Cemal Kaşıkçı isimli Suudi gazeteci, 2 Ekim 2018 tarihinde boşanma işlemlerini tamamlamak için Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’na gittiğinde yeni eş adayı dışarıda bekliyordu. Ancak, Kaşıkçı’dan bir daha haber alınamadı. Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ın Veliaht Prensi Salman yönetimi tarafından baskı altına alınınca geçen yıl ABD’ye taşınmış, ailesini ve evini terk etmişti. Kaşıkçı sadece reform yanlısı değil, monarşi yönetiminin de değişmesini istiyordu. Radikal İslamcılığı eleştiren yazıları, ülkedeki ulemanın en çok tepkisini çeken konular arasındaydı. Suudi Arabistan’da 2017’de yolsuzluğa karşı yapıldığı açıklanan ve çok sayıda prensin gözaltına alındığı operasyonun, Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın (MBS) iktidarını pekiştirme operasyonu olduğunu savunmuştu. Yazılarında Suudi Arabistan’ın Katar’a yönelik politikalarını ve Yemen savaşını da eleştirdi. Kaşıkçı’nın Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarına karşı yapılan askeri darbeyi desteklememesi kraliyet ailesi ile temel ayrılıklarından biri oldu. Kaşıkçı’nın Müslüman Kardeşleri desteklediği de öne sürülüyordu.
Suudi Arabistan ve muhalifler..
Suudi Arabistan’ın normal olarak küresel terörün en büyük finansörü olarak ABD ve Avrupa Birliği tarafından ambargo altında olması ve bugüne kadar pek çok yaptırıma maruz kalması gerekirdi[1]. 11 Eylül Saldırılarını yapan 19 teröristin 15’i Usame Bin Ladin’in de vatanı olan Suudi Arabistan kökenli idi. 11 Eylül Komisyonu’nun hazırladığı raporda saldırıların Suudi Arabistan ile ilişkilerini anlatan 22 sayfalık bölümü hala yayınlanmadı. El Kaide’nin temel ideolojisi olan Vahabizm, 1780’lerden beri olduğu gibi bugün de Suudilerin resmi İslam anlayışıdır. Ocak 2015’de Kral Abdullah’ın ölümünden beri Suudi Arabistan dış politikası cüretkâr, öngörülemeyen bir seyir izliyor. Kasım 2017’de Lübnan başbakanı Saad Hariri’yi zorla istifa ettiren Suudi Arabistan yönetimi, ardından yüzlerce iş adamı ve resmi yetkiliyi Ritz Oteli’nde ayaklarından tavana asarak, Amerikan özel şirketleri ile birlikte sorguladı. Birkaç ay sonra ise Hariri, Prens Salman ile fotoğraf çektirirken yanında Ritz’de tutuklanmış olan bazı kişiler de vardı[2]. Suçlanan prens ve iş adamlarının çoğu servetlerini MBS’ye vererek kurtuldular ama yurt dışına çıkma yasakları var.
Suudi Arabistan’daki monarşi gittikçe aile içinde daha belirli bir grubun yani Salman diktatörlüğüne dönüşüyor. Uluslararası medyada kendisini reformcu diye tanıtan MBS, acımasızca muhalifleri sindirmek istiyor. Batılı medyada ise Suudilerin 2030 Vizyonu ile hem Vahabiliği hem de ülkedeki sosyo-ekonomik düzeni reforme edeceğine ilişkin bir hikâye düzülüyor. Batılılar için asıl mesele bu acımasız iktidarı bir süre meşrulaştırırken, kendi özel amaçları için zaman kazanmak. Prens, şu anda sadece kendisi ülkesinde değil Yemen’de devam eden vahşetin baş sorumlusudur. Ülke içinde elinde tuttuğu askeri-istihbarat bakanlıkları ile istediği kişiyi yolsuzlukla suçlamakta ve muhaliflerini bir bir temizlemektedir. Ancak, İstanbul’daki olay ile bu muhalif temizliği ülke dışına taştı ve Suudi küstahlığı başka ülkelerin egemenliğini tanımaz oldu. MBS, bütün bu işleri yaparken başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler ile olan kirli işbirliğine güvenmektedir.
