Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

BEYİN GÖÇÜNE YENİ BİR BAKIŞ AÇISI: TÜRKİYE BEYİN GÖÇÜNDEN YARARLANABİLİR Mİ?

Fırat ÇETİNER

Türkiye, Orta Doğu bölgesindeki diğer gelişmekte olan ülkeler gibi, beyin göçünden, eğitimli ve seçkin nüfusun daha iyi yaşam koşullarına sahip olmak amacıyla gelişmiş ülkelere göç etmesinden etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Türkiye’de bu nüfusun kaybı, ilk defa 1960’lı yıllarda göz önüne çıkmaya başlamıştır. 1960’lı yıllardan beri her yıl ülke dışına göç eden nitelikli Türk göçmenlerinin sayısı artmaktadır. Sadece 2018 yılında 113.000 Türk gelişmiş ülkelere göç etmiş ve bu Cumhuriyet tarihinde bir rekoru olarak kayıtlara geçmiştir. Beyin göçünün Türkiye Cumhuriyeti’ne birçok yönden zarar verdiği aşikardır.

Bilim ve Teknoloji Alanı

“Kopyalamak iyi sanatçının, çalmak mükemmel sanatçının işidir.” – Steve JOBS

Eğitimli Türk nüfusunun, gelişmiş ülkelere göçünün yıkıcı etkileri ilk olarak bilim ve teknoloji alanında kendisini göstermektedir. Yerel bilim adamlarının gelişmiş ülkelere göç etmesinin bilim ve teknolojide gerilemeye neden olduğu su götürmez bir gerçektir. Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasında, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmişlik seviyesi farkı her geçen gün artmaktadır ve bunun altında yatan en önemli nedenlerden bir tanesi, eğitimli nüfusun gelişmiş ülkelere yaptığı beyin göçüdür. Örneğin, 1964 yılında yurt dışına göç eden doktorların sayısı 2248 olarak tespit edilmiştir (Kidd ve diğerleri, 305). Bununla beraber, Türk Mühendis ve Mimar Odaları kayıtlarına göre; 1968’de Türk mühendis ve mimarların%5,6’sı yaşamlarını yurt dışında sürdürmek amacıyla Türkiye’yi terk etmişlerdir (Kidd ve diğerleri, 307). Ne yazık ki bu durum 21. yüzyılda da kaldığı yerden devam etmektedir. 2016 yılında 10.000 Türk vatandaşı Avrupa ülkelerine taşınmak için ticari vize başvurusunda bulunmuştur (Carlotta, 2). Bütün bunlar eğitimli Türk vatandaşlarının Türkiye’yi terk etmeye eğilimli olduklarının ve bu durumun, gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasındaki gelişmişlik seviyesi farkının arttırdığının göstergesidir.

Eğitimli Türk nüfusunun gelişmiş ülkelere göçünün verdiği zararı bilim ve teknoloji anlamında azaltmak için Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin hayata geçirdiği bazı politikalar vardır. Ancak bu politikalar eğitimli Türk nüfusunu vatanda tutmak yahut vatana geri getirmek konusunda yetersiz kalmaktadır. Peki, Türkiye ne yapmalıdır? Tersine beyin göçünün temel çözüm yöntemlerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek olsa da, bu yolun tek çözüm yöntemi olduğundan söz etmek mümkün değildir. Nitekim, eğitimli nüfustan, bu nüfusu vatana geri getirmeden de yararlanma imkânı mevcuttur.

