Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

İRAN SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

                                                                                                          Dr. Yeşim DEMİR

18 Haziran’da İran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi, muhalefet ve reform yanlıları tarafından boykot çağrıları gölgesinde gerçekleştirilmiştir. 592 adayın başvurduğu seçime Anayasa Koruyucular Konseyi (AKK) tarafından onaylanan 7 aday katılmaya hak kazanmıştır. Seçimden hemen önce ise 3 adayın çekilmesiyle 4 aday cumhurbaşkanlığı yarışına girmiştir. Halkın % 48,8’inin katıldığı (muhaliflere göre ise yaklaşık % 38 katılımın olduğu) seçimin sonucunda ikinci tura gerek kalmadan Muhafazakârların adayı Seyyid İbrahim Reisi İran’ın yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir.

2017 yılında da aday olan ancak seçilemeyen Reisi, İran tarihinde en az katılımının olduğu bu seçimde oyların 17 milyon 800 binini alarak ülkenin 8. cumhurbaşkanı olmuştur. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından desteklenen Reisi’nin cumhurbaşkanlığı yarışından galibiyetle çıkacağı en başından belli olduğu seçim sürecinde halkın önemli bir kısmı seçimleri boykot kararı almıştır. Şubat ayında gerçekleştirilen genel seçimde olduğu gibi bu seçim için de “oy kullansam da kullanmasam da değişen bir şey olmayacak” algısı ile hareket edildiği açıkça görülmektedir. Seçim öncesi hem dini liderin hem de cumhurbaşkanının halkı ısrarla oy kullanmaya çağırması ve buna karşılık halkın olumlu cevap vermemesi aslında otoritenin halk nezdindeki güvenilirliğini tartışmaya açmıştır.

Seyyid İbrahim Reisi Kimdir?

İran’ın önemli dini merkezi olan Kum şehrinde dini eğitim alan ve ilkokul mezunu olan İbrahim Reisi, devrim ilkelerine ve dini lidere bağlılığı ile kısa zaman içinde önemli görevler üstlenmiştir. 2016 yılından itibaren Meşhed’de bulunan İmam Rıza Türbesi’nin bağlı olduğu Rezevi Vakfı’nın yöneticisi olan Reisi, 2019 yılında da yargı erkinin başına geçmiştir. Reisi’nin bu görevleri yanında, Uzmanlar Meclisi Başkan Yardımcılığı ile Düzenin Yararını Teşhis Konseyi üyeliği de bulunmaktaydı. 1985 yılından itibaren yargının değişik kademelerinde görev alan Reisi, 1988 yılından sonra rejime muhalif binlerce siyasi mahkûmun infaz edilmesindeki rolü nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştır. Ayrıca 2009 yılındaki protesto gösterilerinin sert uygulamalarla bastırılmasındaki etkinliği nedeniyle 2020 yılında ABD’nin yaptırım listesinde yer almıştır.

Ekonomi, siyaset ve din ile iç içe bir konumda olması Reisi’yi güçlü kılmıştır. Henüz seçim tarihi belirlenmemişken Hasan Ruhani’den sonra cumhurbaşkanı kim olacak soruları sorulduğunda cevap olarak Reisi’nin adı geçmekteydi. Reisi’nin, cumhurbaşkanı olarak seçileceği güçlü ihtimal olarak görüldüğü süreçte ismi aynı zamanda Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney’in halefi olarak da geçmekteydi. Ancak bu ihtimal çok olası görülmemektedir. Şöyle ki, her ne kadar Reisi’nin, dini lider ile aynı şehirde doğmuş olması, uyumlu, ihtilaftan uzak duruş sergilemesi ve Seyyid unvanına sahip olması önemli bir etken olsa da dini eğitimi yetersiz kalmaktadır. Bununla birlikte Velayet-i Fakih makamına gelmek için bazı şartları da taşımak gerekmektedir. Örneğin, içtihad makamına sahip olunması (1989 yılında anayasada yapılan değişiklikle bu şart zorunlu olmaktan çıkarılmış olsa da tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Şöyle ki, içtihat makamına sahip olunmasa dahi fıkıh’ı yorumlayabilecek özelliklere, dini fetva verebilme gibi yetkinliğe sahip olunması gerekmektedir.) ve ulemanın söz sahibi olduğu Kum şehrindeki Feyziyye Medresesi’nin izninin alınması…

İç politikada Reisi’yi zor günler beklemekte…

ABD’nin 2018’de Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin ardından İran’a uygulanan ağır yaptırımlar, akaryakıt fiyatlarındaki artış nedeniyle düzenlenen protesto eylemleri, iktidarda olan reformistlerin ülkeyi ekonomik darboğazdan kurtarma vaatlerini gerçekleştirememeleri ve siyasi hataları, halkın hayal kırıklığı yaşamasına yol açmıştır. Yolsuzluklar, ekonomik sıkıntılar gibi nedenlerden dolayı halkın giderek artan öfkesi, Ruhani’nin reformcu hükümetine yönelirken muhafazakârların da elini güçlendirmiştir. Aslında şubat ayındaki genel seçimlerde ortaya çıkan tablonun, cumhurbaşkanlığı seçiminin de sonucunu belirlediği söylenebilir.

