Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

‘’Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana bağlı kalmazsa değişmeyen gerçek, insanlığı şaşırtacak bir nitelik alır.’’ [1]

Tarihin önemi için böyle diyordu Atatürk ve tarih yazmanın önemini de şöyle ifade ediyordu:

‘’İnsan, tarihin anlamını ancak olgun bir yaşa eriştikten sonra anlıyor. Ve tarih ancak bu yaştan sonra yazılabilir. Çok arzu ederdim ki, birkaç arkadaşla beraber yaşamımızdan geri kalan zamanı tarih yazmakla geçirelim!’’[2]

Yerel araştırmacı-yazar olarak Atatürk’ün sözlerinin manasını belirli bir olgunluğa eriştikten sonra çok daha iyi anlamaya başladım. Ve bu sebeple tarihi, tarihçilerin yazması gerektiğini düşünmeye başladım. Çünkü tarih yazmak çok büyük bir sorumluluktur. Ayrıca tarih yazmanın bir usulü vardır. Dolayısı ile de tarih yazmak için öncelikle tarih eğitimi almak gerekmektedir. Elbette ki kendini yeterli gören herkes faydalı olmak adına, bilgisi dâhilinde dilediği gibi yazabilir. Fakat yazılanların toplumdaki karşılığına ve milletimize faydasına bakmak icap eder…

Tarihçilerin kutbu merhum Prof. Dr. Halil İnalcık, tarih yazmak konusunda şöyle demektedir:

‘’Gerçek bir tarih yazabilmek için kaynaklara gitmek, kaynakları iyi tenkit edip değerlendirmek gerekir. Bu uzun bir araştırma eğitimi ister…

* Genel tarih, yerel araştırmalar yapılmadan meydana çıkamaz.

* Mesela milliyetçi olabilirsiniz, birisi de sosyalist olabilir, komünist olabilir. Ama tarihçi kendi siyasi fikirlerini, inançlarını kesinlikle araştırmalarına karıştırmaması lazım. Benim kitabımı “Klasik Çağ” Balkanlarda altı dile tercüme ettiler, Araplar tercüme ettiler 2 cilt, Osmanlı sosyal ekonomik tarihini çıkarmışlar. Ben orada Arapları küçümsemedim. Bunları yapsaydım okumazlardı beni. Demek ki, objektif olmak için şahsi fikir ve temayüllerinizden tamamen sıyrılacaksınız.

* Memlekette birbirini anlamayan birbirini dışlayan kesimler var. Mesela birisi selamlaşmak için bay bay diyor, öteki selamün aleyküm diyor. Başından şapkayı atıp takke giyiyor. Karşılıklı bir kültür zıddiyeti var. Yabancı gözlemciler, siyaset bilimciler Türk toplumunun iki kampa bölündüğünü müşahede ediyorlar. Mesela İspanya’da oldu bu. Biliyorsunuz Katolik halk ile sosyalistler, komünistler arasındaki mücadele sonunda kaç milyon insan öldü orda. Devlet adamları, politikacılar bunu anlamak zorunda, uzlaşma yollarını araştırmalılar. Ben bunu bütün yazılarımda, son “Atatürk ve Demokratik Türkiye” kitabında belirtmeye çalıştım.

* Önümüzdeki büyük tehlikeyi görerek bu uzlaşmayı mutlaka başarmak gerekir. Tarih eğitiminin de buna göre yeniden gözden geçirilmesi ve uzlaşmaya katkı sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir.

* Tarihçilik çok çalışma isteyen bir meslek. Tarih yazarken toplumla uğraşıyorsunuz, toplumu anlatıyorsunuz. Onun için tarihçinin sosyal ilimler, ekonomi gibi bilimleri okuması lazım. Ben hukukla başladım. Hukuk fakültesine gittim başlangıçta, ondan sonra ayrıldım tarihçi oldum. Tarihte toplumla uğraştığınız için hukuktan, ekonomiye kadar bütün toplum bilimleri hakkında fikriniz olacak. Ancak o zaman bir toplum tarihi ortaya çıkacaktır. Eskiden devlet tarihi yapılıyordu bizde. Ömer Lütfi Barkan ile Fuad Köprülü ile başlayan tarih, toplum tarihi, kültür tarihidir.  Meşrutiyetten itibaren tarihi konularımızı toplumdan seçme cereyanı başlamıştır. Bu konuda en büyük üstat Ömer Lütfi Berkan’dır. Kaynaklardan, sosyal tarihimize, iktisadi tarihimize yönelmiştir. Çalışmalarım tamamen o vadidedir.’’[3]

Bugün ülkemizde milletimizin farklı kutuplara ayrıldığı gerçeği ortadadır. Böyle bir ortamda bazı odaklarca yıllardır taraflı ve çarpıtma tarih yazıldığını da aşikârdır…