Eğitimli Türk nüfusundan, göç ettikleri ülkelerde yararlanmanın Türkiye için ilk getirisi, gelişmiş ülkelerdeki bilimsel ve teknolojik gelişmelere erişebilmektir. Çin, bu politikayı uygulayarak, gelişmiş ülkelerdeki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri anavatana getirme konusunda başarılı olmuş bir ülkedir. Çin, 1993 yılındaki ekonomik yükselişinden önce, tıpkı Türkiye gibi, yerli bilim adamlarının kişisel gelişimleri ve kariyer yolları nedeniyle gelişmiş ülkelere göç etmesinden zarar gören bir ülke olarak karşımıza çıkmaktaydı. 1993 senesine kadar, 20.000’den fazla Çinli bilim adamı aktif olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’da çalışıyordu. Türkiye’den farklı olarak Çin hükümeti, Çin anakarasında ABD veya Japonya’nın Çinli nüfus için yaratmış oldukları çalışma koşullarının yaratılamayacağının farkındaydı. Ülkeleri, bu üst düzey koşulları oluşturacak teknik yapıya ve ekonomik olanaklara sahip değildi. Hal böyle olunca yeni çalışma koşulları oluşturmaya çalışmak ve bu alanda ABD ve Japonya gibi ülkelerle yarışmak yerine, bu ülkelerdeki çalışma koşullarının avantajlarından yararlanma politikasını izlediler. Çin Devleti, siyasi ve ideolojik farklılıkları bir kenara bıraktı ve yabancı ülkelerdeki eğitimli Çin nüfusu ile uzlaşma yolunu seçti (Zweig ve diğerleri, 12-13). İdeolojik farklılıklar sebebiyle yurt dışına göç eden öğrencilerin, gelişmiş ülkelerdeki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmelerini sağlamak ve bu gelişmeleri Çin’e getirmelerini kolaylaştırmak için yeni bir vize sistemi düzenlemek, Çinlilerin uyguladıkları politikalara örnek gösterilebilir. Çin Devleti’nin komünist ideolojiye sahip olmayan öğrenciler için düzenlediği bu yeni vize sistemi sayesinde bu öğrenciler, Çin’e olan seyahatlerini arttırdı ve gelişmiş ülkelerdeki deneyimlerini, bu ülkelerdeki bilimsel gelişmeleri kendi ülkeleriyle paylaşmaya başladı (Zweig, 10).

Çin Hükümeti’nin ülkeden göç eden eğitimli nüfustan yararlanmaya yönelik uyguladığı bu politikalar meyvelerini büyük ölçüde verdi. Örnek vermek gerekirse, Kanada, ABD, Japonya ve Avustralya’daki Çinli bilim adamları geçici ve düzenli olarak Çin’e gelmeye ve Çinli öğrencileri denizaşırı ülkelerde gerçekleşen bilimsel ve teknolojik gelişmeler konusunda eğitmek için Şangay Biyolojik Bilimler Enstitüsü, Pekin Üniversitesi, Nanjing Üniversitesi gibi kurumlarda seminerler vermeye başladılar (Zweig and others , 15-16). Bugün ABD ve Kanada’daki eğitimli Çinli nüfus ve öğrencilerin %50’sinden fazlası Çin’deki bilimsel ve teknolojik projelere katkı sağlamaktadır (Zweig, 23). Tüm bunlar bize gösteriyor ki Çin hükümeti, eğitimli vatandaşları anavatanlarına kalıcı olarak geri getirmenin, onlardan yararlanmanın tek yolu olmadığını bütün dünyaya kanıtladı.

Türkiye’nin de Çin’e benzer bir politika izlemesi gerekmektedir. Bilimsel ve teknolojik araştırmalara katkı sağlamak amacıyla yabancı ülkelerde ikamet eden yerel uzman ve öğrencilerin ülkeye katkıda bulunması mümkündür. Nitekim, tıpkı Çin gibi, uzmanlıklarını, becerilerini ve deneyimlerini yabancı ülkelerde gösteren pek çok Türk bilim adamı ve akademisyen vardır. Bazıları kendi alanlarında dünyanın önde gelen uzmanları arasındadırlar. Aziz SANCAR (Nobel Kimya Ödülü sahibi, 2015), Canan DAĞDEVİREN (Harvard Üniversitesi’nde mucit), Halil İNALCIK (Amerika Birleşik Devletleri’nin en önemli tarihçilerinden biri) gibi isimler Türkiye’den gelişmiş ülkelere göç etmiş ve bu ülkelerde, alanında bir dünya markası haline gelmiş isimler arasındadırlar. Tıpkı Çin’in gelişmiş ülkelerdeki eğitimli nüfusu gibi, bu isimler de sık sık Türkiye’ye gelmekte ve Türk üniversitelerinde gerçekleştirilen çalışmalara ve seminerlere katılmaktadırlar. Ancak bilim ve teknoloji alanında kalkınmak, gelişmiş ülkeler ile aradaki gelişmişlik farkını kapatmak için çok daha fazlası gerekmektedir. Çünkü söz konusu bu bireyler ve Türk hükümeti arasında, Çin hükümeti ve gelişmiş ülkelerde ikamet eden eğitimli Çinli nüfus arasındakine benzer bir anlaşma, iletişim bulunmamaktadır. Daha fazlasına sahip olmak için Türkiye hükümeti Çin’in uyguladığı politikalara ve düzenlemelere benzer uygulamalarda bulunmalıdır.

