Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

YENİ SAVAŞ ALANI: İNSAN BEYNİ

21. Yüzyıl teknolojinin devrimsel çağını temsil ediyor. Son 30 yılda gittikçe hızlanan teknolojik gelişmeler dünyayı çok önemli değişimlerin eşiğine getirdi. İlginç olan eskiden teknolojiler, toplumsal hayata nüfuz ederken, diğer teknolojilerle birlikte yaşardı. Ama şimdi teknolojiler hızla gelişirken, öncekiler kullanımdan aynı hızla kalkıyor ve her gün yeni konseptler ve teknikler ortaya çıkıyor. Dijital teknoloji kullanan pek çok endüstri, yapay zekâ sistemlerini uygulayarak yenilikçi yöntemler peşinde koşuyor. Haberleşmede selüler teknolojisinin sağladığı veri paylaşımındaki artış 5G/6G ile çok daha büyük bir ölçek, aktarım ve hız kapasitesine ulaşıyor. Yüksek verim ve düşük bekleme süresi; yapay zekâ, büyük veri, otonomi, robotlar, eşyaların interneti ve e-ticaret gibi alanlarda büyük fırsatlar oraya çıkacak. Tabii bütün bu gelişmeler savunma sanayinin de ilgisini çekiyor. “Yapay zekayı savunma alanında ve daha spesifik olarak savaşta nasıl kullanırız?” sorusu yeni ve yaratıcı cevaplar aramaya devam ediyor.

21. Yüzyıl “akıl çağı” olacak. Her şeyin (silah, araba, şehir, ziraat) akılısı olacak. Yapay zekâ, makineyi akıllı yapıyor. Yani makine kendi kendine öğreniyor ve karar veriyor. Bu insanlığın sonunu getirebilecek bir risk de taşıyor çünkü makine, insanı “düşman” olarak algılayabilir. Pek çok analizciye göre, yapay zekâ teknolojisi henüz başlangıç safhasında olsa da uzun vadede neler getireceğini henüz kestirmek zor. Yapay zekâ ve ile ilgili teknolojilerin olası potansiyeli şimdilerde belirsiz bir ortam yaratsa da yeni savaş ortamlarında üstünlük sağlamak için rekabet çoktan başlamış durumda. Bu rekabete girmeyen ülkeler, örneğin katil robotlar alanındaki gelişmeleri seyredenler, yarın savaşta bunlara karşı çaresiz kalacaklar. Geleceğin büyük ölçüde yapay zekâlı makine savaşları ya da ölümcül otonom silah ve araçların savaşı olacağından bahsediyoruz ve bu arada yeni bir savaş konsepti ortaya çıkıyor: Beyin’de Savaş. İşte konumuz da bu; insan beyninin bir savaş alanı olarak kullanılması. Askeri amaçlardan da öte insan hayatını yeniden kurgularken, onu düzene sadık bir köle hale getirmeyi amaçlıyor. Biyotekenoloji ve insan geliştirme (human enhancement) alanındaki gelişmeler yeni insan modelleri yanında, tekno-diktatörlüğün sadık vatandaşını yaratmak istiyor.

Son yılarda beyin araştırmalarına yatırımlar arttı. 2013 yılında, ABD’de Beyin İnisiyatifi, Avrupa Birliğinde “İnsan Beyni” projesi başlatıldı. Avustralya, Kanada, Çin, Japonya ve Güney Kore beyin şifresini kıracak önemli programlar başlattı. Çalışmaların masum tarafında beynin yapısı ve zihni süreçleri anlamak, bazı hastalıkları tedavi etmek ve bazı engelli durumları düzeltme amacı var. Tehlikeli tarafında ise beyin faaliyetlerini manipüle etmek, nöro silahları yenilemek ve beyin kontrolü çalışmaları bulunuyor. EEG, beyin işlevinin Magnetik Rezonans Görüntüsü (MRI) ve diğer yöntemler bir kişinin düşünceleri, duyguları ve niyetlerini ortaya çıkarmakta kullanılabilir. Beyin-bilgisayar ara yüzleri (BCI), elektrotlar sayesinde hisleri, duyguları etkileyebilir ya da düzenleyebilir. Bir kişinin beyninden alınan ve internete aktarılan bilgi, çok uzaktaki diğer kişilerle etkileşim sağlayabilir. Bu çalışmalar gerçek olsa da henüz beyin kontrolü için gerekli elektrikli ve biyolojik kabiliyetlerin uzağındayız. Şu anda insanın beyin korteksine etki ederek, halüsinasyonlar görmesini sağlayabiliyoruz ama kitlesel bir beyin kontrolü için henüz erken.

