Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Ekonominin nasıl bir seyir içinde olacağını öngörebilmek için insanlar Merkez Bankalarının ve başkanlarının açıklamalarını takip eder oldular. Pek çok yatırımcı artık gelen ekonomik verilerden ziyade, hangi başkanın ne dediğini daha çok önemsiyor. Ekonominin küresel çapta canlılığını kaybettiği, dünyanın ekonomik olarak birbirine çok hassas bir biçimde bağlandığı bu durgunluk zamanlarında şüphesiz en büyük iş Amerika (FED) , Avrupa (ECB), Japonya (BoJ) ve İngiltere (BoE) merkez bankalarına düşüyor.

Dolayısıyla bütün piyasalar söz konusu Merkez Bankalarının alacakları kararlara ve başkanlarının ağzından çıkacaklara odaklanıyor. Bu durum uzun zamandır öyle bir hal aldı ki, FED Başkanı yazılı veya sözlü bir açıklama yaptığı zaman ekonomistler, o açıklamayı cümle cümle hatta noktasından virgülüne kadar analiz ediyorlar. Açıklamaların ya da kararların ardından da piyasalarda duruma göre çok büyük oynamalar gerçekleşiyor. Özellikle bizim gibi dış ekonomik gelişmelere ve dolara aşırı derece bağımlı, çoğu ürünü ve enerjisinin büyük bölümünü ithal eden bir ekonomide, bu açıklamalara ve kararlara göre kurda gerçekleşen küçük oynamalar piyasalarda çok büyük etkilere sebep oluyor.

Bu kapsamda dünyadaki büyük ekonomik durgunluk döneminden çıkmak için dünya piyasalarında neredeyse bedava dolar dağıtan ve piyasaların, ticaretin canlanmasına yardımcı olan FED’in, artık dağıttığı likiditeyi geri toplama sürecine girmesi oldukça önemlidir. Bilindiği gibi FED uzunca bir süredir hem iç ekonomiyi hem de küresel piyasaları canlandırmak için düşük faizle likidite sağlıyordu. Artık dünyaya dağıttığı likiditeyi kontrol altına alabilmesi için geri toplaması gereken zaman geldi ve 2015 yılının Aralık ayında FED yıllar sonra faiz artışına gitti.  Ardından beklentiler FED’in kademeli olarak faiz artışına gideceği yönündeydi.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülke ekonomileri dünyadaki dolar bolluğundan oldukça faydalandı, ucuza ithalat yaptılar. Kimi ülkeler bu durumu bir fırsat olarak değerlendirip kendilerini geliştirebilmek için ucuz ithalat avantajını kullandılar. Biz ise bu durumdan maalesef yeterince faydalanamadık ve ucuz fiyatları sanayimizi veya kapasitemizi geliştirmek yerine doğrudan tüketim yapmak için kullandık. Bu gerçekçi olmayan bolluk ve refah dönemi, FED’in faiz artırım sürecine girmesiyle birlikte yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladı. Çünkü doların bol olduğu ve Amerika’nın faiz oranlarının düşük olduğu bir ortamda, küresel yatırımcılar tercihlerini daha yüksek faiz veren ülkelerden yana kullandılar.

Şimdi de hem siyasal risklerin artmasıyla, hem de dünya ekonomisinin en güvenli limanı olarak görülen Amerika’nın faizlerini az da olsa yükselterek risksiz kazanç vermeye başlamasıyla yatırımcılar ilk faiz artış kararından itibaren yatırımlarını bizimki gibi gelişmekte olan riskli ülkelerden çekmeye başladılar. Bu durumun, başka siyasal sorunların ve bölgesel risklerin de artmasıyla birlikte Türkiye ekonomisinde çok fazla etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Gelecekte faizlerin daha da artacağı beklentisi ise bizim ve bize benzer ekonomilerin adeta kâbusu oldu.

Bütün bu gelişmelerden sonra FED, Mart ayı toplantısında faizleri sabit tutma kararı aldı.  Ardından da FED Başkanı Janet Yellen, 29 Mart 2016 tarihinde katıldığı New York Ekonomi Kulübünde yaptığı konuşmada faiz artışı konusunda temkinli davranacaklarını söyledi. Faizleri arttırma konusundaki temkinli yaklaşımlarının sebebinin, Amerikan ekonomisi ile ilgili olan sebeplerden ziyade küresel ekonomi hakkında duydukları endişe olduğunu belirtti. Özellikle düşük petrol fiyatları ve Çin ile ilgili duyduğu endişelerden bahsetti. Kısacası, küresel durgunluğun olduğu bir durumda seri faiz artışlarına gitmeyeceklerini açıkladı diyebiliriz. Pek çok yerde Yellen’ın açıklamaları ile ilgili ‘Güvercin Yellen’ benzetmeleri yapıldı. Güvercin, bu durumlarda gevşek para politikalarını savunan başkanlara yakıştırılan bir sıfattır.  Buna karşın sıkı para politikalarında ise ‘’Şahin’’ benzetmesi kullanılır. [1]

Hem FED’in faiz arttırmaması hem de Yellen’ın konuşması küresel piyasaları oldukça rahatlattı. Bu durumda her ne kadar FED faiz artışı sürecindeki yavaşlamanın nedeni olarak küresel riskleri gösterse de, Amerika’dan gelen ekonomik veriler de pek iç açıcı değil. Amerikan ekonomisindeki en büyük korku, ekonominin tekrar bir durgunluğa girmesidir. Faiz kararından önce pek çok veri incelenir. Özellikle enflasyonun Amerika’da yeterli seviyeye ulaşması çok önemlidir. Çünkü düşük enflasyon oranlarının olduğu bir ekonomide faizlerin artması piyasadaki likiditeyi toplayacağı için, ekonominin daha da durgunlaşmasına neden olacaktır. Yellen, enflasyon artış göstermiş olsa bile enerji ve ithal ürün fiyatlarındaki düşüş sebebiyle enflasyonun hedef düzeyinin altında kalacağını düşündüğünü belirtti.

