Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ABD’NİN İRAN İLE YAPILAN NÜKLEER ANLAŞMADAN ÇEKİLMESİ

İran ve P5+1 (ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Almanya) ülkeleri arasında Temmuz 2015’te imzalanan nükleer anlaşma, ABD Başkanı Trump’ın 08 Mayıs 2018 tarihinde anlaşmadan tek taraflı olarak çekildiklerini açıklamasıyla tekrar dünya siyasi gündeminin zirvesine oturdu. Bu nedenle, İran’ın nükleer çalışmalarını,  2015 yılında yapılan anlaşmayı ve ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin nedenleri ile karşılıklı ve bölgesel etkilerini yakından incelemenin faydalı olacağı değerlendirmektedir.

İran, nükleer programını enerji elde etmek için başlattığını belirtmektedir. Ancak başta ABD ve İsrail olmak üzere bazı ülkeler ise, bu çalışmaların nükleer silah üretmek için başlatıldığı ve sürdürüldüğünü ileri sürmektedirler. İran nükleer programı, 1950’lerde barış için atom programının bir parçası olarak ABD’nin yardımı ile başlatıldı. ABD’nin ve Batı Avrupalı hükümetlerin İran’ın nükleer programına desteği, katkısı ve İran’ı cesaretlendirmesi 1979’da Şah rejimini deviren İslami devrime kadar sürdü. 1979’daki devrimden sonra İran hükümeti programı durdurdu ve daha sonra devrim öncesine göre daha düşük bir Batı desteği ile program yeniden canlandırıldı. İran nükleer programı bir dizi araştırma merkezi, uranyum madeni, bir nükleer reaktör ve bir uranyum zenginleştirme merkezi içeren uranyum işleme yapılarından oluşmaktadır. İran’ın ilk nükleer santrali ancak 4 Eylül 2011 tarihi itibariyle devreye alınmıştır.

ABD’nin tek taraflı olarak anlaşmadan çekilmesine sebep, belirttiği gibi İran’ın verdiği taahhütlere uymaması mıdır? Yoksa bu kararın altında başka nedenler mi, planlar mı aranmalıdır? Bu makalede, İran’ın nükleer çalışmalarına tarihsel süreç içinde göz atıldıktan sonra P5+1 ülkeleriyle 2015 yılında imzalanan anlaşmanın içeriği ile ilgili bilgi verilecek ve ABD’nin tek taraflı olarak bu anlaşmadan çekilmesinin neden ve olası sonuçları üzerinde kısaca durulacaktır.

İran’ın Nükleer Programına Genel Bakış

1950-1960: İran’ın nükleer programının temelleri, 1953’te bir darbe ile başbakan Muhammed Musaddık’ın görevden alınıp iktidara Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin getirilmesinin hemen sonrasına rastlar. Sivil bir nükleer işbirliği programı, SSCB’ye karşı nükleer güç kuşağı kurmak isteyen ABD’nin desteği altında oluşturuldu. ABD, bu girişime İran’la beraber Türkiye ve Pakistan’ı da ortak etmek istiyordu. Bu çerçevede 1967’de İran Atom Enerjisi Kurumu (İAEK) tarafından yönetilen Tahran Nükleer Araştırma Merkezi (TNAM) kuruldu. TNAM, ABD tarafından sağlanan, 5-megawatt’lık nükleer araştırma reaktörü ile çalışmalara başladı ve yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum yakıtı sağlandı. İran 1968’de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşmasını (NSYÖA) imzaladı ve 1970’te onayladı. Şah, ABD’nin yardımıyla 2000 yılına kadar 23 nükleer santralin yapılmasını öngören planları kabul etti. Bu gelişmeleri takiben, Avrupa ve Amerikan firmaları bu programa ortak olmak için çalışmalara başladı.1970-1990: 1979 Devrimi sonrasında ise ABD ve İran iki can düşmanı oldular. Bu nedenle ABD, İran’ın bölgede daha fazla güçlenmesini istemiyordu. Yeni rejim yöneticileri de nükleer programı bir süreliğine durdurdular.

