Değerli okurlar, geçen hafta “UKRAYNA-SURİYE HATTI, “GENİŞLETİLMİŞ ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA” PROJESİNDE GELİŞMELER” başlıklı yazımı sizlerle paylaşmış ve Suriye’de herkesin çok şaşırdığı ani gelişmelerin küresel ve bölgesel gelişmeleri duru akılla izleyen öngörülü insanlar için şaşırtıcı olmadığını hatta senaryonun şifrelerinin ve emarelerinin İsrail’in son harekâtlarının seyrinde, Ukrayna’daki gelişmelerde ve Trump’ın yeniden seçilmesinde rahatlıkla görülebildiğini ifade etmiştim. Sonrasında adeta fragman gösterime girmeden film başlamıştı.
27 Kasım’dan bu yana Suriye topraklarında siyasal bölünmenin biraz daha somutlaştığı planlı, programlı, gürültülü ve hareketli bir süreç yaşandı. Askeri açıdan hiçbir zaman güçlü bir devlet olamayan, sadece dış tedrisata dayalı katı bir istihbarat sistemiyle var olan Suriye’nin, yaşanan son sahnede silahlı askeri vekâlet yapıları önünde bile duramadığını, ilk gün şokları ile açıklanamayacak şekilde ezik düşüp dağıldığını gördük. Suriye Yönetimi açısından mantıklı açıklaması yapılamayacak bir dağılma oldu. Müteakip süreçte karşı hamleler yapılsa da yönetim halkının gözünde fazlasıyla küçük düştü. Bu tespiti sonuçtan bağımsız olarak yapıyorum. Esad artık daha fazla tartışılır hale gelecek.
İlk olarak sürecin stratejik seviyede askeri ve istihbari boyutundan bahsedelim ve bazı önemli ayrıntılara bakalım: Öncelikle stratejik istihbaratın sekiz konu alanından biri olan “Coğrafi İstihbarat” alanından ve askeri coğrafya açısından bakıldığında Suriye coğrafyasının konvansiyonel askeri harekâtların icrasına elverişli olduğunu, Fırat Nehri ve ülkenin belli bölgelerindeki çöllük yapılar ile kısmi yükseklikler dışında askeri harekâtları engelleyebilecek doğal nitelikte engellik vasfı taşıyan arazi arızalarının bulunmadığını, ana ikmal yollarının az sayıda (M4, M5, M20, vb) ve belirli olduğunu, arazinin piyade ve zırhlı birlik harekâtına son derece elverişli olduğunu, özellikle kuzeyden güneye yönelecek kara taarruzlarının ülkenin başkentine süratle ve kolaylıkla el atmaya fırsat verdiğini, hava harekâtına engel ya da tahdit oluşturabilecek arazi arızalarının göz ardı edilebilecek kadar az olduğunu, ülkenin deniz hattının, deniz ve hava harekâtının icrasına müsait ve açık olduğunu, rahatlıkla kıyı başı ve hava başı tesis edilebileceğini söyleyebiliriz.
Harekât açısından bakacak olursak (operatif ve stratejik seviyede donanıma sahip askerler iyi bilirler) Suriye’de kuzeyden güneye geliştirmek istediğiniz kara harekâtının başarılı olması için en uygun ve en etkin taarruz istikameti Halep – Hama – Humus (Homs) istikametidir. Ana ikmal yolu olarak da bilinen otoban destekli bu istikamette uygun ilerleme miğferlerinde gelişecek zırhlı birlik taarruzlarının Şam’ı düşürmesi kuvvetle muhtemeldir. Ancak bu dediğimiz düzenli ordular ve gerçek bir konvansiyonel harp kapsamında bir tespittir. İlginç olan ise “Muhalif” olarak adlandırılan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) komutasındaki devşirme vekâlet kuvvetlerinin taarruz amaçlı hareketlerini adeta bir düzenli ordu askeri mantığıyla ve en doğru taarruz istikametinden süratle geliştirdiklerini gördük. Karşılarında ise Suriye Silahlı Kuvvetleri unsurlarının sorumluluk bölgelerini iffetsizce terk ettiğine şahit olduk. HTŞ önderliğinde oluşturulan “silahlı grupların” psikolojik harp mantığıyla algı yönetimi maksatlı medya kullanımı, mesaj dili ustalıkları ve plana sadık kalan hazırlıklı taarruzları dikkate değerdi. Önemli bir planlamanın ve dış devlet desteğinin olduğu hibrit bir sürecin yaşandığı hemen anlaşılmıştı. Bu nedenle “Silahlı Muhalif” grupların kısa sürede başarılı