Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ ULUSUN ÖZGÜRLÜĞÜ

Kadının toplum içinde her alanda aktif olma adına verdiği hak mücadelesi ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu mücadelelerden biri de nüfusun yarısını kadınların oluşturduğu cinsiyet ayrımının en çok görüldüğü ülkelerin başında gelen İran’da görülmektedir. İslam Devrimi ile birlikte kanunla kendisine belirlenen alanda hareket etmek zorunda kalan kadınların hak arayışları günümüze kadar süregelmiştir. On yıllardır devam eden sessiz hak arayışı, Eylül ayının ortasından beri devam eden ve bu kez yerini toplumu kökten etkileyen protestolara bırakmıştır.

Kadınların başörtüsü, yıllarca Müslüman devletlerin ya da hükümetlerin otoritesinin göstergesi olmuştur. İran da bu örneklerden birini teşkil etmektedir. 1979 İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren başörtüsü, rejimin gücünün ve varlığının bir göstergesi olarak her zaman tartışmaların merkezinde olmuştur. Mahsa AMİNİ’nin ölümünün yarattığı öfke, bu defa diğer protestolardan farklı olarak büyük kitlesel patlamalara neden oldu. Kadınların ön planda olduğu gösteriler toplumun hemen her kesimine ulaşarak 1979’dan sonra görülen en büyük siyasi olaylardan birisi olarak karşımıza çıkmakta ve rejimin sorgulandığı görülmektedir.

Başörtüsü Protestolarının Geçmişi

Başörtüsü devrim öncesi laikliği, devrim sonrası ise İslami rejimin kimliğini sembolize etmiştir. 1979 yılından itibaren zorunlu başörtüsü uygulaması, İslami toplum düzeninin en önemli öğelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Aslında Dini Lider Ruhullah HUMEYNİ İran’a dönmeden hemen önce İranlı kadınların endişelenmemeleri gerektiğini belirterek, kadın erkek ayrımının olmayacağını söylemiştir. Ancak 1980 referandumunun ardından her şey değişmiştir. Devrimin gerçekleşmesinde ön planda olan kadınlar devrimin beraberinde getirdiği dini kısıtlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. Humeyni’nin tüm kadınların çarşaf giymesi gerektiği yönünde emir vermesine tepki olarak Mart 1979’da, erkekler karşısında haklarından mahrum bırakılan ve Şah’a karşı direnerek İslam devriminin gerçekleşmesinde önemli payı olan kadınlar, nasıl giyinmelerini gerektiğini dayatan emire karşı “devrimin getirdiği özgürlükte özgürlük yok” diyerek protesto yürüyüşü yapmışlardır.

İran İslam Cumhuriyeti kanununa göre 9 yaşını dolduran her kız çocuğu kamusal alanlarda başörtüsü takmak ve uzun, bol bir pardösü giymek zorunda. Bu zorunluluğun yerine getirilmesi için İrşad Devriyesinin (Ahlak Polisi) 2 ay tutuklama ve 50 bin tümen para cezası uygulama yetkisi de vardır. Kadın hakları Batıdan farklı yorumlanmaktadır. İran Anayasasının 20. maddesinde kadın ve erkeğin eşit olarak tüm haklardan yararlandığı ve bu hakların korunduğuna vurgu yapılmışsa da uygulamada farklılıklar görülmektedir. Aileyi Koruma Yasası kaldırılmış, evlilik yaşı 18’den 13’e düşürülmüştür. Erkeğin gerisinde kalmaya devam eden kadın sınırlı haklarından ise kanun çerçevesinde hareket ettiği ölçüde faydalanabilmektedir.

İranlı kadınlar her dönem başörtüsü baskısı ile karşı karşıya kalmıştır. Mart 1979’da başlayan protesto gösterileri çok etkili olmamakla birlikte ara ara devam ederek günümüze kadar gelmiştir. Dünya çapında ses getiren protestolar ise 2014 yılında Facebook üzerinden İran’da Kadınların Gizli Özgürlükleri adıyla açılan sayfa ile aktivist gazeteci Masume Mesih Alinejad KUMİ tarafından başlatılmıştır. Giyim kuşam dayatmasına tepki göstermek amacıyla İranlı kadınların başörtülerini çıkararak ve saçlarını kazıtarak “Saç Yoksa Günah da Yok” sloganıyla gönderdikleri fotoğraf ve videolar oldukça etkili olmuştur. Bu duruma tepki gösteren yönetim tarafından “Örümcek 2” adlı gizli bir operasyon düzenlenerek sosyal medyada protesto amaçlı başörtüsüz fotoğraf ve videolarını paylaşanlar Siber Suç Mahkemesi tarafından tutuklanmıştır.