Kendi ülkelerinde gördüğü baskı nedeni ile yüzlerce Iraklı, İranlı, Yemenli, Mısırlı, Libyalı ve Suriyeli muhalif son yıllarda İstanbul’u mesken tutmuştu. İlk siyasi muhalif dalgası 1990’larda Irak’tan kaçanlar ile başladı. Onları 2005 sonrası Ahmedinejat yönetiminden kaçan İranlılar izledi. 2011’deki Arap hareketleri ile çeşitli ülkelerden yeni muhalif dalgalar Türkiye’ye geldi. Siyasi muhalif figürler içinde en çok dikkati çekenler Irak’ta Maliki yönetiminden kaçan Tarık El Haşimi, 2012 yılında Azerbaycan’dan kaçan Mahmudali Çehregani ve Yemen’den kaçan Tevekkül Karman sayılabilir. 2011 sonrası gelenlerin genel karakteristiği ülkelerinde başarısız olan Sünni ve Müslüman Kardeşler bağlantılı kişiler olması idi. Türkiye’den yayın yapan en az on TV istasyonu muhaliflerin sesi olarak görülüyor. Bunlar arasında Belkis TV (Yemen), Felluce TV (Irak), Orient TV (Suriye) ve Al Şark (Mısır) sayılabilir[3]. Son on yılda bir kısım yabancı muhalif saldırıya uğradı, ancak Kaşıkçı olayı Ortadoğu’nun sürgünler ülkesi olan Türkiye’nin artık güvenli ülke olmadığı anlamına gelebilir.
Kılıç dansı..
Veliaht Prens Salman, en çok Suudi monarşisini eleştiren Katar’ın finanse ettiği El Cezire televizyonundan rahatsız olmuştu. Önce Katar’ı işgal etmeyi düşündü, ancak ABD baskısı ve Türkiye’nin müdahale ihtimali üzerine geri adım attı[4]. Ardından Suudi etkisini güçlendirmek için Yemen’e sefer düzenledi. Üç yıldır süren bombardımanda binlerce sivil öldü ama en ufak bir başarı yok çünkü karada savaşmaya korkuyorlar. Suriye’de radikal cihatçıların arkasında da büyük ölçüde Suudi parası vardı. Suudiler, Mısır ve Bahreyn’e de el attılar. Prens Salman’ın ‘kılıç dansı’na ABD başkanı Trump, bu ülkeyi ziyaret ettiğinde katıldı. Şimdiye kadar Trump, Salman’a açık çek verdi. Hatta Suudilerin liderliğinde Körfez ülkelerinden bir ‘Arap NATO’su kurulması fikri ortaya çıktı. İsrail’in Filistin ile ilgili planlarının garantörü de Suudi ailesi olmaya devam ediyor. ABD için Suudiler, ucuz petrol ve ‘istediğin kadar silah sat’ adresi. Sadece geçen yıl 110 milyar dolarlık silah sattılar. Trump, her seferinde Salman’dan ABD’den daha fazla silah satın almasını istiyor. Ortak yel değirmenleri ise İsrail’in akıl hocalığını yaptığı İran düşmanlığı. Kaşıkçı’nın katli ispatlanmış olsa bile bu, 1945’de bir savaş gemisinde Franklin Roosevelt ve Kral Abdülaziz arasında yapılan rüşvet anlaşmasını bozmayacak[5]. Krallık, petrol ve silah karşılığı ABD’den destek almaya devam edecek.
