Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

YENİ DEVRİM DİNAMİKLERİ

“Devrim” denilince akla önce bir ülkedeki rejimin ayaklanma veya şiddet yolu ile değiştirilmesi gelir. Devrim aslında toplum hayatında köklü ve hızlı değişimleri ifade eder. Bu yüzden, sadece rejim değişikliği için değil, toplum hayatına köklü etkileri bakımından teknoloji, bilgi, yapay zekâ gibi kavramların arkasına da devrim kelimesini ekliyoruz. Bir toplumsal hareket, çeşitli reformlar yapmak ve devletin bir ölçüde kontrolünü ele geçirmek isteyebilir, ancak “belirli” bir kontrolü amaçlamadığı sürece üyeleri devrimci değildir. Sosyal hareketler daha radikal ve devrimci hale gelebilir veya “tersi” olabilir- devrimci hareketler taleplerini küçültebilir ve güçlerini başkalarıyla paylaşmayı kabul ederek, sıradan bir siyasi parti haline gelebilir.

Bazen rejim değişikliği, Mahatma GANDHİ örneğinde olduğu gibi şiddet içermeden de olabilir. Nitekim günümüzde bazı rejim değişiklikleri artık sessiz sedasız, yönetim içinde anayasal değişikliklerle de olmaya başladı. Ülke rejimini değiştirmek için, devleti içten içe ele geçiren, sinsi ağların ülke demokrasilerini işlemez hale getirdiği ve gittikçe otokratik hale dönüşen rejim örnekleri ortaya çıkıyor. Rejim değişiklileri sadece otokrat ülkelerin kaçınılmaz kaderi değildir. Örneğin ABD’de Teksas, Vermont gibi eyaletler, federal sistemden ayrılmak için kendi kaderini tayin hakkını yani özerk bir devlet rejimi bekliyor. Günümüzde devlet yönetimleri ile ilgili en tehlikeli gelişme, demokrasilerin gittikçe sessizleşmesi ve açık birer diktatörlüğe dönüşmesidir. Sırada büyük ayaklanmalar var.

Gerçekçi olmayan fikirler yobazlığı, yobazlık ise peşine taktığı cehalet ile isyanları doğurur. Bunların arkasında inanç sömürüsü ile güç peşinde olan kanun tanımaz insanlar vardır. Bu kişiler gücü elde etmeyi bilirler ama kullanmayı bilmezler. Döngü hep aynıdır; “Sistem zamanla yozlaşır, dışarıda şantajcılar içeride rüşvetçiler, aç gözlülük, işsizlik, borçlar ülkeyi sarar. Böyle bir yolda toplumsal ilerleme büyük zorluklarla gelişir hatta geriler. Politikacı gereğinden fazla zorlanmaya başlar. Diktatörlükle çıkış yolu arar. Sonra diktatörlük bir muhalefet doğurur. Muhalefet dışarının da yardımıyla bir darbe örgütler. Diktatör ya kurduğu baskı rejimi ile ya da muhaliflerin bir kanadı ile anlaşarak kendini kurtarmaya çalışır. Sonunda yeni bir rejim ve düzen gelir ama döngü yeniden başlar.

Her devrim, bir devrimci durumun sonucudur. Ama bir devrimi öngörmek zordur. 1789 Fransız Devrimi öncesi de durum böyleydi. Devrim öncesi Fransa’yı ziyaret eden pek çok siyasi düşünür, ülke yönetimi ile ilgili sıkıntıları tespit etmiş ama bunun bir devrim rüzgârı olduğunu yazmamıştı. Rus Devrimi öncesi Ocak 1917’de Bern’de bir konferans veren Vladimir LENİN, kitlelerin toplanacağına ilişkin oldukça kötümserdi ve çevresinde kendisi kadar heyecanlı biri yoktu. Ama bir ay sonra her şey Şubat Devrimi ile değişmeye başladı ve yıl sonunda Bolşevikler iktidarı ele geçirdi. Bugün de dünyanın hemen her yerinde yeni devrimci durumlar doğru zamanı bekliyor. Devrimci durum nedir? Devrime giden yol nasıl açılır? İşte bugün bunları anlatacağız; yeni devrimler nerede saklı ve devrimin yeni yolu ne?