“Türk tarihçilerine bir öneride bulunmak gerekirse diyebilirim ki daima belgelere sadık kalın. Eğer hakikati ortaya çıkarırsanız bu daima bizim lehimizedir, çünkü bugüne değin tarihimiz hakkında yazılanların çoğu ya yalandır, ya çarpıtmadır. Eğer mübalağa yaparsanız kendinizi kabul ettiremezsiniz, sizi ciddiye almazlar.”[4]

Bu sebeple tarih yazarken çok dikkat etmek gerekir. Benim ilgi ve araştırma alanım zeybeklik geleneğidir. Bugün zeybeklik geleneği içerisinde de pek çok yanlış bilgi vardır. Efeler hakkında yazılan eserler içerisinde de yanlış, taraflı ve çarpıtma olanlar vardır. Ayrıca bazı fotoğraflar konusunda da bilgi kirliliği yaşanmaktadır. Ve bu durum yeni yetişen gençlerin eğitimine zarar vermektedir. Çünkü tam manası ile bir araştırma yapmayan-yapamayan, o bilince sahip olmayan bir öğrenci, ulaştığı bir kaynağı dikkate alarak, doğru kabul ederek ve o kaynağa göre söz söyleyerek bir çalışma ortaya çıkarmaktadır. Bu durumun sonucunda da kendisi yanlış bilgilendiği gibi başkalarını da yanlış bilgilendirmektedir. Ve bazı eğitmenler de kendi dünya görüşlerine yakın gördükleri kişilerin çalışmalarını dikkate alıp, diğer çalışmaları görmezden gelmektedirler. Hal böyle olunca da her cephe, kendi düşünce yapısına göre konuları yorumlamakta ve öğrenci yetiştirmektedir… Konuya dair yaşanan sorunlar hakkında bu ve benzeri daha birçok örnek verilebilir…

Yanlış, taraflı ve çarpıtma eserleri kaynak alan öğrencilerin, tarihi konularda doğru ve sağlıklı bilgi sahibi olmaları mümkün olmayacaktır. Ve bu durumun ileride çeşitli sonuçları olması da kaçınılmazdır. Dolayısı ile şöyle bir önerim var: Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tarih Bölümü eğitmenleri öncülüğünde bir zeybek çalıştayı-kurultayı-geniş kapsamlı zeybek konferansı düzenlenmelidir. Bu çalıştaya tarih eğitmenleri öncülük etmeli ve yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, zeybek dernekleri temsilcileri, yerel araştırmacılar, yazarlar ile öğrenciler de destek vermelidir. Bu çalıştayda, belirli kaynaklardan derlenmiş konular tekrar tekrar anlatılmamalıdır! Bu çalıştayda, konuşulmayanlar konuşulmalıdır. Yanlış uygulamaların düzeltilmesi adına fikir birliği yapılmalıdır. Tartışmalı konular tespit edilmeli, tarafsız olarak ve milli tarih bilinci ile belgeleri ve kaynakları açıklanmalı, konuların doğruları izah edilmelidir. Böylece mevcut tüm yanlışlıklar düzeltilebilir. Bu çalıştay sonrasında bir zeybek çalıştay kitabı basılmalı ve öğrenciler için resmi bir kaynak ortaya çıkarılmalıdır. Hatta üniversite bünyesinde bir zeybek araştırma enstitüsü mutlaka kurulmalıdır. Bugüne kadar kurulmamış olması milli tarihimiz için çok büyük bir kayıptır… Dilerim en kısa zamanda zeybek çalıştayı yapılması ve zeybek araştırma enstitüsü kurulması konuları çözülür. Bu mesele öncelikle zeybeklik geleneğini seven ve yaşatmak isteyenlerin meselesidir. Bu kişilerden bu yönde talep gelmeye başlar ise yetkililerin dikkati bu yöne çekilir ve bu konular çözülebilir… Aksi takdirde ne yazık ki gelenek, her geçen gün keyfi uygulamalar ve yanlış-çarpıtma bilgiler ile yozlaştırılmaya devam edecek ve öğrencilerin de doğru olmayan bilgiler ile yetiştirilmesi engellenemeyecektir…

[1] 1931 (Hasan Cemil Çambel, T.T.K. Belleten Cilt:3, Sayı: 10, 1939, s. 272)

http://www.atam.gov.tr/duyurular/tarih-gorusu-dunya-ve-turk-tarihi

[2] (Yusuf Ziya Özer, Ulus gazetesi 10. 11. 1939)

http://www.atam.gov.tr/duyurular/tarih-gorusu-dunya-ve-turk-tarihi

[3] Prof. Dr. Halil İnalcık Röportajı:

http://www.cansaati.org/topluluk/forum_posts.asp?TID=2436&title=profdr-halil-%DDnalck-%DDle-tarihilik-zerine

[4] http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?kim=halilinalcik