2000-2006: 2002 yılında Ulusal Direniş Konseyi’nin eski bir üyesi ve Tahran’da önde gelen eleştirmenlerden Ali Rıza Caferzade, Natanz ve Arak’ta iki gizli nükleer tesis olduğunu açıklamıştır. Bu açıklamaların ardından ABD, İran’ı nükleer silah yapmaya teşebbüs etmekle suçlamış ve nükleer kriz süreci başlamıştır. AB aktif bir pozisyon alarak İran ile görüşmelere başlamıştır.

Kriz günümüze kadar inişli çıkışlı devam etmiştir. Rusya ve Çin krizde ABD’ye karşı çıkarken, Amerikalı yöneticiler Birleşmiş Milletler’den İran’a askeri müdahale de dâhil olmak üzere çok sert önlemler çıkartmaya çalışmıştır. İran ise çalışmalarının tamamen barışçıl amaçlı olduğunu ve enerjinin en önemli hedef olduğunu iddia etmektedir.

2006-2008: 14 Haziran 2008 tarihinde AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana başkanlığındaki bir heyet, Tahran’da İran hükümetine altı büyük dünya gücünün önerisini içeren bir teşvik paketi sundu. Bu teşvik paketini destekleyen ülkeler şunlardı: ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya. Paket şunları içermektedir:

  • İran’ın hafif su reaktörü ile -şimdi İran’ın sahip olduğu teknolojiye kıyasla bomba yapımı için kullanılması daha zor olduğundan- sivil bir nükleer program geliştirmesine yardım etmek,
  • Yasal olarak geçerli nükleer yakıt kaynağı garantisi,
  • Ticaret kolaylığı,
  • İran’ın Batı’dan sivil uçak alabilmesi.

2008-2016: Geri İleri

2010 yılında İran, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UEAK)’na elindeki %3-5 civarında zenginleştirilmiş uranyumu teslim etme karşılığında, Batılı nükleer yakıt üreticisi ülkelerden %20 zenginleştirilmiş uranyum almayı teklif etti. Ancak İran’la nükleer müzakereleri yürüten P5+1 (ABD-Rusya-Fransa-İngiltere-Çin ve Almanya) ülkeleri teklifi geri çevirmiştir.

UAEK 8 Kasım 2011 tarihinde, İran’ın nükleer programının askeri boyutu olabileceği ve gizli araştırmalar üzerine çalışıyor olabileceği iddiasını içeren raporunu açıkladı. İran’ın yapılan protokole uymadığını belirten Ajans, İran’da açığa çıkarılmamış nükleer materyal ve aktivitelerinin var olmaması gibi bir garanti sağlayamayacağını belirtti.

2016–2018: İran ve P5+1 ülkeleri arasında Temmuz 2015’te imzalanan nükleer anlaşma Ocak 2016’da yürürlüğe girdi ve bu anlaşma ile İran’ın nükleer çalışmalarına çeşitli sınırlamalar getirildi. 08 Mayıs 2016’da ABD Başkanı Trump, tek taraflı olarak anlaşmadan çekildiklerini açıkladı.  Bu açıklamadan birkaç gün önce de İsrail Başbakanı Netanyahu, İran’ın gizli olarak nükleer silah üretmek için çalışmalar yürüttüğünü ve yapılan anlaşmaya uymadığını açıkladı. Ancak, İsrail Başbakanı’nın ileri sürdüğü gerekçelere ABD’den başka destek veren olmadı.

İran ve P5+1 Ülkeleri Arasında Yapılan Nükleer Anlaşma

1

2015 – BM, İran ve P5+1 Yetkilileri

İran ve P5+1 ülkeleri arasında 2015 yılı Temmuz ayında varılan anlaşma gereği, İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlamasına karşın uygulanan yaptırımların kalkması kararlaştırıldı. Nükleer anlaşma 16 Ocak 2016’da yürürlüğe girdi ve İran anlaşmayla, UAEK’nın askeri üslere “kontrollü girişine” izin verdi. Şüpheli nükleer çalışma olduğu düşünülen üslere giriş, P5+1 için en önemli taleplerden biriydi. Ancak İran, bu denetimlerin İran’ın askeri sırlarını ifşa edecek casusluk faaliyetlerine dönüşmesi endişesi taşıyordu. Anlaşmayla BM’ye kapsamlı denetim izni verilmekte, ancak İran’ın giriş izni taleplerine itiraz hakkı da bulunmaktadır.

