…
SURİYE’DE ÖZNELER VE GÖLGELER
Suriye’de, 13 yıllık iç savaş belki kalıcı, belki geçici olarak sona erdirilip HTŞ önderliğinde yeni kabine kurulurken İsrail’in ve ABD’nin sürekli ve yoğun hava saldırılarına şahit oluyoruz. İsrail’in hava saldırılarında Suriye’nin askeri havaalanlarının, deniz üslerinin, su üstü platformlarının, askeri üslerinin, zırhlı birliklerinin, depolarının, istihbarat teşkilatına ait yapıların hedeflendiğini öğreniyoruz. ABD’nin taarruzlarında kullanılan muharip uçakların nevine ve imha edildiği ifade edilen hedef sayısına bakıldığına kendilerince söylendiği gibi IŞİD’in, Hizbullah kalıntılarının ya da diğer bazı radikal unsurların değil İsrail’in taarruzlarıyla uyumlu ve koordineli yerlerin hedeflendiğini görüyoruz. Taarruzların gerekçeleri olarak, söz konusu askeri üslerdeki harp silah araçlarının radikal unsurların eline geçmesinin önlenmesi olduğu ifade ediliyor. Bu gerekçe göreceli olarak kabul edilebilir görülse de aslında ülkenin devlet olma vasfının hedeflendiğini görüyoruz.
Suriye’de bir yandan zafer sarhoşluğu, diğer yandan yeni dönemin belirsizliği yaşanırken yaşananları zaman ve mekân kriterleri çerçevesinde savunma harcamaları, özneler ve vekil gölgeler olarak irdelemek istiyorum. Öznelerin ve vekil gölgelerin bugüne kadar ne yaptıklarını, müteakip dönemdeki olası hareket tarzlarını ve olası sonuçları konuşalım. Sonra Türkiye Cumhuriyeti olarak biz neler yapabiliriz bir bakalım.
1. Savunma Bütçelerinde Genel Durum:
Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) tarafından her yıl küresel askeri harcamalara ilişkin veriler yayınlanır. 22 Nisan 2024 tarihinde yayınlanan bir önceki yıla ilişkin raporda, toplam küresel askeri harcamaların 2023 yılında 2.443 milyar dolara ulaşarak 2022’ye göre %6,8 oranında arttığı, üst üste dokuz yıldır artış görüldüğü belirtilmiştir. 2023 yılında gözlenen artışın, 2009 yılından bu yana görülen en büyük yıllık artış olduğu ifade edilmiştir. Özellikle Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Okyanusya’da büyük artışlar kaydedildiği belirtilmiştir. En fazla harcama yapan iki ülke olan ABD %37’lik, Çin %12’lik oranlarla, küresel askeri harcamaların yaklaşık yarısını oluşturarak bir önceki yıla göre harcamalarını sırasıyla %2,3 ve %6 oranında artırdığı görülmüştür.[1]
Tek kutuplu düzenlerde vekâlet savaşlarının, çok kutuplu dünya düzenlerinde ise konvansiyonel savaşların yoğunlaştığı her zaman savunduğum bir tez olmuştur. Tek kutupluluktan çok kutupluluğa evrilen dünya düzeninde askeri harcamaların artması da tesadüf değildir.
Bu bilgiler ışığında Suriye özneli Orta Doğu’daki gelişmelere dönelim. Öznelerin durumuna bir göz atalım.
2. Özneler:
Amerika Birleşik Devletleri: ABD askeri omurga üzerine oturmuş güçlü devlet yapısıyla, devasa büyük savunma bütçesi ile -2023 yılına ait 916 milyar dolarlık savunma harcaması açısından- en yakın rakibi Çin’den yaklaşık üç kat fazla harcama yapmıştır. ABD’nin 2023 yılı askeri harcamaları, toplam NATO askeri harcamalarının yüzde 68’ini oluşturmuştur. 11 Mart 2024 tarihi itibarıyla ABD Savunma Bakanlığı’nın 2025 mali yılı bütçe talebi 849,8 milyar dolardı. Buna yıl sonuna doğru ortaya çıkan ilave talepler de eklediğinde olası ek bütçe ile harcamaların gerçek miktarı artmaktadır.)
