Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

YIKICI-BÖLÜCÜ HAREKETLER BİTERSE GÖÇ SORUNU VAR

Türkiye, sürekli tehdit üreten bir coğrafyada bekasının, yani coğrafi bütünlüğünün korunması sorununu dün olduğu gibi bugünde şekil değiştirerek yaşamaya devam ediyor. Türkiye’nin terörle ilgili maruz kaldığı tehdit cephesi her geçen gün büyüyor ve artış gösteriyor. Eskiden, PKK gibi bölücü ve Radikal İslamcı olan yıkıcı terör örgütleri vardı. Sadece Kuzey Irak’tan gelen terör tehdidi vardı. Şimdi, iç cepheyi doğrudan tehdit eden mülteci, göçmen veya sığınmacı meselesi var. Söz konusu mesele, TC Devletinin beka ve millî güvenlik meselesidir.

Her ne kadar dünyadaki geçmişi 19. hatta 18. yüzyıla kadar uzansa da, kitlesel göç ve mültecilik meseleleri, yaşadığımız dönemin en önemli sorunlarından biri haline gelmeye başladı. Başta terör olmak üzere çeşitli nedenlerden dolayı çaresizlik ve fakirlikten kırılan insanlar göçe zorlandı ve bir süre sonra göçmen sorunu mülteci/sığınmacı sorununa dönüştü. Çeşitli nedenlerden dolayı yaşadıkları yeri terk etmeye mecbur bırakılmış insanların sayısı 2017 yılına gelindiğinde 65 milyonu aşmıştı. Sadece Suriye’de son 6 yıl içerisinde 22 milyonluk nüfusun 5 milyonu başka ülkelere iltica etti.[1] Söz konusu iltica hareketlerinden en çok etkilenen ülkelerin başında kuşkusuz Türkiye geliyor. Resmi olmayan rakamlara göre Türkiye’deki Suriyeli sayısı 5 milyonun üzerinde. Bunun yanında Afganistan, Pakistan ve Afrika ülkelerinden gelenler de var. Bunları da hesaba katarsak, bu sayının gayrı resmî olarak 10 milyona yaklaştığı tahmin ediliyor.

Türkiye’de yıkıcı ve bölücü tehdide dayalı anarşi, terör ve şiddet ortamı bitse bile, bu kez de düzensiz ve kontrolsüz bir şekilde sınırlarımızdan akın akın gelen göçmen tehdidi ile karşı karşıyayız. Zira “göçmen ile terör’’ özdeş kabul edilmeye başlandı. IŞİD ideolojisinin dünyanın her yerinde taraftar bulduğu bir dönemde, göç ve mülteci sorununun arttıkça, terörün de artarak devam edeceği kaçınılmazdı. Avrupa’nın en demokratik ülkelerinde bile göç sorunu potansiyel bir tehdit olarak gündemin ilk maddesini teşkil etti. [2]

Son çeyrek yüzyılda Türkiye üzerindeki oyunun belli başlısı PKK terörü idi. Artık bu oyun Suriye’de belli ölçüde amacına ulaşmasının ardından şekil değiştirdi. Bununla birlikte tehdit değerlendirmeleri de değişti. Şimdi yeni tehdit veya son proje ”Türkiye’nin nüfus yapısını bozmaya yönelik göç hareketleri” dir. Hem de tek bir yerden değil, dünyanın çeşitli yerlerinden. Maksat: ”İç cephede huzursuzluk yaratacak bir kitleyi Türk toplumuna kabul ettirmek ve aynı zamanda Türkiye’nin nüfus yapısını kendi kültürüyle bağdaşmayacak şekilde değiştirerek etnik bir bozgunculuğa zemin hazırlamak.”

Bu arada anlaşılmaz bir şekilde toplumda bu duruma itiraz eden veya karşı çıkan kesim ırkçı olarak yaftalanmakta, bir grupta bunu muhacir-ensar diyerek dini kavramlarla, diğer bir grup da sözde eşit yurttaşlık adı altında hümanizm diyerek evrensellikle mazur göstermeye çalışmaktadır. Toplumda bu konuda birlik ve beraberlik yok. Çünkü işin sonunun nereye varacağını kestirmekten aciz, ne olup bittiğinden habersiz ve duyarsız milyonlarca insan var.

2004 yılında ABD’de yayınlanan bir rapor var. Dr. Ramazan KURTOĞLU televizyon ekranlarında o tarihte açıkladı. Dedi ki gelecekte (bugünleri kast ediyor) “Türkiye’ye büyük bir göç akını olacak. Bunu ABD plânladı.” [3] Anılan plânın halen yürürlükte olduğu ve Türkiye’nin mütecanis yapısını hedef aldığı aşikârdır.[4]

Diğer taraftan, Türkiye’de anarşi, terör ve şiddet ortamının hiç bitmemesi, ülkenin derin, çok yönlü ve köklü bir psikolojik harekâta maruz bırakılmasının sonucudur. [5] Türk toplumu bir yandan Selçuklu, Osmanlı gibi filmlerle uyutulurken, diğer yandan araya, Suriyeli göçmenleri Türk toplumuna kabul ettirme çabası güden, Türk düşmanlığı üzerine kurgulanmış filmler de, propaganda amaçlı argümanlar olarak piyasaya sürülüyor.

Sonuç olarak hâlihazır gelinen bu noktada, ülke güvenliğinin sağlanmasında sınırların korunmasının ön plâna çıktığı değerlendirilmektedir. Millî menfaatler, öncelikle sınırların korunmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer bir ifade ile savunmaya dayalı tehdit anlayışı bugün, eskiden olduğu gibi yine yerini sınırların güvenliğine dayalı tehdit anlayışına bırakmıştır.[6]

Güvenlik güçlerince icra edilen son sınır ötesi operasyonlar tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bu operasyonların yanında veya bununla birlikte, sınırlardan itibaren iç cepheye bozmaya yönelik göçmen/mülteci/sığınmacı sorununa da el atılmalıdır.

KAYNAKÇA :

[1] DUVAR, Tarih Geri Dönüyor, Deniz Ülke Arıboğan, İnkılâp Yayıevi-2017

[2] A.g.e. S.234

[3] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/goc-amerikan-plani-531813h.htm

[4] Mütecanis:TDK’ya göre, birbirlerine benzer karakterlere veya yapıya sahip parça veya birimlerden oluşan (bütün veya topluluk), bağdaşık, homojen, türdeş.

[5] http://ankaenstitusu.com/psikolojik-savas-ve-propagandanin-onemi-etnik-dini-sorunlar-uzerindeki-etkisi/

[6] http://ankaenstitusu.com/kuresel-ve-bolgesel-teror/