2018 yılında Beyaz Çarşambalar olarak da nitelendirilen eyleme kadar İranlı kadınlar sessiz de olsa mücadelelerine devam etmiştir. 2019 yılının Aralık ayında 31 yaşındaki Vida MOVAHED’in başörtüsünü bir sopanın ucuna bağlayarak Tahran’ın en işlek Enghelab (İnkılab) Caddesinde bir elektrik dağıtım kutusunun üzerine çıkarak en sessiz protesto eylemini gerçekleştirmiştir. Bu protestolar karşısında zaman zaman kadınlar ile ilgili reformlar yapılmaya çalışılmışsa da yeterli olamamıştır.

Bir Kadının Ölümü İran’da nasıl bir değişime Neden Olur?

İran’da rejimin toplum üzerindeki gücünü gösteren en önemli araçlardan birisi olarak görülen başörtüsünü kanunen, ergenlik çağının üzerindeki tüm kadınların takma zorunluluğu vardır. Hatta bu kural Tahran’ı ziyaret eden kadın devlet başkanları da dâhil olmak üzere yabancılar için de geçerlidir.

16 Eylül’de “Kadın, Yaşam, Özgürlük”, “Diktatöre Ölüm” sloganları eşliğinde başlayan protesto hareketi ile hem kadın hakları hem de dini kısıtlamalar, Şah’ın düşüşünden bu yana, ciddi şekilde sorgulanmaya başlamıştır. Kadınların verdikleri mesaj açık ve net: Örtünme konusunda serbest olmak istiyorlar. Bu doğrultuda kadınlar, İran İslam Cumhuriyeti’nin dayanağı olan İslam hukukunun katı ve sıkı kuralları ve yönetsel uygulamaların dayatmaları karşısında protestoyu seçtiler. Yani sivil itaatsizlik hareketini.

Sivil İtaatsizlik ile birlikte ülkenin hemen her yerine yayılmaya devam eden protestoların bir değişime yol açacağı kesin. Ancak kısa ve orta vadede İran’da radikal değişikler yaratacağını söylemek çok erken ve iddialı bir tespit olur.

İran’da yönetim, protestoların sürdüğü şu ana kadar, göstericilerin deyim yerindeyse “göstericilerin potansiyelini ölçme adına” çok şiddetli bir baskı politikası izlememiş ancak şimdi durum tersi yönde değişmiştir. Çünkü rejim varlığını devam ettirebilme adına tüm araçların kullanılacağı söylenebilir. Hükümet göstericileri, kamu malına zarar veren ve polise saldıranları isyancı olarak nitelendirerek bastırma yoluna gitmektedir. Çok sayıda göstericinin tutuklandığı belirtilmiş olsa da iletişim ağlarındaki kesintiler nedeniyle bu konuda netlik yoktur. İnsan hakları örgütlerinin rakamlarına göre %90’ını gençlerin oluşturduğu yaklaşık olarak 17 bin tutuklu, 60-70’i çocuk olmak üzere 500 ölü olduğu tespit edilmiştir.

Bu protestolar aslında sadece başörtüsü için değildir. Kentleşme düzeyinin artması, nüfusun gençleşmesi, kadınların okuryazar oranının yükselmesi ve kızların üniversite mezunu olması, mezun olduktan sonra iş bulabilme koşullarının kısıtlı olması ekonomik ve sosyal haklara ulaşabilme adına zorluk yaşamaları ve ülke ekonomisinin gelecek kaygısına yol açması hatta maç seyretmek için stadyumlara dahi gidememeleri gibi etmenler sosyal patlamaya neden olmuştur. Dolayısıyla muhafazakâr yönetimin gücünü kaybetmesi gayet normal bir süreci teşkil etmektedir. Bu durum toplumun hemen her kesiminin katıldığı sosyal patlamayı da beraberinde getirmiştir.

Bugüne gelindiğinde, merkezi hükümetin toplumda özelde de kadınlar üzerinde ki otoritesinin zayıfladığı görülmektedir. Başörtüsü protestoları aslında toplumun içinde bulunduğu sıkıntıların patlaması olarak değerlendirilebilir. Buna karşın, siyasiler ve Devrim Muhafızları ellerindeki siyasi ve maddi gücü kaybetmemek için mücadele verecektir.

İnsan hakları ve kadın hakları, hassas bir konudur. Bu hassas konu İran yönetimi tarafından güvenlik sorunu olarak algılanmakta ve devlet sisteminin kökten değişmesi anlamına gelmektedir. Nihayetinde uluslararası platformlarda karşılık bulan kadınların hak arayışı bu kez İran yönetiminin kısmi reformlarıyla son bulacak gibi görünmemektedir.