Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TÜRKİYE’NİN TEMEL DIŞ POLİTİKASI NASIL OLMALIDIR?

Ömrü cephelerde geçen bir kişi ”Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” diyorsa bu sese kulak verilmelidir.

Her ülkenin bir hesabı olduğu gibi Türkiye’nin de dış politika hesabı vardır. Strateji hesap işidir. Türkiye tespit ettiği dış politik hedeflere yol alırken kendi ekonomik ve askeri gücünü, coğrafyasını ve jeopolitik konumunu esas alarak, rasyonel bir millî dış politika ve diplomasi uygulama esaslarını ön plâna çıkarmalıdır.

Jeopolitik açıdan kritik bir coğrafyada bulunan Türkiye, bir süreden beri yakın çevresinde cereyan eden Rusya Ukrayna sıcak çatışması nedeniyle, yeni bir savunma ve güvenlik stratejisi hedeflemeli ve geliştirmelidir.

Rusya’nın Ukrayna’da işgal harekâtına girişmesi, kısmen işgal etmesi, millî dış siyasetimizin ve esaslarının yeniden gözden geçirilmesini adeta dikte ettirmektedir. Bu dönemde millî siyasetimizin sağlam zemin üzerine oturtulması önem ve öncelik arz etmektedir. Türkiye, Rusya ve Ukrayna arsında halen devam eden silahlı mücadelede tarafsız kalmakla doğru bir politika izlemektedir.

Rusya Ukrayna çatışması Türkiye’nin önemini artırmıştır. Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirmeli, bu durumdan yararlanarak geçmiş dönemde dış politikada sarsılan itibarını yeniden kazanmanın yollarını aramalıdır. Kısır İhvan politikasının neden olduğu başarısızlık ve yalnızlıktan kurtulmalıdır.

Diğer taraftan dünya, söz konusu bu çatışma ile birlikte tekrar soğuk savaş dönemine dönebilir. Soğuk savaş dönemi demek, Türkiye’nin jeopolitik kıymetinin artması demektir. Müstakbel soğuk savaş dönemi, Avrupa Güvenlik Mimarisi’nin yeniden tesis edilmesine ve NATO’nun güneydoğu kanat sorumluluğunun yeniden Türkiye’ye devredilmesine zemin hazırlayabilir. Türkiye’nin tek kutuplu dönemde uğradığı kayıpları telâfi edebilir. Tek kutuplu dünya düzeni Türkiye açısından mahzurludur.

Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı stratejik sorunlara, son dönemde Rusya Ukrayna çatışması da eklenince, Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün tespit ettiği geleneksel dış politika usul, esas, ilke ve prensiplere geri dönülmesi gerektiğini zorunlu hale getiriyor, zaruri kılıyor.

İstanbul Taksim’de Cumhuriyet Anıtındaki figürler, Atatürk’ün izlediği geleneksel dış politikasına güzel bir örnektir.

Birinci Meclis (Gazi Meclis) 23 Nisan 1920 de açıldıktan üç gün sonra tarihteki ilk resmi diplomatik temasımızı Rusya ile kurduk, savaş araçları istedik. Emperyalizme karşı yardım istemiştik. Bu kapsamda Ankara’yla Moskova arasındaki askeri yardım anlaşması imzalandı. Anlaşmaya Moskova adına imza atan kişi General Kliment VOROŞİLOV’du.

Yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu,1928’de açılan Taksim Cumhuriyet Anıtında figüratif bir anlatımla ortaya konuldu. Anıtın dört bir tarafında farklı farklı simgelerle, millî mücadele ve Türkiye’nin kuruluşu simgelendi.

Anıtın ön cephesinde Mustafa Kemal var. Bir yanında İsmet İNÖNÜ, öbür yanında Fevzi ÇAKMAK var. Onların hemen arkasında yer alan on kişilik grubun arasında dikkat çeken iki isim göze çarpar. Her ikisi de Rus Generali ve aynı zamanda Elçisi, ”Kliment VOROŞİLOV’‘ ve ”Mihail FRUNZE”dir.

