Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

İsrail, büyük fırsat olarak değerlendirdiği radikal İslami terör korkusuyla Arap ülkelerinin Katar’la ilişkisini kesmesini memnuniyetle karşılamıştır. Aynı zamanda bu durum kendisine bölgedeki riskin İsrail değil, terörizm olduğu yönünde avantaj sağlamıştır.

Katar Krizi İsrail’i neden ilgilendiriyor?

Mısır’daki Müslüman Kardeşler (İhvan) ile organik bağı olmasa da ilişkili olan ve Gazze’de etkin olan Hamas, yaklaşık on yıldan beri Katar tarafından desteklenmektedir. İsrail açısından bakıldığında, Katar’a yönelik diplomatik baskı devam eder ve Hamas’a yönelik destek kesilirse Hamas etkisiz ve yalnız hale gelecektir. Tabii ki diğer terör örgütleri de… Ancak bu kriz sonucu terör listesine alınan Hamas’ın Gazze’de etkin olması nedeniyle kentin zor duruma düşmesi beklenen bir durumdur. Tedirginlik yaratan konu ise, Hamas’ın bu durum karşısında eyleminin şiddete dönüşmesidir. Böyle bir eylemde yaşanan kriz nedeniyle Hamas’ın destekçisi olmayacaktır.

ABD Başkanı Barack Obama döneminde İsrail, özellikle İran ile yapılan nükleer anlaşma nedeniyle müttefiki tarafından bölgede kendini tecrit edilmiş olarak görürken Trump ile ABD’nin yeniden terörün yok edilmesi (terörizmle mücadele adı altında Arap dünyasını kendi arasında çatıştırılarak yok edilmesi ) için Ortadoğu’da varlığını hissettirmesi İsrail’i rahatlatmıştır.

İran olgusu, İsrail’i, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile ortak hedefte birleştirmektedir. Katar krizi bu devletler arasında yakınlaşmayı sağlayabilir. Bu durum İsrail için bir avantaj yaratmaktadır. Şöyle ki, bahse konu devletler İran’a odaklanarak Filistin konusunda İsrail’e baskı unsuru olmayacaklardır.

ABD-İsrail müttefikliği ile şekillendirilmek istenen Ortadoğu’da sonu gelmeyecek bir kargaşa yaratmak suretiyle bölgede etkin ve kalıcı olmak için Arap dünyası liderliği mücadelesi veren Suudi Arabistan’ı da yanlarına almak istemeleri şaşırtıcı değildir. Trump’ın Suudi Arabistan ziyareti ardından başlayan Katar krizi, Körfezde ve İslam dünyasında bölünmeyi beraberinde getirmiş, dolayısıyla dayanışma ve işbirliği organizasyonu olan Körfez İşbirliği Teşkilatı’nı da sonlandırmıştır.

Bundan sonraki süreçte Körfezde hiçbir ülke kendisini güvende hissetmeyecektir. Çünkü diktatörlüklerinden vazgeçmeyen ekonomik olarak ABD’ye bağımlı her devlet tehdit edilme olasılığını düşünmek durumunda kalacaktır. Bu güce güvenerek bölgesel kriz çıkartan Suudi Arabistan’ın da uzun vadede bu krizden istediğini elde edemeyeceği açıkça görülebilmektedir.