Devrim ve Rejim Değişikliği

Rejim değişikliği hedefleyen devrim pratiği düşüncesi yeni değildir. Basit anlamı ile devrim, eski rejimin yasal olmayan yollarla devrilmesi ve yerine yeni siyasi ve belki de sosyo-ekonomik düzen kuracak yeni bir rejim kurulmasıdır. Devrimler; sistematik krizler, yapısal sorunlar ve uluslararası, ekonomik, siyasi ve sembolik faktörlerin tetiklediği kolektif eylemler ile ortaya çıkarlar. Ancak, bütün devrimler rejim değişikliğini hedeflemez. Devrimler, normal olarak toplumsal hayattaki evrimsel değil, hızlı değişimleri temsil eder.

Rejim değişikliği; devletin hâkim elitini, onun idari araçlarını veya kurumsal yapısını büyük ölçüde değiştirerek, siyasi liderliğinin yerini almayı, egemenliği ele geçirmeyi hedefler. Rejim değişikliği şiddeti de içeren bir olaylar dizisidir ve genellikle aşağıdaki durumlar içinde ortaya çıkar:

(1) Ortak bir siyasi referans çerçevesi oluşması (demokrasi isteği, ideoloji vb.).

(2) Sevilmeyen bir yönetimin çaresizlik içinde olması.

(3) Elitlerin yozlaşması ve yetersizliği.

(4) Yeni bir rejim gerektiren yapısal koşulların ortaya çıkması.

Pek az devrimci durum, devrimci sonuç doğurur: Birçok durumda, devlet iktidarının mevcut sahipleri kendilerine meydan okuyanları yenilgiye uğratır; çoğunlukla iktidar sahipleri, yeni taleplerle ortaya çıkan bazı kesimlerle iş birliğine girip denetimleri altına alırlar.

Bazen de iç savaş yönetimin kalıcı biçimde bölünmesine yol açar. Ayaklanmalar büyük devrimlere dönüşebilir. Darbeler, iktidarın önemli ölçüde el değiştirmesine neden olabilir. Yukarıdan aşağıya devlete el konması, iktidarın önemli ölçüde el değiştirmesi (devrimci sonuç) doğurabilirse de yönetimde esaslı bir bölünme (devrimci durum) yaratmaz. Ancak, bütün bu durumlar öyle ya da böyle devrimci özellikler taşır.

Bütün devrimci durumlar ve ittifaklar, devrimci sonuçlar doğurmaz ya da başka devrimler doğurur. Örneğin 1826’da Osmanlı’da Yeniçerilerin elde ettikleri muazzam gücü kısıtlamaya çalışan Sultan’a karşı direniş, Yeniçerilerin kıyımdan geçirilip, dağıtılması sonucunu vermiştir. Öte yandan, 1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanması da eski bürokratik devleti savunan merkezi güçlerin darbe girişimi ile başlamış ama birbirini izleyen ulusal devrimlerle sonuçlanmıştır.

İngiltere’de kapitalistlerin iktidarı gibi birkaç örnekte devrimci durum oluşmadan devrimci sonuç ortaya çıkmış, devrimci durum olmaksızın iktidar geniş çapta el değiştirmiştir.

Devrim’i devlet iktidarının kuvvet yoluyla el değiştirmesi olarak ele alırsak; bu süreçte çekişme halinde iki ayrı blok devlet egemenliğini ele geçirmek için uzlaşmaz talepler içinde iken, devlet egemenlik alanı içinde yaşayan nüfus da blokların taleplerini benimseyerek kendi içinde bölünür. Yöneticiler ve meydan okuyanlar arasındaki ayrımlar ve ittifaklar zamanla değişim geçirir.