Nöroteknoloji, sinir sistemi faaliyetlerinin tanınması, beynin nasıl çalıştığının anlaşılması, hastalıkların teşhisi, hatalı nöral devrelerin düzeltilmesi ve beyin faaliyetlerinin kontrolü alanlarında çalışan bir bilim alanıdır. Bilim insanlarına haksızlık yapmayalım. Nöro-geliştirme gayretleri, akli bir rahatsızlığı olmayan sağlıklı kişilerin bilişsel ve duygusal yeteneklerini geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu makalede anlatacağımız, beyinde savaşın ve beyin kontrolü çalışmalarının yanında olumlu yönde insan hayatına katkı sağlayacak gelişmeler de var. Bugün sinir sistemine canlı doku (implant) yerleştirerek beyin faaliyetlerini değiştirebiliyor, bunu örneğin işitme tedavisinde kullanabiliyoruz. Derin beyne yapılan etkilerden biri de Parkinson hastalığının belirli çeşitlerinin tedavisinde olabilmektedir. Ancak, en önemli gelişme beyin-bilgisayar ara yüzlerinin oluşturulmasındadır. Böylece, beyin sinyallerinin kaydedilmesi ve ona hükmedecek kontrol teknolojisinde kullanılması için tasarımlar geliştirilmektedir. Bu yöntemle konuşamaz hale gelmiş bir insanın beyninin ilgili yerine elektrik sinyalleri etki ederek cümleler kurması sağlanabilir. Bu yöntemde, yapay zekâ algoritmalar ile çalışan fiziksel vasıtalar (elektrotlar) kullanılmaktadır.

Son on yıllarda nöro-bilim alanında çok önemli gelişmeler yaşanmaya devam ediyor ve beyin-bilgisayar ortak yüzünün geliştirilmesi yeni ufuklar açıyor. Henüz beynin pek çok sırrı açığa çıkarılamadı. Algoritmalar ve yapay zekânın hızla gelişiyor olması, nöro-silahların geliştirilmesi ve beynin bir savaş alanı haline gelmesine imkân sağlayacak. Bu kontrol sadece onu şiddete ve savaşa kışkırtmak için değil, beyin özgürlüğünü tamamen kontrol altına alma riskini de taşıyor. Böylece savaşları insanların beyninde kazanarak, gönüllü bir teslimiyet sağlayabiliriz. Sosyal yaşamda hedef bir insan köle haline getirilebilir, psikolojik baskı altında tutulabilir, cinsel olarak istismar edilebilir, hastalandırılabilir, işkence metodu olarak kullanılabilir. Diğer yandan, insanlar gittikçe manipülasyona açık ve neyin dezenformasyon olduğunu anlayamaz hale geliyor. Ama bunun ötesinde bu yöntem, bunu tüm dünya düzeninde kitlesel bir kontrol hatta yok etmek için kullanılabilir. Nitekim bunun önemli kanıtları var. Bu kanıtları açıklamadan önce insan beyninin özellikleri, nöro-biyoloji ve insan geliştirme çalışmaları, beyin kontrolü üzerinde durduktan sonra konuyu yeni savaş alanına bilişsel savaş ve beyinde savaşa getireceğiz.

Nöro-Geliştirme Çalışmaları

Nöro-bilim ve teknoloji temel olarak hasar giderici (nörolojik ve psikiyatrik bozuklukları gidermek gibi) biyomedikal uygulamalara yönelmiş olsa da bu teknolojiler, çift maksatlı olarak ya da doğrudan beyin yapısı ve işlevlerine (düşünme, duygu ve eylem) etki etmek için de kullanılabilir. Bu amaçla, sinir düğümleri, sinir ağları ve kafatası sistemleri seviyesinde çeşitli band genişliklerinde nöral ara yüz kullanılmaktadır.

Halen birkaç araştırma çalışması beyin ve işlevlerini kaydetme ve/veya harekete geçirme üzerinde çalışmaktadır. Alanın heyecanlı ve dinamik geleceğine rağmen, bazı önemli teknolojik zorluklar ve riskler de bulunmaktadır. En önemli teknolojik sorun, sinyal berraklığı ile yayılmacı sistemler tarafından sağlanan belirli nöronları hedefleme kabiliyeti arasında doğru ilişkinin kurulması ve yayılmacı olmayan sistemleri kullanma kolaylığıdır. Bu kapsamda, yeni nesil kapalı -ilmek nöral kontrol sistemleri geliştirilmesine çalışılmaktadır. Bu yeni tasarımın zorlukları arasında ölçek (hayvandan insan modellerine geçmek, büyük yayılmacı vasıtalardan küçük yayılmacı olmayanlara geçmek), malzeme (uzun vadeli kullanım için esnek, istikrarlı malzeme kullanımı), elektrot ve sensörler (standardizasyon ve minyatürizasyon), kayıt (hız ve duyarlılık artırmak), bilgi işlem (makine öğrenmesi ve algoritma uyarlaması), sağlamlık, güç kaynağı vb. bulunmaktadır.

Yeni teknolojiler şunları hedeflemektedir:

– Beynin sinyal alanına angaje olmak.

– Gerçek zamanlı çok ölçekli veri transferini kolaylaştırmak.

