Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

OPEC’in kurucularından, zamanın Venezuela Petrol Bakanı Perez Alfonso’nun, “Petrol siyah altın değil, şeytanın dışkısıdır” sözlerine bakıldığında, şeytanın dışkısının geçmişten gelen ve günümüzde de etkisini gösteren genellikle darbeler, devrimler, savaşlar, sosyal olaylar ile uygarlıkları olumsuz etkileyen bir etken olduğunu açıkça görebilmekteyiz.

İran bu durumdan olumsuz olarak etkilenen ülkelerin başında gelmektedir.  Önemli petrol ve gaz rezervlerine sahip olması ülkeyi darbeler (1921, 1953), devrim (1979) ve savaşla (1980) karşı karşıya getirmiştir.

Bugün de İran ABD Başkanı Donald Trump’ın 8 Mayıs’ta, P5+1 ülkeleri (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya) arasında 2015’te imzalanan Nükleer Anlaşmadan çekilmesiyle gündeme gelen yaptırımlarla karşı karşıya…

Yaptırımların gerekçesi;

İran’ın Ortadoğu Barış Süreci’ne karşı çıkması, Hizbullah ve Hamas’a olan desteği, Nükleer ve balistik silahların edinilmesi ve ABD’ye karşı olan düşmanlığı.

Amaç;

İran yönetimine kendi isteklerini kabul ettirmek, halkın yaşadığı ekonomik zorluklardan liderleri sorumlu tutmak suretiyle sosyal problemlere yol açmak.

İran’a yönelik yaptırımların tarihi bir geçmişi var…

1950’li yıllar… İngiltere, İran Meclisi’nin petrol tesislerini millileştirme kararı sonrası uluslararası arenadaki ağırlığını ortaya koyarak İran’a ambargo uygulatmayı başarmıştı. Her ne kadar ABD’li birkaç şirket İran ile anlaşma yapmak istemişse de sonradan vazgeçmek zorunda kalmışlardı. Bu gelişmeler sonucu İran büyük bir döviz kriziyle yüz yüze kalmıştı. Ambargo sürecinde Başbakan Musaddık İngiliz Büyükelçiliği’ni kapatarak bütün İngilizleri sınır dışı etmişti. Bu durum karşısında İngilizler tepkisiz kalmamış ABD’den yardım istemişti. Ancak ABD, İran’ı kaybetmek istemediği için bu talebe cevap vermemişti. Bu durum başkan Truman’ın yerine Eisenhower’ın gelmesi ile değişmiş ve ortak hareket ederek Ajax Operasyonunu gerçekleştirmişlerdi. Bu operasyon ile Musaddık devrildi ve ambargolar kaldırıldı. Ancak İran’a yönelik başlayan yaptırımlar günümüze kadar inişli çıkışlı devam etmektedir.

Kasım 1979’a gelindiğinde Tahran’da rehine krizi gerçekleşmiş (1980-1983), ABD’nin bu eyleme yanıtı kapsamlı yaptırım uygulama şeklinde olmuştu. Bu yaptırım yeni rejime yönelik ilk yaptırım olmakla birlikte, genişletilmiş ilk ABD tek taraflı yaptırımıydı. Bu yaptırımlar tüm ticari faaliyetlere yasak getirirken (ABD’den İran’a gıda ve ilaç dışı ihraç ürünleri durdurulmuş) İran’ın ABD bankalarında milyar doları bulan parası bloke edilmiş ve 4 milyon varil olan petrol ihracı 1 milyon varilin altına düşmüştü. 444 gün sonra rehinelerin serbest bırakılmasıyla İran’a uygulanan yaptırımlar kaldırıldı fakat bloke edilen 12 milyar dolar ABD’de kaldı.

1980’li yıllarda ABD, İran-Irak Savaşı (1980-1988) sırasında silah ambargosuyla yeniden yaptırım uygulamaya başladı. Hatta ABD destek almak amacıyla 20 ülke ile görüşmeler yaptı. Ocak 1984’te ABD tarafından İran’ın uluslararası terörizmin bir destekçisi olarak listeye alınmasıyla “terörizmle mücadele” kapsamında İran’dan petrol alımı senato tarafından yasaklandı. Bu sırada ABD’de Irangate olayının (1986) (ABD’nin İran’a uyguladığı silah ambargosuna rağmen bazı ABD’li diplomatların İran’a gizlice silah satmaları) su yüzüne çıkması ile bir yıl sonra İran’a askeri alanda kullanılan kimyasal maddelerin ihracı gibi yeni yasaklar getirildi.