Ekonomi ve Yabancı Yatırımlar

Beyin göçünün göç veren ülkeler üzerindeki ekonomik yönü, bilimsel ve teknolojik gelişmeler üzerindeki etkileri kadar önemlidir, göz ardı edilemez. Peki neden? Yerli büyük firmaların varlığı, yabancı yatırımlar ve bunlardan kaynaklanan istihdam, bir ülkenin ekonomisinin temel taşları olarak karşımıza çıkar. Yerel sermayeyi elinde bulunduran seçkinlerin başka ülkelere göçü, bu sermayenin yabancı ülkelere çıkışı, kaçışı anlamına gelecektir. Yerel sermaye ve fonlar olmadan, iş imkanları yaratmanın, rahat çalışma koşulları ve katma değeri yüksek mallar üretmenin olanaksız hale geleceği su götürmez bir gerçektir. Ayrıca yerel girişimcilerin ellerindeki sermaye ile göç etmesi, ülkenin ekonomik durumu hakkında yabancı yatırımcıların gözünde de olumsuz bir tablo çizebilir ve fonlarını ülkeye yatırmamaya sevk edebilir. 2000 yılından sonra bilim adamlarının yanı sıra, on yıllardır Türkiye’nin iş hayatına hâkim olan seçkin kesim de gelişmiş ülkelere göç etmişlerdir. (Carlotta, 2). 2016 ve 2017 yıllarında Türk milyonerlerin en az %12’si varlıklarını ülke dışına taşımıştır (Carlotta, 3). Sonuç olarak, Türkiye’nin yerel fonları ülke dışına çıkmış ve yabancı yatırımcıların ekonomik açıdan Türkiye’ye olan güveni büyük zarar görmüştür.

Türkiye’nin bu sorunlarla karşılaşmaması için gelişmiş ülkelerdeki Türk girişimciler ve yabancı iş adamları ile iyi ilişkiler yürütmesi, anlaşmalar yapması gerekmektedir. Bu anlaşmaların varlığı ile zengin Türk sınıfının fonlarını Türkiye’ye geri getirmenin yanı sıra, onları aracı olarak kullanarak önemli yabancı yatırımcılara da ulaşılabilir. Çin, göç eden eğitimli nüfusa yönelik uyguladığı politikaların benzerlerini göç eden seçkin sınıfa da uygulamakta ve kendi ekonomisine ciddi katkılarda bulunmaktadır. 1990’lı yıllardan önce Çin’de, ülke ekonomisi ve bireyler üzerinde sert bir devlet baskısı vardı. Komünist Parti’nin yönetimi nedeniyle özel sektörden, yabancı yatırımlardan veya piyasa ekonomisinden bahsetmek mümkün değildi. Ekonomik özgürlük arzusu ve hükümet politikalarına karşı güven eksikliği, Çinli girişimcilerin ülkeden göç etmelerine sebebiyet veriyordu. Ancak günümüzde, Komünist Parti’nin Çin’de varlığını sürdürmesine rağmen ekonomik anlamda bir hükümet baskısından bahsetmek mümkün değildir. Peki bu nasıl olmuştur?