– İnsan ve makine parçaların birlikte komuta ve kontrolünü sağlamak ve bu kullanımı askeri, istihbarat ve ulusal güvenlik alanındaki uygulamalara entegre etmek.

İnsan-makine, birbirine paralel olmayan kabiliyetler ile ama ortaklaşa bir bedende bulunabilir. Bu alanlardaki çalışmaların kesişme noktasında insan kabiliyetlerini geliştirecek ve performans sınırlarını oldukça ileriye götürecek bir insan-makinenin sahneye çıkması beklenmektedir.

Her bir bireyin, bilişsel, fiziksel veya dayanıklılık performansının optimize edilmesi ile yeni bir insan türüne, belki de ırkına ulaşacağız. Bu insan daha hızlı karar verecek ve duruma uygun daha iyi eylemde bulunacaktır.

Makineye dayalı takviyeler, takılabilir aletler ve geliştirme yazılımları gerektirir. Bunlar gelişmiş protezler veya beyin-bilgisayar ara yüzleri olabilir. Nöro geliştirme gayretleri bu yönde çalışmaktadır.

Nöro-teknoloji, sinir sisteminin teknik parçalarına doğrudan temas edecek yöntemleri ve vasıtaları kullanmaktadır. Bu teknik parçalar, beyinden gelen sinyalleri kaydeder ve teknik kontrol merkezlerine tercüme eder veya elektrik, manyetik veya optikal uyarıcı kullanarak beyin faaliyetini manipüle eder.

Beyin akış yazılımı ve kafatasına doğrudan uyarıcı akım verme gibi yayılmacı olmayan nöro-teknolojiler halen mevcut ama bunlar gerçek dünyadaki insanlara uygulanabilecek gelişmiş uygulamalarda aranan kesinlik, sinyal çözümü ve taşınabilirlik gibi özelliklere sahip değildir. Biliş, davranış ve/veya psikolojide değişimler geçici veya sürekli olabilir, bunların askeri ve istihbarat operatörleri tarafından kullanımı ise çok boyutlu bir risk değerlendirmesi gerektirir. Bu değerlendirme, elimizdeki yeni insanda istediğimiz kabiliyetlerin ne olduğuna, istenen kişi ve kulanım parametrelerine, görevin denetimine ve sonunun nasıl biteceğine ve proje için elimizdeki kaynaklara odaklanmalıdır.

Nöro-protezler artık işitme cihazlarının çok ötesine taşınarak, insanın yaratıcılık, çalışma hafızası ve duygusal zekâsını doğrudan takviye edecek duyusal ve motor protezler için çaba harcıyor. Belki de bu kişisel bir takviye olmanın da ötesine geçecek kişiler arasında iletişimi sağlayacak bir boyuta ulaşacak. Bütün bunlar için şimdilik daha çok para ve araştırmacıya ihtiyaç var.

Kitlesel nüfus kontrolü için Sentetik Telepati ve Paranoid-Halüsinasyon Semptomları geliştiriliyor. Sentetik Telepati, EEG ile beynin elektrik faaliyetinin yakalanması ve düşüncelerin ve duyguların sözlü olmayan şekilde aktarılması teknolojisidir. Bunun için insan beynine sensörler de konulabilir. Bu teknoloji sadece kontrolün ötesinde insanlığın bir bütün olarak kendi içinde iletişim içinde olmasını da sağlayacak yani gelecekte telefon ya da e-posta yerine doğrudan beynimizle her mesafedeki insana ulaşabilecek, onların duygu ve düşüncelerini öğrenebileceğiz.

Sentetik telepati, beyin dalgalarını manipüle etmek için karmaşık algoritmalar ve ileri nöroteknolojinin birlikte kullanılmasıdır. Düşünceler ve emirler, sözlü ya da fiziksel iletişim olmadan doğrudan beyne gönderilir. Yapılan deneylerde enerji silahları gibi diğer nöro-bilimsel vasıtalar da kullanılmaktadır. Bu teknolojide düşünce, sesli mesaj, ses (gülme, geğirme vb.), duygular (kızgınlık, üzüntü, tahrik vb.) ve hatta duyusal zorlamalar (kaşıntı, iğneleme, titreşim, ısı, kalp çarpıntısı vb.) gibi etkiler doğrudan enerji ile beyne aktarılır.

Paranoid-Halisünasyon Semptomlarında ise sentetik telepati kullanılarak sesler, görüntüler ve karmaşık senaryolar doğrudan insanın bilincine aktarılır. Bu o kadar gerçekçidir ki, etkilenen insan gerçekten ayıramaz.

Küresel nüfus kontrolü; çalışmalar henüz deney safhasındadır. Amaç, beyin kontrolü ile ilgili çalışmaların siyasi amaçlı sosyal manipülasyonda kullanılmasıdır. Paranoid şizofren durumu, daha büyük ölçekte nüfus kontrolünde kullanılmaktadır. 

