Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

ÜLKEMİZDE TARIMSAL GELİŞMELER VE BEKLENTİLER

Dünyamızda (gelişmiş ülkeler hariç) tarımsal üretim; ekolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerden kaynaklanan sorunlar nedeniyle arzulanan düzeye ulaşamamaktadır. Ayrıca ulus devletlerin etkisinin giderek zayıflaması, buna karşılık çok uluslu şirketlerin başat bir rol üstlenmesi[1],tarımsal üretim yapan işletmelerin büyük bir kısmının küçük işletmelerden oluşması, dağınık ve parçalanmış olmaları verimi olumsuz etkilemektedir. Buna paralel olarak tarımda makine, alet ve ekipman kullanılamamakta, modern teknolojilerin ve tarımsal girdilerin uygulanması da imkânsız hale gelmektedir. Bu nedenle ekonomik bir üretim gerçekleştirilememektedir. Bunun yanında tarımda işgücünün pahalı olması ve zamanında bulunamaması, mekanizasyonun ve teknolojik gelişmelerin yaygınlaştırılamaması sonucu tarımsal üretimde verim düşmekte, maliyet yükselmektedir. Ayrıca doğal kaynağımız olan toprak, yeterince korunamamaktadır. Ülkemizin arazi kullanım kabiliyetleri bakımından işlenebilir arazi toplamı (I-IV. sınıf arazi) %34 ile 26,5 milyon hektar, işlemeye uygun olmayan araziler toplamı (V-VII. sınıf arazi) %60 ile 46,7 milyon hektardır.[2] Tarıma uygun tarım toprakları (I, II, III ve IV. sınıf) yerleşim ve rant alanı, turizm ve sanayi amaçlı olarak kullanılabilmektedir. Erozyon tehlikesi altındaki eğimli ve toprak derinliği az olan topraklar, orman ve çayır mera alanı olması gerekirken tarımsal amaçlı olarak kullanılmakta ve bunlar da erozyon sonucu yok olmaktadır.

Nüfus artışına bağlı olarak, gıda tüketiminde beklenen artışlar gerçekleşmemiştir. Çünkü tarımsal üretim, organizasyon ve pazarlamada önemli değişimlerin olması yeni sorunları beraberinde getirmiştir. Nüfus artışı gelişme, altyapı, eğitim ve sağlık gibi devlet harcamalarında da artış yapmayı zorunlu kılmaktadır, çünkü kişi başına düşen devlet harcamalarını aynı seviyede devam ettirebilmek için üretimi en az nüfus artışı oranına ulaştırmak gerekmektedir.[3]

Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte gıdayla ilgili faaliyetlerin özelliği değişmeye başlamıştır. Günümüzde gıda, önemli bir sermaye birikim yolu haline gelmiştir. İnsanların yaşamlarını devam ettirmeleri için gerekli olan gıda ve tarım stratejik öneme sahiptir[4]. Bu nedenle yerli üretimi arttırmak ve dışa bağımlılıktan kurtulmak önemli bir gelişme olmasına karşın tercihler bunun tersinedir. Çünkü neoliberal ideolojinin getirdiği dayatma[5], küresel ekonomideki gelişmeler ve ulusal egemenliğin azaltılmaya çalışılması, gıda ve tarım sektörünü de önemli ölçüde etkilemiştir. Buna paralel olarak küresel gıda üretimi ve dağıtımı, küresel piyasa değerlerine göre standart hale getirilmektedir. Ayrıca iklim değişiklikleri[6], artan yakıt ve gübre fiyatları, biyoyakıtlar[7], artan gıda talebi, tarıma olan desteklerin azalması, ticaret politikaları ve finansal piyasalar krizlerin tetikleyicisi olmaya başlamıştır. Ancak gıda krizleri ile ilgili çözüme yönelik ulusal ve uluslararası anlayış, olumlu gelişime eğilimi göstermemektedir. Çünkü küresel sermaye, tarım arazilerine, tarımsal işletmelere, tahıl ambarlarına, gübre dağıtım merkezlerine, taşımacılık gibi tarımsal girdilere ve lojistiğe yatırım yapmaktadır.[8] Küresel gıda krizleri de göstermiştir ki, gıda rejimini yönlendirenlerin hedefleri, kârlarının doruğa çekilmesidir. Bu da gıda güvensizliğini ortaya çıkarmaktadır. Bir başka anlatımla toplumların açlıkla yüz yüze gelme olasılığı yükselmektedir.[9]

