Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Gustave Le Bon’un yaklaşık 100 yıl önce yazmış olduğu “Kitleler Psikolojisi” kitabı Sigmund Freud dahil birçok toplum psikolog ve bilimcilerine ilham vermiştir. G.Le Bon’un analizlerine göre kitlelerin hayal gücü kitle liderinin telkin yoluyla etkileşimine açık olup, siyasetçilerin tiyatrosu en etkili araçtır. 2 tip lider söz konusudur :

• Faydacı liderler ( Gandi , Atatürk , Mandela gibi..) liderliklerini toplumun olumlu gelişimi yönünde kullanır , toplumu barışa , aydınlığa doğru sürükleyip , çığır açarlar…
• Kötü liderler ( Hitler , Musolini gibi ) kitle propaganda , ve yalan mekanizmasıyla kitlelerin hayallerini satın alırlar. Kitleler ışığa giden böcekler gibi hayal sunan yalancı hatiplere doğru koşmaya başlarlar.. Kitlede inançlar katılaşır , körü körüne lidere itaat , yobazlık , hoş görmezlik , ya evet – ya hayır , ya siyah – ya beyaz kültürü o kadar ileri gider ki yalan , ahlaksızlık , ayrımcılık , yolsuzluk gibi gayri etik değerler sıradanlaşır.. Bu süreç sonucunda lider ilahlaştırılır , kendisine peygamber gibi tapılmaya başlanır. Kötü liderlerin yönlendirdiği toplumlar kavga , savaş ve felakete sürüklenirler..

21.yüzyıl ekonomi , politika ve stratejilerinin anatomik bütünlüğü hakkında tam açık ve net fikre sahip olmayan okuyucular için son 100 yıllık tarihi akışı ana hatlarıyla kısaca özetlemek başlangıç için yeterli olacaktır

– Dünya’da ilk paylaşım savaşı 1.dünya savaşıyla İngiltere – Almanya ve müttefikleri arasında kara hakimiyeti üzerinde olmuştur. . Bu savaş sürecinde Gustave Le Bon tarafından temelleri atılan kitle psikolojisi teorisi geniş uygulama alanı bulmuştur. ABD’de kurulan propagandadan sorumlu Halkla İlişkiler Komitesi başkanlığına Geoge Creel ve danışmanlığına Freud’un yeğeni olan Edward Bernays getirilmiş , kitleleri ikna etme mühendisliği adı altında bir akım geliştirilmiştir.

– 2.dünya savaşı ABD ile Almanya arasında dünya hakimiyeti , ABD ile Japonya arasında ise Pasifik deniz hakimiyeti üzerinde ortaya çıkan savaştır. Bu savaşın diğer bir özelliği petrol hakimiyet savaşı olmasıdır. Kitle psikolojisi teorisi 2.dünya savaşı sürecinde Alman Nazileri tarafından (Joseph Goebbels ) mükemmelleştirilmiş olup , günümüzde de politikacılar tarafından geniş kapsamlı olarak uygulama alanı içerisine sokulmuş durumdadır.

– 1.dünya savaşı sonrası dolar ( FED ) üzerinden dünya para dolaşım hakimiyetini ele geçiren ABD 2.dünya savaşı sonrası dünya petrol hakimiyetini de eline geçirmiş olup , Bretton Woods anlaşması sonrası Amerikan İmparatorluğu ile sembolleşen Amerikan Yüzyılı başlamıştır.

– 1969’da Nixon döneminde Bretton Woods’un iptali ile başlayıp 80’li yıllarda Reagan döneminde başlatılan Neo-Liberal politikaların gereği devletin özel teşebbüsü denetim ve kontrolünü kaldıran deregülasyon ( kuralsızlaştırma ) dönemi başlatılmıştır.

– Jimmy Carter döneminde görev alan Zbigniew Brzezinski dünyada The New Economy ve The New World Order ismi altında literatüre geçen yeni dönemin önde gelen teorisyenleri arasında yer almıştır.