Egemenliğin birden çok odağa dağılmış olduğu dönemin başlangıcından bitimine kadar geçen mücadeleyle yaşanan değişim, devrim sürecini oluşturur. Büyük devrimlerde; bölünmeler derin, mücadeleler kitleseldir; iktidar kapsamlı bir şekilde el değiştirir, bunu izleyen toplumsal hayatta dönüşümler geniş ölçekli ve kalıcıdır. Ancak, geleneksel alt sınıfın dışarıda bırakılması veya unutulması bir sonraki devrimin kaynağını barındırır.

Değişen Devrim Koşulları

Avrupa devletlerinde, ekonomilerinde ve kültürlerinde meydana gelen uzun vadeli dönüşümler, devrim de dâhil olmak üzere ülke içi siyasi güç mücadelesinin karakterini derinden etkiledi. Örneğin halkın taleplerini ifade biçimleri değişti: taleplerin açık bir şekilde dile getirilmesi, tehdit, rica, saldırı ve başka eylem biçimleri ya da teslimiyet. Taleplerin ifade biçimleri de değişti: ihtilaflı (bir başkasının çıkarları için tehdit oluşturan talepler), kolektif (bireylerin talepleri arasındaki uyum) ve nispeten “güçsüz” durumdaki kişiler ve onlar adına dile getirilen talepler.

Halkın taleplerinin ifade edilişinin karakterini ve sıklığını etkileyen çeşitli yapısal değişimler de söz konusudur. Bunlar 1800’lerden sonra hız kazanan kentleşme, ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine geçiş, hem kırsal hem de kentli işgücünün hızla proleterleşmesi, geniş ölçekli nüfus artışı, büyük göçler, büyük ve hırslı bürokratik devletlerin hâkim duruma gelmesidir. Bu süreçler, taleplerin kolektif olarak dile getirilmesindeki değişimlerin ve çeşitlenmelerin bağlamını sağlamıştır.

Avrupa’daki temel süreçlere bakıldığında hem devletlerin geçirdiği dönüşüm hem de Kapitalizmin gelişmesi, bazı temel çatışmaları beraberinde getirmiştir. Bu çatışma konuları içinde; zorunlu askerlik, vergilendirmeye karşı direnç, krallarla feodal beyler arasındaki mücadeleler yatar. Bunların yanında, Kapitalizmin gelişmesi ile şu üç temel çatışma şekli ortaya çıktı:

– Sermaye ile emek arasında,

– Kapitalistlerle toprak, işgücü ve diğer üretim araçları üzerinde hakları bulunan diğer kesimler arasında ve

– Aynı pazarda (emtia pazarı, işgücü pazarı, sermaye pazarı) birbirine rakip olanlar arasında.

Bu türden çatışmalar da aynı şekilde talepler doğurdu: grevler ve işçilerin uyanışı, ortak kullanıma ait arazilerin çitle çevrilip kapatılmasına karşı verilen mücadeleler, dışarıdan gelenlere karşı şiddet uygulayarak iş tekelini koruma çabaları.

Karşı koyma, direnme, çatışma ve ayaklanma kalıpları yüzyıllar içinde çarpıcı değişimler geçirdi. Kapitalizmin gelişimiyle devletlerdeki dönüşüm iç içe geçerek taleplerin ifadesindeki hâkim repertuarları ifade edilen taleplerin niteliğini, talep sahiplerini ve taleplerin hedeflerini değişime uğrattı.

Ulusal toplumsal hareketler ancak Napolyon Savaşlarından sonra taleplerin ifadesinde standart bir yol haline geldi. Ulusal toplumsal hareket, siyasal otoritelere örgütlü biçimde meydan okumada uygulanan eski yöntemlerden gelişti. Devletler, kendilerine tabi olan halka savaşa (vergi, asker ve malzeme) daha da fazla katkıda bulunması için baskı yaptıkça, siyasal girişimciler de temelde muhafazakâr nitelik taşıyan eski bir düşüncenin, halkın hakları düşüncesinin, “halk egemenliği” şeklinde ilerici bir doktrin haline getirilebileceğini keşfettiler. Bu nedenle, Amerikan ve Fransız Devrimleriyle, Napolyon Savaşları, yeni talep oluşturma biçimleri için önemli bir itici güç oldu.