Ülkemizde tarımın ihracat içindeki payı %57’den %3-4 düzeyine gerilerken, ithalatın toplamındaki payı %1’den %3-4 düzeyine yükselmiştir. Bunun olumlu olduğu düşünülebilir. Bu durum sadece iktisadi gelişmişlik düzeyi ile açıklanamaz. Tarım ve gıda krizinde yükselen hammadde fiyatlarının yarattığı sonuçlar, mevcut durumun sürdürülebilir olmadığının da işaretidir.[10]

Nüfus artışı ve iklim değişikliğinin sonucu olarak her geçen yıl suya olan talep artmaktadır. Ayrıca su kaynaklarının azalıyor olması tarımda sürdürülebilirliği önemli ölçüde etkilemektedir.[11] Sulamada verimliliği artırıcı çalışmalar yaparak tarımsal üretim ve arz güvencesini destekleyen politikalarla, bitkisel ve hayvansal ürünlerin güvenilir gıdaya dönüşmesinin hedeflenmesi zorunluluktur. Bunun yanı sıra kaynakların etkin kullanımı açısından toprak ve su kaynaklarının korunması, kullanılması ve arazi kullanım planlarının yapılması büyük önem taşımaktadır.

Tarımda sektörel sorunların çözülmesi, kırsalda yaşam standardının yükseltilmesi, kadın ve genç nüfusun üretime teşvik edilmesi, Ar-Ge çalışmalarına ağırlık verilmesi ve sonuçlarının sektöre aktarılması zorunluluktur.

Güvenilir gıda arzını esas alan insan ve çevre sağlığını korumak, hastalık ve zararlılardan dolayı oluşacak ekonomik kayıpları azaltarak arzulanan üretim seviyelerine ulaşmak, üreticilerin gelir seviyelerini artırmak, ulusal ve uluslararası ticareti kolaylaştırmak gerektiği düşünülmektedir. Ancak mevcut sistemin çözüm üretmek yerine insanlığı açlığa sürüklediği görülmektedir.[12]

Ülkemiz tarımında ekim alanlarının son sınırına ulaştığı ifade edilmektedir. Bu nedenle üretimi artırmada tek seçeneğin birim alandan alınan verimin artırılması olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bunun için de daha fazla üretim girdisi ve yeni teknolojilerin kullanımı gerekmektedir. Ülkemizin tarımda girdi düzeyleri incelenecek olursa, 1963 yılında girdi tüketimi esas aldığında tohumluk kullanımının 94.000 ton, kimyasal gübre kullanımının 1,2 milyon ton, traktör sayısının 51.000, karma yem üretiminin 24.000 ton ve tarımsal ilaç kullanımının 37.000 ton olduğu görülmektedir[13]. Traktör sayısı 2018 itibari ile 1 milyon 863 bin 16 adettir.[14] Ülkemizde 2018 yılı itibarı ile sığır besi yemi, sığır süt yemi, etlik piliç yemi, yumurta yemi ve diğer karma yemlerin üretimi 18.134.551 tona ulaşmıştır[15]. Tahmini tarımsal ilaç kullanımı 2018 de 41.714 ton civarındadır.[16] Ülkemizde 2017 yılı itibarıyla 1 milyon 49 bin 361 ton sertifikalı tohumluk üretilmiştir.[17] Tohumculuk sektörü içinde değerlendirilen fide, fidan ve süs bitkileri üretimlerinde de ciddi artışlar sağlandığı ifade edilmektedir. 2016 verilerine göre ise, Türkiye’de 4 milyar adet fide, 138,2 milyon adet fidan, 1,5 milyar adet süs bitkisi üretilmiştir. Bu rakamlar 10 yıl öncesiyle kıyaslandığında fide üretiminde %300, fidan üretiminde % 50 artış sağlandığı görülmektedir.[18] Buna karşın uygulanan politikalarla çiftçi tarımdan uzaklaşmakta, çiftçinin üretimi artmamakta, ihracat kısıtlanmakta ve ithalat yoluyla döviz kaybı yaşanmaktadır. Diğer taraftan tarımsal ürünlerin arz ve talep esneklikleri düşüktür. Bu ürünlerin arzında ya da talebinde artış ya da azalış şeklindeki küçük bir değişiklik, fiyatlarda büyük dalgalanmalara neden olmaktadır.[19] Dış ülkelerce sübvansiyonla desteklenen ve bu nedenle ucuza alınan tarımsal ürünlerle yerli ürünlerin rekabet etmesi mümkün olamamaktadır. Ülkemizin tarımsal ürün ticaretinde yaşadığı dönüşüm ile tarımın GSMH ve dış ticaret içindeki payı düşmüş ve tarımsal ürünlerin dağılımında önemli bir değişim yaşanmıştır.[20]