Bu çalışmalar, insan hakları ve medikal etik sınırlarının ötesindedir ve otonomi, önceden izin ve insan onuru gibi konular henüz çözülmemiştir. Bu tür çalışmalar için uluslararası resmi örgütlerin etik rehberler ve izleme organları oluşturması ihtiyacı vardır.

Bu teknoloji daha çok askeri maksatlar ve toplum mühendisliği için hazırlanıyor olsa da barışçı amaçlarla tıbbi teşhis ve tedavi, gelişmiş insan-makine ara yüzleri ve hatta sosyal etkileşimler için de kullanılabilir.

Nöro-Geliştirmenin Askeri Uygulamaları

Nöro-bilim ve teknoloji, biliş (kavrama), duygu, karar verme ve davranışlar üzerinde doğrudan etki edebilir ya da onları değiştirebilir. Bu teknolojinin askeri, istihbarat ve milli güvenlik alanında sağlayabileceği sınırsız fırsat bulunmaktadır. Bu kapsamda, nöral ara yüzler için beyne elektrotlar takılmasına ihtiyaç var ama yeni çalışmalar bunu ameliyatsız ve taşınabilen çözümler ile başararak, daha çok potansiyel kullanıcı elde etmek istiyor.

İletişim, hafıza, karar verme, dikkat, durum farkındalığı, sosyal etkileşim, karmaşık problem çözümü gibi bilişsel işlevler, askeri senaryolar içinde uygulamalar edinebilir.

Yeni nesil kapalı döngü sistemleri, insan beynine gerektiği zaman kişisel müdahale için gerekli olan uyarıcı işlevi oynayacak. Bu yüzden, askerlerin performansını geliştirmek için gelecek vaat ediyor. Sonraki adım, kapalı döngü beyin bilgi işlem ara yüzü mimarisi ile askerleri grup halinde görevlerde kullanmak olacak. İlk beyinden beyine iletişim ara yüzü, gönderici ile aracı arasındaki iletişimin elektrik dalgalarının deşifresi ile değil kafatası manyetik uyarıcı ile sağlanacağını gösterdi. Ancak, algılayan ama harekete geçmeyen gönderici karşısında alıcının bilgiyi algılamadığı ama harekete geçtiği görüldü.

Sonunda insan beyninden çok uzaklara veri transferi yapabileceğimizi umuyoruz. Askerler için bu kendi askerlerimiz ile beyinsel iletişime geçmek kadar, çok uzaklardaki düşman askerlerinin (grup haline) beyinlerini okumak anlamına geliyor.

DARPA, 2011-2012 yıllarında California Üniversitesi ile “elektronik telepati” konusunda birkaç sözleşme yaptı. Projenin amacı, insanların beyin faaliyetlerini uzaktan izlemek ve ne düşündüklerini öğrenmekti. Projenin bir bölümü, insanların beyinlerine mesaj göndererek ne düşünmesi gerektiğini söylemekti. Bu bugün de teknolojinin vardığı noktadır. İstediğinizi yapabilirler; birini öldürebilir ya da mevcut kurallara uymayabilirler. Bu teknoloji, insanları kitlesel intihara sürükleyebilir. Teknolojinin uygulama alanı daha çok polisiye konularda suçlularla mücadeleyi tarif etse de aynı zamanda askerler için de çok önemli bir oyun değiştirici özelliğe sahip hatta geleceğin savaşları insanların beyinlerinde yapılacak diyebiliyoruz. Bu askerler kısa sürede insan olmaktan bir canavara dönüştürülebilir. Ya da acımasız ve korkusuz bir terörist ya da isyancı olabilir.

DEF CEO’su Klauss SCHWAB, 2018 yılında yazdığı kitabında (Teknolojide İlişkili Değerler; Eşyaların İnterneti, Veri Etiği; Yapay Zekâ ve Robotlar) özel bir bölüm bulunuyor: “İnsanı Değiştirmek”. Bu bölümde Schwab’ın biyoteknolojiler, nöroteknolojiler ve insan-ötesi (trans-humanizm) hakkında söyledikleri Dr. Giardino’nun açıkladıkları ile örtüşüyor; beyin geleceğin savaş alanı ve şimdiden biz buna hazırlanmalıyız. Eğer bu gelişmeleri ciddiye almazsak, insanlık kurallarını kendisi belirleyen yeni bir şeytan dünyasında yaşayacak, tıpkı bugün Kapitalizmin distopyasında yaşadığımız gibi gelecekte de bize büyük bir konfor bölgesi diye sunulan yaşamın distopyasına mahkûm olacağız. En büyük kaybımız, beyindeki özgürlüğümüzü kaybetmek olacak.

