Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

21. YÜZYIL ŞEHİR VE ŞEHİRLEŞME MODELİ

Songdo: Güney Kore’nin başkenti Seul’un 30 km batısında yer alan bir şehir. Modern teknolojilerle donatılmış, yaklaşık 167.346 kişinin yaşadığı bu kent geleceğin şehirlerine ilham kaynağı olacak bir model olarak karşımıza çıkmaktadır. İşin ilginç yanı ise, 2001 yılından önce Songdo isimli bir kentin var olmamasıdır. Nitekim Songdo, 21. Yüzyılın getirdiği sorunlara çözüm üretmek ve insanların ihtiyaçlarını karşılamak adına kurulan ve değiştirilen kentlerin dünyadaki ilk örneklerinden biri olarak sıfırdan kurulmuş bir şehirdir.

21. yüzyılda insanlığın karşılaştığı sorunlar ve ortaya çıkan tüketim toplumunun ihtiyaçları, geçmiş yüzyıllardan çok daha farklıdır. İnsan kaynağının beslenmesi, enerji arzı, altyapı yapılanması ve üretim (Kraas, 81) gibi birçok yükümlülüğün altından kalkmak durumunda olan günümüz kentleri, bu zamana kadar söz konusu bu değişime ayak uydurmakta zorlanmıştır. Dolayısıyla günümüz şehirlerinin modern teknolojiler ile yeniden düzenlenmesi gerekliliği, hatta ve hatta bazı şehirlerin sıfırdan yaratılması (tıpkı Songdo gibi) ihtiyacı doğmuştur. Bu yazımda geleceğin şehir modellerini ve bu şehirler hakkındaki tartışmaları sizlere aktarmaya çalışacağım. 21. Yüzyılda yeryüzünde kurulan şehirler üç sınıf altında toplanacaklardır: Dijital Mega Şehirler, Akıllı Şehirler ve Lojistik Şehirler

BÖLÜM 1: Günümüz Kentlerinin Karşılaştıkları Problemler

2008 yılında kentlerin nüfusu ilk defa kırsalın nüfusunu geçmiştir ve 2050 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun 2/3’ünün kentlerde yaşaması beklenmektedir (Mavropoulos, 2). Özellikle 1970-2000 yılları arasında dünya çapındaki megapol sayısı hızla artmış, özellikle Asya kıtası ülkeleri ciddi bir metropolleşme içerisine girmiştir. Şehirlerde sunulan ekonomik fırsatlar ve sosyal olanaklar, bu kentlerin nüfusunda patlama yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Örneğin 80’lerin başında sadece bir balıkçı kasabası olan Shenzhen şehri, 2000’lere gelindiğinde nüfusu 10 milyonu aşmış bir metropole dönmüştür. Shenzhen, şehirlerin nüfusunun nasıl bir hızda arttığına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Günümüzde kentlerinin nüfusu dünya çapında her gün 280.000 kişi kadar artsa da bu şehirlerin yeryüzünde kapladığı alanı yalnızca %2’dir (Mavropoulos, 8). Bu tür coğrafya ve nüfus problemlerinden ötürü, günümüz şehirlerinin karşılaştığı birçok sorun mevcuttur.

Birinci büyük problem metropol alanların, doğa olaylarına (depremler, tsunamiler vb.) ve beşerî felaketlere karşı en dayanıksız bölgeler olmalarıdır (Kraas, 81). 2011 Japonya Tōhoku Depremi, 2004 Açe tsunami felaketi, Çernobil nükleer kazası ve hatta Covid-19 salgını, şehirleşmiş bölgelerin bu tür afetlere karşı ne kadar savunmasız olduklarını bize defalarca kez göstermişlerdir. İkinci büyük problem ise nüfusun aşırı artması sonucu ortaya çıkan fakirlik, kirlilik ve israf problemlerinin bütünüdür:

  • Günümüz kentlerinin havası ve suyu kirlidir. 2000’li yıllarda, dünya genelindeki kentlerin karbon dioksit salınımı 34 milyon tondan 48 milyon tona çıkmış ve insan sağlığı için ciddi bir risk oluşturmaya başlamıştır (Mavropoulos, 5).
  • Günümüz kentlerindeki doğal kaynaklar ve gıdalar hor kullanılarak israf edilmektedir. Uzmanlara göre 2050 yılında şehirlerde israf edilen gıda, tedarik edilen toplam gıdanın %44’üne yaklaşacaktır.
  • Günümüz kentlerinde fakirlik oranı ve işsizlik hızla artmakta, sosyo-ekonomik sınıflar arasındaki makas açılmaktadır. Bu durum, sosyolojik problemlere sebebiyet verirken aynı zamanda güvenlik sorunu da oluşturmaktadır. Günümüz kentlerindeki gecekondulaşmış alan %30 ila %50 arası seyretmektedir. Birçok ülkede var olan işsizlik gecekondulaşmadan ve kentlerin kontrolsüz büyümesinden kaynaklanmaktadır. OECD raporları, üye ülkelerde bulunan mega şehirlerdeki işsiz sayısının, toplam üye ülke nüfusunun %7’si ila %25’i arasında bir rakama tekabül ettiğini gözler önüne sermektedir (Mavropoulos, 5).

Her ne olursa olsun, günümüz şehirleri geleceğin ekonomik ve politik akımların belirlenmesinde adeta bir laboratuvar haline gelmiştir (Kraas, 80). Bu kapsamda bazı şehirlerin günümüz dünyasının şekillenmesinde, içlerinde bulundukları ülkelerden dahi daha etkili oldukları söylenebilecektir (New York, Şangay, Londra vb.). Bu nedenlerden ötürü, 21. yüzyıl şehirlerinin artık geleneksel yönetimlerle yönetilmesi mümkün değildir. Günümüz kentlerini yönetmek için idari işlerin yürütülme kapasitesini arttırmak, iyi organize olmak ve planlamaları daha detaylı yapmak gerekmektedir. Ancak bunun sağlanması konusunda, devletlerin şehirlere verdikleri bütçeler yetersiz kalmaktadır (Kraas, 82). 21. Yüzyıldaki şehir modeli ve şehir yönetimi kavramlarının baştan aşağı yeniden tanımlanması birçok uzmanın ortak görüşüdür.

BÖLÜM 2: Akıllı Şehirler

24 Ekim 2017 tarihinde Suudi Arabistan Prensi Muhammed bin SELMAN tarafından ilk defa tanıtılan Neom Şehri, İsrail’in güneyinde ve Sina Yarımadasının doğusunda kurulması planlanan bir şehirdir. “Robotların Şehri” olarak tanımlanan ve an itibariyle inşaatı devam eden Neom, tıpkı Songdo gibi, geleceğin kentlerine ilham kaynağı olacaktır. Nitekim Neom’u inşa eden şehir planlamacıları, yapay zekâ, Big Data, Web 3.0, Blok zincir, Metaverse ve 5G gibi birçok 21. Yüzyıl teknolojisinin kentte kullanılmasını hedeflemektedirler. Temel amaç ise, dünya genelindeki liyakatli insanlar için Arap yarımadasında yeni bir cazibe merkezi oluşturmaktır.

20.yüzyıldan 21. Yüzyıla geçiş, aynı zamanda işçi gerekliliğinin merkezde olduğu ekonomi modelinden bilgi-inovasyon ekonomisine geçiş dönemi olarak tanımlanabilecektir (Angelidou, 98). Bu değişimin sonucu olarak, söz konusu bilgi çağına hizmet edecek ve liyakatli insanların bir araya gelip inovasyon yapacakları Bilgi Şehirleri ne ihtiyaç duyulmuştur. Bu şehirlerin ilki, ABD’nin batısında bulunan ünlü Silikon Vadisi’dir. Silikon Vadisi, bilim ve teknoloji şirketlerini tek bir bölgede toplayan dünya üzerindeki ilk bilgi şehridir ve içinde yaşadığımız dijital çağa öncülük eden bölgelerden biri olmuştur. İlerleyen süreçte Super Corridor (Malezya), Kolkovo Innovation City (Rusya) ve Even Konza Technology City (Kenya) gibi birçok bilgi şehri ortaya çıkmıştır. Bilgi şehirlerinden akıllı şehirlere dönüşümü başlatan birinci etken “Web 2.0” teknolojisi olmuştur. Web 2.0, insanlar arasında yüksek oranda iş birliği, bilgi paylaşımı ve inovasyon yapılmasını kolaylaştırmıştır. Bu sayede şehirde yaşayanlar yeni fikirler üretmeye, yeni stratejiler geliştirmeye ve yeni ürünler tasarlamaya daha elverişli ortamlara sahip olmuşlardır. İkinci etken “Big Data” dır (Angelidou, 99). Big Data sayesinde kentsel alanlardaki gelişmeler ve toplumun ihtiyaçları daha kolay takip edilerek daha konforlu bir yaşam deneyimi mümkün kılınmıştır.

