın nükleer bir seçeneğe sahip olarak görünüşte bir balıkçı teknesiyle veya ABD anakarasında herhangi bir noktada bir atma tesisi kurmuş olabilir. Günümüz atma vasıtalarının kompakt olması bu imkânı ona sağlıyor. Bu takdirde ABD hava savunma şemsiyesini geçmiş bir atma vasıtasıyla bir metro/megapolü nükleer bir silahla vurabilir. Muhtemelen de en çok bunu yapabilir. Peki, bunun sonucu ne olabilir:

1. ABD’nin göstereceği aşırı büyük tepki tüm nükleer aktörlerin olaya karışmasını ve sonuçta Dünyanın nükleer felakete uğraması, Ailenin planı gerçekleşir,

2. ABD, kısa vadede güçlü bir milli birlik oluşturur, ama orta vadede birlikten ayrılma talepleri artarak parçalanır, Ailenin planı gerçekleşir,

3. ABD, alttan alır; dünya hegemonyası kırılır, OBOR başarıyla tamamlanır, Ailenin planı gerçekleşir,

4. ABD, orantılı bir güç kullanır, K.Kore’yi bertaraf eder. Ancak bu güçleri yıpratır, Pasifik’e angaje olduğu için Ortadoğu’da planlarını gerçekleştiremez, OBOR başarıyla tamamlanır, Ailenin planı gerçekleşir.

Görüleceği üzere, satranç tahtasının bir tarafında ABD’nin bir kanadı, diğer tarafında ise görünen oyuncu Kim Jong-Un oturmaktadır. Hamle sırası ABD’de olmakla birlikte açmaz nedeniyle kımıldamakta zorluk çekmektedir. Açmazda değişiklik olmadığı için dolaylı hamleler denemektedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde Kafkasya ve Balkanlarda vahim gelişmeler beklemek saflık olarak değerlendirilmemektedir. Asıl hedef OBOR olmasına rağmen Çin aklı oyunu kitlemiş, hedefe ilerlemeye devam etmektedir. ABD, açmaza aldırmayıp devam ederse karşılaşacağı durum yukarıdaki dört seçenekten birisidir ve kazanan her zamanki gibi aile olacaktır.