2

Kaynak: aljazeera.com.tr

Anlaşmadan sonra İran’ın Natanz ve Fordo tesislerindeki santrifüj sayısı azaltıldı ve tonlarca az zenginleştirilmiş uranyum Rusya’ya gönderildi. Tahran uranyum zenginleştirmede kullanılacak santrifüj sayısını anlaşmayla üçte iki oranında azaltmayı da kabul etti. Ancak, ilk 10 yıl içinde zenginleştirilmiş uranyum biriktirmeme şartıyla, uranyum konusunda geliştirme ve araştırma yapmasına izin verildi.

ABD Anlaşmadan Neden Çekildi?

ABD Başkanı Trump, daha seçim kampanyalarında İran ile yapılan nükleer anlaşmanın kötü bir anlaşma olduğunu ve çekileceklerini dillendirmeye başlamıştı. Bu sözlerini 08 Mayıs 2018 tarihinde yerine getirdi ve tek taraflı olarak anlaşmadan çekildiklerini açıkladı. Ancak bu açıklamanın öncesinde de İsrail Başbakanı Netanyahu, İran ile P5+1 ülkeleri arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın Tahran yönetiminin yalan ve aldatmalarına dayandığını öne sürdü. İstihbarat kaynaklarına dayandırarak, İran’ın yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve nükleer silah elde etmek için çalışmalarına devam ettiğini ileri sürdü.

ABD dışında, anlaşmanın tarafı olan ülkeler ise anlaşmaya devam edeceklerini ve ABD’nin çekincelerine katılmadıklarını dile getirdiler. UAEK da, İran’ın anlaşma yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve herhangi bir olumsuzlukla karşılaşılmadığını açıkladı. Öyleyse ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin gerçek nedenleri neler olabilir? Bu kararı, sadece anlaşma şartlarının yerine getirilip getirilmemesi ile açıklamak veya sınırlamak mümkün gözükmemektedir; dünyadaki ve özellikle Ortadoğu’daki gelişmeleri, tarafların aldıkları pozisyonları, hamlelerini de dikkate almak yerinde olacaktır.

İran, yapılan bu nükleer anlaşma sonrasında ekonomik yaptırımların yavaş yavaş kaldırılmasıyla siyasal olarak bölgedeki ağırlığını ve etkinliğini artırdı. Irak ve Suriye’de söz sahibi olmaya ve kendi görüşlerine yakın politikalar ve müttefiklikler oluşturmaya başladı. İran’ın Suriye’de, Rusya ve Türkiye ile beraber Astana sürecinde etkin rol oynamaya başlaması, ABD ve hamisi olduğu İsrail’i rahatsız etti. ABD, Suriye’yi kimyasal silah kullanıldığı bahanesiyle bombaladıkları, Irak’ı nükleer silahları olduğu yalanıyla işgal ettikleri gibi İran’ın da anlaşmaya uymayıp nükleer silah üretmeye çalıştığı savıyla nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi.

