Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TÜRKİYE – IRAK GÜVENLİK ZİRVESİ

Türkiye ile Irak arasındaki güvenlik zirvesinin ikincisi geçtiğimiz hafta Bağdat’ta yapıldı. Söz konusu zirvenin ilki yine geçtiğimiz yılın Aralık ayında Ankara’da yapılmıştı. Dışişleri Bakanı Hakan FİDAN, Milli Savunma Bakanı Yaşar GÜLER ve Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanı İbrahim KALIN’ın katıldıkları zirve sonunda Irak ile Türkiye arasında 7 maddelik bir ortak bildiri imzalandı. Atılan imzalar Türkiye’nin terörle mücadelede, başlangıçta diplomatik yolu tercih etmesi bakımından dikkat çekiciydi.

Kuzey Irak’taki PKK varlığına son vermek için Türkiye ile Irak arasında teröre karşı iş birliğini içeren bakanlar düzeyindeki güvenlik zirvesinde, öncelikli olarak güvenlik meseleleri ele alındı. Zirvede ayrıca Kalkınma Yolu Projesi, Dicle ve Fırat’tan Irak’a su tahsisi gibi önemli konu başlıkları görüşüldü.

Türkiye’nin terörle mücadelesi 40 yıldır Kuzey Irak bağlantılı olduğundan, bu yazımızda geçmişte yaşanan gelişmeleri kısaca hatırlatıp, bundan sonrasına dönük genel bir değerlendirmede bulunacağız.

Muhatap Irak Merkezi Hükümeti

Burada dikkat çekici noktanın, daha önce bu tür güvenlik toplantılarının B/T yani Barzani ve Talabani unsurlarıyla yapılırken, geçtiğimiz yıldan beri Irak Merkezi Hükümeti arasında düzenlendiğinin altını çizelim. Bunun sebebi, 2003’te ABD’nin işgalinden sonra Irak’taki kaos ortamının uzun yıllar devam etmesinin yanı sıra, ABD’nin o bölgeden çıkmaması ve nihayetinde Irak’ta ülkenin birliğini temsil edebilecek siyasi bir muhatap bulunamamış olmasıdır. Son olarak Irak’ta 10 Ekim 2021 tarihinde yapılan milletvekili seçimleri sonrası çok parçalı da olsa, iyi kötü bir hükümet kurularak iş başına gelmiştir. Türkiye yıllar sonra nihayet karşısında muhatap alacağı bir hükümet bulmuştur.

Zirvede alınan kararlar

Bağdat’taki güvenlik zirvesinin ardından yayınlanan 7 maddelik ortak bildiride terör örgütü PKK ve uzantılarının, Türkiye ve Irak için ortak güvenlik tehdidi olduğu vurgulandı.

Güvenlik ağırlıklı olarak yapılan görüşmelerde, her iki taraf da Irak’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne verdiği önemi vurguladı. Ayrıca, PKK’nın Irak topraklarında mevcudiyet göstermesinin Irak Anayasasını ihlal ettiği anlamına geldiği kayda geçirildi. Terör örgütünün “faaliyetlerinin Irak’ta yasaklanması” ve Türkiye, Irak Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından PKK’nın Irak’ta yasaklı bir örgüt olduğu yönünde alınan kararı memnuniyetle karşılandı. Taraflar, Irak topraklarını kullanarak Türkiye’yi hedef alan örgüt ve uzantılarına yönelik alınması gereken önlemler konusunu istişare etti. Türkiye, PKK’nın Irak’ta yasaklı örgütler listesine alınmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Irak’la terörle mücadele merkezli artan temas, sınır hattında da komutan seviyesinde geliştirildi. Bu kapsamda 2. Ordu Komutanı ve beraberindeki heyet, Iraklı mevkidaşlarıyla Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde görüşme yaptı. Buna göre, Iraklı yetkililerle toplantıda Türkiye-Irak sınır hattının güvenliği ele alındı, Irak vatandaşlarının güvenliğini arttırmaya yönelik tedbirler görüşüldü. Önümüzdeki dönem bu tarz iş birliği ve koordinasyon toplantılarının devam edeceği bildirildi.

Ortak bildiri potansiyel sorunları çözer mi?

Buraya kadar aktarılanlar, Türkiye’nin bölgedeki güvenliği açısından hak ve menfaatlerine olumlu bir katkı sağlayacağını yansıtıyor. Ne var ki, Türkiye 40 yıldan beri Irak’taki terör odaklarıyla uğraşıyor. Türk Güvenlik Güçleri bugüne kadar Kuzey Irak’a ve oradaki terör yuvası haline gelmiş kamplara sayısız operasyonlar icra etti, ancak muhtelif sebeplerden dolayı terörü bir türlü önleyemedi, bitiremedi, örgütünün kökünü kazıyamadı ve kalıcı bir sonuca ulaşamadı.

Eski dönemlerde de özellikle Barzani ve Talabani ile bu tür diplomatik görüşmeler yapılıyor, ancak ne yazık ki olumlu bir sonuç elde edilemiyordu. Zira terör örgütü buradaki yerel unsurlar tarafından besleniyordu.

Diğer yandan, bölücü terör örgütü ve uzantılarının bölgedeki faaliyetlerinin yasaklanmasının meseleyi halletmeyeceği değerlendirilmektedir. Zira örgütün bu yasaklara uymayacağı çok açıktır. Bu kapsamda Türkiye-Irak arasındaki güvenlik toplantı, ya da zirvesinin geleceği de yine bir kısım ucu açık soruları beraberinde getireceği aşikârdır.