ABD, 20. yüzyılın başından itibaren başat küresel güç olarak Dünya Hâkimiyet Teorilerinin birçoğuna uygun politikalar üretmiştir. Kara, Hava ve Deniz Hakimiyet Teorilerine, Spykman’ın Kenar Kuşak Hakimiyet Teorisine, Medeniyetler Çatışması görüşüne göre şekillendirip yürüttüğü dış politikasını hem kendi milli çıkarlarına hem de Anglosakson ittifakının çıkarlarına uygun olarak inşa etmektedir. Dünyanın çok büyük bir bölgesi ABD’nin istihbarat ve harekât açısından etki alanında, kalanı da ilgi alanındadır. Orta Doğu ABD için doğal etki alanıdır. Irak-Suriye coğrafyası bir nevi güncel sömürge alanına dönüşmüştür. Bu bölgedeki doğal kaynakları, askeri üs ve kolaylık tesislerini entegre bir politika ile elde bulundurulmaktadır. ABD’nin bölgedeki fiili varlığının nedeni ise her zaman çeşitli tehditlere karşı düzenin ve muğlak demokrasilerin korunması olarak açıklanmaktadır. Irak ve Suriye’de yaşanan savaş süreçlerinde, ABD Silahlı Kuvvetleri’nce askeri harekâtlar ve operasyonlar düzenlenen bölgelerde oluşturulan istikrarsızlık ortamlarında dini tabanlı oluşumlarla etnik tabanlı oluşumlar kendi içlerinde ya da birbirleriyle savaştırılarak askeri ve eko-politik şekillenmeler gerçekleştirilmektedir. ABD Silahlı Kuvvetleri, Suriye’de özellikle Fırat’ın doğusu olarak anılan bölge ile güneyde Ürdün sınırında El Tanf bölgesinde askeri varlığını devam ettirmekte ve Suriye’deki partnerlerine koruma sağlamaktadır. Bir yandan da petrol sahalarını kontrol etmektedir.
ABD’nin Suriye’de, çoğunlukla ülkenin kuzeydoğusunda bulunan El Omar Petrol sahası ve El Şaddadi gibi üslerde yaklaşık 900 askeri bulunmaktadır. ABD’nin ayrıca Suriye’nin Irak ve Ürdün sınırı yakınında Al Tanf garnizonu olarak bilinen bir karakolu mevcuttur.[2]
ABD Irak’taki son düzenin uzantısı olarak devam coğrafyası olarak gördüğü Suriye’de kontrol ettiği sahalarda da, Irak’takine benzer vekillerle mevcut politikalarını ve Rusya ile kontrollü temasını sürdürmektedir.
Rusya Federasyonu: RF, 2015 yılı Eylül ayı sonundan itibaren askeri ve siyasi omurgasıyla Suriye’ye oturmuş, Akdeniz sahasında, Mısır’da uzun yıllar önce kaybettiği etkisini Suriye’deki Baas Yönetimine koruma sağlayarak sürdürmek istemiştir. Soğuk savaşın bitmesinden itibaren bir ölçüde kaderine terk edilen Tartus Deniz Üssü’nü yeniden işler hale getirerek tahkim etmiş ve ilave olarak Lazkiye bölgesinde Hmeymim Hava Üssü’nü oluşturmuştur. Rusya 1. Dünya Savaşı sonrasında eski bir Fransa hinterlandı olan Suriye’de gönüllü koruyuculuk rolüne evrilmiştir.
Rusya’nın askeri harcamaları 2023’te %24 artarak yaklaşık 109 milyar dolara çıkmış ve Kırım’ı ilhak ettiği 2014 yılından bu yana %57’lik bir artış göstermiştir. Rusya’nın 2023 yılındaki askeri harcamaları toplam hükümet harcamalarının %16’sını oluşturmuştur. Savunma harcamalarının gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYİH) payı %5,9’a yükselmiştir. Savaş dolayısıyla gözlenen bu oran Rusya açısından zorlayıcıdır.
Ukrayna Savaşında yaşanan gelişmeler, artan askeri harcamalar, personel kaynaklarında yaşanan sıkıntı ve diğer birçok faktör Rusya’yı askeri ve politik varlık açılarından Suriye’de önemli geri çekilmelere zorlamıştır.
İsrail: Netenyahu Hükümeti’nin kendi görev döneminde İsrail’in jeopolitik ve jeostratejik hedeflerine en etkin, en hızlı ve en sert şekilde ulaşabilmesini sağlamak açısından milli güç unsurlarını tam kapasite kullandığını, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın şüpheli şekilde yarattığı gerekçeyi kullanarak toplu katliama varan askeri harekâtlar icra ettiğini: bu sayede güneyde Gazze’yi muharebe sahasına dönüştürerek yeniden şekillendirdiğini, kuzeyde ise Lübnan’da bulunan Hizbullah lider kadrolarına ve saha unsurlarına yönelik Dünya istihbarat tarihine geçecek operasyonlarla sonuç aldığını, Suriye içinde başta Hizbullah olmak üzere İran destekli gruplara tek başına ya da ABD ile birlikte yoğun hava harekâtları yaptığını gözledik. İsrail’in Dünya kamuoyunda da yoğun tepkilere neden olan ve uluslar arası yargının bile müdahil olduğu Gazze süreci sayesinde güneyinde Hamas’ı, sonrasında ise kuzeyinde diğer yakın tehdidi olan Hizbullah’ı önemli oranda etkisizleştirmesi Suriye’de dengeleri değiştiren önemli bir diğer faktör olmuştur.
