Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Değerli okuyucular, 2016 yılının ilk aylarında ‘Üst Zekâ, Üst Akıl İhtiyacı-2016-1’ ve Üst Zekâ, Üst Akıl İhtiyacı-2016-2’ isimli makalelerde konuya giriş yapmış; insan yaşamının başlangıcından günümüze kadar geçirdiği süreçte gücün algılanmasını, güce tapınmayı, gücün paylaşımını, bilginin edinilmesi ve kullanımını, bilgi birikiminin nesiller boyu aktarımını, bilgi havuzlarının oluşmasını kısaca vurgulamıştık. Sonrasında ise;

– Uygarlığın getirilerinin ve evrensel bilgi kodlarının dönemsel gerçeklerle bütünleştirilmesi gerektiğini,

–    İnsan yetiştirme süreçlerinin gerçekçi, amaç odaklı bir şekilde planlanması ve yürütülmesinin, eğitim modellemesinin özgünleştirilmesinin elzem olduğunu,

–    İdeal organizasyon mimarilerinin oluşturulmasından ve Devletin alt organizasyonlarındaki mevkisel yapılanmanın gerçekleştirilmesinden sonra özlem duyduğumuz bize ait, dinamik, derin ve güçlü sistemimize kavuşabileceğimizi,

Tesis edilen milli ve güvenilir yapı sayesinde milli üst zekânın bilgi ve deneyimlerinin de hakedileceğini ifade etmiştik.

Konuya ilişkin bu son makalede ise öngörülen sistemin nasıl işlemesi gerektiğini, nasıl besleneceğini ve teori-pratik hatlarının uyumlandırılmasını kısaca açıklamaya çalışacağım.

Küresel güç odaklarının Dünya’daki tüm sistemleri kurguladıkları, yönlendirdikleri ve plan ve politikalarını bir şekilde dayattıkları aşikârdır. Gücün en üst basamağında kimlerin olduğu, hangi devletleri ve müşterek yapıları kullandığı ayrı bir konudur. Bu çerçevede hep uluslararası düzeyde olduğu ima edilen bir ‘üst akıl’ söylemiyle karşılaşmaktayız.

Başedemediğimiz ve birden kucağımızda bulduğumuz kaotik sorunlarla karşılaştığımızda ülkemizde halihazırda var olan mevcut sistemin işlerliğinin ve reflekslerinin yetersiz olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Modern devlet kurgusu ve işleyişinde yapılar arasında kademelenme gerekmektedir. Millet ve devlet arasındaki ilişki kanunlarla olduğu kadar, tarihsel birikim ve dönemsel normlarla da desteklenmelidir. Devlet milli olma özelliğini kaybetmemelidir.

Şimdi yapısal mimarinin kurgusunu ortaya koyalım. Öncelikle; jeopolitik konumumuzu ve fayda sağlayabileceğimiz öz kaynaklarımızı tam olarak belirlemek zorundayız. Bu özkaynaklar aynı zamanda milli güç unsurlarımızdır. Her şartta ve her zaman kullanabileceğimiz bize ait asıl güç budur. İlave dış kaynaklı güçler, ancak karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde ve dönemsel olabilir. O halde asıl olan bize ait güçtür. Bu nedenle var olan kaynaklarımızı etkin şekilde değerlendirmek en akılcı yol olacaktır.

Gücümüz ne kadarsa sözümüz o kadar geçer. Aklı olgunlaşmış hiç bir devlet kurumu ve adamı ülkesini olduğundan daha güçsüz göstermemelidir. Kişisel zafiyetlerinden dolayı dış güçlerin tehdit ve şantajı altında kalma olasılığı bulunan bürokratların ve yöneticilerin milleti ve devletini etkisizleştirme ve edilgenleştirme hakkı olmamalıdır. Bunun tersi de çok önemlidir. Bir ülke kaynaklarının ve mevcut milli güç unsurlarının sağlayacağı potansiyelden daha fazlasını gerektirecek söylemler ve tutumlar içinde de olunmamalıdır. Özellikle dış politikadaki uygulamalarda ve askeri gücün kullanılma olasılığı belirdiğinde, üst perdeden yapılan açıklmalar ve içinde bulunulan davranışlar ülke için yaşamsal sonuçlar yaratabilir.

