…
İSRAİL İRAN MÜCADELESİNDE YENİ NESİL SATRANÇ
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) yetkilileri 11 Haziran 2025 Çarşamba günü, İran’ın nükleer silah üretmede ilerlediğine dair “birçok belirti” olduğuna inandıklarını söyledi.
ABD’nin Irak büyükelçiliğindeki çalışanların ve yakınlarının 11 Haziran 2025 Perşembe günü ani bir şekilde tahliye edileceği duyurulmuştu. Trump, “büyük çatışma” riski nedeniyle bölgedeki Amerikalı çalışanların sayısının azaltılacağını söylemişti.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), 12 Haziran 2025 tarihinde İran’ın nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik yükümlülüklerini ihlal ettiğini açıkladı.
İsrail, 13 Haziran 2025 Cuma günü sabaha karşı 03.30 sıralarında İran’a yönelik hassas planlamalı hava saldırıları yaptı. Av bombardıman uçakları, füzeler ve İHA sistemlerinin senkronize olarak kullanıldığı saldırılarda İran’ın nükleer tesisleri ve önemli komutanları hedef alındı. Önce İran’ın başkenti Tahran’da yerel saatle 03.30 sıralarında patlamalar oldu, nokta hedeflere saldırılar yapılmıştı. Uluslararası medyaya açıklama yapan bir İsrali güvenlik yetkilisi İsrail’in Tahran yakınlarında bir kamikaze saldırı drone tesisi kurduğunu iddia etti İstihbarat servisi MOSSAD’ın patlayıcı SİHA’ları “İsrail’in saldırısının çok daha öncesinde” İran’a gizlice soktuğu belirtildi. Akıllara Ukrayna’nın Rusya topraklarında ağır bombardıman filolarına yönelik İHA saldırısı geldi. İlk saldırılardan birkaç saat sonra başkentin yaklaşık 225 kilometre güneyinde İsfahan’da bulunan Natanz nükleer tesisinde bir patlama meydana geldi. Natanz’a yönelik saldırıların gün içinde devam ettiği bildirildi. İsrail Silahlı Kuvvetleri İran’ın ana uranyum zenginleştirme tesisi olan Natanz nükleer tesisine “önemli ölçüde zarar verdirildiğini, Natanz’ın yanı sıra Fordo’da nükleer tesisi vurduklarını” ileri sürdü. İsfahan’daki tesiste, nükleer silah yapımında zenginleştirilmiş uranyumun yeniden dönüştürülmesi işleminin yapıldığını ifade eden Adraee, “uranyum metal üretimi, zenginleştirilmiş uranyum dönüştürme altyapısı ve laboratuvarların” vurulduğu iddia edildi. Yine İsrail Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamalarda, İran’a ait hava savunma sistemlerini hedefleyen saldırılar kapsamında çok sayıda radar ve karadan havaya füze rampasının imha edildiği belirtildi. İran Devrim Muhafızları’na yakın bir haber ajansına göre İsrail İran’ın kuzeybatısında Tebriz şehrinde bir askeri hava üssünü ve çevresini vurdu. Bu saldırılarda ülkenin en üst düzey komutanları ve nükleer programda yer alan bilim insanları öldürüldü: İran devlet medyası tarafından Tahran’daki saldırıda Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed BAKIRİ, Devrim Muhafızları Komutanı Tümgeneral Hüseyin SELAMİ, Devrim Muhafızları Hava ve Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Amir Ali HAJİZADEH, Hatemul Enbiya Merkezi Karargâh Komutanı Gulamali REŞİD ve bazı üst düzey askeri yetkililer ile Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Feridun ABBASİ ve İslami Azad Üniversitesi Rektörü Muhammed Mehdi TEHRANCHİ’nın hayatını kaybettiği belirtildi. [1] İsrail’in Tahran, İsfahan ve Tebriz dışında Loristan, Kirmanşah, Şiraz, Huzistan, Hemedan ve Kum kentlerine de saldırılar düzenlediği belirtildi.