Ülkemizde 2018 yılı itibarı ile Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 121 dir[21]. Türkiye’de işletme başına düşen ortalama tarım arazisi 6 ha, civarındadır. Genel Tarım Sayımı 2001 verilerine göre tarımsal işletme sayısı 3,1 milyondur. Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa’da 472.210 , Almanya’da ise 285.030 tarım işletmesi bulunmaktadır. Bu ülkelerde sırası ile ortalama işletme büyüklüğü 58,7 ha ve 58,6 ha’dır. 50 ha ve üzerinde arazi işleyen işletmelerin toplam oranı Almanya’da %29,96, Fransa’da ise %40,43’tür.[22] Bu durum Türk çiftçisinin rekabet gücünü kısıtlamakta uygulanan politikalarla da yukarıda ifade edildiği gibi çiftçi tarımdan uzaklaşmaktadır, çünkü uygulanan tarımsal destekler çiftçiyi ayakta tutmaya yetmemektedir. Bilindiği gibi 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre, her yıl tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın %1’inin altında olamaz hükmü yer almaktadır. O günden günümüze tarımsal desteklemelerin gayri safi milli hasıladaki payı %0,5 ile %0,7 arasında değişmektedir. Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin bu konuda yaptığı ayrıntılı çalışmada 8 yılda çiftçiye ödenmesi gereken miktarın 99 milyar TL olması gerekirken 55 milyar TL ödendiği belirtilmektedir.[23]

Tarımsal ve ekonomik gelişmede seçenek olarak görülen yabancı sermaye, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınma süreçlerinde sermaye yetersizliğini hafifletmede kullanılan önemli bir kaynaktır. Ancak, ülkeler yabancı sermayeyi kabul ederken, yabancı sermayenin çıkarları ile ülke çıkarlarının birbirlerine ters düşmeyecek şekilde ayarlanması gerekmektedir. Yabancı yatırımcı, bir ülkeye yardım etmek veya kalkındırmak amacıyla değil, sadece kendi çıkarlarını maksimize etmek için gelmektedir. Bu durum yatırımcının yararı ile, ülke yararının kesiştiği “optimum nokta”nın iyi hesaplanmasını zorunlu kılmaktadır.

2018 World Investment Report verilerine göre 2018 yılında dünyada yabancı sermaye yatırımlarının miktarı 1,43 trilyon dolar civarında gerçekleşmiştir[24] . Aynı yıl Türkiye’nin yabancı sermaye miktarı ise 2.630 milyar dolardır.

Üretim girdilerinin temini ile üretilen ürünlerin pazarlanmasında piyasayı düzenleyecek araçlar çiftçiler için hâlâ oluşturulmamıştır. Bu durumdan yerli-yabancı büyük tarım, gıda ve ecza şirketleri alabildiğine yararlanmaya başladı.[25] Çiftçilerin üretim sürecinde kullandıkları üretim girdileri olan tohum, gübre ve mazot fiyatları artmış ve pahalanmıştır. Ürettikleri ürünlere düşük fiyat belirlendiği için çiftçi zarar etmeye başlamıştır. Bu süreç içinde tarımsal kredi faizleri yükselmiş ve çiftçiler uygulanan yanlış ve yanlı tarım politikaları nedeniyle aldığı tarımsal kredileri ödeyemez duruma gelmişlerdir. Çoğu icralık olmuş, toprakları, tarımsal alet ve makineleri yerli ve yabancı bankaların eline geçmiş ya da çiftçi bunları elden çıkarmak zorunda kalmıştır. Tarımsal sigorta kapsamları dar ve sigorta primleri çiftçilerin ödeme gücünün üstünde olduğu için yararlanma oranları düşmüştür. Ayrıca çıkarılan sigorta yasası sigorta şirketlerinin çıkarına olduğu için çiftçiler bir ölçüde yalnız bırakılmışlardır.