21.yüzyılın “Akıllı Şehir Modeli” ise liyakatli sınıfın ikamet etmesi için büyük şehirlerin çevrelerinde yahut merkezlerinde kurulmaya başlanan, aynı zamanda mega kentlerinin yaşadığı problemlere bir çözüm üretmek için tasarlanan ufak çaplı yerleşim yerleridir. 21. Yüzyıl’da kurulmaya başlanan akıllı şehirlerin tasarımcıları, bu şehirleri çok farklı teknolojiler ile donatmayı amaçlamaktadırlar. Şehirciler ilk olarak Web 2.0’dan Web 3.0’a geçerek “nesnelerin internetini” şehir geneline yaymayı hedeflemektedirler. Nesnelerin interneti, her bir nesnenin, ürünün, akıllı telefonun ve dijital aletin birbirlerine bağlandığı ve birbirlerine çok yüksek hızlarda veri aktarabildiği bir dijital bilgi ağıdır. 21. Yüzyıl akıllı şehirlerinde binalar arasında, üretim tesisleri arasında, bu yapılar ile dijital aygıtlar arasında bir iletişim şebekesi kurulacak ve her maddi varlık birbirine bağlanacaktır (Enel 11). Şehir sakinlerinin ve şehirle alakalı idari işlerin verileri ise “Blok zincir tabanlı bir veri tabanında” tutularak daha güvenli bir şekilde saklanacaktır. Şehirlerde kullanılacak bir diğer unsur ise “yapay zekadır”. Yapay zekâ, birçok sorunun çözümünde çeşitli tahminler ve öngörüler yaparak, aynı zamanda bu sorunlara karşı çözümler de üreterek kenti yönetenlere yardımcı olacaktır (ENEL, 11). Ayrıca yapay zekâ ile donatılmış birçok robot, ulaşım, üretim vb. birçok alanda işleri insanlardan devralarak insanların daha inovatif işler üzerinde çalışmalarını ve daha üretken olmalarını sağlayacaklardır. 21. yüzyıl akıllı şehirlerin iletişim ve telekomünikasyon ağları “5G teknolojisi” kullanılarak dizayn edilirken, bütün şehre uzaydan/gökyüzünden bedava internet sağlanabilmesi de amaçlananlar arasındadır. Nitekim Elon MUSK’ın başlattığı Starlink projesi ve uzaya fırlatılan uydular, tam da bu görevi yerine getirmek amacıyla hizmete sokulmuştur (Starlink.com). Enerji kaynağı olarak yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı hedeflenmektedir (Bölüm 3’te detaylıca değinilecektir). Bütün bunlarla birlikte yüz tanıma sistemleri, kripto paralar ve Metaverse teknolojisi, 21. Yüzyılda dizayn edilen akıllı şehir modellerinde kullanılacak olan diğer teknolojilerdir.

Günümüzde akıllı şehirler konusundaki çalışmalar bir hayli yoğundur. 2020 itibari ile akıllı şehirler için yapılan harcama 16 milyar dolara ulaşmıştır ve bu çalışmalara ayrılan bütçenin gelecek 10 yılda 100 milyar dolara ulaşabileceği öngörülmektedir. Akıllı şehirler konusunda çalışma yapan şirketler ise IDC Government Insights (2014), MarketsandMarkets (2014), Gigaom Research (2013), Frost & Sullivan (2013), ABI Research (2011), Steria (2011), ve Nikkei BP Cleantech Institute (2010) olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Avrupa Birliği de 2030 yılına kadar kıta genelinde 800 yeni akıllı şehir inşa etmeyi amaçlamaktadır. Ülkemizde ise, 2021’in yaz aylarında Ege kıyılarında çıkan orman yangınları sonucu türeyen arazilerde Neom ve Songdo’ya benzer yeni akıllı şehirlerin inşa edileceği iddia edilmektedir.

BÖLÜM 3: Dijital Mega Şehirler

Global çapta yeni akıllı şehirlerin inşa edilmesi, günümüz mega kentlerinin ortadan kalkacağı, göç vereceği veya cazibe merkezi olma özelliklerini kaybedeceği anlamına gelmemektedir. 21. Yüzyıl şehirlerini tasarlayan şehir planlamacıları, bu şehirlerin 21. Yüzyıl teknolojileri ile yeniden tasarlamayı, düzeltmeyi amaçlamaktadırlar. Günümüz mega kentlerinde yepyeni bir ekonomik, sosyal ve idari düzen kurmayı hedeflemektedirler. Bu kapsamda şehir tasarımcıları Bölüm 1’de değinilen sorunlara çözüm üretmek için çalışmaktadırlar.