Konuyu yakından takip edenler için İsrail’in hava saldırıları beklenmeyen bir gelişme değildir. 1979’dan bu yana devam eden İsrail-İran geriliminde özellikle son dönemde yaşanan başat gelişmeleri kısaca hatırlayalım.
2010-2012 yılları arasında dört nükleer bilimcinin suikasta uğradığı İran’da Devrim Muhafızları Ordusu’nda tuğgeneral, aynı zamanda bir fizikçi ve İran’ın nükleer programında görevli kıdemli bir yetkili olan Muhsin FAHRİZADE Kasım 2020’de Nissan marka pikabın üstüne yerleştirilmiş uydu sağlayıcılı internet destekli gelişmiş kamera ve “yapay zekaya” sahip insansız bir silah kullanılarak öldürüldü. Olay sıradışı bir suikast olarak tarihe geçti. Fahrizade’nin adı 2011 yılında Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir raporda geçmiş ve İran’ın atom bombası yapmak için gerekli teknoloji ve kapasitenin geliştirilmesinde merkezi bir rolü olduğundan şüphelenildiği vurgulanmıştı. Fahrizade’nin kimliğinin Birleşmiş Milletler’deki (BM) listelerden MOSSAD’ın eline geçmiş olduğu ifade edlmişti.
2007’den bu yana İsrail ve Mısır ablukası altında olan Gazze’de 7 Ekim 2023’te Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın İsrail’e gerekçe veren saldırısı sonrası İsrail tarafından başlatılan ve devam eden Gazze Harekâtında onbinlerce insan öldü ve yaralandı, yüzbinlerce kişi yerinden edildi. İsrail’in bölgede etki alanını genişletmeye devam ettiği görülmektedir.
Lübnan’da 17 Eylül 2024’de başlayan ve iki dalga halinde yapılan saldırılarda Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazları, bu saldırılardan bir gün sonra yine Hizbullah üyelerinin kullandığı telsizler patlatıldı. 37 kişinin öldüğü ve 3 binden fazla kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan çağrı cihazları ve telsizlerin patlatılmasının ardından İsrail, Lübnan’da Hizbullah’ın üst düzey yöneticilerini hedef alan suikastlar yaptı. 27 Eylül 2024 tarihinde İsrail Hava Kuvvetleri, Beyrut’un Dahiye banliyösünde Hizbullah’ın karargâhını hedef alarak örgütün genel sekreteri Hasan NASRALLAH’ı öldürdü.
Hamas’ın siyasi lideri İsmail HANİYE İran Cumhurbaşkanı Mesud PEZEŞKİYAN’ın göreve başlama törenine katıldıktan sonra 31 Temmuz 2024 tarihinde sabahın erken saatlerinde Tahran’daki evinde uğradığı suikast sonucu öldürüldü.
2024 yılı Aralık ayı başında Suriye’de yaşanan gelişmeler ve Baas Rejiminin yıkılması sonucunda fırsatı kullanan İsrail, 1974’te imzalanan Golan Tepeleri’nde tampon bölge ve silahtan arındırılmış bölgenin sınırlarını belirleyen “Kuvvetlerin Çekilmesi Anlaşması”nın Suriye’de Baas rejiminin devrilmesiyle geçerliliğini yitirdiğini ve olası bir tehdidi önlemek için Mor Hattın geçici olarak devralmasının gerektiğini belirterek Suriye topraklarını işgal etmeye başladı. 2024 Aralık ayı boyunca Suriye’nin havaalanlarını, hava savunma alt yapısını, askeri depolarını, lojistik tesislerini ve önemli istihbarat binalarını hava harekâtlarıyla vurdu. Suriye’nin devlet olma potansiyelini hedef aldı. İran’a yönelik olası harekâtlar için güvenli bölgeler oluşturdu.