– 80’li yıllarda ABD’de başkan Reagan ve İngiltere’de Thatcher döneminin hem kapitalizmin yeniden şekillendirilmesine hem de dünyayı kasıp kavuran soğuk savaşın gidişatında çok ayrı yeri vardır. ABD – Suudi işbirliğinin ürünü olduğu inanılan petrol fiyatlarında yaşanan ciddi düşüş kendi iç dinamiği içerisinde artı değer üretemediğinden ötürü petrol gelirlerine bağımlı olan Sovyet sistemi kendisini finanse edemez duruma düşürmiştür. Reagan stratejik önem arz yıldız savaşları hamlesiyle sistemi daha da sıkıştırma yoluna gitmiştir. Doğu bloku 9.11.1989’da Berlin duvarının yıkılmasıyla çökmüştür.

– Komünizmin çökmesi ve soğuk savaşın sona ermesi sonrası Samuel Huntington’un medeniyetler çatışması teziyle sembolleşen İslam yeni düşman olarak algılanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla 80’li yıllarda Holywood’un ünlü Rambo filmlerinde Afganistan’da komünist Ruslara karşı özgürlük savaşçısı olarak görülen Taliban güçleri birden 90’lı yılların ortalarından itibaren terörist olarak görülmeye başlanmasında şaşılacak bir durum yoktur.

– Başkan Clinton döneminde alınan kararlar ve Başkan Bush döneminde devam eden politikalar sonrası dünya ekonomisi kontrolsüz kapitalizme dönüşen global sistem 2008’de Mega Kriz olarak patlak vermiştir. Bu Kriz ilk aşamada ABD’de başlamış , 2.aşamasında toksit türev ürünler aracılığı ile Avrupa’da borç krizi olarak devam etmiş , Yunanistan iflasıyla zirve yapmıştır. Kriz 3.aşama olarak aralarında Çin ve Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelere geçmiş durumdadır.

Yaşanan tüm bu süreç sonrası dünyada “ Wall-Street’in şişman kedileriyle sembolleşen” finans piyasaları ” mühendislik harikası olarak tanımlanan ” High – Tech finans ürünlerini ortaya ortaya çıkarmış ve bu finans ürünleri kaldıraçlı online türev + Fx piyasaları ile tüm dünyada zirve yapmıştır. Piyasalarda deregülasyon uygulamaları sonrası siyaset ve bürokrasilerde baş gösteren çok ciddi zaaf ve yozlaşmalar sonucu serbest bırakılan Neo – liberal / borç tüketim ekonomi politikası tekelci finans kapitalin önünü açmıştır. 400 misline kadar kaldıraçların mümkün olduğu Online finans piyasalarının temelini oluşturan büyük Hedge Fonlar kartopu misali kısa zamanda büyüyerek piyasaları ve hatta dünya siyasetini dikte eden başrol oyuncularına dönüşmüş , sonuçta 70 trilyonluk dünya reel ekonomisinin 10 misli büyüklüğünde 700 trilyon dolarlık sanal ekonomiyle muazzam bir güç ortaya çıkmıştır. Dünya bilançosu teorik – matematiksel olarak 630 trilyon dolar açık vermekte olup , bu çok tuhaf durumu önceden üniversitelerde tanımlanmış klasik – akademik mantık , kalıp ve formatlar içerisinde açıklamanın imkanı kalmamış durumdadır.

Küresel sistemde önemli roller üstlenen İMF , WTO , Dünya Bankası , FED ve borsalar aracılığı ile “neo liberalizasyon / borç ekonomisi , deregulasyon , gümrük birlikleri , para birlikleri ve serbest dolaşım politikalarıyla dünyanın fiziki – ekonomik bazda küreselleşme süreci tamamlanmaya çalışılırken küresel medya yolu ile ulusal kültürel yapılar uluslar üstü yeniden şekillendirilme süreci içerisine sokulmuştur.