Ulusal Meclis, polisin, askerin ve mahkemelerin, sokağa dökülerek talep etme formlarına sınırlamalar getirmede kendisiyle iş birliği yapabilmesi için yasalar hazırladı. Oysa aslında yetkililer bastırma, pazarlık, sınırlama ve yasama eylemleriyle amaçlarının tersine hareketin pratikte birbirine kenetlenmesine yardımcı oldular. Üstelik denetim altına alma çabaları yetkililerin kendi örgütlenmelerinde de değişim yarattı. Örneğin polisin yanında siyasi muhbirliğin de verimli kullanılması önem kazandı.

Demokratik ülkelerde siyasi çekişmeler tarafların sözcüleri arasında olur ve siyasi partilerin temsilcileri bu konuda öne çıkar. Halkın karakteristik eylem yöntemleri arasında yürüyüş, toplantı, gösteri, miting, dilekçe verme ve broşür dağıtma vs. yer alır. Bütün bunlar siyasi aktörleri seçim kampanyasına yaklaştıran yöntemlerdir. Çoğu zaman da eylemlerinin büyük bölümünü toplumsal hareket örgütleri aracılığıyla gerçekleştirir; bunlar, belirlenmiş bir çıkarın ve (bazen değişime uğrasa da) açık biçimde tanımlanmış bir programın etrafında örgütlenen birliklerdir. Bu örgütlenmeyi yapan sözcüler, sanki tüm hareket kendisinin kontrolündeymiş yanılgısına düşer.

Toplumsal hareket, çoğunlukla örgütlenmeden uzun sürer. Ulusal toplumsal hareketler, çoğu zaman örgütler arasında ittifaklar ve eylemci ağları aracılığıyla gerçekleştirilir. Halkın taleplerini dile getirmek üzere seferber etme çabasının sonucu olarak ortaya yeni ve yalancı (Sovyetlerin tuzak amaçlı ön cephe örgütleri gibi) örgütler ortaya çıkar. Toplumsal hareket örgütlenmeleri son 150 yılda Avrupa’da belli sınırlar içinde etkili oldular. Böylece oy hakkının genişlemesi, refah yardımlarının artması ve yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır.

Devrimlerin karakteri de önemli değişimler geçirdi. On altıncı yüzyıl Avrupa’sında sık sık devrimler oluyordu ve yirminci yüz yıl Avrupa’sında da devrimlere yine oldukça sık rastlandı. Ama yirminci yüzyıl devrimlerinin karakterinde çok önemli değişimler ortaya çıktı. On altıncı ve on yedinci yüzyılda toprak-çıkar, himaye eden-edilen tarzı devrimci durumlarda kraliyet ve ona bağlı feodal beyler arasındaki mücadeleler yaşandı. On sekizinci yüzyılda bu mücadele geçerliliğini yitirdi.

On dokuz ve yirminci yüzyılda, İber Yarımadası, Balkanlar ve Avrupa’nın başka birkaç yerinde askeri cuntalar daha yaygın hale geldi. Genellikle bunlar, hanedan içindeki bir hiziple ya da burjuvazinin ilerici veya muhafazakâr bir kesimiyle ittifak halinde iktidar için mücadele veriyordu. Burada bağlantılı bir çıkar söz konusuydu ama iktidara el koymaya ilişkin kirli işleri gören askeri birimler arasındaki bağlantılar hırslı subaylar arasında dolaylı yoldan kurulmaktaydı. Hanedan düzeyinin dışında sınıf, yerel ya da ulusal düzeyde ittifaklara dayalı devrimler de oldu. Sınıf ittifakına dayalı devrimlere klasik Marksist modeller daha iyi uysa da İngiliz, Fransız ya da Felemenklerin İspanya’ya karşı ayaklanmaları da bu kategoriye girer.