İranlı ve ABD’li yetkililerin İran’ın nükleer programına ilişkin üçüncü tur görüşmeler için Umman’da bir araya geldikleri sırada Basra Körfezi kıyısında yer alan Bender Abbas kentindeki Şehit Recai Limanı’nda 26 Nisan 2025 öğlen saatlerinde patlama yaşandı. Patlama sonrası çıkan yangının, “İran’ın balistik füzelerinde kullanılacak katı yakıtın yanlış depolanması sonucu” yayıldığı iddia edilmişti. New York Times gazetesinde, isminin açıklanmasını istemeyen bir İran Devrim Muhafızları Ordusu yetkilisinin, füze yakıtı yapımında kullanılan sodyum perkloratın patladığını söylediği belirtilmişti. 50 kilometre ötede dahi hissedilen patlama ihmal ve sabotaj iddialarını da gündeme getirmişti. İran devlet medyası, ölü sayısının 70’in üzerinde olduğunu bildirmişti.
İsrail ile İran arasındaki süreklilik arz eden gerilim dolu gelişmeler saymakla bitecek gibi değil. Yaşanan her çatışmada iki taraftaki muhafazakâr motifli yönetimlerin yaşananları iç kamuoylarına karşı kullandığını ve sürekli tehdit algısıyla rejimlerini güçlendirdiklerini gördük. Ancak bu süreçte Batı destekli İsrail yönetimlerinin planlarını adım adım uyguladığını İran yönetimlerinin ise kısmi karşılıklar verebildiğini izliyoruz. İronik olarak 1948’de kurulan İsrail Devleti’ni Mısır’dan sonra tanıyan ikinci İslam ülkesinin İran olduğunu unutmayalım.
İsrail-İran gerilimi 1979’da Şah Rıza PEHLEVİ Yönetiminin yerine Ayetullah Ruhullah HUMEYNİ’nin iktidara getirilmesi ile başlamıştı. Kurulan yeni rejim İsrail karşıtı Filistin destekçisi bir politika izlemeye başlamıştı. Aslında İran kendi güvenliği ve rejim ihracı felsefesiyle “direniş ekseni” ya da “Şii Hilali” olarak nitelenen bir etki alanı oluşturarak Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de siyasi ve askeri kontrol sağlamak istiyordu. İsrail’in teolojik motifli “iki nehir arasında kalan vaat edilen” topraklarının büyük bir kısmı da anılan bölgede bulunuyordu. İsrail ile İran arasında politik ve askeri güç mücadelesine sahne olan bu coğrafyada mücadele bitmeden devam ediyor. Bu tarihi hesaplaşmanın 2025 sürümünde ibreler şimdilik İsrail’in lehinde görünüyor.
Saldırıların askeri, politik ve ekonomik açıdan değerlendirmesine gelirsek şunları ifade edebilirim; askeri coğrafya kurallarına göre kara harekâtıyla işgali çok zor olan İran ülkesinin öncelikle hava ve füze harekâtlarına muhatap olabileceğini hep söyleriz. Bu duruma son dönemde asimetrik bir durum değiştirici unsur olarak harp tarihine geçmeye başlayan kamikaze İHA etkisini de dâhil etmemiz gerekiyor. İran’ın güneyden kendisine yönelik olası bir yakın deniz harekâtına karşı tedbirlerini Dünya’ya çok kez ilan ettiği ve bu kapsamda en dar noktasında genişliğin 33 kilometreye ulaştığı Hürmüz Boğazının girişinde yapay yangınlar çıkararak kapatma yapabileceğini, küçük sürat tekneleriyle düşman savaş gemilerine intihar saldırıları düzenleyebileceğini ve tek taraflı olarak Hürmüz Boğazını ticarete kapatabileceğini, bu durumun küresel petrol ticaretinin yaklaşık %30’nun sağlandığı bölgenin riske girmesiyle büyük etki yaratacağı (Dünya sıvılaştırılmış gaz (LNG) ihracatının da %66’sı Hürmüz Boğazından geçmektedir. Kuveyt, Irak, İran, Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ın Asya, Avrupa, Kuzey Amerika ve ötesine ihraç ettikleri petrolü Hürmüz üzerinden uluslararası pazarlara ulaştırmaktadır.) ortadadır. Bu nedenle İsrail’in İran’a yaptığı harekâtın politik hedefi iç karışıklıkları artırarak rejimin değişime zorlanması olacaktır. Nitekim “İsrail ve İran milletlerinin dost olduğu” ifadelerini kullanan Netenyahu “ülkesinin İran halkına karşı mücadele vermediğini” belirtmiş ve İran halkının, bayrağı ve tarihi mirası etrafında birleşerek özgürlüğü için ayağa kalkmasının zamanı geldi” şeklinde açıklamalar yapmıştır. Bu noktada İsrail’in özellikle Türk nüfusunun da yoğun olduğu Tebriz’e yönelik hava harekâtı yaparak Şehid Medeni Havalimanını, Bostanabad ilçesini, Merage ilçesi ile hava üssünü hedef aldığının ve Tebriz’de 18 kişinin yaşamını yitirdiğinin, 35 kişinin de yaralandığının belirtilmesi İran halkına seslenen İsrail Yönetimi adına sosyo-politik bir hata olmuştur.