Dünyanın şekillenmesinde Başkan Wilson döneminden itibaren önemli rol oynayan başkanlık doktrinleri , ekononomi politikalar , insanlığa ağır bedeller ödeten dünya savaşları ve Jacques Bordiot’un 70’ li yıllarda yazmış olduğu yeni dünya düzenine ilişkin görüşleri dahil parçalar Puzzle misali birleştirildiğinde şekillenen resmin ipuçları şu şekilde özetlenebilir :

a – NATO örneğinde görüleceği üzere dünyanın bu yüzyıl içerisinde askeri temelde tek dünya ordusu yönünde oluşturulabilmesi için ülkeler bazındaki ulusal silahlı kuvvetlerin aşamalı olarak tasfiye edilerek özel kolluk kuvvetlerine ( polis ) kaydırılmasına gereksinimi ortaya çıkmıştır..

b – 21.yüzyıl sonunda belki de BM tipi galaktik bir parlamento ve ve hatta bu parlamentonun atayacağı bir dünya hükümeti oluşabilmesi için bu tip örgütlenmelere en yakın yapılanmaların oluşturulmak istenen “Network” ülkeler bazında “federal olarak bölünmüş yapılanmalardan” geçeceği hususunu göz önünde bulundurmanın yararı vardır..

c – Günümüzde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde önce Arap baharı adı altında Batı ülkelerinin formatlamış olduğu demokrasi monte edilmeye çalışılmıştır. Ancak ortaya çıkan hesaplanmadık ölçülerdeki ulusal tepkilerin bir ifadesi olan mezhep kavgalarının bu ülkelerde eninde sonunda bölünmelere yol açıp yerlerini ya federal parçalanmış yapılara ya da sınırları yeniden çizilmiş ülkelere bırakması beklenmektedir..

Türkiye’nin 2010 sonrası değişen içi ve dış politikalarında stratejik olarak telafisi zor bazı hataları söz konusu olmuş , ortaya aşağıda özetlenen faturalar çıkarmıştır.

• 1.Fatura : 1 Mart tezkeresinin reddinden bu yana (2003) geçen 12 yıllık zaman gözlemlendiğinde Irak – Körfez harekatında Türk hava sahası, liman ve topraklarını kullanamamasından ötürü başarısız olduğu hissiyatındaki ABD’nin, ayrıca ağır ekonomik ve sosyal faturanın yarattığı hınç ve hayal kırıklığı çuval geçirme olayı ile sembolleşmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan 2.körfez harekatı sonrası petrol zengini kuzey Irak’ta oluşturulan ABD destekli Kürt bölgesi bugün özerkliğini kazanmış olup, kökten dincilerin elinden kurtarılan petrol bölgelerinin güvenliği de onlara devredilmektedir. Bu durumu gerçekçi olarak kabullenen Türkiye Kuzey Irak Kürt yönetimi ile sıkı diplomatik ilişkiler içerisine girmeyi tercih etmiş bulunmaktadır.
• 2.Fatura : Taksim / Gezi olaylarında ortaya çıkan tablo neticesi batılılar gözüyle o zamana kadar yüzü batıya dönük olan ve batıda örnek model ülke kabul edilen Türkiye’de laiklik esasındaki İslam – Demokrasi formülü ağır hasara uğramış , Türkiye’nin batı ile köprü ayağını teşkil eden “Avrupa yaşam tarzlı nüfusu” otoriter baskı altına alınmış , demokrasi ve Batıyla her bir vesilede dile getirilen karşılıklı güvene dayalı stratejik ortaklık zarar görmüştür.
• 3.Fatura : Türkiye bir süredir izlediği dış politika ile uluslararası arenada ilk defa artık laik değil “sünni pozisyonlu” üstelik Ortadoğu’lu bir din devleti olarak algılanmaya başlanmış ve kendisini birden mezhep kavgaları ve Ortadoğu batağı içerisine düşme ve hatta Pakistan’a dönme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
• 4.Fatura : Türkiye’nin Esad’ın devrilmesine yönelik izlediği strateji ve Suriye politikasının da aktif katkı sağladığı iç savaşta ortaya çıkan “ilk ağır fatura” Türkiye’ye akın eden 2 milyondan fazla olduğu tahmin edilen savaş mültecileri akınıdır. Her ne kadar bu mülteciler Türkiye’ye Avrupa karşısında önemli pazarlık gücü sağlamış olsa da orada suç işlemiş olanlar dahil Avrupa’dan geri gönderilecek nüfus ile birleştiğinde ortaya çıkacak bu büyük yabancı nüfusun gelecekte ciddi siyasi ve sosyal sorunlara da yol açması kaçınılmaz görünmektedir.
• Muhtemel 5. Fatura : Yunanistan’ın yıllık ortalama 150 hava ihlali yaptığı bir istatistikte Rus uçağının 17 saniyelik hava ihlalinden ötürü düşürülmesinin fatura olarak yol açtığı 2 önemli sonuç söz konusudur. İlki başta Turizm olmak üzere yol açacağı ekonomik kayıplardır. İkincisi çok daha önemli olup , Türkiye’nin daha baştan kamuoyunda tartışmalar yaratan Suriye politikasının Rus uçağının düşürülmesi sonrası BOP – Büyük Kürdistan projesi kapsamında Suriye’nin kuzeyindeki Rojova bölgesinde Akdeniz’e açılacak bir Kürt koridorunun açılma ve böylece Batı Kürdistan’ın kurulma olasılığının artmış olmasıdır. Bu ihtimal Türkiye’nin güneydoğusunda ortaya çıkan PKK terörünün motivasyonunu çok daha da artırmış durumdadır. Ancak dünya ve mülteci kriziyle boğuşan Avrupa’daki konjonktür şu an Türkiye’den yana olup , 6. faturanın ortaya çıkmaması için belki de bu son şanstır.