Mega şehirlerde çözülmesi gereken ilk sorun afetlere karşı olan hassaslıktır. Birleşmiş Milletler ’in Ajanda 2030’da belirlediği hedeflerden biri de felaketlere dayanıklı şehir sayısını dünya genelinde arttırmaktır (BM, 26). Birçok doğal afetin önlenmesi zor, hatta imkansızdır. Bu afetlere karşı yalnızca tehlike ve kırılganlık değerlendirmeleri ve risk haritalandırmaları yapılması, şehirlerin alt yapılarının afetlere dirençli hale getirilmesi, iletişim hatlarının buna göre düzenlenmesi gibi önlemler alınabilir. 21. Yüzyıl dijital mega kentlerinde kullanılacak yapay zekâ ve arttırılmış gerçeklik teknolojileri ile bu önlemler çok daha etkili önlemler haline getirilebilir. Yapay zekanın yapacağı hesaplamalar ve öngörüler ile uzmanlar nasıl bir afetle karşılaşacaklarını daha net görebilirlerken arttırılmış gerçeklik ile oluşturulmuş ortamlarda yapılacak olan simülasyonlar, olası bir afet senaryosu durumunda nasıl reaksiyon verilebileceği konusunda etkili planlar ortaya çıkarabilir (Memiş ve Babaoğlu, 780). Mega şehirlerde çözülmesi gereken esas problemler, insan kaynaklı problemlerdir. Nitekim Birleşmiş Milletler Ajanda 2030’da şehirlerde israfın önlenmesi, çevre dostu ve güvenli ortak alanlar yaratılması, kent sakinleri arasındaki sosyo ekonomik uçurumun azaltılması ve insan sağlığını koruyacak/çevre dostu bir üretim modeline geçilmesi gibi başka hedefler de belirlemiştir (BM, 26-27).

Karbon salınımı probleminin çözülmesi, “temiz enerjiden” geçmektedir. Günümüzde tek bir yenilenebilir enerji kaynağının söz konusu mega kentlere yetmesi imkansızdır. Birçok yenilenebilir enerji kaynağı bir arada kullanılmalı, gerektiğinde fosil yakıtlara da yeniden başvurulmalıdır. Suudların Neom Projesi, mega şehirlerde yenilenebilir enerji kullanımı modeline güzel bir örnek oluşturmaktadır. Neom şehrinde kullanılması planlanan sistem HRES isminde ucuz enerji tedariğini sağlayan bir sistemdir (Awan, 2). HRES güneş enerjisi ve rüzgâr enerjisini birbirine harmanlarken, aynı zamanda dizel yakıtla çalışan jeneratörler de kullanmaktadır. Bu jeneratörler, yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji sağlanamaması durumunda devreye girecek ve elektrik kesintisini önleyeceklerdir. HRES sisteminin sera gazı salınımı, fosil yakıtlardan %46,5 daha az olacaktır ki bu son derece çevre dostu bir azalım anlamına gelmektedir (Awan, 13). Kısacası geleceğin mega şehirlerinde ve akıllı şehirlerinde kullanılacak olan sistem, HRES sistemi olacaktır. Nitekim Neom’la birlikte, Mısır’da kurulan turist şehirleri de HRES sistemleri ile aydınlatılmaya başlanmıştır.

İsraf problemi için ise farklı çözüm önerileri dile getirilmektedir. İsraf hem gıda alanında hem de enerji alanında karşımıza çıkmaktadır. Geleceğin kentlerini tasarlayan şehir planlamacıları, israf problemini bireylerden mümkün olduğu kadar bilgi toplayarak önlemeyi hedeflemekte, bunun için Big Data’yı kullanmayı planlamaktadırlar. İnsanları bu konuda bilinçlendirmek ve aşırı israfa neden olanlara çeşitli yaptırımlar getirmek de israfı önlemek için düşünülenler arasındadır. İsrafı önlemeye ilişkin uygulamalar günümüzün kentlerinde denenmektedirler. Örneğin Londra’da bulunan kimi restoranlar menülerine, servis edilecek olan yemeklerin hazırlanması sırasında oluşan karbon ayak izini, kullanılan su ve gıda miktarını eklemeye başlamıştır. Böylece insanlar yemek sipariş ederlerken çevreyi ne kadar kirlettiklerini ve yemeği tüketmemeleri durumunda ne kadar israfa sebebiyet vereceklerini görebilmektedirler. İsrafın önlenmesi için bir diğer yol ise geri dönüşümü dünya genelinde daha yaygın hale getirmektir. Var olan geri dönüşüm tesislerinin sayısını arttırmanın yanında şehir planlamacıları, dünya genelindeki kentlerde ikamet eden atık toplayıcıları ile iş birliği yaparak atıkların geri dönüşüm oranını %15 ila %20 arası arttırmayı hedeflemektedirler. Söz konusu uygulama Kahire şehrinde denenmeye başlanmış ancak şu zamana kadar başarılı olunamamıştır (Mavropoulos, 9).