Suudileri soymakta ABD yalnız değil. İngiltere’nin en çok silah ve mühimmat sattığı ülke olan Suudi Arabistan, bunların çoğunu 2015 yılından beri Yemen’de sivil halkın bombardımanında kullanıyor. Örneğin 2015 yılında Suudi Arabistan’a satılan 4.7 milyar pound tutarındaki satışın 2.7 milyar pound kısmı uçak, helikopter ve insansız hava aracı için; geri kalanı bomba, füze ve roket tedariki için yapılmış[6]. Hemen her zaman gazeteciliği demokrasinin temeli olarak gösteren İngiliz başbakanı Teresa May ve savunma bakanı Jeremy Hunt’dan ses yok. İngiltere’den sonra İspanya, Almanya, Norveç, Hollanda ve Belçika da Suudi Arabistan’ın en büyük silah ve mühimmat tedarikçilerinden. Şu ana kadar Kaşıkçı’nın kaybolması konusunda Fransa, İngiltere, Kanada ve ABD “endişe” belirtmiş olsa da bu sadece mırıldanma seviyesindedir.
Silaha doymayan MBS bir yandan Rusya ve Çin’i de markaja almaya çalışmaktadır. Ekim 2017’de Moskova’ya yaptığı ziyaret ile S-400 ve diğer silah alımları için görüşmeler yapan MBS, OPEC’teki fiyat ayarlamaları için de işbirliği önermektedir. Çin ise Suudileri Afrika’ya atlama taşı olacak bir jeostratejik (Petro-Yen) üs yapmak istiyor. Ortada İpek Yolu’na entegre olmaları ile ilgili bir hikâye dolaşıyor[7].
Kaşıkçı senaryoları..
Türk yetkililere göre, 6 Ekim günü İstanbul’a gelen 15 kişilik Suudi ekibi, Konsolosluğa gittiğinde gazeteci hala hayatta idi. 7 Ekim’de yapılan açıklamaya göre ise; Kaşıkçı, Konsolosluk içinde öldürüldü, parçalara ayrıldı ve dışarı çıkarıldı. Türkiye tarafında soruşturma devam ediyor, ancak Suudi Arabistan ise suçlamaları reddediyor. Kaşıkçı’nın konsolosluktan çıkmış olduğunu iddia ediyor. Kaşıkçı’nın ölü ya da diri konsolosluğun önünde bulunan diplomatik araçlardan birine taşınarak kaçırıldığı düşünülüyor. Nitekim kayıtlarda 7 Ekim günü bir kaç aracın elçilikten ayrıldığı görülüyor. Washington Post’un ABD dinleme istihbaratına dayandırdığı haberine göre; Veliaht Prens Salman, Kaşıkçı’nın ABD’nin Virginia eyaletinden Suudi Arabistan’a dönmesinin sağlanması ve ardından tutuklanmasını emretti. İstihbarat teşkillerinin teamülleri vardır. Suudilerin muhalif prens ve diğerlerine karşı uyguladığı yöntem genellikle ‘adam kaçırma’ şeklindedir. Geçmişte üç muhalif prens (Sultan bin Turki bin Abdulaziz, Prens Turki bin Bandar ve Prens Suud bin Saif al-Nasr) yurt dışına kaçtı ve kaçırılarak ülkeye getirildi. Muhtemelen daha sonra kafaları kesildi. Benzer kaçırmalar yakın zamanda Kuveyt ve Lübnan’dan da yapıldı. Çeşitli ülkelerden hacca giden yabancılar da bu tutuklamalardan muaf değil.
Suudi Arabistan’ın her şeyden çok ve ümitsiz bir şekilde dış yatırıma ihtiyacı var. Geçen yıl kaostaki Ürdün ve fakir Umman’dan daha az dış yatırım aldılar. Hâlbuki MBS, sözde reform sözlerini de bu yatırımlara bağlamış durumdadır. Yabancı şirketler ise Suudi Arabistan’ın geleceğini ve istikrarını yani riskleri öngörmeye çalışıyorlar. Suudi Arabistan’da, halen binlerce insanın maruz kaldığı gibi, herhangi bir suçlama ve yargılama olmadan onlarca yıl hapiste tutulabilirsiniz. İşin komik tarafı Salman, kendi medyasında Katar’ı kukla devlete dönüşmekle suçluyor. Suudi Arabistan’ın işkence ve insan hakları ile ilgili dosyası yanında Saddam’ın bile sicili temiz sayılır.