Sonuç :

1.Dünya savaşı 2.boyut teknolojilerin kullanımıyla kara hakimiyeti , 2.dünya savaşı ise 3.boyut teknolojilerin kullanımıyla ( uçak , denizaltı ) deniz hakimiyeti üzerinde yoğunlaşmış olup , 21. Yüzyıl içerisinde global sistem ile ulusal sistemler arası zaman zaman baş gösterecek savaş ve çatışmalarda 4.boyut dijital teknolojilerin uzayda sağlayacağı üstünlük belirleyici olacaktır.

4.boyut dijital teknolojilerin bütün dünyayı aynı anda tek bir şehir haline getirmesi itibariyle sermaye, mal, hizmet ve özelikle kültürel bazda küreselleşme sürecine devrim niteliğinde daha da hız vermesi kaçınılmazdır. Dünyanın yaşayacağı birçok sancılar sonrası eninde sonunda federal yapılanmalar üzerinde inşaatı ihtimal dahilindedir. Ayrıca dünyanın önce parasal – mali sonra siyasi ve belki de bu yüzyılın sonuna doğru askeri birliğe doğru yol alması muhtemel görünmektedir.

Dünyada 21.yüzyılın şekillenme sürecinde Türkiye’nin de dahil olduğu uluslararası yarış ileri düzey rasyonel – analitik zeka , mantık, tecrübe, teknoloji , istihbarat ve özellikle doğru bilgi ve strateji gerektiren bir durum arz etmektedir.

Son zamanlarda sıkça tartışılan başkanlık ve federal sistemin ABD ya da Almanya örneklerinde olduğu gibi artık demokrasi evrimini ve problemlerini büyük ölçüde geride bırakmış ülkeler için yararlı olduğu gözlemlenmiştir. Ancak demokrasi evrimini “kurumsal olarak” henüz tamamlayamamış , yarı demokratik hatta yarı feodal , kişilere endeksli ve hakka değil güce tapma eğilimli , ayrımcılık ve yalakalığın topluma bulaşıcı hastalık gibi yayılmış olduğu ülkeler için ise tarihten günümüze kadar yaşanan acı tecrübeler ışığında ne kadar sakıncaları olduğunu hatırlatmakta yarar vardır.

Saygılarımla,