2024 SIPRI Raporuna göre Orta Doğu’da Suudi Arabistan’dan sonra en büyük ikinci harcamaya sahip olan İsrail’in askeri harcamaları, 2023 yılında yüzde 24 artarak 27,5 milyar dolara ulaşmıştır. Harcamalardaki artışta, esas olarak Gazze’ye düzenlen büyük çaplı saldırın etkisi aşikârdır.[3]
İran: İran geleneksel Şii Hilali Politikası doğrultusunda hem yayılma amacını gerçekleştirmek hem de kendi ülkesini uzaktan koruyabilmek maksadıyla uzun yıllardır Suriye’de önemli bir varlık bulundurmuştur. Büyük oranda Hizbullah’a dayalı bu yapıda DMO Kudüs Güçleri’nin ileri unsurları da yer almıştır. Özellikle Kasım Süleymani zamanında Suriye’de etkinliğini haylice artırmıştır. İran politik varoluş felsefesini anti Siyonizm üzerine inşa etmiş ve mevcut dini rejimini ayakta tutmak ve muhafaza etmek için İsrail karşıtlığını öne çıkarmıştır. Aslında İran Yönetiminin İsrail karşıtlığı İsrail yönetiminin de ekmeğine yağ sürmekte ve iki taraf ta bundan beslenmektedir. İran için ABD ve İsrail’i destekleyen Batı Hükümetleri “şer ve şeytani” vasıflarla sıfatlandırılmaktadır. İran’ın nükleer silah sahibi olma olasılığı ise İsrail ve destekçilerince yürütülen İran karşıtı politikalarının en büyük argümanı olmaktadır. Ambargo koşullarının ağırlığı İran’ı Rusya ve Çin’e daha çok yaklaştırmıştır. İran Türkiye ile daha güvensiz ve kontrollü bir ilişki içindedir. Türkiye’nin Irak ve Suriye coğrafyasında etkili olmasını asla istememektedir.
2023 yılında 10,3 milyar dolarla Orta Doğu’nun dördüncü büyük askeri harcamacısını yapan İran’da, Devrim Muhafızları Ordusu’na tahsis edilen askeri harcama payı 2019 ile 2023 arasında yüzde 27’den yüzde 37’ye çıkmıştır.[4]
Türkiye:
2024 SIPRI Raporuna göre 2014-2023 döneminde Türkiye’nin askeri harcamaları yüzde 59 artmıştır.2023’deki askeri harcamaları, bir önceki yıla göre yüzde 37 artarak 15,8 milyar dolar olmuştur.
Türkiye’de Hükümetin 2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşında ABD öncülüğündeki ittifak yapılanması içinde rol aldığını, bazı “muhalif” gruplarla yakın temas kurup destek sağlayarak savaşa müdahil olduğunu, ancak durumlar şekil değiştirmeye başladığında; Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Suriye’nin kuzeyinde terör yapılanması tarafından oldu bitti yapılarak oluşturulmaya çalışılan kanton yapılanmalarına karşı mahdut hedefli ve tahditli üç ayrı sınır ötesi harekât yapmak zorunda kaldığını izledik. Müteakiben Türkiye’nin, Rusya’nın etkisini artırmasıyla birlikte Astana Süreci çerçevesinde oluşturulan “Çatışmasızlık Bölgeleri”nde sorumluluk aldığını ve İdlib’te tartışmalı bir süreç geçirdiğini gördük. Yaşanan son gelişmelerde ise Esad Yönetiminin yıkılmasını sağlayan sahadaki ana unsurlara olumlu bakıldığını ve destek açıklamaları yapıldığını görmekteyiz. Diğer taraftan Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda da vurgulamalar da yapılmaktadır.