Yapı tesis edilirken milli bir hedef ve ideal belirlenmelidir. Bu hedefe ulaşmak için kısa, orta ve uzun süreli planlamalar yapılmalıdır. Devlette devamlılık esastır. Uygar ve halkına değer veren sistemlerde, hükümetler ve dönemsel yönetimler milli politikanın kendi dönemine düşen vazifelerini yerine getirir ve ulaşılan aşamayı bir sonrakine layıkıyla devrederler. Milli politika yaz boz tahtası değildir. Işte bu noktada millet ve milletin üst zekâ ve aklını oluşturan yapıya büyük görevler düşer. (Zekâ ve aklın tanımı ilk makalede yapılmıştı.)[1] Milli üst zekâ ve milli üst akıl dediğimizde; milli benliğimizi oluşturan tüm yazılı ve sözlü kaynakların yanı sıra amaç odaklı ve etkin sivil toplum kuruluşları, devlet kurumlarında kritik ve önemli vazifeler icra edip emekli olmuş birikimli bürokratlar, bilim insanları, deneyimli eski politikacılar, ulusal nitelikteki medya ve kanaat önderleri öncelikle akla gelmelidir. Başlangıçta geniş olarak algılanabilecek bu yapının milli açıdan ölçeklendirilmesi önemlidir. Devletin kurumsal yapısını oluşturan teşkillerdeki günlük koşuşturma nedeniyle sağlıklı olarak yapılamayan tüm analizlerin, değerlendirmelerin, politikalara yön verecek hal tarzlarının, raporların bu yan ve üst yapı tarafından da üretilmesi daha faydalı olacaktır. Ancak burada önemli bir husus gözden kaçırılmamalıdır; milli açıdan ölçeklenmiş ve üst zekâyı oluşturan yapıya devletin kurumsal yapısı tarafından uygun şekilde ve sürekli cari bilgi akışı, maddi ve manevi destek sağlanmalıdır. Çoğu zaman telafuz edilen ancak ne olduğu bilinmeyen derin devlet yapılanmasının bilimsel boyutu budur aslında. Çalışmalar sonucunda arka planda hazırlanacak bilimsel nitelikli tüm hazırlıklar raporlarhazırlanarak, çalışma toplantıları yapılarak, tartışılması gereken konular varsa seminerler ve paneller gerçekleştirilerek kurumsal zekânın önüne getirilebilir. Gerisi kurumsal boyuttaki çalışmalarla şekillendirilir ve karar vericilerin onayına sunulur. Modern toplumlar üst ve kurumsal zekâ ve akıllarını kollektif zekâ ve akıl olarak işletmektedir. Bizim neyimiz eksik?

Yapı tesis edilirken Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkelerine bağlı olarak her türlü siyasi istismardan, kadrolaşma güdüsünden uzak kalmak zorundayız. Büyük bir bölümü dış kaynaklı yapay bölünmelerin ve kısır çekişmelerin zamanı geçmiştir. Devlet yapılanmasının kapıları her türden çıkar gruplarına sonuna kadar kapatılmalıdır. Liyakât önemli olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar politik arenaya büyük oranda girmemiş ve fakat farkındalığı yüksek, pırıl pırıl insanları ve gelecek vaadeden harika bir genç kuşağı vardır. Gençler kaderlerine terk etmek geleceğimize dinamit koymaktır. Her bir genç ilköğretim çağından başlayarak ilgi ve yeteneklerine göre desteklenmeli, yetiştirilmeli ve istihdam edilmelidir. Kurgusu sağlam devlet bunu layıkıyla yapar.

Bilgi çağı tüm ihtişamıyla gelmektedir. Tabuları sorgulamak, çağ dışı algı ve dogmalardan kurtulup yepyeni bir yapıyla hazır olmak zorundayız. Bu çerçevede ‘Yaşamda en iyi yol göstericinin bilim olduğu’ bize bırakılan en sağlam mesajlardandır.

Önümüzdeki dönemler şaşırtıcı olabilir. Bu çağın bireysel, siyasal, sosyolojik, ekonomik, askeri ve diğer tüm alanlara önemli etkisi olacaktır.

Zekâ ve bilgiyi kavrayıp hazır olanlar uyum sağlayacak.
Bilimin Sonsuz Işığında

Saygılarımla

Rafet ASLANTAŞ

ANKA Enstitüsü Başkanı

[1] Zekâ ‘Sezgi, düşünce ve bilgiye dayalı kapasitenin etkin kullanımı ve farklı durumlara uyum sağlama yeteneği. Akıl ise zekâyı kullanma kapasitesidir.