Hayvan yetiştiricileri ucuz kredi talep etmekte ve elde ettiği ürünü değer fiyatta satmak istemektedir. Bu nedenle üretim girdisini temin edeceği ve ürünü güvenli satmak için piyasayı düzenleyecek kurumlara ihtiyaç duymaktadır. Kredilendirme sistemi yabancıların kontrolüne geçmiştir. İç pazar yabancı tarım ürünlerince istila edilmekte; yüksek değerli ürünlerin yanı sıra hububat ve bakliyat ithalatı da artmaktadır. Sonuçta girdi maliyetleri ile baş edemeyen yerli üretici giderek üretimden kopmaktadır. Yaşanan olumsuzluklar sonucunda kırsalda yoksulluk giderek artmakta, topraktan geçimini sağlayamayan çiftçi tarımdan kopmakta, kentlere göç etmekte dolayısıyla üretimden vazgeçmektedir.[26]

Buğday fiyatı 2018 yılında 87 kuruşla 1,10 TL arasında değişmektedir[27]. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü verilerine göre 2017’de tarımın temel girdisi olan gübrelerden amonyum sülfatın ortalama fiyatı ton başına 617 lira iken piyasa fiyatı 1400 liradır. Aynı dönemde DAP gübresinin tonu 1493 liradan 3 bin 200 liraya ulaşmıştır. Yine 20.20.0 gübresinin tonu 1009 liradan 2 bin 160 liraya, ürenin tonu 1000 liradan 2 bin 200 liraya çıkmıştır. Potasyum ve nitratlı bazı gübrelerin tonu 4 bin lira ile 7 bin lira arasında satılmaktadır.[28] Bu durumda buğday üreticisinin bunları alıp kullanması mümkün değildir, çünkü çiftçiler yoksullaşmış alım güçleri düşmüştür.

Tarımsal ürünler; ‘kurutulmuş sebzeler (bütün halde, kesilmiş, dilimlenmiş, kırılmış veya toz halinde), meyveler ve sert çekirdekli meyveler (çiğ, buharda veya suda kaynatılarak pişirilmiş, dondurulmuş), dondurulmuş meyve ve sebze ile meyve ve sebze işleme sanayine dayalı gıda maddeleri; bal; reçel, jöle, marmelat, meyve veya sert kabuklu meyve püreleri veya pastalar; meyve suları ve sebze suları; konserve edilmiş balıklar; bisküviler, gofretler ve kekler için ihraç alanları artmış görünmektedir. Bunlar işlenmiş tarımsal ürünlerdir. Çiftçiler tarafından değil şirketler tarafından işlenen gıdalardır. Dolayısıyla destekler çiftçiye değil şirketlere aktarılmaktadır. Gıda sanayi büyük oranda yabancı şirketlere devredilmiş bulunmaktadır.[29]

Dolayısı ile tarım artık dış ödemeler dengemize olumlu katkıda bulunamamaktadır. Dönem içinde verimliliklerdeki artışlar yetersizdir. Tarımı destekleyen kamu kurumları çökertilmiş, kurulan yerli veya yabancı sermayeli özel tekeller çiftçinin eline geçen fiyatları geriletirken, girdi fiyatları genelde daha hızlı artmıştır. Bütün bunlara rağmen tarım üreticileri suçlanmış ve Türkiye’deki ekonomik krizin nedeni olarak gösterilmeye çalışılmıştır.[30]

Burada önemli olan insanın refahı ve üretim gücünün geliştirilmesidir. Tarımsal arz güvencesini ve güvenilirliğini sağlarken, gıda israfı ve kayıplarının en aza indirilmesi de ülkemiz için önemli bir diğer konudur, çünkü geleceğin en stratejik ürünü gıdadır. Küresel iklim değişikliklerinin dünya gündeminde olması da dikkate alınarak kırsal alanda yaşam standartlarını yükselterek topraklarımızın, ormanlarımızın, suyumuzun ve yerli tohumlarımızın kıymeti bilinmeli ve korunmalıdır. Daha iyi bir ekosistem etkileşimi için toprak, su ve orman kaynaklarının daha etkin ve bilinçli kullanılması temel politikamız olmalıdır.[31]