DARPA uzmanı Dr. Giordano, “N3 (Nöro-cerrahi, Nöro-modülasyon, Narkotik) Programı” adı verilen ve yayılgan olmayan bir teknolojiden bahsetmektedir. Bu program ile beyne en küçük ölçekte elektrot konarak, beyin faaliyetlerine asgari müdahale öngörülmektedir. Amaç, kinetik ve kinetik olmayan vasıtalarla davranışları, inançları, düşünceleri, duyguları ve eylemleri etkilemektir. 2018’de bu durumdan ileriye geçildi ve nörobilim artık vücuda bir parça sokmaya (implant) ihtiyaç duymuyor.

Barry TOWER ise hedef bir kişiyi nasıl imha ettiklerini şöyle açıklıyor; “Eğer belirli bir psikiyatrik hastalığa yol açmak istiyorsanız; beynin, göğsün ya da kalbin belirli bir bölümünü ya da salgı bezini sürekli mikrodalga ışını ile hedef almalısınız.”

İstihbarat örgütleri kendi algoritmaları ile çalışan öyle izleme vasıtaları geliştirdiler ki ülke dışında bir yerde yaşayan ya da çalışan birini dahi izleyebiliyorlar.

Beyin Kontrolü Çalışmaları

Beyin kontrolü çalışmalarının uzun bir geçmişi var. Beyin faaliyetlerinin kaydedilme teknolojisi 1929 yılına kadar geri gider. Alman nörolog Hans BERGER (1873-1941), insan beyninin elektrik potansiyelindeki değişiklikleri Elektroansefalografi (EEG) makinesine kaydetmeye başlamıştı. Bu kayıtlar, epilepsi hastalığının doğru teşhis ve tedavisinde önemli gelişmeler sağladı.

Beyin kontrolü ile ilgili teknik çalışmalar, elektromanyetik enerjinin insanları uzaktan denetlemesi, sakatlaması ya da öldürmesi için kullanılabilmesi düşüncesi ile başladı. Ünlü bilim adamı Nikola TESLA, E.L. CHAFFEE ve R.U. LİGHT’la 1934’te “A Method System” başlıklı monografında elektromanyetiğin insan organizması üzerindeki etkileri üzerine araştırma yapan ilk kişilerden biriydi.

1950’lerden itibaren beynin çeşitli bölgelerindeki elektrik faaliyetinin toplanması ve etkin hale getirilmesi ile ilgili teknikler geliştirilmeye başlandı. Beyne bir elektrot yerleştirilmesi veya elektromanyetik, ses veya lazer ışını gönderilmesi denendi. 1950’ler ve 1960’larda nöro-bilimciler, beyne elektrot yerleştirerek hayvan ve insan beyin faaliyetlerini kontrol altına almayı test ettiler.

1970’lerde bilim insanları beyin faaliyetlerini veriye dönüştürmek için kafatasının içine elektrotlar yerleştirmeyi düşündüler. Elektroansefalografi (EEG; Beyin Akım Yazımı) kafatasına yerleştirilen elektrotlar elektriksel faaliyetleri kaydediyordu. 1990’ların sonunda beyin faaliyetleri elektrotlara kablo bağlanarak bilgisayara aktarılmaya başlandı

Beyin kontrolü araştırmalarının ilerlemesiyle insan beynini mikrodalgayla dolaysız ve tam olarak etkileme potansiyeli belirgin hale geldi. Böylece nüfusun tamamı ELF dalgalarıyla kontrol edilebilirdi. Davranış değişimi ve bu tür dalgaların insanlara neler yapabileceğini öğrenmek için çalışmalar halen devam etmektedir. 1950’lerde Dr. Puharich farelerde kansere sebep olan ELF dalgasını teşhis etmişti. Düşük frekanslı bu dalgalar 300.000 mil kadar uzunlukta idi. Bu dalgaları geri yansıtmak için Kuzey Afrika’da, Avustralya’da ve diğer yerlerde devasa vericiler inşa edildi. Bu sinyalleri durduracak hiçbir kalkan yoktu.

1995 yılında, “psiko-kimyasal” silahlar üzerinde çalışma yapan ve CIA elemanlarının da yer aldığı bir grubun insanların rızalarını almadan deneyler yaptığı ortaya çıktı. ABD Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA)’na karşı açılan bir dava dosyası, ABD’nin bireyleri kontrol altında tutmak için tasarladığı bazı ürkütücü teknolojileri ve programları kullandığını ve bu teknolojiler vasıtası ile kişileri izlemek için yapılan gizli operasyonları açıklamaktaydı.

NSA, sinyal istihbaratı için çevredeki şifresi çözülen EMF (Electromagnetic Frequencies) dalgalarını bilgisayara telsiz olarak kaydetmek ve kişileri (vücutlarındaki elektrik akımları ile) izlemek için bir bilgisayar programı geliştirmekteydi. Sinyal istihbaratı, içinde elektrik akımı bulunan her şeyin çevresine EMF dalga yayan bir manyetik alana sahip olması esasına dayandığı için NSA, elektriksel aktivitesi olan insan yapısı veya organik her cismi uzaktan analiz edebilen özel bir dijital araç üzerinde çalışmaktadır.