Sonuç..
Kaşıkçı’yı kaçırma eylemi, Suudilerin uluslararası sözleşmeleri ihlal etmesinin yanı sıra Türkiye’nin hukuk ve kamu düzenini yok sayması anlamına da geliyor. İstanbul’da olanlar, Suudi temsilciliği bulunduran dünyanın diğer yerleri için de bir uyarı olacak. Bu dönemde, Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri daha da gerilebilir. İki ülke ilişkileri zaten 2017 yazından itibaren sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Suudiler ve Körfez medyası, Katar’ı Türk yetkililerin yaptığı açıklamaları yayınlamakla suçluyor. Belki de Kral, oğlunu dizginlemek için bazı girişimlerde bulunabilir. Öte yandan, bir takım ülkelere güvenerek yola çıkan insanlara da sözümüz var. ABD istihbaratı haberi olduğu halde kendi adamı olan Kaşıkçı’yı uyarmadı. Bundan çıkarılacak ders; kendini satan biri her zaman başkaları tarafından da satılabilir. Sonuç olarak, 21. Yüzyılda hala kılıç ile idare edilen çürümüş Suudi rejiminin son ayak oyunları yani kılıç dansı ile karşı karşıyayız.
[1] James M. Dorsey, Missing Saudi Journalist Jamal Khashoggi Rejiggers the Middle East, Global Research, (October 12, 2018).
[2] Stratfor, How a Saudi Journalist’s Disaapperance Could Have a Global Impact, (October 9, 2018).
[3] Ece Göksedef, City of Exiles: Khashoggi Case Leaves Istanbul’s Dissidents Fearing for Their Safety, Middle East Eye, (October 12, 2018).
[4] Doug Bandow, The Saudi Monarchy May Have Killed a Free Man, Cato Institute, (October 09, 2018).
[5] Stephen Lendman, Did the Saudis Kidnap and Murder Journalist Jamal Khashoggi? CRG, (October 09, 2018).
[6] Andrew Smith, UK Arms Sales to Saudi Arabia: UK Should Not be Arming Regimes That Target Journalists, (October 10, 2018).
[7] Andrew Korybko, Mohammed Bin Salman: The Character Behind the Caricatures, Oriental Review, (October 12, 2018).
- YENİ TEKNOLOJİLER VE SAVUNMA SANAYİİ - 25 Eylül 2024
- ORTADOĞU’DA BÖLGESEL SAVAŞ “İRAN SENARYOSU” - 8 Eylül 2024
- ABD SİLAHLI KUVVETLERİ’NİN MODERNİZASYONU VE DÖNÜŞÜMÜ - 19 Ağustos 2024
- ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI’NA DOĞRU HİNT-PASİFİK GELİŞMELERİ - 31 Temmuz 2024
- UKRAYNA VE GAZZE SAVAŞLARI SAVUNMA ANLAYIŞLARINDA RADİKAL DEĞİŞİMLERİN HABERCİSİ - 26 Temmuz 2024
- ABD’NİN KÜRT PROJESİ - 16 Temmuz 2024
- ABD & TÜRKİYE İLİŞKİLERİNİ DOĞRU OKUMAK - 21 Mayıs 2024
- İNGİLİZ İSTİHBARATI, TEŞKİLAT-I MAHSUSA VE MUSTAFA KEMAL - 1 Mart 2024
- RUS İSTİHBARATI ÖLDÜRMEYE DEVAM EDİYOR - 25 Şubat 2024
- TÜRKİYE-IRAK İLİŞKİLERİNDE ARAYIŞLAR - 20 Şubat 2024