Ulusal devrimler, aynı bölgede yaşayanların yerel devrimlerine benzerlik göstermekle birlikte, daha geniş ölçekte ve aydınlar, siyasal girişimciler, askerler ve varsayılan bir milliyetin sıradan üyeleri arasında daha karmaşık bir iş birliğiyle gerçekleşmişlerdir. Zamanla sınıf ittifakına dayalı ulusal devrimler, daha yaygın hale geldi ve daha çok başarı sağladı. Bunun nedeni, devlet örgütlenmesi ve devlet sisteminin, bunların işini kolaylaştıracak bir değişim geçirmesiydi.

Devrimci Durum ve Devrimci Sonuç

İmparatorlukların, ittifakların ve federasyonların dağılması devrimci durumlarla ortak özellikler taşır. Gözle görülür tek bir üyenin ayrılması cezasız kaldığında, hızla birbirini izleyen sinyaller yayılır. Bunlar, ayrılma olanağının kendisi, merkezi yönetimin taahhütlerini yerine getirme ve diğerlerini tutma konusundaki yetersizliği, eskiden merkezin denetiminde bulunan varlıkları ele geçirme fırsatı, diğer ayrılanlarla iş birliği yapma şansı ve merkeze bağlı kalmanın giderek yükselen maliyetidir. Yüzlerce yıldır rakip güçlerin tezgâhıyla ve çoğu durumda bu güçlerin çıkarları doğrultusunda kendi denetimindeki toprakları kaybeden Burgonya, Habsburg, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve yakın zamanda (Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerini kaybeden) Sovyetler Birliği için durum böyleydi.

Tarihte devrimci sonucu getiren üç aşama şu şekilde idi:

(1) Savaş,

(2) Siyasal çöküş ve

(3) Devrim.

Devrimin iki bileşeni vardır:

(1) Devrimci durum; (Lev TROÇKİ’nin ikili iktidar kavramına dayanır) egemenliğin birden çok odağa dağılmasını içerir. Devletin denetimini ele geçirmek veya devlet olmak için iki ya da çok sayıda blok, birbiriyle uzlaşmayan taleplerde bulunur.

(2) Devrimci sonuç; iktidarın yeni bir yönetici ittifaka geçmesiyle oluşur. Bu yeni ittifak eski iktidardan bazı kesimleri yanına çekmiş, geniş bir silahlı kuvveti denetimine almışsa devrimci sonucun ortaya çıkma ihtimali daha yüksektir.

Bütün bunlar, hızla olup bittiğinde, iktidar devrimci yolla el değişirmiş demektir.

Kendisi devrimci nitelik taşımadığı halde devrimci sonuç doğuran beş durum söz konusudur:

(1) Mevcut bir devletin, ondan çok farklı bir devlet tarafından istila edilmesi (Moğol baskınları).

(2) Genel bir savaşın anlaşmalarla sona ermesi (1815 Viyana Kongresi ile Fransa’da monarşi ve aristokrasinin yeniden kurulması).

(3) Büyük güçlerin ulusal dış siyasete müdahalesi (İtilaf devletlerinin koruması altında 1919’da başlayan Yunan işgali dönemi).

(4) Bir yöneticinin çok kısa zamanda, planlı ve köklü biçimde devleti yeniden düzenlemesi (1920’lerde Mustafa Kemal’in Türkiye’de başlattığı laikleşme ve Batılılaşma).

(5) Hâkim ittifak ile sınıf ittifakının devletten desteğini çekmesi (İtalyan ve Alman burjuvazilerinin faşistlerin yasal yollardan iktidarı ele geçirmelerine göz yummaları).

Devrimler, kolektif mücadelenin bir parçası ve bütünüdür. Kolektif mücadeleyi değiştiren koşulların aynısı, devrimci durumların ve aynı zamanda devrimci sonuçların koşullarını da değiştirmiştir.

Devrimci durumlar:

– Rejim veya iktidar değişikliği arayışı,

– Devlet içinde toprak veya özerklik/bağımsızlık talebi,

– Ulusal devrim (yeni devlet kurma),

– Karşı devrim arayışı.