Makaleyi kaleme aldığım zaman diliminde İsrail’in hava harekâtlarının devam ettiğini dikkatinize sunarak askeri hedef açısından durumu incelersek şunları ifade edebiliriz: Öncelikle İran’ın nükleer çalışmaları yürüttüğü tesislere yapılan saldırılarla mevcut gayretlerin kısmen sekteye uğratılmış olabildiği düşünülebilir. Tesislerin yer altı güvenlik kapasiteleri sayesinde bu saldırıların nükleer çabaları ortadan kaldırıcı değil geciktirici bir etki yaratacağı ve İran’ı anlaşmaya zorlayabileceği beklenebilir. İsrail’in İran’a yönelik saldırıları neticesinde ortaya çıkabilecek en önemli sonuçlardan biri de vurulan santrallerden kaynaklanabilecek olası nükleer sızıntı tehlikesidir. Böyle bir durumda bölgedeki tüm sivil insanlar risk altında kalabilir. Daha doğru sonuçlara ulaşmak için iki taraftan da hasar tespit değerlendirmelerini almak gerekiyor.
Diğer yandan özellikle hava savunma radar ve silah sistemlerinin vurulması nedeniyle İran’ın müteakip hava ve füze saldırılarına karşı hava savunma hassasiyeti içine düşebileceğini söylemek mümkündür. Hava harekâtlarıyla hedef alınan üslerin niteliğine göre zarar/zaiyat değerlendirmesi yapmak daha doğru olacaktır.
Emir komuta yapısı açısından bakıldığında DMO komuta kademesinde üst düzey yöneticilerin ortadan kaldırılmasının sansasyonel etki yaratsa da devlet nizamında yerine yenileri atanacağı için söz konusu kayıpların sembolik bir sonuç doğuracağını söylemek yanlış olmayacaktır. İsrail bu saldırılarla İran halkına, İsrail kamuoyuna ve tüm dünyaya gövde gösterisi ve propaganda yapmıştır.
İsrail’in İran’ın nükleer ve askeri kapasitesine yönelik saldırılarının devam etmesi beklenmektedir. Nitekim Netanyahu, “Bu ilk ancak tek hedef değil.” ifadelerini kullanmıştır.
Söz konusu harekâtın BOP planlaması ve jeopolitik şekillenmeler kapsamındaki etkisi ve yeri ayrıca inceleme konusudur. Sonuçta BOP’ta belirtilen hedefler de aslında İsrail’in büyümesini sağlamaktadır.
İran’ın her zaman olduğu gibi büyük söylemlerin ardından misilleme olarak konvansiyonel açıdan belli ölçüde karşılıklar verebildiği ve İsrail’e İHA ve füze saldırıları düzenlediği görülmektedir. Söz konusu saldırıların İran halkı için moral verici etkisi olmakla birlikte İsrail topraklarına düşen İHA ve füzelerin şimdilik İsrail’in Silahlı Kuvvetlerine, ekonomisine ve politikasına büyük etkisi olmadığı, kısmi hasar vererek can kaybı yarattığı görülmektedir. İsrail’in ekonomik ve askeri altyapısını hedef alamaması durumunda ya da kendi lehine üçüncü ülkeler üzerinden sağlanacak olağanüstü bir askeri yetenek artışı ve gelişme olmazsa İran hatırı sayılır karşılığı ancak asimetrik yöntemler kullanarak verebilir. İsrail’e yönelik olarak kullanabileceği en büyük kozları Hizbullah ise eski gücünden çok uzakta görülmektedir. Tabi Hizbullah açısından yaptığımız bu değerlendirme dönemseldir. İran Kudüs Güçlerini kullanarak belki İsrail’in yurtdışındaki çalışmalarını hedefleyebilir. Burada algı yönetimi usullerine şahit olabiliriz.