Söz konusu anıtta iki elçiye yer verilmesi, Mustafa Kemal Paşa’nın tarihi vizyonu sayesinde millî mücadele sırasında Türkiye ile Rusya arasında o dönemde yürütülen dengeli politikanın tezahürüdür. O dönemde Ruslar bize top, tüfek, makineli tüfek, milyonlarca mermi, mühimmat verdiler. Rus Elçisi Voroşilov işte bu yardımları organize etmek üzere Ankara’ya Rus Elçisi olarak gönderilmişti. Frunze ise, ondan önce gönderilmişti.

08 Ağustos 1928 de açılan Taksim Cumhuriyet Anıtı, Kuvayı Milliye’nin vefasının sembolüdür. Aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel dış politikasının, dostluk ve iyi komşuluğa dayandığının kanıtıdır.[1]

Yeri gelmişken, geleneksel millî dış siyaset konusunda Yüce Atatürk’ün şu sözlerini hatırlamak gerekir:

Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyaset millî siyasettir. Dünyanın bu günkü genel şartları ve yüzyılların beyinlerde ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında, hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur. İlmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.

Milletimizin güçlü, mutlu ve kararlı olarak yaşayabilmesi için, devletin her yönüyle millî bir politika izlemesi ve bu politikanın bünyemize tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır.” [2]

Sonuç olarak Türkiye, tarihsel süreç içerisinde coğrafyasının dikte ettiği konjonktür gereği, Osmanlı’dan beri Avrupa’nın bir parçası olduğu kabul edilmeli ve ettirilmelidir. Türkiye aynı zamanda Ortadoğu’nun da bir parçasıdır. Türkî Cumhuriyetleri ve Avrasya’nın da bir parçasıdır. NATO’nun da bir parçasıdır. Bu bakımdan Türkiye Karadeniz’de, Akdeniz’de ve Ege’de güçlü olmak zorundadır.

Türkiye yüzünü sadece bir tarafa dönerek oraya bağlı kalamaz. Batıya dönük olduğu gibi, kuzeye, doğuya ve güneye de dönük olmalıdır. Uluslararası ilişkilerde gelinen nokta ve millî menfaatleri Türkiye’nin, denge üzerine kurulu yeni politikalar oluşturmasını, her yöne karşı istikrarlı, mesafeli ve dengeli bir politika izlemesini zorunlu kılmaktadır.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK bu konuda şöyle der: ‘’Yalnız ufku görmek kâfi değildir. Ufkun ötesini de görmek ve bilmek gerekir.’’ [3]

Uluslararası alanda stratejik öngörüde bulunabilmeyi kolaylaştıran hususlardan birisi de, gücü ve güç dengelerini iyi tahlil edebilmektir.

Gücün bir tanımı, bir aktörün diğerlerine normal olarak yapamayacakları bir şeyi yaptırabilme yeteneğidir. Bir diğer tanımı ise, başkalarının davranışlarını kendi amaçları doğrultusunda etkileme kapasitesidir.

Tarihsel süreç içerisinde tüm dünyada mevcut sorunların tamamının güçle çözüldüğü görülmektedir. Türkiye bu güç paylaşımına kendi inisiyatifini kullanarak ortak olmalıdır. Bunun için esasları ve prensipleri Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından ortaya konulan geleneksel millî dış politikasına geri dönmelidir.

Bir ülke kendi bekası için doğru ve zamanında strateji üretemiyorsa, yani stratejik akıl oluşturamıyorsa, öngörüde bulunamıyorsa, geleceği doğru ve yeterince şekillendiremiyorsa, bölgesinde çıkarı olan güç merkezlerinin bölge için geliştirdikleri plânın bir parçası olur.

KAYNAKÇA:

[1] Vikipedi

[2] ATATÜRKÇÜLÜK (Üçüncü Kitap)-Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri-Milli Eğitim Basımevi, İSTANBUL-1984

[3] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/-80734h.htm