Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

AVRUPA MERKEZ BANKASI (ECB) 10 MART 2016 KARARLARI VE TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİLERİ

 

Euro bölgesi ekonomisi, uzun süredir düşük büyüme, düşük enflasyon ve yükselen işsizlik sorunu ile mücadele etmekte. 2013’ün sonundan beri de Avrupa’da yıllık ortalama enflasyon oranları yüzde 1’in altında seyretmekte. Hatta Euro bölgesinde dokuz ülke şu an eksi enflasyon olarak da tanımlayabileceğimiz deflasyonu yaşamaktadır. Diğer bir deyişle, gerekirse fiyatlar her ay düşüş göstermektedir.  Bu bölgede deflasyon yaşayan ülkeler için konuşursak, ekonominin canlanması için tüketim yapılması gerekirken, insanlar fiyatların sürekli düştüğü bir ekonomik tablo karşısında tüketimlerini gelecek aylarda daha ucuza alabilmek için erteliyorlar. Bu da ekonomik bir kısır döngüye sebep olmaktadır. Piyasanın canlanması için tüketim olması gerekirken, fiyatların aydan aya düştüğü durgun ekonomilerde krizin de etkisi ile halk tüketimden kaçınma eğilimi göstermektedir. Bu durumda şirketlerin satışları maliyetlerini karşılayamaz hale gelmektedir.

Bununla birlikte, deflasyonda olan ülkelerin, Euro bölgesinde enflasyonları gitgide düşen diğer ekonomileri de bu bataklığa çektiği de bir diğer gerçek. Kısaca enflasyon oranlarının düşük olması Avrupa’da insanların canlı bir ekonomi yaratacak kadar çok tüketim yapamadığının yani talebin yetersiz olduğunun göstergesidir. Talebin yetersiz olduğu, canlı olmayan Avrupa ekonomisinde yatırımlar ve istihdam olanakları artmadığı için de işsizlik artış göstermektedir.

Talebin yetersiz olduğu bu ortamda Avrupa Merkez Bankası (ECB) bir süredir enflasyonu arttırarak ekonomiyi ve büyümeyi canlandırmak için piyasaya para aktarmaya başlamıştı.  Bu zamana kadar piyasayı canlandırmak ve yatırımları arttırmak için bankalara çok düşük (%0,05) faiz oranından krediler dağıttı. Hatta parayı piyasada tutmak, tüketim ve yatırımları arttırmak amacıyla kendisine yatırılan mevduatlara negatif faiz uyguladı. Bu durum, bankalar parayı piyasaya sürüp kredi vermek yerine, paralarını güvene almak amacıyla ECB’ye yatırmayı tercih ederlerse, ECB bankaların yatırdıkları paraya faiz ödemek yerine bu paradan faiz oranı kadar kesinti yapacağı anlamına gelir. Pek çok teşvik sağlandı fakat bu adımlar bugüne kadar dış faktörlerin de etkisi ile (Çin’de yavaşlayan büyüme ve Yunanistan krizi gibi) beklenilen sonucu veremedi. Ne enflasyon artışı oldu ne de büyüme yüzde 1,5 bandını aşabildi.

Bütün bu sorunları aşabilmek adına ECB başkanı Mario Draghi bu ay yaptıkları toplantının kararlarını açıkladı. Bu kararlar şunlar :

  • Politika faiz oranı % 0,05’ten % 0’a çekildi. Kısaca açıklamamız gerekirse, ECB miktar sınırı olmakla birlikte bankalara faizsiz kredi verecek.
  • Mevduat faizi % -0,3’ten % -0,4’e düşürüldü. Bu aslında dünyada bazı ekonomilerde uygulanmaya başlayan ‘’negatif faiz’’ uygulamasını daha da güçlendiriyor. Negatif faiz uygulamasına kısaca bakmamız gerekirse, durgun veya riskli ekonomilerde bankalar ellerindeki mevduatı piyasadaki kullanıcılara dağıtmak yerine daha güvenli olarak gördükleri merkez bankalarına yatırıyorlar. Çünkü piyasaya sürdükleri kredileri geri toplayamama riskine girmek istemiyorlar. Fakat buna karşılık piyasada para dönmesini isteyen merkez bankaları kendisine para getiren bankalara faiz ödemek yerine, bankaların getirdikleri para karşılığı faiz alıyorlar. Yani kendilerine gelen parayı eritiyorlar. İşte bu durumdan dolayı Japonya, İsveç, Danimarka ve İsviçre’de negatif faiz uygulanmaya başlamıştı. Buna bir süre önce ECB de katıldı fakat hala bankalar gördükleri risklerden dolayı paralarını erimesi pahasına ECB’ye yatırıyorlar. ECB de negatif faizi arttırarak, yani kendisine yatırılan paradan daha çok kesinti yaparak buna bir son vermeyi hedefliyor.
  • Yine piyasaya daha fazla likidite sağlanabilmesi amacıyla, varlık alım miktarı Aylık 60 milyar Euro’dan 80 milyar Euro’ya çıkartıldı
  • Banka haricinde, yatırım yapabilir finans dışı şirketlere de finansman imkanı sağlandı. Bu bankaların parayı piyasaya sürmek konusundaki isteksizliği sonucu yapıldı.
  • Dört adet yeni uzun vadeli finansman programı açıklandı ve bunların Mart 2017 tarihine kadar uygulanması kararlaştırıldı.