Satrancın tarihi ustaları yeni nesil versiyonda yeni satranç oyuncularıyla mücadele etmekte zorlanmaktadır.
Dış değerlendirmeler açısından incelendiğinde ABD’nin işin içinde yokuz ama İsrail’e saldırı olursa destekleriz açıklaması, Rusya’nın İran lehine kontrollü girişimleri, Çin Halk Cumhuriyeti’nin gerilimin azaltılmasına katkı sunma talebi her zaman görebildiğimiz tepkilerdir. Avrupa cephesi ekonomik kaygı ve toplumlarında artan İsrail karşıtlığı nedeniyle göreceli bir sükûnet talebi ve küçük kınamalar yapmaktadır. Orta Doğu ülkeleri ise tedirginlikle karışık kınama ve itidal çağrıları içindedir. İşin aslında İran yalnızdır. Ekonomik ticari zorunluluklar ve jeopolitik gerilimlerin arasında İsrail bildiğini yapmaya devam etmektedir.
Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırısı ile Tahran’daki saldırıların sonuçları yeni bir tehdit kriterini ortaya çıkarmıştır. Mesleği subaylık olacak değerli öğrencilerime muharebe sahasındaki değişimlerin baş döndürücü olduğunu; komuta, kontrol, muhabere, keşif, gözetleme ve istihbarat üretim sistemlerinde ve ani operasyon koşullarında yeni ve asimetrik unsur ve yöntemlere hazır olmaları gerektiğini defaten anlatmamızın nedeni daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Muharebe sahasında olup bitenler mevcut askeri öğretilerin var olan değerinin üstüne sistemsel açıdan sürekli gelişmeyi, askeri personelde asimetrik kutu dışı düşünme becerisini de zorunlu kılmaktadır. İstihbaratçılar açısından da teknolojik felsefeye uygun çok yönlü ve yaratıcı düşünme becerisinin daha da önem kazandığı görülmektedir. İstihbarat faaliyetlerine salt bilgi/haber üretmek değil operasyonel zekâ ve akıl olarak bakabilmek gerekmektedir. Savaş ancak zorunlu oldukça başvurulması gereken bir yöntemdir ancak ülkemiz de çok yönlü ve eş zamanlı tehditlere karşı hazır olmak zorundadır.
Kaynakça:
[1] https://www.bbc.com/turkce/articles/cy8nl5839j0o
- ADI VE SONU BELLİ OLMAYAN SÜREÇ - 18 Temmuz 2025
- İSRAİL İRAN MÜCADELESİNDE YENİ NESİL SATRANÇ - 14 Haziran 2025
- AVRUPA’DA TRUMP DEPREMİ VE DİPLOMATİK DÖNÜŞÜM - 5 Mart 2025
- YILDIZLAR - 18 Ocak 2025
- SURİYE’DE ÖZNELER VE GÖLGELER - 12 Aralık 2024
- SURİYE’DE TAVLA-SATRANÇ OYUNLARI - 7 Aralık 2024
- UKRAYNA – SURİYE HATTI, “GENİŞLETİLMİŞ ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA” PROJESİNDE GELİŞMELER - 3 Aralık 2024
- MİLLİ GÜÇ UNSURLARI, JEOPOLİTİK GELİŞMELER VE TEĞMENLER - 20 Kasım 2024
- SEKİZİNCİ YIL DÖNÜMÜMÜZ - 12 Aralık 2023
- RUSYA’NIN HARP PRENSİPLERİNİ VE TEMEL ASKERİ KURALLARI İHLAL EDEN BEKLENMEYEN HATALARI - 21 Nisan 2022