Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TÜRKİYE’DEKİ IŞİD

Soru 1: Türkiye’de kronikleşen bir iç güvenlik sorunu var. Bu sorunun kaynakları arasında sığınmacı ve kaçaklar gösterilebilir mi?

Türkiye’deki sığınmacı sorunu her şeyden önce Atatürk’ün kurduğu Türk kimliğine dayalı ulus-devlet yapımızı tehdit eder seviyeye gelmiştir. Daha da açıkçası, milli kimliğimiz ve ulus-devlet yapımız ciddi tehlike altındadır ve eğer bir an önce tedbir almazsak sonuçlarını önümüzdeki on yıllarda çok daha ciddi bir iç güvenlik sorunu olarak hissetmeye başlayacağız. Bu sorunlar; Türk (ana) diline muhalefet, bölgesel özerklik hatta bölünme isteği boyutlarına ulaşabileceği gibi, siyasi, toplumsal ve ekonomik yapımızda da önemli dönüşümler görülebilir, ülkemizin bazı bölgeleri ve kültürü Araplaşabilir. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK, bu ülkeyi kurarken homojen bir devlet kurmaya önem vermiş, sadece Türk olmayanları değil, Müslüman olmayan Türkleri de ülkeden göndermeye gayret etmişti. Sığınmacı ve kaçak kişiler, Türkiye’ye bu ülkeyi sevdikleri için gelmemiş, daha öteye gidemedikleri için ülkemizde kalmışlardır. Aralarında teröre hizmet edebilecek kişilerin bulunma olasılığı yüksektir. Kendi dış kaynaklı gündemlerine göre geleceğin bölücü ve terör örgütlerinin kaynağını teşkil edebilirler. İleride siyasi hayatta rol alabilecek kişiler farklı gündemlerle ortaya çıkabilir. Örneğin, Hatay’ın statüsü konusu tekrar gündeme gelebilir. Unutmayın 1876’da İlk Meclis-i Mebusan açıldığında bir Rum milletvekili Teselya’nın Yunanistan’a bağlanmasını istemişti.

Soru 2: İç güvenlik sorununun kaynaklarından biri de terör sorunu olarak göze çarpmakta. Bu kapsamda dikkat çeken örgütlerden biri de IŞİD. Bu terör örgütünü besleyen devletler arasında İsrail var mı? IŞİD’e “taşeron örgüt” diyebilir miyiz?

IŞİD’in “taşeron örgüt” olduğuna şüphe yok. IŞİD ve benzeri El Kaide türevi örgütler Afrika, Ortadoğu ve Asya coğrafyasında ABD’nin istikrarsızlaştırma politikalarına hizmet edecek şekilde; terör örgütleri ile “kötü”yü, Amerikan askerleri ve vekil güçleri (YPG/PKK vb.) “iyi”yi oynayacak bir oyun oynamaktadırlar. 2011 yılında ABD, Irak’tan çıkarken yetiştirdiği IŞİD liderlerini Suriye cephesine göndermişti. Bugün Suriye ve Irak’ta IŞİD ile mücadele görüntüsü altında İsrail’in güvenliği için Kürt devletçikleri ya da ikinci ve üçüncü İsrailler kuruluyor. IŞİD ve benzeri cihatçı örgütler, Amerikan askerlerinin Ortadoğu ve Afrika’da var olması ve meşruiyeti için uydurulmuş birer yapı ve aynı zamanda bölge ülkelerini baskı altına almak için hazırlanmış kurgudur. Gelinen aşamada pek çok ülkenin kendi IŞİD’ini kurduğunu ya da desteklediğini görüyoruz. Örneğin geçtiğimiz haftalarda İran’ın Kirman eyaletinde bombalı saldırı yapan IŞİD uzantısının arkasında Pakistan vardır.

Soru 3: IŞİD 2017’den beri uyuyordu. Sizce tekrar örgütün hücreleri uyandı mı? Örgüt, Türkiye’ye hangi amaç doğrultusunda yöneldi? Hedefleri ne? Sığınmacı ve kaçakların bağlantısı var mı?

IŞİD’in 2017 yılından beri uyuduğu doğru değil. 2017 yılından sonra Türkiye’nin IŞİD ile mücadelede istihbarat yapılarında yaptığı değişiklikler mücadelede etkin sonuç verdi. 2017 yılından beri yılda ortalama 20 IŞİD eylemi önlenmiş durumda. Örneğin, 2017’de Kocaeli’nde CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’nun Adalet Yürüyüşü’ne, İstanbul’da Forum AVM’ye, 2019’da Manisa’daki kiliselere, Nevşehir’de Peri Bacaları’nı ziyarete giden turistlere ve 2020’de İstanbul’da LGBT bireylere yönelik terör eylemi girişimleri engellendi. IŞİD’in Horasan ve Türkiye Eyaletlerinin hedef tahtasındayız. Türkiye’de iki tür IŞİD militanı var; yerel gruplar ve örgütün dağılması ile ülkemize gelenler. Sığınmacılar ve kaçak kimliği bunlara örtü sağlıyor yani onlarla birlikte giriş yapıyor ve saklanıyorlar. Türkiye’deki grupları tek tek saymamız zaman alır ama en etkilisi Adıyaman merkezli Dokumacılar grubu.

Soru 4: IŞİD’in tekrar Türkiye’ye yönelmesindeki neden nedir?

Türkiye’deki son Kilise baskınını örgütün yeniden Türkiye’ye yönelmesi olarak değerlendirmemiz doğru olmaz çünkü zaten IŞİD her fırsatta saldırmaya devam ediyordu. Saldırıyı yapanların, IŞİD’den veya ona bağlı Horasan Vilayeti ya da benzeri bir yapıdan doğrudan emir almadığını biliyoruz. Alınan bilgilere göre; finans temini, lojistik, barınma, silah temini gibi ilişki ağı da bulunmuyor. Bu terör eylemini gerçekleştirenler IŞİD terör örgütünün özellikle son dönemde Batı ülkelerinde Kur’an yakma eylemleri ile Filistin’deki İsrail saldırılarından sonra artan Hristiyanlara yönelik hedef gösterme sonucu radikalleşen kişiler. Türkiye’nin son dönemde Filistin davasına ilişkin açıklamaları bu kişileri tahrik etmiş olabilir. Tıpkı Kocaeli’nde bir yabancıya ait fabrikaya yapılan saldırı gibi. Yine de bu terör eylemi IŞİD tehdidi gerçeğini hatırlamamıza neden oldu. Tıpkı IŞİD gibi DHKP-C’nin de Türkiye’de canlanmaya ve eylemlere başlaması dikkat çekici. Bu tür örgütler sonuçta arkasındaki dış güçlere hizmet ederler ve onların amacı ülkemizi yönetenlere karşı bir baskı aracı oluşturmak, bağımsız kararlar almasını engellemektedir. Son olarak, IŞİD’in Türkiye’nin 2011 yılından beri girdiği Ortadoğu bataklığının ve hatalı politikalarının bir ürünü olduğunu unutmamak gerekir. Teröre bulaşan ülkeler, ellerini kolayca yıkayamaz.