olmasına şaşmamak gerek. İbret alınması gereken konu ise bir devletin silahlı kuvvetlerinin tankını, topunu, helikopterini bırakıp panikle kaçmasıdır. Geri çekilmenin de bir mantığı, disiplini vardır. Bu görüntü tıpkı basın mensuplarına teslim olan Irak askerleri gibi dünya askeri çevrelerinin ve kamuoyunun zihnine kazınmıştır. Davasızlık yenilgiyi getirir. Eğer her şey Rusya’nın askeri desteğine ve İran’ın sahadaki askeri uzantılarına bağlıysa o devletin devlet olma vasfı da tartışılır. Burada tarafsızca söylemek gerekirse, Suriye’nin, politikalarını her zaman dış devletlerin korumasına dayandırıp, politik ve farklı etnik unsurlar arasında diplomatik ayarlar yaparak durumu idare etmeye çalışan bir devlet olarak ne halkına ne de bölgesine güven veremeyeceğini anlaması gerekmektedir. Yaşananlar sayesinde Arap coğrafyasının devlet olabilme ve devletini bağımsız olarak sürdürebilme kültürü derin bir yara daha almaktadır. Öte yandan gelişmelere bağlı olarak bölgede şimdilik İsrail’in kazanımlarının arttığını, İran’ın Suriye alanındaki etkisinin azalmaya yüz tuttuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Şimdi biraz yukarıya çıkalım, büyük resmin senarist ve kuklacılarına ve olası planlamalarına bakalım: 03 Aralık 2024 tarihli makalede: “Küresel güçlerin karşılıklı silahlı çatışmalara girmesinin yaygın ve yıkıcı bir savaşa neden olacağını herkes bilmektedir. Küresel güçler bunun yerine hedef ülkenin kaynaklarının çeşitli oranlarda paylaşımını yaparlar. Tarihe bakın bu hep böyle olmuştur. Sürekli söylediğimiz gibi bizim için de en büyük tehdit bu küresel güçlerin ülkemiz üzerinde anlaşmalarıdır. Trump’ın yönetime geldiğinde savaşları bitireceğine yönelik açıklamaları da tazeliğini korumaktadır. Bu bilgiler ve geçmiş deneyimler göz önünde bulundurulduğunda Rusya’nın Suriye’de meydana gelen gelişmelere karşı ilk günlerdeki sakinliği bir ölçüde anlamlandırılabilmektir.” demiştik. Rusya Ukrayna’da askeri açıdan gelgitler yaşadığı savaşta (Konuya ilişkin makale: 21.04.2022- http://ankaenstitusu.com/rusyanin-harp-prensiplerini-ve-temel-askeri-kurallari-ihlal-eden-beklenmeyen-hatalari/) “askeri hedeflerine” göreceli olarak ilerlese de henüz net ve kabul gören “politik bir hedefe” ulaştığı söylenemez. Rusya’nın bu savaştaki ilk kazanımı Donbas’ın müteakip statüsünün ilanı ve bunun resmi olarak kabul görmesi olabilir. Genel isimle Donbas olarak ifade edilen Luhansk ve Donetsk bölgeleri Rusya jeopolitiğinin resmi parçası olmaya adaydır. Rusya bu adımı, Trump’ın 20 Ocak 2025 tarihinde yönetime gelişiyle birlikte garanti altına almak istiyor görünmektedir. Rusya’nın Suriye’de halâ askeri açıdan güçlü şekilde harekete geçmemesinin ve Halep-Hama-Humus (Homs) istikametinde taarruzlarını süratle geliştiren ve Şam’ı tehdit etmeye başlayan vekâlet savaşçısı “Muhalif” güçlere kuvvetli darbeler indirmemesinin Ukrayna’daki beklentilerle ve zımni kabullerle alâkası olabilir. Kısaca Rusya ve ABD arasında kuvvetle muhtemel özenli bir koordinasyon bulunmaktadır. Küresel güçler tüm kaos süreçlerinde, düşünülmesi bile istenmeyen o “büyük dünya savaşına” kadar her zaman istişare sağlayacak ve anlaşacaklardır. Rusya için Suriye’de kurduğu Tartus Deniz Üssü, Hmeymim Hava Üssü ve Lazkiye vazgeçilmezdir. Hatta yakın gelecekte Suriye’den Mersin-Akkuyu’ya uzanan bir güvenlik hattı tesis etmek istediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Okurlarımızın da takdirindedir ki, Doğu Akdeniz hidrokarbon yatakları küresel ve bölgesel güçlerin ve bölge devletlerinin terk edemeyeceği bir özne ve satranç sahasıdır. İsrail’in tüm son askeri harekâtlarının ana nedenlerinden biri de bu sahanın kontrol edilmesi arzusudur.