1992 yılında, ABD kongresinden İran’ın balistik füze, atom bombası, kimyasal ve biyolojik silahlar edinememesi için Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Yasası (IIANA)  geçirilmiş ve 1993’den 2001’e kadar İran’a karşı yaptırım ve cezai tedbirler uygulanmıştır.

Mart 1995’te ABD Başkanı Bill Clinton, ABD şirketlerinin İran’la her türlü ticaret yapmasını yasaklayan 12957 ve Mayıs 1995’te 12959 sayılı kararını yayınladı. ABD’li şirketlerin İran’dan çekilmesi ile bu boşluğu Avrupalı şirketlerin doldurmasını önleyemeyince yeniden İran’a yönelik yaptırımlar artırıldı. Bir yıl sonra Ağustos 1996’da İran ve Libya’nın enerji sektörlerinde önemli yatırımlara girişen yabancı şirketlerin cezalandırılmasına ilişkin Damato kanunu olarak anılan  İran-Libya Yaptırımlar Yasası (ILSA) çıkarıldı. Bu kanun, İran petrol sektöründe 20 milyon doların üzerinde yatırım yapan ABD’li ve başka ülkelerin şirketlerine yönelik bir takım cezaların uygulanmasını öngörüyordu.

1997-2004 yılları arasında Muhammed Hatemi’nin cumhurbaşkanı seçilmesiyle siyasi ve ekonomik alanlarda reform girişimleri ABD’nin yaptırımları hafifletmesini sağlamıştır. Ancak 2001 yılında oğul George W. Bush yönetiminde ILSA kanunun süresi beş yıl olmasına rağmen kongre tarafından uzatılmıştır.

2004-2011 Mahmud Ahmedinejad döneminde İran’ın nükleer programındaki faaliyetlerini yoğunlaştırılması üzerine 2004 sonu ve 2005’in başlarında İran’a uygulanan yaptırımlar arttırıldı. Bu arada 2006 yılında Libya’da yaşanan ve bu ülkenin ABD yaptırım listesinin dışına alınmasına yol açan gelişmelerin ardından ILSA kanunu ISA-2 kanunu olarak değiştirildi. Kanunda 20 milyon dolarlık tavan 40 milyon dolara yükseltildi ve süresi de beş yıldan on yıla uzatıldı[1].

2015’e kadar devam eden yaptırımlar İran ve P5+1 ülkeleri (ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere ve Almanya) arasında imzalanan nükleer anlaşma ile kademeli olarak kaldırıldı. Bu anlaşmanın imzalanmasına rağmen 2016 yılında Barack Obama yönetiminin ISA-2 kanununu uzatması İran tarafından nükleer anlaşmasının ihlali olarak nitelendirilmiştir.

8 Mayıs 2018’de ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ile İran’a yönelik yaptırımlar gündeme gelmiş ve 6 Ağustos’ta ilk adımı uygulanmıştır. İkinci adımı uygulanacak 5 Kasım’dan itibaren İran ve dünya nasıl etkilenecek zaman içinde görülecektir.

Sonuç olarak ABD’nin İran’dan duyduğu rahatsızlık, sadece nükleer güç olma girişimi değil, bölgede oluşturduğu siyasi güçle ilgilidir. İran, nükleer enerji ve uranyum zenginleştirme programındaki amacının nükleer silah değil nükleer teknoloji elde etmeye yönelik olduğunu açıklasa da kimseyi bu duruma ikna edememiştir.

Her ne kadar ABD’nin yaptırım uygulamaları ve İran’ı tecrit etme çabaları İran’ın tavırlarında herhangi bir değişiklik sağlamamış olsa da ABD’nin bu ülkeye karşı tavrı bir yönetimden diğerine geçilirken radikal bir değişikliğe uğramamıştır. Ancak sosyal, politik ve ekonomik problemlere neden olan yaptırımlar en az savaş kadar yıkıcı etki yaratmıştır.

[1] http://parstoday.com/tr/radio/iran-i90165-amerika’nın_İran’a_dayattığı_yaptırımların_dosyası_2