Kazananlar ve kaybedenler açısından incelediğimizde:
İsrail’in Hizbullah’a sağladığı durum üstünlüğünü askeri ve siyasi açıdan bir nevi başarıdan faydalanma harekâtına dönüştürerek, Golan Tepelerinde daha önce işgal ettiği bölgeleri çok daha ileriden korumak maksadıyla yeni bölgeleri de işgal etmektedir. İsrail aynı zamanda icra ettiği askeri harekâtlarla Suriye’nin askeri kapasitesinin ve devlet vasfının yok edilmesini de amaçlamaktadır. Etkisizleştirilmiş ve devlet vasfını yitirmiş bir Suriye İsrail’in İran’a yapabileceği hava taarruzlarını da fazlasıyla kolaylaştıracaktır.
İsrail’in rahatlamasıyla ABD’nin bölgedeki askeri sorumlulukları azalacak ve kendi planlamalarını daha rahat uygulayabilecektir.
Suriye’deki askeri üs ve tesislerinin varlığını sürdürmeye yönelik güvenceler almış olabileceğini değerlendirdiğimiz Rusya özellikle, ABD’de Trump’ın göreve başlamasından sonra Ukrayna’da Dombas bölgesindeki statükonun kabulü hususunda somut kazanımlar elde edebilecektir.
Mevcut gelişmelere göre İran Suriye’de net kaybeden olarak görülmektedir. Kasım Süleymani suikastinden sonra Suriye’de belli oranda güç kaybeden İran’ın Hizbullah üzerinden sağladığı etki belki kalıcı olmasa da önemli ölçüde azalmış görünmektedir. Hizbullah’ın bölgede yeniden güçlenmesi ve söz sahibi olması ilerideki koşullara bağlı olacaktır.
Türkiye açısından bakıldığında ise yakın geleceğe yönelik sağlıklı bir okuma yapmak çok kolay görünmemektedir. Ülkemizin öncelikli konusu yaşanan savaştan dolayı sığınma hakkını kullanarak Türkiye’ye geçen Suriyelilerin olağan üstü koşullar ortadan kalktığı için düzenli, sistemli ve süratli bir şekilde ülkelerine dönmelerinin planlanması ve sağlanmasıdır. Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerinin sağlanması kendileri açısından mutluluk verici bir fırsat, Türkiye açısından da yaşanan ekonomik sıkıntıların bir ölçüde hafiflemesi için tartışmasız bir zorunluluktur.
İsrail tarafından Suriye devlet yapısına yönelik yoğun hava saldırılarının yapıldığı, İsrail’in Golan’ı ileriden koruyacak koridor oluşturmak maksadıyla toprak işgal ettiği, ABD’nin son hava harekâtlarında kullandığı silah sistemlerinin vasfı ve büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda, mevcut durumda Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda yoğun şüpheler olduğu ortadadır. Böyle bir süreçte güney sınırlarımızda risk ve hatta tehdit oluşturabilecek herhangi bir etnik yapılanmaya karşı kuvvet kullanımına dayalı kapsamlı tedbirlerin planlanması ve gerektiğinde alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
3. Gölgeler: Gölgeler açısından bakacak olursak,
Heyet Tahrir El Şam (HTŞ): HTŞ’nin selefi bir felsefeden geldiğini ABD, Türkiye ve birçok devlet tarafından terör örgütü olarak görüldüğünü, karma gruplardan oluştuğunu biliyoruz. HTŞ’nin lideri olan Ebu Muhammed el-Colani’nin özellikle Batı medyası tarafından Suriye’de yeni bir siyasi ve askeri rol model olarak sunulması fazlasıyla ilgi çekiciydi. Irak’ta hapishanede kaldığı süreçte çeşitli eğitimler aldığı da iddia edilen Colani’nin sergilediği ılımlı tavırların ve verdiği mesajların üzerinde çalışılmadığını düşünmek saflık olacaktır. Colani’nin kamuoyuna yeni bir “Che Gueverra” gibi sunulmasının ne kadar taban oluşturacağı merak konusudur. Elde edilen nesnel sonucun yarattığı sinerjinin kalıcı olup olmayacağı en önemli sorulardan biridir. Bölgeyle ilgili çalışanlar çok iyi bilirler ki, Orta Doğu’da bugün söylenen doğru yarın yalan çıkabilmektedir. Üstelik siyasal din tabanlı gruplar arasında her zaman bir sen-ben kavgası olmuştur. Radikal gruplar kimin Allah’ın asıl kulu olduğu konusunda bir türlü anlaşamamaktadırlar. Aslında hemen hemen hepsi dış yönlendirmeli ve güdümlü politikaların enstrümanlarıdır.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG-YPG/PKK): ABD’nin partner olarak gördüğü bizim sadece ismini değiştiren terörist grup olarak ifade ettiğimiz SDG yapısı, ağırlıklı olarak ABD’nin kontrol ettiği bölgede ve bir nevi koruma altındadır. SDG unsurlarının Türk Silahlı Kuvvetlerince icra edilen operasyonlarda bile ABD’nin dokunulmaz olarak beyan ettiği petrol sahalarının içine alınarak korunduğu iddiaları vardır. Merak edilen konu SDG’nin ABD tarafından sadece IŞİD’le mücadele eden sadık partner olarak mı yoksa özerk bölge vaat edilen etnik bir yapı olarak mı görüldüğüdür? Aslında sorunun yanıtı bellidir ama zaman ne gösterecek göreceğiz.