ABD’nin İran’la yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesinin gerçek nedeni, ABD’nin artık bölge için kurguladığı politikaları Rusya ve İran’ın açık, Çin’in ise örtülü etkinliğinden dolayı uygulayamamasıdır. Bölge politikalarına yön veren unsurlar Suriye’deki savaşla beraber artmış ve değişikliğe uğramıştır. Bölgede artık Rusya, Çin, İran ve Türkiye’nin tutumu belirleyici olmaya başlamıştır. Bundan dolayı, planlarını uygulayamayan İsrail ve ABD nükleer silah kartını tekrar masaya sürerek İran’ın etkisini kırıp kendi etkinliklerini artırmak istemektedirler. Ayrıca ABD tüm dünyada, özellikle Ortadoğu’da tek süper güç konumuyla beraber etkinliğini de kaybetmektedir. ABD, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak adlandırılan planlarını uygulayamayacağını gördükçe hırçınlaşmakta, saldırganlaşmaktadır. BOP’un aslında Büyük İsrail projesine hizmet olduğu da unutulmamalıdır. Dolayısıyla, ABD’nin bu bölgedeki politikaları tamamen İsrail’in çıkarları ile uyuşmaktadır. Ayrıca, Irak ve Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e kadar uzanan bölgede ise İkinci İsrail olarak da adlandırılan bir Kürt Bölgesi / Koridoru oluşturulmak istenilmektedir. ABD önderliğindeki emperyalizm, yaklaşık 150 yıldır sürdürdüğü Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına hükmetme politikasını, bu bölgedeki karışıklıkları sürdürerek, bölgeyi parçalayarak isteklerine hayır diyemeyecek piyonlarla gerçekleştirmek istemektedir.

İran, uyguladığı politikalarla İsrail’e karşı en sert muhalefeti yapmaktadır. ABD ve İsrail’in bir endişesi de bölgede İran’ın gücü ile orantılı olarak Şii etkisinin artmasıdır. Bu nedenle, bölge ülkeleri İran’a karşı Suudi Arabistan öncülüğünde Sünni blok oluşturulması için desteklenmektedir. Bölge ülkelerinin en hassas taraflarından biri olduğu bilinen mezhep ayrılıkları kullanılıp Sünni ülkelerin Şii Hilali ile çevrilmekte olduğu dile getirilerek kutuplaşma ve düşmanlıklar iyice artırılmaktadır. Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerinin ABD ve İsrail’e karşı tavrı ile İran’a karşı tavırları buna en güzel örnektir. Bu nedenle, ABD’nin anlaşmadan çekilmesinin gerçek sebebinin İsrail’in de güvenliğini tehdit eden İran’ın bölgede etkin olmaya başlaması, ABD’nin de bu vesileyle Ortadoğu’daki düşlediği politikaları uygulamayacağını anlaması olarak belirtmek herhalde yanlış olmayacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Bugün bilinen ve tahmin edilen nükleer silah sahibi ülkeler şu şekildedir:

  • Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması’nın tanıdığı nükleer güçler: Fransa, İngiltere, ABD, Rusya ve Çin.
  • Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması’nın tanımadığı nükleer güçler: Pakistan, Hindistan, İsrail ve Kuzey Kore.

Nükleer Silahsızlanma Anlaşmasına aykırı olarak nükleer silah sahibi olan ülkeler mevcutken neden özellikle ve şiddetle İran’ın ve Kuzey Kore’nin nükleer çalışmalarına karşı çıkılmaktadır? Pakistan, Hindistan ve özellikle İsrail’in nükleer silahları neden görmezden gelinmektedir? Aslında bu soruların cevabı oldukça basit ve bellidir: Güçlü olan haklıdır, çünkü güçlü olanlar dünyayı yönetmektedir. BM, İMF, Dünya Bankası vb kuruluşlar güçlülerin politikalarını uygulamak için sadece bir araçtır. Bu tip uluslararası kuruluşlarda bu ülkelerin aleyhinde kararlar almak mümkün değildir. Aslında dengesizlik bu kuruluşların ve daha önce imzalanan anlaşmaların yapısından kaynaklanmaktadır. Örneğin, BMGK daimi üyeleri olan ülkeler (ABD, Fransa, Rusya, Çin ve İngiltere) aleyhinde veya onların kabul etmediği kararlar almak mümkün değildir. Nükleer Silahların Sınırlandırılması anlaşmasına göre, BMGK daimi üyeleri mevcut nükleer kapasitelerini korumakta, bunların dışında hiçbir ülke nükleer silah sahibi olamamaktadır!