Ekonomi Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü Bilgi Sistemi kayıtlarına göre 2017 yılı mart ayı itibariyle ülkemizde yerli ve yabancı ortaklığı olan 27.743 adet yabancı sermayeli ise toplam 54.493 adet şirket faaliyet göstermektedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre ülkemize 1975-2017/Mart döneminde uluslararası sermayeli firmalar tarafından 197,6 milyar dolar tutarında doğrudan yatırım gerçekleştirilmiştir.[32] Kronik yapısal sorunlar, risk ve belirsizlikler, milli gelir içindeki pay ve dünya ekonomisine entegrasyon ile ilgili sorunlar Türkiye’de tarım sektörüne yapılan doğrudan yabancı yatırımların düşük olmasına yol açmaktadır.

Tüm tarımsal faaliyetlerin ekonomik ve sosyal değerini arttırmak ve sürdürülebilirliğini sağlamak üzere ortaklık, dayanışma ve sosyal sorumluluk ilkeleriyle hareket eden kooperatifçilik tarım sektörü açısından daha da önemli hale gelmiştir. Bu nedenle dünyadaki gelişmeler ışığında kooperatiflerin geliştirilmesi, teşvik edilmesi, küçük sermayenin ekonomiye katkısının artırılması yoluyla piyasada belirleyici konuma gelmeleri gerekmektedir.[33]

Önümüzdeki yeni ekim döneminde her şeye rağmen ekim yapılacaktır. Ancak çiftçi girdileri az kullanacak veya kullanmadan (gübresiz, ilaçsız, toprak işlemesiz) üretim yapacaktır. Bu durum üreticinin bir kısmını daha üretimden koparacaktır.[34] Nüfus artışı ve beklenmedik göç dalgası düşünüldüğünde üretimimiz bu artışa cevap veremeyecektir. Bu nedenle de ithalata başvurulması kaçınılmaz hale gelecektir. İthalatın çözüm olmadığı ise açık ve nettir. Ülkemizin kalkınmasının ancak üretimle olabileceği gerçeğinden hareketle tarım öncelikli hale getirilmek zorundadır.[35]

Sonuç olarak;

İklim değişikliğinin tarım sektörüne etkileri her yıl artarak devam etmektedir. Önümüzdeki yıllarda da devam etmesi beklenmektedir. Bu nedenle tarımsal üretimin korunması için tarım sigortasının kapsamı genişletilmelidir. Buna paralel olarak tarım topraklarının ranta açılması mutlaka önlenmelidir.

Tarım sektörünün en önemli sorunu olarak görülen yüksek girdi fiyatları üretim ve verimlilikte düşüşe neden olacağından tedbir alınması gerekmektedir.

Önümüzdeki dönemde canlı hayvan ve kırmızı et ithalatının azalması beklenmektedir. İthalata bağımlılığın azaltılması için üretimi artırıcı projelerin hayata geçirilmesi zorunludur. Örneğin çiğ süt destekleme priminin artışı reel şartlara uymadığından üreticinin kurtarıcısı olmaktan uzaktır.

Yaş meyve ve sebze fiyatlarını düşürmek çözüm olmamaktadır. Piyasanın düzenlenmesine yönelik Hal Yasası’nda yapılacak değişikliğin mevcut yapının gerisinde kalması halinde, sorunun katlanarak büyüyeceği gözden uzak tutulmamalıdır.

Yine önümüzdeki yıllarda her geçen gün daha da ağırlaşan tarımda işçilik sorunun büyümesini engellemek gerekmektedir. Bu nedenle Meslek Yüksekokullarının konu ile ilgili birimlerinden mezun olanların özel sektörde istihdamı için özel teşvikler getirilmelidir.

Kaba yem ihtiyacının karşılanmasına yönelik hayvancılığa dayalı yem bitkisi üretimi özendirilmelidir. Meraların, ıslahı için ihtisas sahibi üreticilere ve uzmanlara önemli teşvikler sağlanmalıdır.

Arz ve talep dengesinin ayarlanmasını esas alan üretim planlamasının yapılması gerekmektedir.

Bunlara ilave olarak haksız rekabetin önüne geçilmesinin, gıda güvenliği ve arzı için hayati önem taşıdığı gözden kaçırılmamalıdır.

