Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Arap coğrafyasında, dengeler değiştikçe ittifaklarda yeniden şekillenmektedir. Son günlerde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır, Yemen, Libya, Maldivler, Ürdün ve Moritanya’nın da içinde olduğu 9 devlet Katar ile diplomatik ilişkilerini kesti. Katar, Yemen’deki uluslararası koalisyondan çıkarıldı. Emirates ve Katar gibi önemli havayolu şirketlerinin uçuşları askıya alındı, bazı Mısır bankaları Katarlı bankalarla yaptıkları anlaşmaları iptal etti.

Aslında olayın başlangıcına baktığımızda ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan ziyareti sırasında IŞİD’e karşı mücadelede Arap ülkelerinin somut desteğini almak ve hedef olarak İran’a karşı bir blok oluşturmak yönünde mesajlar vermişken, kimsenin tahmin etmeyeceği şekilde hedefe Katar oturtulmuş ve öncelikli olarak bir medya savaşı başlatılmıştır.

Katar Emiri Temim bin Muhammed el Sani’nin, askerlerin mezuniyet töreninde, İran’la anlaşmazlıkların tırmandırılmasının ve bu düşmanlığın akıllıca olmayacağını, birçok devletin terör listesinde yer alan Hizbullah ve Hamas’ı ise direniş hareketleri şeklinde değerlendirmesi, Suudi Arabistan’ın, milyarlarca dolarlık silah almasını eleştirerek Trump’ın günlerinin sayılı olduğu ifadelerini kullanması sonucu gerginlik patlak vermiştir. Her ne kadar Katar Haber Ajansının hacklendiği açıklaması yapılmış olsa da bu gerginlik giderilemedi. Ardından, yukarıda sözünü ettiğimiz devletler tarafından Katar merkezli El-Cezire televizyonuna erişim engellendi.

Diplomatik ilişkilerin kesilmesinin temel gerekçesi, Katar’ın, bölgede istikrarı tehdit eden Müslüman Kardeşler, IŞİD ve El Kaide’nin de dahil olduğu birçok terörist ve mezhepçi grubu kucaklıyor olması… Diğer bir gerekçe, İran ve Katar arasında, diğer Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi devletlere göre daha dostane olan ilişkilerin sürmesi…

Görüldüğü üzere İran’a yönelik direk bir tepki olmasa da dolaylı olarak diğer Arap ülkelerinin ABD ile birlikte İran’a karşı almış olduğu cephede Katar’ın farklı tutumu cezalandırılmıştır da denilebilir. Katar, Basra Körfezi’ndeki karasularında dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerinden birine sahip iken denizin karşısındaki İran da rezervlerin diğer yarısına sahiptir. Ayrıca, Katar’ın İran ile ticaret hacmi oldukça iyi durumdadır. Ancak burada bir çelişki göze çarpmaktadır. KİK’e üye devlet olan BAE’nin İran ile ticaret hacmi hem Katar’ın hem de diğer üye ülkelerin ticareti hacminden fazlasını oluşturmaktadır.

Katar’ın Ortadoğu’daki Etkinliği

Her zaman Suudilerle sürtüşen ve nüfusu iki milyon olan Katar, Arap Baharından itibaren bölgedeki bütün önemli gelişmelerde deyim yerindeyse rol kapmaya ve bölgedeki gelişmeleri etkilemeye çalışmıştır. Özellikle de El-Cezire televizyon kanalı ile…

Ortadoğu’daki liderlik mücadelesi Şii İran ile Sünni Suudi Arabistan arasında sürmektedir. Ancak diğer taraftan da İran’a karşı oluşturulmak istenen Arap NATO’suna liderlik edecek Sünni iki devlet Suudi Arabistan ile Katar arasında da bir mücadele vardır. Son yaşanan gelişmeler özellikle de Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde milyar dolarlık silah anlaşması ile acaba Katar’ın bölgesel olaylardan elini çekmesi için yapılan bir anlaşma mıydı sorusu akla geliyor.

Peki kriz yeni mi ortaya çıktı?