Bu kararlar sonucunda Avrupa’da büyüme oranlarının 2018’de yüzde 1,8 e ulaşması bekleniyor. Enflasyon tahmini ise 2018 için yüzde 1,6 olarak öngörülüyor.

Büyüme sorunu sadece Avrupa ekonomisine ait bir sorun değil, büyüyememek artık dünyanın büyük ekonomilerinin başlıca sorunudur. Bu ekonomilerin hepsi birbirine bağlıdır, aralarında güçlü ticari ilişkiler vardır. İçlerinden hiç biri yeterli büyüme seviyesine ulaşamadığı için diğer ekonomilerin de büyümesi mümkün olmamaktadır. Bu durum karşısında pek çok ekonomistin Euro bölgesi ekonomisine dair birleştiği bir görüş, tek başına para politikasının yeterli olamayacağı ve parasal genişlemenin maliye politikaları ile desteklenmesi gerektiğidir. Çünkü Avrupa’da para politikası tek bir elden yürütülmekte fakat maliye politikaları her ülke tarafından ayrı ayrı planlanıp uygulanmaktadır. Halbuki parasal genişlemenin halk tarafından da hissedilebilmesi için para politikaları ile uyumlu maliye politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu konuda dikkat çekmemiz gereken bir diğer nokta, ekonomik gelişmelerin doğrudan merkez bankası başkanlarının aldıkları kararlar doğrultusunda şekillendiği yeni bir ekonomik düzen oluşmasıdır. Yatırımcılar, pek çok değişkene bakmaktansa, finansal kararlarını büyük ekonomilerin merkez bankalarından çıkacak kararlar doğrultusunda şekillendirmektedirler. Bundan dolayı ECB’nin de kararlarını anlamak oldukça önemlidir.

Sonuç olarak piyasalar tarafından bu kararlar olumlu karşılanmıştır. Piyasa verileri ve yorumlar, kararların artık Euro bölgesinin toparlanabileceğine dair umutlar içermektedir.

 

AÇIKLANAN KARARLARIN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİSİ

Kararlar açıklandıktan hemen sonra Euro önce düşüş göstermiş fakat Draghi daha fazla faiz indirimi ve genişleme olmayacağını açıkladıktan sonra tekrar yükselmeye başlamıştır. Euro’nun yükselmesinin nedeni piyasaların Euro bölgesi ekonomisinin toparlanacağına olumlu bakması, yani beklentilerin olumlu yönde olmasıdır. Normal şartlar içerisinde düşündüğümüz zaman Euro likiti artacağı için Türk Lirasına karşı değer kaybetmesini beklenebilirdi. Fakat içinde bulunduğumuz şartlardan dolayı Euro bollaşsa bile Avrupa ekonomisinin toparlanma sinyalleri verebileceğine dair olumlu görüşler Euro’nun değerini korumasına yardımcı olmaktadır.

Açıklanan karar sonrası Euro kısa süreli yükseliş eğilimi göstermiştir. Türkiye de ithalatını Dolar ağırlıklı, ihracatını da Euro ağırlıklı yapan bir ülke olduğundan Euro pahalı olsa bile sattığımız ürünlerden Euro kazandığımız için bu lehimize bir durum oluşmuyor değil. Üretim için gerekli ara maddeleri de Dolar üzerinden aldığımız için bu dönemde Dolar’da görülen düşüş başka bir olumlu durum olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Öte yandan, Avrupa’ya olan ihracat rakamlarımız gitgide düşmekteydi. Eğer ECB’nin kararları sonrası, istenilen olur ve Euro bölgesi ekonomisi toparlanırsa bu Avrupa’ya daha çok ihracat yapabilmemize olanak sağlayacak koşulların oluşması anlamına gelir. Dolayısıyla beklentilerimiz ve dileklerimiz Euro bölgesinde ekonominin toparlanması yönünde olmalı çünkü bu durum en çok bizim ekonomimize katkı sağlar.