Dipnotlar:

[1] Fikret Şenses 2004 Neoliberal Küreselle me Kalkınma için Bir Fırsat mı, Engel mi? ERC Working Paper in Economic 04/09

[2] http://misak.millidusunce.com/turkiyede-tarimsal-yapi-ve-kaynaklar-tehditler-ve-firsatlar/

[3] http://dergipark.gov.tr/download/article-file/35437

[4] http://www.milliyet.com.tr/hisarciklioglu-tarim-ve-gida-sektoru-istanbul-yerelhaber-518452/

[5] Fikret Şenses 2004. Neoliberal Küreselle me Kalkınma için Bir Fırsat mı, Engel mi? ERC Working Paper in Economic 04/09

[6] Türkeş, M., Sümer, U. M. ve Çetiner, G. 2000. ‘Küresel iklim değişikliği ve olası etkileri’, Çevre Bakanlığı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Seminer Notları (13 Nisan 2000, İstanbul Sanayi Odası), 7-24, ÇKÖK Gn. Md., Ankara.

[7] http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/wp /2016/06/Biyoyakıt Politikalarının Tarım_Sektorune_Etkileri.pdf

[8] http://dergipark.gov.tr/ueip 2018, 2 (1), 111-130)

[9]  8. Kalkınma planı Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu Tahıl ve Baklagil Alt Komisyonu Raporu

[10] http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/4d45b1519b229c3_ek.pdf

[11] http://www.dsi.gov.tr/docs/iklim-degisikligi/iklim_degisikliginin_su_kaynaklar%C4%B1na_etkisi.pdf?sfvrsn=2

[12] http://www.bugday.org/blog/organik-tarim-dunya-nufusunu-besler/

[13] Nebi Çelik2000 Tarımda Girdi Kullanımı Ve Verimliliğe Etkileri Yayın No: Dpt : 2521 Uzmanlık Tezi İktisadi Sektörler Ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Tarım Dairesi

[14] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/traktor-sayisi-artti-40884151

[15] https://www.tarimorman.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/GKGM.pdf

[16] http://dergipark.gov.tr/download/article-file/498433

[17] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/turkiyenin-tohum-uretimi-bir-milyon-tonu-asti-40754087

[18] https://www.dunya.com/kose-yazisi/tohumculukta-ulusal-stratejiler/363232

[19] http://www.tesav.org.tr/wp-content/uploads/2018/03/.pdf

[20] https://m.bianet.org/bianet/tarim/147973-2012-yilinda-tarim-uretim-geriliyor-ithalat-artiyor

[21] http://www.tarimpusulasi.com/siyaset/cks-ye-kayitli-ciftci-sayisi-2-milyon-121-bin/22400

[22] Arif Semerci 2016 Verimlilik Düzeyleri İle Avrupa Birliği-Türkiye Tarımı 33 (3), 203-213 http://ziraatdergi.gop.edu.tr/

[23] https://www.bloomberght.com/haberler/haber/1675807-analiz-ciftci-devletten-44-milyar-tl-alacakli

[24] https://unctad.org/en/PublicationsLibrary/wir2018_en.pdf

[25] https://bianet.org/bianet/toplum/130329-tarimda-akp-gercekleri-ve-ciftci-gercekleri

[26] https://www.gidahatti.com/tarimda-karamsar-tablo-129012/

[27] http://www.tmo.gov.tr/Upload/Document/alim/2018/2018alimfiyati.pdf

[28] https://www.dunya.com/kose-yazisi/fiyat-artti-ciftci-gubre-alamiyor/426242

[29] https://bianet.org/bianet/toplum/130329-tarimda-akp-gercekleri-ve-ciftci-gercekleri

[30]http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/99d193b66a65429_ek.pdf?tipi=14&sube=

[31] http://samsun.gov.tr/valimiz-sayin-osman-kaymak-tarafindan-samsun-tarim-fuari-2018in-acilisi-gerceklestirildi

[32] https://www.sozcu.com.tr/2017/ekonomi/turkiyede-kac-tane-yabanci-sirket-faaliyet-gosteriyor-1931969/

[33] https://sosyalekonomi.org/hollanda-tarim-kooperatifleri-neden-basarili/

[34] https://www.gidahatti.com/tarimda-karamsar-tablo-129012/

[35] https://www.dunya.com/kose-yazisi/tarimda-2019da-neler-olacak/435802