Öncelikle, İran’ın nükleer politikasının gerçek amacı konusunda kesin bir yargıya varmak kolay gözükmemektedir. İran’ın nükleer silaha sahip olmak isteyen mi, yoksa gerektiğinde sahip olabilecek nükleer teknolojileri elinde bulunduran bir ülke mi olmak istediği konusunda tereddüt vardır. Çünkü İran, nükleer çalışmalarını barışçıl amaçlarla yürüttüğünü iddia etmektedir. Buna karşın, ABD ve İsrail başta olmak üzere bazı ülkeler İran’ın nükleer silah elde etmek istediğini ileri sürmektedirler. Bu farklı açıklamalara ve kafa karışıklığına rağmen, İran’ın nükleer çalışmalarını sınırlandırmak için çeşitli girişimler olmuş, hatta 2011 yılından itibaren ABD tarafından bir takım ekonomik ve askeri yaptırımlar devreye sokulmuştur. ABD’nin tüm dünyadaki kurum, kuruluş ve devletler üzerindeki etkisi sonucunda İran konulan ambargodan etkilenmiş ve sonuçta P5+1 ülkeleriyle 2015 yılında bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşmayla İran’ın nükleer çalışmaları önemli ölçüde sınırlandırılmış ve denetim altına alınmıştır.

İran eğer nükleer silaha sahip olmak için çalışmalar yürütüyorsa bunu neden yapmaktadır? Öncelikle İran’ın binlerce yıllık bir geleneğe sahip devlet olduğunu ve bu açıdan Irak, Suriye gibi olmadığını belirtmekte fayda var. Sağlam bir devlet ve millet yapısına sahip olması onu birçok komşusundan ayırmaktadır. İran yöneticileri ve halkı, ayakta kalmak ve bölgelerinde söz sahibi olmak için güçlü olunması gerektiğinin bilincinde adımlarını atmaktadırlar. Güçlü ve bölgede sözü geçen bir devlet olmak için ise nükleer silahlara sahip olmak gerektiğini birkaç açıdan düşünüyor olabilirler:

  • ABD ve İsrail’den kendilerine yönelik tehdit algılamaları,
  • Pakistan, Hindistan, İsrail gibi bölgedeki nükleer silah sahibi ülkelere karşı güçlerini dengelemek istemeleri,
  • Ekonomik ve rejimden kaynaklı iç siyasi dinamikler, milli gurur,
  • Irak ile yaşadıkları 10 yıl süren bir savaştan elde ettikleri tecrübeler ki, bu vesileyle uluslararası toplumun / kuruluşların gerektiğinde yardımcı olmadığını ve düşmanı caydırmak açısından en azından onunla denk silahlara sahip olmak gerektiğini öğrenmesi,
  • Rejimi nedeniyle uzun yıllar uluslararası arenada dışlanması.

ABD ve İsrail’in, İran’ın nükleer çalışmalarına kesin bir dille karşı çıkmalarına karşın anlaşmaya taraf olan diğer devletler / kurumlar anlaşmadan çekilmeyeceklerini, ABD’nin kararına katılmadıklarını ve İran’ın yükümlülüklerini yerine getirdiğini açıklamışlardır. İran ise nükleer programına devam edeceğini beyan etmiştir. Bu açıklamalardan ABD’nin eskisi gibi her istediğini kabul ettiremeyeceği, ülkelerin artık kendi menfaatlerine göre kararlar verebileceği anlaşılmaktadır.

ABD Başkanı ile Kuzey Kore liderinin 12 Haziran’da baş başa görüşmelerinden sonra yapılan açıklamalarda ABD, Güney Kore ile yaptığı tatbikatları durduracak ancak Kuzey Kore nükleer çalışmalarını 2021’e kadar kademeli olarak azaltacaktır. Yıllardır gündemde tutulan hatta askeri müdahaleden bile söz edilen bir ülkeyle böyle bir anlaşma yapılması ABD’nin gerçek gücünü anladığının ve artık dünyada dengelerin değiştiğinin farkına vardığını göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca ABD’nin Kuzey Kore ile anlaşma yoluna gitmesi, Çin’in de bölge ve dünyada artan ağırlığının etkisi ile politik, ekonomik ve askeri gücünü Pasifik’ten büyük oranda Ortadoğu’ya yönlendirdiğinin de bir göstergesi olabilir. ABD’nin ani çıkışlarını ve bazı uzlaşmaz görünen tavırlarını, gücünü kaybettiğini anlamasından dolayı son çırpınışları olarak yorumlamak da yanlış olmayacaktır.