Son olarak 21. yüzyıl dijital mega şehirlerinde güvenliğin sağlanması konusu ise yüz tanıma sistemleri ile kimin nerde olduğunun an ve an takip edilmesi, yapay zekaya endekslenmiş robotlar aracılığıyla suç işleme oranlarına ilişkin hesapların yapılması ve bu hesaplar aracılığıyla suçların önlenmesi gibi yöntemlerle yapılacaktır. Dünya genlindeki birçok mega kent, akıllı şehir teknolojilerini kendi hinterlantlarında kullanmaya başlamışlardır. Avrupa’da 38, Kuzey Amerika’da 35, Asya’da 21 ve Orta doğuda 2 şehir akıllı şehir teknolojilerini kendi kentlerinde kullanmaya başlamışlardır. 2010’da yayınlanan bir rapora göre ise dünya genelindeki mega kentler için geliştirilen akıllı şehir projelerinin sayısı 400 civarındadır (Angelidou, 101). Ülkemizde ise, yapılması durumunda Kanal İstanbul çevresine kurulacak olan şehrin bir akıllı şehir olacağı ve İstanbul’un bir dijital mega kente dönüştürüleceği söylenenler arasındadır.

BÖLÜM 4: Lojistik Şehirler

Lojistik şehirler, lojistik aktiviteleri, lojistiğe dayalı yönetim servislerini ve diğer istihdam türlerini içinde bulunduran şehirler olarak tanımlanabilirler. Lojistik şehirlerin üç önemli elemanı bulunmaktadır: limanlar, havalimanları ve karada kurulan lojistik noktaları (Sengpiehl ve diğerleri, 59)… Özellikle limanlar, 1960’larda popüler hale gelmeye başlayan deniz ticareti ile birlikte, lojistik şehirler için adeta vazgeçilmez birer unsur olmuşlardır. Ancak lojistik şehirlerin mutlaka deniz kenarında olması gerekmemektedir, anakara içerisinde de yer alabileceklerdir. Bu gibi lojistik şehirlere günümüzde Zaragoza ve Fort Worth/Dallas gibi şehirler örnek gösterilebilirler. Tüm bunlarla beraber lojistik şehirlerin iyi birer istihdam merkezi olduğuna da değinmek gerekir, nitekim birçok insana ek iş imkanları lojistik şehirler sayesinde sağlanmaktadır.

Lojistik şehirlerinin önemi üretim merkezlerinin bölgeselleşmesi ile bir hayli artmıştır. Başka bir tabirle, üretim merkezlerinin dünya geneline homojen olarak dağılmaması ve belirli bölgelere toplanması, var olan tedarik zincirlerinin ve lojistik şehirlerin değerine değer katmıştır (Sengpiehl ve diğerleri, 67). Nitekim üretim bölgelerinde üretilen ürünlerin alıcılarının bulunduğu bölgelere bir an önce ulaştırılması her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Lojistik şehirler burada hem bir lojistik merkezi hem de transit geçiş noktası görevini üstlenirken; şehrin aynı zamanda bir depo veya bir üretim merkezi olarak kullanılması gerekebilecektir. Bütün bu sebeplerden ötürü katma değeri yüksek hizmetlerin, bankacılık sektörünün ve endüstriyel tesislerin lojistik şehirlerde de bulunması hayati önem taşımaktadır. Kurulacak depolama alanları ve montaj tesisleri de hem üretim maliyetlerini düşürecek hem de tedariğin hızlanmasına katkı sağlayacaktır.