Söz konusu teknoloji, RNM (Uzaktan Nöral Denetim) donatısı ile izlenen kişilerin beyninde uyandırılan potansiyelleri (EEG’leri) uzaktan okuma ve onların verimlerini (performanslarını) etkilemek için sinir sistemi aracılığıyla mesaj gönderme temeline dayanmaktadır. RNM’nin elektronik olarak bireyleri teşhis etmesi ve izlemesi öngörülmektedir. Projeye göre bu donatı, bir şebeke (ağ) üzerinde olacak ve yurt içi istihbarat operasyonları, yönetim güvenliği ve biyoelektrik mücadele amacı ile kullanılacaktır.

Beyinden gelen elektrik dalgalarının yeni yazılım teknolojisi ile bilgisayara görüntü olarak aktarılması, yapay zeka alanında yeni bir paradigma başlattı.

İnsanların beyinlerinin hacklenmesi (beyinden bilgi çıkarılması veya yüklenmesi) artık bir efsane olmaktan çıkıyor. Beyin-makine ara yüzleri ile bu teknolojinin sağlanmasında özellikle ABD Savunma Bakanlığı önemli çalışmalar yapıyor. Beyin kontrolünde gelinen aşamada; doğrudan yönlendirilmiş enerji silahına dönüşüyor. İnsanların beyinleri mikrodalgalarla hedef haline getiriliyor.

ABD Savunma Araştırma Merkezi’nin (DARPA) Nörolog ve Nörotik Çalışmalar Programı başkanı Dr. James Giordano, Harp Okulu’nda (West Point) yaptığı konuşmada “Beyin, 21. Yüzyılın savaş alanı olacak. Bu tarihin sonudur” demişti. Dr. Giordano, konuşmasında yönlendirilmiş enerji ile nasıl silah haline getirileceğini anlattı. İnsanların beyinlerin mikro dalgalar, 5G/6G ile nasıl hedef haline geleceğini açıkladı. İnternet, daha gelişmiş bilgisayarlar ve daha hızlı akıllı telefonlar ile ortaya çıkan ileri dijitalizasyonun yaydığı mikrodalgaları yayan kuleler artık insan beynini hedef alacak. Bunun maskesi ise Dünya Ekonomik Formu (DEF) tarafından ortaya atılan Dördüncü Sanayi Devrimi.   

Eski NSA teknik daire başkanı William BİNNEY’in dediği gibi eğer beyniniz hedef alınıyorsa kendinizi savunmak adına yapacak bir şeyiniz yok. Örneğin bir gösteri durdurulmak isteniyorsa liderlerine kısa mikrodalgalar göndermek yeterli olacak. Eski MI5 çalışanı ve mikrodalga bilim alanında bilim insanı Barry TROWER’a göre; 5G ile insanların gösteri yapma hevesini sonsuza kadar yok edebilir, hatta onları sürekli depresyona ve intihara sürükleyebilirsiniz. Nöroteknoloji çalışmaları 40 yıl önce başladı. Trower, bu 40 yılda düşük seviyeli mikrodalgaların her tür kansere ve lösemiye yol açtığı tespit edildi. Önceleri zengin iş dünyasının karlarına zarar vermesin diye saklanan bu gerçek, şimdi şeytan imparatorluğunun küresel izleme ve esir alma planının temel teknolojisi haline getiriliyor. Elektronik telepati ile hepimizin beyni izlenebilir. Küçük ve çok zor görünen bir çip’in beynimize yerleştirilmesi ile insan düşünmesine elektronik geçiş yapılabilir. Yüksek seviyede magnetik grafen oksit içeren COVİD aşılarına artık gerek olmayabilir. Dünya genelinde kurulacak 5G kısa dalgaları ile aşılı olsak da olmasak da beyinlerimize ulaşılacak ve hatta bunun farkında bile olmayacağız.

Beyin manipülasyonu bir şekilde olabilir. Bunlardan biri fiziksel olarak sesler duymaktır. Bunlar insanların hayal ettiği sesler değil, gerçekten duyduğunuz seslerdir. Bu iyi ya da şeytanca sesler sizin duymak istediğiniz bir şey olabileceği gibi korkutabilir de. Bu teknoloji 2016 yılında Havana’daki (Küba) ABD ve Kanada elçiliği personeline uygulandı. Havana Sendromu, daha sonra Çin’deki ABD elçiliği personelinde de test edildi. Kulaklardaki ağrı ya da çınlamanın bilişsel işlevsizliğe yol açtığı görüldü.

Beyin-makine ara yüzü oluşturmak için artık tıbbi operasyona da ihtiyaç yok. Başınıza geçirilen bir bant yeterli olacak. Kafa arkasına tutturulan bu bantın üzerindeki elektrotlar, beynin arkasındaki görsel kortexin faaliyetlerini kaydediyor ve dijtal veri haline getiriyor. Bilgisayara kaydedilen bu verilen makine öğrenmesi algoritması ile çözümlenerek, sinyalleri emir haline getirebiliyor.