Örneğin, Kandilin geleceği ne olacak?

İran’ın eskiden beri Talabani ile olan yakın ilişkisi ve bu çerçevede terör örgütüne sağladığı destek Türkiye açısından işin sıkıntılı bir başka boyutudur. Irak ile imzalanan mutabakat metninden sonra İran’ın terör örgütü ve uzantılarına karşı tutumu ne olacak?

Açıkça PKK’yı himaye ederek Türkiye’ye karşı hasmane bir çizgide durmaktan kaçınmayan Barzani ve Talabani, Irak Merkezi Hükümetinin aldığı ve alacağı kararlara uyacak mı? Bir başka ifadeyle, merkezi hükümetin Barzani ve Talabani unsurlarına sözü geçecek mi?

Kuzey Irak’tan ve özellikle Süleymaniye’den Suriye kuzeyine giden lojistik destek koridoru kapatılacak mı?

Irak’ta siyasi istikrarın akıbeti ne olacak?

Bu soruların, önümüzdeki haftalar ya da aylarda Kuzey Irak’ta icra edilecek muhtemel operasyonlarla birlikte gündeme geleceği muhakkaktır. Diğer yandan bölgenin güvenlik meselesi, Türkiye-Irak arasındaki güvenlik toplantılarının geleceği de yine bu ucu açık soruların konusu olacağı aşikârdır.

KIrak

Türkiye nasıl bir hareket tarzı uygulamalı?

Gelinen safhada öyle görünüyor ki, güvenlik güçlerimiz Kuzey Irak’ta, önümüzdeki haftalarda havaların daha da ısınması ile birlikte kapsamlı bir operasyona girişebilir. Yapılan toplantılar bunun habercisi gibi. Bilindiği üzere 2019’dan beri Türk Güvenlik Güçleri, bölgede Pençe-Kilit isimli operasyonlarına devam ediyor.

Türkiye 1 Mart tezkeresi döneminde yani 2003’de, aynı bölgeye bir operasyon plânlamıştı. Şayet anılan tezkere TBMM’den geçseydi, sanılanın aksine Türkiye ABD’nin yanında koalisyon üyesi olarak Irak savaşına müdahil olmayacaktı, sadece kendi milli güvenliği, bekası ve kendi menfaatleri doğrultusunda Kuzey Irak’ta sınırdan itibaren, savaş nedeniyle Irak’tan Türkiye’ye vaki olabilecek göç hareketlerini önleyerek, güvenli bir bölge tesis etmek maksadıyla,  4/5 Tugay seviyesinde 20-25 bin asker ile, sınırdan itibaren belli bir derinliğe kadar inmek suretiyle (batıdan doğuya PKK kamplarını da içine alacak şekilde) en doğuda İran sınırına kadar ilerleyerek bu hatta duracak ve bölgenin kontrol ve emniyetini alarak belli üs bölgeleri işgal etmek suretiyle tampon bir bölge oluşturacaktı.

Şimdi de önümüzdeki dönemde buna benzer bir plânlama yapılabilir. Güvenlik güçleri sınırdan itibaren belli bir hatta kadar ilerler, yeterli derinlikteki bir bölgenin kontrol ve emniyetini alarak belli üs bölgeleri işgal etmek suretiyle güvenli bir bölge tesis edebilir.

Bu durum Türkiye’ye avantaj sağlar. Sınır boyunca, özellikle geçişe müsait alanlarda üs bölgeleri tesis edilerek uzunca bir süre orada kalınabilir. Böylece, hem doğu-batı istikametinde bilhassa Suriye’nin kuzeyine geçişler kontrol altına alınır, hem de terör örgütünün bölgedeki etkinliği önemli ölçüde kırılır. Gerektiğinde ilerleyen safhalarda PKK’ya dönük yürütülen nokta SİHA operasyonları ile daha derinlikteki Süleymaniye’ye kadar olan bölgeyi etkisi altında tutabilir.

Bu harekâtla koordineli olarak, özellikle Süleymaniye’den Suriye’nin kuzeyine uzanan lojistik destek koridorunun da kontrol altında tutulması, böylelikle Kuzey Irak ile Kuzey Suriye’nin irtibatının kesilmesi sağlanmış olur.

Sonuç

Her ne kadar Irak, PKK’yı henüz resmen “terör örgütü” ilan etmemiş olsa da örgütün “faaliyetlerinin yasaklanması” ve bir “güvenlik tehdidi” olarak nitelendirilmesi, yine de bölgede PKK ile yürütülen mücadelede en azından Türkiye’nin, karşısında komşu bir devlet olarak Irak’ı muhatap bulması önemlidir. Burada dikkat edilmesi ve izlenmesi gereken husus, öteden beri Barzani ve Talabani’nin güven vermeyen tutumudur.

Türkiye ile iş birliğinden yana olan Merkezi Irak Hükümeti son dönemdeki genel hatlarıyla güvenlik konularında olumlu bir doğrultuda yol almış olsa da Türkiye-Irak arasındaki güvenlik toplantılarının gelecekteki yegâne konusu veya gündemi, yukarda sıralanan ucu açık sorulardır. Bu sorular, önümüzdeki haftalar ya da aylarda Kuzey Irak’ta icra edilecek muhtemel operasyonlarla birlikte bölgenin güvenliğinin geleceği, muhtelif senaryolar bağlamında ele alınması gereken zor meseleler olarak Türkiye’nin karşısına çıkabilir.