Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

İnsan hakları, anayasalarda temel hak ve özgürlükler ile ödevler şeklinde düzenleme alanı bulduğunda; bu düzenleme, yasama organının işlemlerine karşı bir güvence teşkil eder. Parlamenter sistem özelinde düşünürsek de; yürütmenin parlamento içindeki çoğunluktan çıkması nedeniyle, bu aynı zamanda yürütmeye karşı bir güvencedir. Yasama organının temel işlevi ülke genelinde geçerli olacak genel ve soyut kuralları (kanunları) yapmak olduğuna göre; temel hak ve özgürlüklerin kanunlarla düzenlenerek yasal güvenceye kavuşturulması, onların tekrar başka bir kanunla hak olmaktan çıkarılması ihtimali ve tehlikesini de içinde barındırır. Yürütme organın yasama üzerindeki etkisini de göz önüne getirdiğimizde yasal güvencelerin ne kadar güvence olduğu tartışmalıdır. Ancak; anayasal güvenceye kavuşturulmuş haklar, yasal düzeyde kalan haklara nazaran çok daha güçlü bir korunmaya sahiptirler. Bu hakların bu düzeyde kavuştuğu korunma ancak yine bir anayasal düzenleme ile değiştirilebilir. Bu aşamada da değinmemiz gereken kavram katı anayasadır.

Katı anayasa, olağan yasama süreciyle değiştirilemeyen, değiştirilmesi için diğer kanunların yapılmasına göre daha zorlaştırılmış, özel bir takım usullerin öngörülmüş olduğu anayasadır. Bu usullerden en yaygın olanı anayasa değişikliğinin parlamentoda kabulü için nitelikli çoğunluk şartı getirilmesidir. Anayasaların katılığını sağlamanın bir başka yolu da; anayasa değişikliklerinin onaylanması için halk oylamasına gidilmesinin şart koşulmasıdır. Örneğin 1787 ABD Anayasası, 1947 İtalyan Cumhuriyet Anayasası, 1949 Federal Almanya Cumhuriyet Anayasası,  1958 Fransız 5. Cumhuriyet Anayasası, 1961 ve 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları katı anayasalardır. Devletin temel yapısını ve özgürlük düzenini gösteren kuralları değiştirmek, başka her hangi bir yasayı değiştirmekten farklı bir yönteme bağlanmış değil ise; bu da bükülgen (yumuşak) anayasa göstergesidir.

Örneğin; İngiltere’deki Parlamento, özel bir görüşme yolu ya da çoğunluk aramaksızın, İngiliz devletinin temel kuruluşunda, vatandaşların sahip oldukları hak ve özgürlüklerde istediği değişikliği yapabilir. Ancak bu durum, İngiliz anayasacılığının kendine has gelişme sürecinde ele alınarak değerlendirilmelidir. İngilizlerin, kral otoritesine karşı giriştikleri sınırlandırma ve bunun sonucu olarak kişisel hürriyetlerini güvenceye bağlama çabasında daima, Parlamento ile birlikte hareket ettiklerini görüyoruz; bunun sonucu olarak, adeta bir bileşik kap örneği ile karşılaşıyoruz. Kralın yetkileri, parlamentoda toplanmakta, kralın yetkileri azaldığı nispette, parlamentonun yetkileri çoğalmaktadır; bu evrimin sonunda İngiltere’de, parlamentonun üstünlüğü ilkesine erişilmiştir. Parlamentonun üstünlüğü ilkesinin ortaya çıkmasından sonra İngiltere’de, parlamentonun iktidarının sınırsızlığından söz açılmışsa da, bu iddia sadece teori alanında kalmış ve uygulamada, parlamentonun iktidarı da belirli sınırlara uymak zorunda bırakılmıştır. Austinian doktrinine göre, parlamentonun üstünlüğü prensibinin mutlak bir anlamı vardır; yani parlamentonun yapamayacağı hiç bir iş, değiştiremeyeceği hiç bir yasama tasarrufu düşünülemez. Parlamento, kanun yapmak bakımından her şeye kadir sayılmaktadır; fakat gerçeklikte, parlamentonun üstünlüğü prensibi, hiç de bu şekilde anlaşılmış değildir:

Örneğin, parlamento bugün, Roma Katoliklerini oy hakkından mahrum edecek ya da işçi sendikalarının faaliyetlerini yasaklayacak veya bu kuruluşları tamamen kanun dışı sayacak bir yasa çıkaramaz. Ancak; Soysal’ın da haklı olarak belirttiği gibi, esas etkili sınırlama kamuoyunun ve örgütlenmiş güçlerin gerçekleştirdiği denetimdir. Aksi takdirde, iktidara getirdiğimiz tüm hukuki sınırlamalar biçimsel bir anlam taşırlar. Anayasalarda özellikle hak ve özgürlüklere ilişkin ilkeler ne kadar çok kimsece benimsenmişse, toplumda bunlara sahip çıkan ve bunlar değiştirildiği zaman tepki gösterebilen kişilerin sayısı ne kadar kabarıksa, rastgele değişiklik yoluna gitmek de o ölçüde değişir.