Bununla birlikte FED, yayınladığı karar metninde ABD ekonomisinin ılımlı bir toparlanma sürecinde olduğunu belirtti fakat enflasyon hala istenilen düzeyde değil. Ayrıca net ihracat ve özel sektör yatırımlarında yavaşlama görülmekte. FED’in bu durumda faiz arttırması hem ihracatı hem de özel sektör yatırımlarını daha da yavaşlatabilir. Belirtmekte fayda var, eğer FED bu küresel ekonomik durgunluk içerisinde seri şekilde faiz arttırırsa diğer ekonomilerde görülen daralma en çok Amerikan ticaretini etkileyebilir. Bu yüzden FED faiz arttırımı konusunda oldukça temkinli davranmak zorunda.

Ortaya çıkan bu tabloda FED’in faiz arttırmaması ve piyasada yıl içerisindeki olası faiz artış beklentilerinin dörtten ikiye düşmesi, küresel ekonomilerde bayram havası yarattı diyebiliriz. Bunun sebebi, bir süre daha gelişmekte olan ülkelere yatırım yapılabileceği ve küresel ekonominin durgunluktan çıkabilmesi için hala vaktinin olduğunu göstermesidir. Doların değerleneceği beklentisiyle elinde dolar tutanlar, bu karar ve açıklamalar sonrasında dolar satmaya başladı ve Türk lirası dolara karşı değer kazandı. Özellikle Türk lirasının dolara karşı değer kazanması, bizim gibi ithalatını dolar üzerinden yapan bir ekonomi için oldukça yararlı oldu diyebiliriz.

Faiz artırım sürecinin de önceden beklenildiği gibi seri bir şekilde olmayacağının anlaşılması, hala önümüzde ufak ve eskisine kıyasla az da olsa bir şans olduğunu göstermekte. Bu şans, gelecekte elde etmesi daha maliyetli olacak olan doları bugün şimdiki maliyeti ile kullanarak; ArGe, sanayi ve katma değeri yüksek ürünleri geliştirmekte kullanabileceğimiz son şanstır. Görüldüğü üzere Türkiye ekonomisi dış gelişmelere oldukça bağımlıdır. Maalesef bu durum, katma değeri yüksek ürünler yaratamadığımız sürece devam edecek gibi görünüyor. Ekonomimiz kendi dinamiklerinden daha çok dış dinamiklerdeki ‘’cümlelere’’ bağlı olarak şekilleniyor.

 

TÜRKİYE EKONOMİSİ 2015 YILINDA %4 BÜYÜDÜ

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 yılı büyüme rakamlarını açıkladı. TÜİK’in verilerine göre Türkiye 2015 yılının son çeyreğinde % 5,7 ve ortalama olarak 2015 yılında %4 büyüdü. Özellikle yılın son çeyreğinde görülen büyüme, beklentilerin üzerinde ve olumlu karşılanan bir büyüme olarak değerlendirilmekte. Fakat kişi başına GSYH 2014 yılında 10 bin 395 dolarken, 2015 yılında bu rakam ABD dolarının TL’ye karşı hızla değer kazanmasıyla birlikte 9 bin 261 dolara geriledi. Yine aynı verilere göre ihracatımız % 0,8 gerilerken,  ithalatımız % 0,3 arttı. Ayrıca 2015 yılında sanayi sektörü % 3,3 ve tarım sektörü % 7,6 büyüdü. 2015 yılındaki büyümeye en büyük katkıyı ise iç tüketim sağladı. Bunda Suriyeli mültecilerin yaptığı harcamaların önemli bir etkisi olduğu düşünülüyor. [2]

Karşılaştırılabilmesi açısından bize benzer ülkelerin ekonomik büyüme oranlarını belirtmekte fayda var. 2015 yılında Endonezya % 5, Meksika % 2,5, Arjantin % 2,3, Hindistan % 7,3 büyümüştür. Buna karşın Brezilya % 5,9 ve Rusya % 3,8 oranlarında daralma göstermiştir. [3]

Her ne kadar % 4’lük bir büyüme göstermiş olsak bile bu büyümenin işsizlik rakamları üzerinde bir etkisi olmamıştır.  Belirtmekte fayda var, büyümemiz yatırımsız ve iç talep kaynaklı bir büyümedir. Fakat yine de bu kadar bölgesel, siyasi ve ekonomik sorunun olduğu bir yılda bu büyüme oranlarını olumlu görebiliriz. 2016 yılında ise bu rakamı görebilmemiz düşük enerji fiyatlarına ve asgari ücretteki zamma rağmen maalesef çok zor, çünkü bu yıl Rusya krizinden kaynaklı olarak turizm gelirleri ve ihracatımızın önemli ölçüde azalacağı bir yıl olacaktır.

 

[1] YILDIRIM Servet, ‘’Şahin mi Güvercin mi ?’’, Radikal, 09/02/2011‘’ (Erişim tarihi 29/03/2016) http://www.radikal.com.tr/yazarlar/servet-yildirim/sahin-mi-guvercin-mi-1039437/

[2]Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, IV. Çeyrek: Ekim-Aralık, 2015 http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21510 (Erişim tarihi 29/03/2016)

[3]GSYİH Yıllık Büyüme Hızı – Ülkeler Listesi,                                                                 http://tr.tradingeconomics.com/country-list/gdp-annual-growth-rate (Erişim tarihi 29/03/2016)