Bahse konu bilgi ve değerlendirmelerin ışığında, yaşanan süreçte Suriye’deki HTŞ öncülüğündeki son askeri hamlelerin ulaşacağı son coğrafi sınırların önceden belirlenmiş olabileceğini de söyleyebiliriz. Aynı şey Suriye Demokratik Güçleri (SDG-PYD/PKK) için de geçerlidir. Bu sınırlar zaman içinde değişkenlik gösterebilecektir. Kontrol edilen bölgelerde HTŞ-SDG ve Suriye Resmi Yönetimi arasında el değiştirmeler ve devir-teslimler de göreceğiz. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’da rahatlamasını müteakip tüm dengelerde bazı değişiklikler de olabilecektir. O nedenle devlet yönetiminde anlık refleks ve reaksiyonlar göstermenin, günlük değerlendirmeler yapmanın dönülmez hatalara neden olabileceğini düşünmek gerek. Hem yurt içinde hem de yurt dışında taşeron politikaların enstrümanı değil gerçekçi milli politikaların sahibi olarak aklıselim olmak zorunluluğu daha da artmıştır. Milli vicdan tarafından asla kabul görmeyen ve 40 yıllık terörle mücadele sürecini, terörist tarafın bile hayal edemeyeceği bir çözüm gibi sunmak en hafifinden stratejide hata yapmaktır. Stratejide yapılan hataların taktik sahada tedbirlerle giderilmesi mümkün değildir. Üstelik taktik seviyede bile hatalı olan tartışmalı “öngörülü fikirler” ile stratejik açıdan doğru yaptığını sanmak ve bunda da diretmek başka bir şey olmaktadır. Saçma “Oslo Süreci’nin” hendek komplolarına neden olduğunu ve sadece bu yüzden onlarca, yüzlerce şehit verdiğimizi, evlere ateş düştüğünü unutmak mümkün müdür? Ne zaman böyle tuhaf gelişmeler olsa “oradan mutlaka bir İngiliz geçmiştir” demek zorunda kalıyoruz.
Değerli okurlar Orta Doğu’da satranç da dama da oynanabilmektedir. Ancak iyi dama oynamak için taktik seviyede akıl kullanımı yeterli olsa da iyi satranç oynamak için operatif ve stratejik akıl gereklidir. Her iki oyunda hamleler de, oynanan oyun da, netice de oyuncuların niyetine, zekâsına, aklına ve gayretine bağlıdır. Oyuncunun eli yukarıdan iplerle bağlanmışsa ulaşılan sonuç hem kendisi hem de etkilenenler için çok acı olacaktır.
Suriye ve Orta Doğu küresel güçlerin tek oyun sahası değildir. Kuklacılar için satranç tahtasının alanı Dünya’nın kara ve deniz satıhı ile yetnmemekte, hava sahasını; atmosferi çoktan aşmaktadır. Büyüyen oyun sahasında bizim için asıl başarı kukla tiyatrosunun dışında kalarak her konuda ve her yerde ama özellikle kendi etki ve ilgi alanımızda kuklacıların fısıltılarıyla değil milli varlığımız ve milli güç unsurlarımızla Türkiye Cumhuriyeti’nin yüksek çıkarlarına ulaşarak onları koruyabilmektir. Bu yazıyı noktalarken yaşanan süreç hakkında ilgili devletlerden ve aktörlerden ilk resmi mesajlar gelmeye başladı. Tüm bu mesajlar buğunun biraz daha aydınlanmasını sağlamaya başladı. İlgili mesajların anlamı ve Doha toplantısının sonuçlarıyla birlikte müteakip yazıda buluşmak üzere.
- YILDIZLAR - 18 Ocak 2025
- SURİYE’DE ÖZNELER VE GÖLGELER - 12 Aralık 2024
- SURİYE’DE TAVLA-SATRANÇ OYUNLARI - 7 Aralık 2024
- UKRAYNA – SURİYE HATTI, “GENİŞLETİLMİŞ ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA” PROJESİNDE GELİŞMELER - 3 Aralık 2024
- MİLLİ GÜÇ UNSURLARI, JEOPOLİTİK GELİŞMELER VE TEĞMENLER - 20 Kasım 2024
- SEKİZİNCİ YIL DÖNÜMÜMÜZ - 12 Aralık 2023
- RUSYA’NIN HARP PRENSİPLERİNİ VE TEMEL ASKERİ KURALLARI İHLAL EDEN BEKLENMEYEN HATALARI - 21 Nisan 2022
- MESKÛN MAHAL MUHAREBE GERÇEĞİ VE HİBRİT SAVAŞIN KAYGAN ZEMİNİNDE RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI - 3 Mart 2022
- BEŞİNCİ YIL DÖNÜMÜMÜZ - 12 Aralık 2020
- A LOTUS FLOWER, KAMALA HARRIS - 9 Kasım 2020