Değinmemiz gereken bir başka unsur da; anayasalarda tanınarak güvenceye kavuşturulan bu hakların gerçek anlamda bir güvencede olduklarını teyit etmek bakımından sınırlandırılma usullerinin de anayasada düzenlenmesi gereğidir. Bugün yerleşik sınırlandırma kuralı; 1789 Fransız Bildirisi ile kabul edilen, sınırlandırmaların kanunla yapılması ilkesidir. Yani; idare ya da yürütme, kanun hükmünde kararname, tüzük ve yönetmeliklerle temel hak ve özgürlükleri sınırlandıramaz. [i]  Ve son olarak, anayasa yargısının işlevi de unutulmamalıdır. Bu konuyu ise detaylı olarak, hukuk devleti mekanizması içinde, yargı düzenini anlatırken işleyeceğiz.

 

KAYNAKÇA

Adnan GÜRİZ,  Feminizm, Postmodernizim ve Hukuk, Phoneix Yayınları, 2. Baskı, 2011

Ahmet MUMCU,& Elif KÜZECİ,İnsan Hakları ve Kamu Özgürlükleri, Turhan Kitabevi, 4.Baskı, 2007.

Anıl ÇEÇEN, İnsan Hakları, Savaş Yayınevi, Genişletilmiş 3. Basım, Ankara 2000.

Anıl ÇEÇEN, Türkiye’nin Birliği, Togan Yayıncılık, Ekim 2013.

Anıl ÇEÇEN, Ulus Devlet Türkiye Cumhuriyeti, Kilit Yayınları, 2. Baskı, 2009.

Artun ÜNSAL, Siyaset Ve Anayasa Mahkemesi, AÜSBF Yayınları, 1980

Atilla YAYLA, Siyaset Teorisine Giriş, Siyasal Kitabevi, 4. Baskı,2004

Deniz ACARAY,İnsan Haklarının Korunması Amacıyla Devlet İktidarının Sınırlandırılması ve Siyasal Katılmanın Buna Etkisi”, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt:2, sayı:4, 119-144, 2013

Erdoğan TEZİÇ, Anayasa Hukuku, Beta Yayınları, 2. Baskı, 1991,

GÖZLER, Kemal, Devletin Genel Teorisi, Ekin Yayınları, 3. Baskı, 2011.

Halil KALABALIK, İnsan Hakları Hukuku, Seçkin Yayınları, 2. Baskı, 2009

HEYWOOD, Andrew, Siyaset, Adres Yayınları, editör: Buğra KALKAN, Ekim, 2007.

İbrahim Ö. KABOĞLU, Anayasa Yargısı, İmge Kitabevi, 4. Baskı, 2007

Jacques CHEVALLIER, Hukuk Devleti, Çev: Ertuğrul Cenk GÜRCAN, İmaj Yayınevi, 2010

Karl DOEHRİNG, Genel Devlet Kuramı, Çev.Ahmet MUMCU, İnkılap Yayınları, 3. Baskı, 2002,

Levent GÖNENÇ, Siyasi İktidar Kavramı Bağlamında Anayasa Çalışmaları İçin Bir Kavramsal Çerçeve Önerisi, AÜHFD, 2007, C.56, s.155.

Mary Astell, Reflections upon Marriage,  aktaran Fatmagül BERKTAY, “Kadınların insan Haklarının Gelişimi ve Türkiye”, Sivil Toplum ve Demokrasi Konferans Yazıları, No:7, 2004

Max, WEBER, Toplumsal Ve Ekonomik Örgütlenme Kuramı, Çev: Özer OZANKAYA, İmge Kitabevi, 1.Baskı, 1995.

Meltem DİKMEN CANİKLİOĞLU, Anayasal Devlette Meşruiyet, Yetkin Yayınları, 2010,

Metin GÜNDAY,  İdare Hukuku, İmaj Yayınevi, 6. Baskı, 2002,

Mustafa ERDOĞAN, Anayasa Hukuku, Orion Yayınevi, 4. Baskı, 2007,

Muvaffak AKBAY, Umumi Amme Hukuku Dersleri, Güney Matbaacılık, 1. Cilt, 2. Baskı, Ankara 1951,

Mümtaz SOYSAL, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Yayınevi, 5. Baskı, 1979

Mümtaz SOYSAL, Dinamik Anayasa Anlayışı Anayasa Diyalektiği Üzerine Bir Deneme, AÜSBF Yayınları, Sevinç Matbaası, 1969

Şeref İBA, Anayasa Hukuku Ve Siyasal Kurumlar, Turhan Kitabevi, 2. Baskı, Ankara 2008

Tayyar ARI, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, Alfa Yayınları, 2. Baskı, 2002,

Turhan FEYZİOĞLU, Kanunların Anayasaya Uygunluğunun Kazai Murakabesi, Güney Matbaacılık, Ankara 1951

Zehra ODYAKMAZ, Ümit KAYMAK, İsmail ERCAN, Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, İkinci Sayfa Yayınları, 12. Baskı, 2011,

[i] 1982 Anayasasının 121ve 122. maddelerinin; Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’na olağanüstü hal ya da sıkıyönetimin gerektirdiği hallerde, yasama organının iznine gerek kalmadan kanun hükmünde kararname çıkarma ve temel hak ve özgürlükleri düzenleme yetkisi verdiğinin de ülkemiz istisnaları açısından belirtilmesinde fayda var.