Ekonomik ve siyasal sıkıntının yaşandığı İran’da, Reisi’yi zor günler beklemektedir. Çünkü patlamaya hazır toplumsal sıkıntılarla baş etmek durumundadır. Reisi, seçim kampanyasında cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda önceliğinin ekonominin iyileştirilmesi, yolsuzlukla mücadele ve COVID-19’a karşı aşılama sürecini hızlandırmak yönünde olacağını açıklamıştı. Ayrıca yurtdışında yaşayan İranlıları ülkeye dönmesi ve yatırımlarını ülkelerinde yapmaları için teşvik edeceklerini ifade etmiştir. Ancak Reisi’nin iç politikada nasıl bir yol izleyeceği konusunda şu aşamada bir netlik yoktur. Çünkü İran’da cumhurbaşkanının yetkisi sınırlı olduğu için son karar dini lidere aittir. Dolayısıyla halkın şikâyetçi olduğu ekonomik ve sosyal sorunların tam anlamıyla çözülmesine ihtimal verilmese de sorunların çözülüp çözülemeyeceği zaman içerisinde görülecektir.

Dış politikada doğuya yönelme…

İran’a yönelik 1979 yılından beri devamlılık gösteren yaptırımlar özellikle de 2018 yılında ABD Başkanı Donald Trump’ın, KOEP’ten çekilmesi iki ülkenin karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. Fakat Joe Biden’in ABD Başkanı seçilmesinin ardından nükleer müzakereler yeniden başlamış, muhafazakâr kesimin adayı Reisi’nin cumhurbaşkanı seçilmesi ile bu sürecin nasıl işleyeceği endişe konusu olmuştur. Ancak Reisi seçim kampanyasında, KOEP’e bağlılığını ve bu anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesi gerektiğini belirtmiştir. Reisi’nin Ağustos ayında görevi alacak olmasından dolayı nükleer anlaşma konusunda Viyana’daki görüşmelerin etkilenmemesi beklenmektedir. Reisi, nükleer anlaşma ile ilgili olumlu mesajlar verirken, füzeler ve İran’ın bölgedeki etkinliğinin müzakere edilemez olduğunu, ABD Başkanı ile görüşmeyeceğini, Asya bölgesi ve komşu devletlerle ilişkilerinin geliştirilmesine öncelik verileceğini, Suudi Arabistan ile diplomatik ilişki kurmaya hazır olunduğunu, Çin ile 25 yıllık Kapsamlı İşbirliği Anlaşmasının uygulanacağını ifade etmiştir.

Reisi döneminde Batı ile ilişkiler daha az uzlaşmacı olarak devam edebilir. Çünkü dış politikada cumhurbaşkanının imajı ayrıca önem taşımaktadır. Reisi’nin, dünya kamuoyunda insan hakları konusunda sicili çok iyi olmadığı gibi insan hakları ihlali nedeniyle ABD yaptırım listesinde de yer aldığı görülmektedir. Bu durum dikkate alındığında ve verdiği mesajlar ışığında Reisi’nin, Batı karşıtı bir politika izleyebileceği öngörülebilir. Verilen mesajlar İran’ın doğuya yöneleceği, Batı’dan uzaklaşılacağı anlamına gelmektedir. Ancak genel anlamda izlenecek dış politika, dini liderin ve karar mercilerinin belirlediği istikamette olacaktır.

Sonuç

Dini Lider Hamaney’in, halkın tepkisine rağmen insan hakları ihlali yaptığı gerekçesiyle ABD yaptırım listesinde bulunan Reisi’yi desteklemesi, hem şimdi hem de kendinden sonraki süreçte rejimin devamlılığını güvence altına almak istemesi olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda iç politikada yaşanan sorunlar, ekonomik kriz ve sosyo-politik sıkıntılar nedeniyle ortaya çıkan halk memnuniyetsizliğinin iç ve dış politikada yarattığı tehdit algısı Reisi’nin desteklenmesine neden olmuştur. Olası bir sosyal patlamayı engellemede müsamaha göstermeyecek, halkın korktuğu ve karizması olan Reisi’nin desteklenmesinin tesadüf olmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak, halkın özellikle ekonomi ve özgürlük gibi beklentilerine ne kadar cevap verilebileceğini zaman göstereceği gibi Reisi döneminde gerek ekonomide gerekse siyasette daha muhafazakâr ve militer bir politika izleneceği öngörülebilir. Böyle bir durum, protestoların daha da yaygınlaşmasına ve rejime yönelik tehdit edici bir hal almasına neden olabilir.