EEG sayısız nöron faaliyetini gösterebilir. 2014 yılında başın içine konulan bir doku ile beynin motor bölümündeki 96 yerden gelen elektrik ölçülmeye başlandı ve bilgisayara aktarıldı. Bilgisayar şifreyi çözdü sinyalleri sağ kola takılmış elektrotlara aktardı. Böylece aktarılan mesajlarla kola talimatlar (tut, bırak, şişeyi boşalt vb.) verildi.

DARPA, nano-parçacıklarla magnetik alanlar yaratarak sinyalleri okuyacak bir teknik peşindedir. Bilişsel özgürlüğümüzün korunmasının yeni bir insan hakkı olduğu ve kanunlarla korunması gerektiği son yıllarda bilim insanları tarafından dillendirilmeye başlandı.

Son yıllarda ChatGPT ve diğer yapay zekâ yeniliklerinin makine öğrenmesi ile kendi kendine düşünceyi simüle ettiği görüldü.

Geleceğin Savaş Alanı: Beyin

Nöro-bilim alanındaki gelişmeler, askeri alanda savaşın altıncı boyutuna hizmet edecek. Kara, deniz, hava, uzay ve elektronikten sonra insan beyni yeni savaş alanı oluyor. Savaş doktrini, ileri teknolojiler sayesinde radikal olarak değişiyor; artan küresel bağlantılar ile tüm toplumu içine alacak bir savaş ortamı ortaya çıkıyor. Bu savaş NATO’da “bilişsel savaş ortamı” olarak adlandırılıyor ve öncelikli çalışma olanı olarak sürekli gelişim halinde. Bilişsel savaş; siber, bilgi, psikolojik ve sosyal mühendislik kabiliyetlerini entegre eder.

DARPA, 1970’lerden beri bu kapsamda projelere yatırım yapıyor. 2001 yılında bu tür programlar “savaşçıları takviye teknolojileri” başlığı altında toplandı. Kasım 2020’de ise “Bilişsel Savaş” adı verildi. Bu savaş sadece askeri değil, siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal alanları da içeriyor. Dijital platformlar nöro-bilim uygulamaları ile birlikte kullanılabilir. Bilişsel savaşın etkilerini önleme kapsamında TikTok’un yasaklanması gündeme geldi. Sağlık ve adli konularınız ile ilgili biyometrik veriler de tehlike oluşturuyor ve ciddi şekilde korunması gerekiyor.

Bilişsel savaş, insanın karar vermesine imkân sağlayan bilinç altı ve duygusal yönler de dâhil anlama, düşünme işleminin tüm boyutlarını oluşturmak için yaptığı zihin faaliyeti veya süreci olarak tanımlanıyor. Bilişsel savaş ise avantaj kazanmak için gücün diğer unsurları ile senkronize olarak bireylerin veya grupların bilişsel ortamlarını etkilemek, korumak ve/veya bozmak için tutum ve davranışlarını etkilemek olarak açıklanıyor. Örneğin Rusya’nın Ukrayna’daki kinetik askeri işgali, kinetik olmayan hedefli propaganda, dezenformasyon ve diğer melez unsurlar ile destekleniyor. Bu kinetik olmayan, bilişsel savaşın bazı faaliyetleri açık ve doğrudan olabilir. Bu faaliyetler sizin gittikçe gerçeklerden kopmanıza, zihinsel direnişinizin çökmesine ve kendi medyanıza güven kaybı gibi uzun vadeli etkilere yol açar. Bazıları ise açık olmayabilir. Çin, resmi ve parti bağlantılı etkileme yöntemleri ülke içinde bilgiyi manipüle ve kontrol etmekte, bilişsel önyargılar oluşturmaktadır. Bu önyargılar, kendi vatandaşlarını dış dünyadan koparmayı ve kendi gerçekliğini (Biz & Onlar kutuplaşması) yaratmayı amaçlamaktadır. NATO’nun bilişsel savaş stratejisi temel demokratik değerleri korumak üzerine kurulmuştur.

Geliştirilen araçlardan birisi dijital sinyalleri analog haline getiren beyin kabuğu modemi. Beyin modemi vasıtası ile beyne çeşitli sinyaller ve görüntüler ile etki edilebilir ve böylece beyin kontrolü bir silah olabilir. Başka birinin beynine gönderdiğiniz sinyal ve görüntüler ile ona zihinsel işkence yapabilir, beyim haritasını çıkarabilir, beynindeki bilgileri okuyabilir ve nihayetinde onu istismar edebilecek bir kurban haline dönüştürebilirsiniz. Bütün bunları gizli bir kaynaktan ve örtülü bir şekilde yapabilirsiniz.

Bir beyin kontrolü, atom bombasından daha güçlü olabilir. ABD bu tür deneyleri yasal olmayan bir şekilde Latin Amerika ülkelerinde yapıyor. IBM ve INTEL, nöro-morfik çipler üretiyor.