Benzer bir kriz 2014 yılında da yaşanmıştı ancak bugünkü aşamaya gelmemişti. Arap Baharı ile birlikte bölgede Katar’da varlık gösterme çabaları içine girmişti. Katar’ın, pek çok ülkede “terör örgütü” ilan edilen Müslüman Kardeşlere siyasi ve finansal olarak verdiği destek yıllardır biliniyordu. Hamas’ın Suriye’den çıkması ve askeri kanadının lideri Halid Meşal’in Suriye’den ayrılarak Katar’a yerleşmesi, bölgesel mücadelenin mezhebi boyutunu güçlendirmiştir. Katar’ın bu örgütlere desteği başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer körfez ülkeleri tarafından iç siyasetlerini tehdit eden bir güvenlik meselesi olarak görülmüştür. Ayrıca, Katar medyasının İhvan yanlısı yayınlar yapmasının, bölge halkını Mısır’dakine benzer bir isyan dalgasına teşvik ettiği düşünülmektedir. Bu nedenledir ki, Abdülfettah El Sisi Mısır’da El Cezire’nin yayınlarına son vererek kanalın bazı muhabirlerini tutuklatmıştır.

Neden şimdi?

ABD’nin Ortadoğu politikasındaki temel hedeflerden birisi İran karşıtlığını oluşturmaya çalışarak İran’ı bölgede etkisiz hale getirmektir. Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti de bunun bir yansımasıydı. Tam da böyle bir zamanda Katar’ın, bölgede İran ile daha dengeli ilişkiler kurma taraftarı olması gerginliği tırmandırmıştır.
İran ile birlikte dünyanın en büyük doğal gaz kaynaklarının %15’ine sahip olan, önemli miktarda petrol rezervi bulunan Katar, jeopolitik konumu dolayısıyla da İran ile birlikte hareket ettiğinde Körfez dengelerini etkileyebilecek bir potansiyele sahiptir. Bu nedenle, Katar tercihini ya İran karşıtı koalisyonun içinde olmaya ya da bugün yaşanan yaptırımları kabul etmeye zorlanmaktadır.

Katar’da İktidar Değişikliği Olabilir mi?

Katar’da bir değişim olacağı senaryoları mevcut olmakla birlikte şu an ortaya çıkan gelişmeler bunun yolunu açmak için olabilir. Önceki yıllarda yapılan darbe girişiminde (Suudi Arabistan, Mısır ve BAE para, silah ve asker yardımı yapmışlardı) ABD’nin Katar’daki etkisi inkâr edilemez ve bu süreçte de yeni bir iktidar değişikliğinin çok uzak bir ihtimal olmadığı da görülebilir. Tabii ki bu değişim sadece Katar için değil diğer Körfez ülkeleri için de geçerlidir.
Asıl soru bu durum kimin veya kimlerin işine yarar…Tabii ki BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) hatta GBOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) planlayıcılarının ABD, İsrail, İngiltere ve Rusya…

Türkiye bu krizin neresinde?

Türkiye ve Katar, ekonomi, finans, enerji, askeri konularda önemli sayılabilecek işbirliği içerisindedir. Dolayısıyla Türkiye, kritik bir eşiktedir ve kriz sürecinde bir tercih yapmak zorunda bırakılabilir. Türkiye, bölgede lider olabilmek için bir fırsat yakalamış da olabilir. Şu durumda, güç dengelerini göz önünde bulundurarak ve stratejik yaklaşımla bedel ödemeden, tarafsız bir diplomasiyle bu krizde arabulucu rolü üstlenmek suretiyle sıkıntıyı bertaraf edebilir.

Sonuç

Katar ile Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Bahreyn ve Mısır arasında yaşanan kriz, aslında Körfez’deki kaosu ve bölünmeyi göstermektedir. İttifakların çıkara yönelik ve sağlam olmadığını açıkça ortaya çıkarmıştır.
Arap Baharı sürecinde ve sonrasında muhalifleri destekleyerek uluslararası arenada Katar ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri büyük rol oynamıştır. Dikkat çekici bir nokta da Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Arap Baharı’ndan etkilenmemiş olmalarıdır. Görülen odur ki, bünyelerinde önemli oranda Şii nüfusu barındıran bu ülkelerde Bahar etkisi kendini gösterecek gibi…

Ortadoğu’da Sünni cephesinin lideri olmak isteyen Suudi Arabistan ile Şii cephesinin lideri İran arasındaki mücadele önümüzdeki dönemde diğer ülkelere de sıçrayabilir. Önemli bir konu da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) krizi kınamak yerine elini taşın altına koyması ve müdahale etmesi gerekmektedir.