Devrimci durumlar en çok şu koşullardan birinde ya da birkaçında gelişmiştir:

(1) Devletlerin, en iyi örgütlenmiş durumdaki yurttaşlarından talep ettikleriyle bu yurttaşlardan alabildikleri arasındaki uyuşmazlığın kesin ve belirgin artış göstermesi,

(2) Devletlerin, yurttaşlarına karşı güçlü kolektif kimlikleri tehdit eden veya bu kimliklerle ilişkili hakları çiğneyen talepler öne sürmesi ve

(3) Kendilerine rakip önemli güçler ortaya çıktıkça, yöneticilerin gücünün gözle görülür biçimde azalması.

Kimi dönemlerde ve yerlerde devrimci durumlar yaygın biçimde oluşurken, ender olarak devrimci sonuçlar doğurmuş, devrimci durumların sık gelişmediği dönemler ve yerlerde ise devlet iktidarının geniş ölçekte el değiştirmesi (devrimci nitelikte olmadan) nispeten yaygın görülmüştür.

Yeni gelişen yaklaşıma göre, sıradan insanlar:

– Ortak çıkarları,

– Ortak bir örgütlenmeleri,

– Harekete geçirilebilen kaynakları ve

– Baskıya karşı bir derece güvenceleri olduğunda,

– Ortak çıkarlarını gerçekleştirebilecekleri bir fırsat ya da bu çıkarlara yönelik bir tehdit sezerlerse, kolektif taleplerde bulunurlar.

Ancak, bunları karşılamaya niyeti olmayan ve karanlık gündemleri olan baskı rejimleri:

– Medyayı kontrol ederek,

– Adaleti siyasileştirerek,

– Silahlı kuvvetleri paralize ederek,

– Demokrasi ve seçimleri sonuç alamaz hale getirerek

çok sesliliğin ve kolektif örgütlenmenin önüne geçer, illegal yapılanma ve yöntemlerin (ayaklanma, darbe, iç savaş vb.) ve bazen dış destekli yollara başvurulmasının önünü açarlar.

Ancak, oluşan devrimci potansiyel bir akış yolu bulamadığında sele dönüşür ve yaşanan despotizm, büyük bir halk devrimine yol açar. Bununla beraber, bu şiddete dayalı bir yöntem olduğu için iç savaşın öngörülemeyen sonuçları da olabilir.

Devrimci sonuç özellikle üçüncü durumda yani devletin, taleplerini zorla dayatma gücünü önemli ölçüde ve gözle görülür bir biçimde yitirdiği koşullarda ortaya çıkar. Savaşta alınan yenilgi, silahlı kuvvetlerin devlete karşı koyması veya maliyetinin çökmesi de devletin taleplerini dayatma gücüne çok ağır darbeler indirebilir.

Devrimci sonuç:

– Yönetimdeki kişilerin çekilmesi,

– Devrimci ittifakların silahlı kuvvetleri ele geçirmesi,

– Rejimin silahlı kuvvetlerin saf dışı edilmesi ya da dağıtılması,

– Devlet aygıtının, devrimci bir ittifakın eline geçmesi ile meydana gelir.

Sokrates’in söylediği gibi “Devrimci değişim, eski ile mücadele ederek değil, yeni bir şeyler yaparak ortaya çıkar.” Bu da muhafazakâr ya da ideolojik çevrelerle ittifakı zaman kaybedici ve devrimi yoldan çıkarıcı bir hale getirdiğinden, devrimci lider cesur ve kararlı olmalıdır. Bu sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci durumunu değil, örneğin Sovyet, Çin ya da Doğu Avrupa’da rejimler değişirken, yeni devletleri başka bir rotaya sokarken muhalefetle de ittifak yapmanın mümkün olmadığı durumları da içerir.

Devrimler sonucu yeni kurucu devleti kuran lider, kendi projesinin bazı merkezi unsurlarını kurumlaştırırken, uygulamada projenin tamamına ya da bazı kurumlarına karşı çıkanlar ile ittifak kurmak mümkün olmaz ve bu odaklar karşı ayaklanmalar için fırsat kollar.

Devrime Giden Yol ve Devrimci Durumlar Coğrafyası

Makalenin devamı ve geniş versiyonu için;

https://www.academia.edu/110361272/Yeni_Devrim_Dinamikleri