Kaynakça:

[1] Vikipedi, özgür ansiklopedi; http://tr.wikipedia. org/wiki/%C4%B0ran_ N%C3%BCkleer_ Program%C4%B1, erişim: 02.09.2016.

[2]. http://www.cnnturk.com /2011/turkiye /12/05 /irandan.nukleer.icin.buyuk.adim /639301.0 / index. html, erişim: 21 Ağustos 2016.

[3] http://www.taek.gov.tr/kurumsal/tarihce.html, erişim: 02 Eylül 2016.

[4] http://www.ihlassondakika.com/haber_Iran-nukleer-silah-yapiyor_424324.html, erişim: 02 Eylül 2016.

[5] http://t24.com.tr/haber/nukleer -anlasma -devreye -giriyor-ab -irana -yonelik -yaptirimlari- kaldirdi, 324480, erişim: 21 Ağustos 2016.

[6] http://www.euractiv.com.tr/enerji/link-dossier/dunyada-nukleer-bomba-korkusu-artiyor–iran-kuzey-kore-ve-pakistandan-sonra-sira-kimde-000083, erişim: 21 Ağustos 2016.

[7] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44048302, Erişim: 28 Mayıs 2018.

[8] DEMİR Yeşim Dr., http://ankaenstitusu.com/nukleer-krizin-ab-iran-iliskilerine-etkisi/, erişim: 31 Mayıs 2018.

[9] COŞKUN İbrahim, http://ankaenstitusu.com/iranin-nukleer-programi/, erişim: 31 Mayıs 2018.

[10] https://www.ntv.com.tr/dunya/iranin-58-yillik-nukleer-seruveni,FkqUrE1XzUiex0xopICIRw?_ref= infinite, erişim: 01 Haziran 2018.

[11] http://www.aljazeera.com.tr/haber/iran-parlamentosundan-nukleer-anlasmaya-onay, erişim: 01 Haziran 2018.

[12] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44039074, erişim: 03 Haziran 2018.

[13] https://www.ntv.com.tr/dunya/nukleer-anlasma-iranin-yalanlarina-dayaniyor,jqFubJ8m7kiy OLJdI3 JCZA, erişim: 03 Haziran 2018.

[14] https://www.sabah.com.tr/gundem/2018/05/02/irandan-israile-sert-cevap-pisman-olacaksiniz, erişim: 06 Haziran 2018.

[15] https://www.sabah.com.tr/dunya/2018/05/02/uaeadan-israile-buyuk-sok,, erişim: 06 Haziran 2018.

[16] JANE Murat, İran’ın Nükleer Politikasının Gelişimi ve Uygulanan Ambargo ve Yaptırımların Dış Politikasına Etkilerinin Analizi, http://dergipark.gov.tr/download/article-file/391624, erişim: 11 Haziran 2018.

[17] https://www.aydinlik.com.tr/iran-dini-lideri-nukleer-faaliyetlerin-yeniden-baslatilmasi-talimatini-verdi-dunya-haziran-2018, erişim: 11 Haziran 2018.

[18] http://tr.euronews.com/2018/06/11/singapur-da-tarihi-zirve-trump-ve-kim-jong-un-ne-konusacak-, erişim: 15 Haziran 2018.

[19] DEMİR Yeşim, Ortadoğu’da Sünni-Şii Mücadelesi “Şii Hilali”, http://ankaenstitusu.com/ortadoguda-sunni-sii-mucadelesi-sii-hilali/, erişim: 17 Haziran 2018.