Suriye Milli Ordusu (SMO): İçinde çok değişik grupları barındıran SMO’nun Türkiye tarafından da desteklendiği ancak homojen bir yapısının olmadığı ve bu nedenle sıkı kontrol edilmediği takdirde aidiyet sıkıntısı çekebildiği, maddi motiflerinin yüksek olduğu yönünde tecrübeler mevcuttur. SMO’nun etkili olduğu bölgede Türkiye için en değerli husus Türkmenlerin varlığı ve aidiyetleridir. SDG’nin de tehdit edebileceği ve etki alanı oluşturmak isteyebileceği bu bölgelerde din tabanlı değil köken tabanlı yaklaşımlar değerli olacaktır.
Değerli okurlar, müteakip dönemde HTŞ’nin öncülük ettiği ve kapsadığı gruplar içinde güç mücadeleleri yaşanabilecektir. Bu gruplarla Suriye Demokratik Güçleri (SDG-YPG) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) arasında da çıkar çatışmaları olabilecektir. Çok benzemezin bir arada tek bir çatı altında varlığını sürdürmesi pek mümkün görünmemektedir. Suriye’nin bir süre sonra konfederatif bir yapıya evrilmesi sürpriz olmayacaktır.
Eğer her şey normal sürecinde yürürse “Geçiş Hükümeti”nin asıl işi iç huzuru sağlayarak anayasa çalışmalarını yürütmek ve referandum hazırlıklarını planlamak olacaktır. Anayasa sürecinin sakin geçmesi pek kolay olmayacaktır. Tüm etnik ve din tabanlı oluşumlar çeşitli kazanımlar isteyecektir. Suriye’de yeni anayasa hazırlıkları bölgede etkili olan özne devletler arasında zımni olarak çok uzun bir süredir yürütülmektedir. Taslak metnin çok defa ABD ve Rusya arasında gidip geldiğini, zaman zaman diğer paydaş devletlere de bilgi verildiğini hep duymuştuk. Suriye halkı için asıl süreç şimdi başlıyor: Millet olarak mı kalacaklar, parça parça bölünecekler mi?
[1] https://www.sipri.org/media/press-release/2024/global-military-spending-surges-amid-war-rising-tensions-and-insecurity
https://www.theguardian.com/world/2024/apr/22/global-defence-budget-jumps-to-record-high-of-2440bn
[2] https://tr.euronews.com/2024/01/31/abdnin-orta-doguda-nerede-askeri-usleri-var
[3] https://www.sipri.org/media/press-release/2024/global-military-spending-surges-amid-war-rising-tensions-and-insecurity
[4] https://www.sipri.org/media/press-release/2024/global-military-spending-surges-amid-war-rising-tensions-and-insecurity
- YILDIZLAR - 18 Ocak 2025
- SURİYE’DE ÖZNELER VE GÖLGELER - 12 Aralık 2024
- SURİYE’DE TAVLA-SATRANÇ OYUNLARI - 7 Aralık 2024
- UKRAYNA – SURİYE HATTI, “GENİŞLETİLMİŞ ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA” PROJESİNDE GELİŞMELER - 3 Aralık 2024
- MİLLİ GÜÇ UNSURLARI, JEOPOLİTİK GELİŞMELER VE TEĞMENLER - 20 Kasım 2024
- SEKİZİNCİ YIL DÖNÜMÜMÜZ - 12 Aralık 2023
- RUSYA’NIN HARP PRENSİPLERİNİ VE TEMEL ASKERİ KURALLARI İHLAL EDEN BEKLENMEYEN HATALARI - 21 Nisan 2022
- MESKÛN MAHAL MUHAREBE GERÇEĞİ VE HİBRİT SAVAŞIN KAYGAN ZEMİNİNDE RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI - 3 Mart 2022
- BEŞİNCİ YIL DÖNÜMÜMÜZ - 12 Aralık 2020
- A LOTUS FLOWER, KAMALA HARRIS - 9 Kasım 2020