21.Yüzyılın lojistik şehirleri, mega kentlerin ve akıllı kentlerin tüketici nüfuslarını beslemek amacıyla, yukarıdaki kriterlere uygun olarak kurulacak yahut değiştirileceklerdir. Günümüzde de benzer bir hizmette bulunan lojistik şehirlerin, bu yüzyıldaki global ekonomi açısından önemi, geçmişe göre çok daha fazla olacaktır. Bu yüzyılda, lojistik şehirlere getirilecek olan en önemli yenilik, dijital teknolojilerin kullanılması ile tedariğin çok daha hatasız şekilde sağlanması olacaktır. Stok yapma işlemi, gemilerin nakil zamanlamasının ayarlanması, kamyonların trafiğe çıkış zamanlarını hesaplamak gibi işlemler, 21. Yüzyılda çok daha hassas şekilde yapılacaktır (LogisticCities.com). Bununla beraber bu yüzyılda lojistik şehirlerin ulaşım alt yapılarının yeni ulaşım teknolojileri ile yeniden dizayn edileceğine de değinmek gerekir. Buradaki amaç, tedarik zincirlerini daha hızlı hale getirirken aynı zamanda israf ve çevre kirliliğini mümkün olduğu kadar azaltmaktır (BM, 27).

TARTIŞMA: Ulus Devletlerden Dijital Feodalizme…

Günümüzdeki mega şehirlerin ulus devletler için ciddi bir yük olduğu, hatta bu şehirlerin yönetilmesi konusunda ulus devletlerin yetersiz kaldığı birçok uzmanın belirttiği bir gerçektir. Bunun çözümü için kimi öneriler vardır ve bu önerilerin başında dünya üzerindeki mega kentlerin yönetimlerinin uluslararası aktörlere bırakılması fikri yer almaktadır (KRAAS, 82). Bununla birlikte şehirlerin kendi aralarında yapacakları ekonomik, idari ve sosyal işlemlerin de artık aracı bir kurum olmadan yapılması üzerine çalışılmaktadır. Dünyanın en önemli kripto para birimlerinden biri olan IOTA’nın kurucuları arasında yer alan Dominik SCHİENER, kentleri dijital teknolojiler ile birbirine bağlayarak pratikte her kenti bir akıllı şehre çevirmeyi teklif ederken, kentlerin birbirleri ile doğrudan işlem yapabilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.

Günümüz kentleri, içlerinde bulundukları ulus devletlere bağımlıdırlar. Bu şehirlerdeki ekonomik, idari ve sosyal işlemlerin yapılması devletlerin sorumluluğundadır. Şehirlerin dünya çapında kendileri için oluşturulan komisyonlar tarafından yönetilmesi ve bu şehirlerin kendi aralarında, hiçbir aracıya ihtiyaç duymadan (devlet gibi) işlem yapabilmesi, 21. Yüzyılda ulus devletlerin kendi şehirleri üzerindeki kontrollerini yitirebilecekleri anlamına gelmektedir. Şehirlerinin kendisine bağlı olmadığı bir ulus devlet ise akıllara doğrudan Orta Çağ feodalitesini getirmektedir. Bütün bu unsurların bir araya gelmesi akıllarda Dijital Bir Feodalite Çağı’na mı giriyoruz? sorusunu uyandıracaktır.  

Kaynakça

Awan, Ahmed Bilal. “Performance analysis and optimization of a hybrid renewable energy system for sustainable NEOM city in Saudi Arabia.” Journal of Renewable and Sustainable Energy 11.2 (2019): 025905.

Memiş, Levent, and Cenay Babaoğlu. “ACİL DURUM VE AFET YÖNETİMİNDE SÜREÇ YAKLAŞIMI VE TEKNOLOJİ.” Omer Halisdemir Universitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi Dergisi 13.4 (2020).

Angelidou, Margarita. “Smart cities: A conjuncture of four forces.” Cities 47 (2015): 95-106.

Kraas, Frauke. “Megacities and global change: key priorities.” The Geographical Journal 173.1 (2007): 79-82

Mavropoulos, Antonis, STC ISWA, and CEO EPEM SA. “Megacities sustainable development and waste management in the 21st century.” Hamburg: ISWA Conference. 2010.

Sengpiehl, C., et al. “The emergence of logistics cities: conceptual model.” Journal of Transport and Supply Chain Management 2.1 (2008): 58-77.

Cities, Circular. Enel. “Cities of tomorrow.” (2018).

Birlşemiş Milletler, Ajanda 2030-Sürdürülebilir Kalkınma Planları, sustainabledevelopment.un.org

Walther Ploos van Amstel, The Future of City Logistics, Ocak 2022, The future of city logistics: act now! – CityLogistics

https://www.starlink.com/