Barack OBAMA döneminde açıklanan ABD’nin BRAIN (Beyin) projesine karşın Avrupa Birliği ve Çin kendi projelerini açıkladılar. BRAIN projesinin açıklanan amacı beyin nöronlarını yönlendirmek, asıl amacı beyin kontrolünü silah ve küresel kontrol vasıtası haline getirmek.

Askeri alandaki bilim insanları uzun bir süredir nöro-bilim laboratuvarlarından savaş alanına taşıyacakları ve her askerin sahip olabileceği yeni yetenekler üzerinde çalışıyorlar. Bunlardan biri de P300 aleti; beyin dalgasına etki ederek görsel objelerin bilinçaltında tanınması yani altıncı hissi kuvvetlendirmeyi amaçlıyor. Bu alet, beynin birkaç saniyelik bilinçli düşünmesine etki ederek, örneğin yolda giderken bomba patlamadan arabanızı yan tarafa sürmenizi sağlayabilir. Bu EEG aleti P300 sinyalini yakalayabilir ve beynin normal bilinçli düşünme sürecine kısa devre yaparak sizi ikaz edebilir. İleri optikle birleştirilerek, terminatör gibi görüş sistemi ile bölgeyi tarayarak potansiyel hedefleri tanımlar ve kategorize eder.

Nöral Öğrenme Tehdit İkaz Sistemi (Sentinel) dünyanın ilk “bilişsel-nöral” iki gözlü tehdit-ikaz sistemi olarak geliştirilme aşamasında. Bu sistemde, yüksek teknolojili kamera, geniş bir alanı tarıyor ve algoritmaları ile potansiyel tehditleri belirleyip, insan görüş sistemine tanımlıyor. Bu görüntüler, beyin dalgaları takip edilen kullanıcıya aktarılıyor. Beyin, potansiyel tehdidi gördükten sonra P300’den çıkıyor ve ikaz edilen belirli bir görüntüye odaklanıyor. Californiya’daki HRL Laboratuaları başkanı Dr. Deepak KHOSLA, bu sistemde insan beyninin filtreleme (süzme) yaptığını söylüyor. Proje, DARPA fonu ile sürdürülüyor. İlk beyin-bilgisayar ara yüzü olan Sentinel, Arizona’nın çölünde ve Hawaii’nin tropik arazisinde test edildi.

DARPA’nın diğer beyin-bilgisayar ara yüz projesi P300’ü kullanarak uydu görüntülerinin analizinde istihbaratçıların işini kolaylaştırmayı amaçlıyor. Halen eğlence şirketleri video oyunlarında avatar kontrolünü sağlamak için EEG kaskları kullandırıyor. Bu teknolojinin askeri alana yansıtılmasının yanı sıra bir yerde kilitli kalan insanlara yardım etmek ya da engelli birine beyin sinyalleri üzerinden temas etmek gibi kullanımları olabilir. Örneğin bir insan K harfini gördüğünde beynin ürettiği P300 kaydedilir. Boston’daki Northeastern Üniversitesi’nden Deniz ERDOĞMUŞ laboratuvar test çalışmalarının devam ettiğini söylüyor[1]. Deneylerde %98’e kadar başarı sağlanmış. Sırada laboratuvar başarısını sahaya yansıtmak var.

EEG teknolojisinin protezlerden otomobil endüstrisine hatta trafik kazalarını önlemeye kadar pek çok uygulama alanı var. Askerler ise savaşı uzaktan yapmak için drone ve robotları düşman arazisinde kullanmaya odaklanıyor[2]. İnsan zekâsı alete aktarılarak, makineler insan gibi kullanılacak ya da drone’lar insan beyninin sinyalleri ile yönlendirilecek. Bunun için sinyalleri üretecek sensörler ve kullanıcının başına sürülecek iletken jel üzerinde çalışılıyor. Sentinel sistemi 7 kg. geliyor ve iki gözlü sistem için ağır, bu yüzden 2.5 kg’a indirilmesi hedefleniyor. HRL, jel ve sensörler kullanarak başa takılıp çıkarılabilen bir başlık (helmet veya kep) üzerinde çalışıyor. En önemli sorun; sensör yani beynin elektrik dalgasını algılayan alet. Sentinel başlıklar askerlerin beyinleri tarafından kontrol edilen silahlı drone ya da robotların habercisi gibi gözükse de geleceğe bakışımıza göre çok değişik modeller de ortaya çıkabilir. İşin özeti beyin-bilgisayar ara yüzlerinin askeri alanda uygulanması ile ilgili çalışmalar çoktan başladı ve insan beynine hâkim olacak yeni uygulamalar çok yakında.

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/113091734/Yeni_Savas_Alanı_Insan_Beyni

[1] Sharon Weinberger, Mind Control Moves into Battle, BBC Future, (November 28, 2014).

[2] Jonathan Moreno, Mind Wars and the Military in the 21 st Century, Bellevue Literary Press, (202), 112.