Çin’in ekonomik yönden liberalleşmesinin temeli 1980’li yıllara dayanır. 1987’de Komünist Parti sekreteri Hu YAOBANG, Liberalizasyon Kampanyası’nı ilan etmiştir. Bu kampanyaya göre Marksist hükümet varlığını sürdürecek, aynı denizaşırı ülkelerdeki Çinli girişimcilerin Çin sınırları içinde iş yapabilmelerine izin verilecekti (Zweig, 12). Bu program sayesinde Çin hükümeti, işlerini denizaşırı gelişmiş ülkelerde yürüten yerel seçkinleri Çin’de iş yapmaya ikna etmeyi başarmış ve onlara ülkedeki verileri özgürce toplamak gibi bazı ayrıcalıklar tanımıştır (Zweig, 17). Çin bu yolla, bilim, teknoloji ve akademi ile ilgili planları gibi; yabancı yatırımlar konusundaki hedeflerine de ulaşmayı başarmıştır. Örnek vermek gerekirse 2003 yılında, San Francisco’da kendi şirketlerine sahip olan veya bir Amerikan şirketinde yüksek bir konuma sahip olan Çinli zenginler, Çin’e yerli ve yabancı yatırımlar getirmek amacıyla güçlerini birleştirmişlerdir (Zweig, 17). 1990 yılından bu yana denizaşırı ülkelerde iş yapan 380’den fazla Çinli girişimci Çin sınırları içinde iş yapmayı kabul etmiştir. Bu girişimcilerin %69’u, Amerika Birleşik Devletleri’nde iş kurmuş girişimcilerdir (Zweig, 19).

Türkiye ekonomisi de kendi varlıklı sınıfının göçünden, tıpkı Çin ekonomisi gibi olumsuz etkilenmiştir. Çin’deki “Liberalizasyon Kampanyası” gibi hükümet programları, Türk ekonomisini güçlendirmek için faydalı bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün gelişmiş ülkelerdeki Türk girişimcilerin sayısı hiç de az değildir. Bu seçkinlerin çoğu, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da kendi özel işlerini oluşturmuşlar ve bu işlerde ciddi anlamda başarılı olmuşlardır. Murat KENT (Coca-Cola CEO’su), Melih ABDULHAYOĞLU (Comodo Internet Security CEO’su), Fatih ÖZMEN (Sierra Nevada Corp. CEO’su) … Bütün bu şirketler, ABD’ye göçmüş Türk girişimcilerinin yönetiminde yer aldığı yahut kurduğu şirketlerdir. Yani, ABD ve Avrupa’daki Türk seçkilerinin ülkeye yabancı yatırım getirme potansiyeli bir hayli fazladır. Türkiye, yurt dışında ikamet eden zengin Türk iş adamlarını kendi sınırları içinde ticaret yapmaya çekecek hükümet politikaları ve düzenlemeleri oluşturmak zorundadır.

Türkiye yurt dışına göç etmiş eğitimli ve seçkin Türk nüfusunu Türkiye’ye geri getirmeyi seçen bir ülkedir. Bu yaklaşım hem hükümetin hem de vatandaşların ortak yaklaşımıdır. Örneğin TÜBİTAK’ın “Ters Beyin Drenajı” isimli göç programı, Türkiye’ye dönmeyi tercih edenlere yirmi dört bin lira burs ödeyerek, yeni iş imkanları yaratan, yeni araştırmalara bir milyar lira ayıran; kısacası yabancı ülkelerdeki nitelikli nüfusu tersine çekmeyi hedefleyen bir programdır (Ntv, 1). Türk halkı, seçkin ve eğitimli nüfusu Türkiye’ye geri getirmenin faydalı bir yol olabileceğini düşünseler de, 2018 yılında geri dönenlerin sayısı göçmen sayısıyla karşılaştırıldığında kimsenin Türkiye’ye geri dönme eğiliminde olmadığı aşikardır. Çünkü, gelişmiş ülkelere göçün tek nedeni, ekonomik etkiler değildir. Politik ve sosyolojik etkiler, en az ekonomik etkiler kadar beyin göçüne sebebiyet vermektedir. Uluslararası siyasetteki siyasi durum ve demografik yapı nedeniyle, seçkin ve eğitimli nüfusu Türkiye geri getirmeye çalışmak, ne yazık ki gerçekçi bir çözüm olarak karşımıza çıkmamaktadır. Bu sebepten ötürü Türkiye, eğitimli ve seçkin nüfusunu geri getirmeyi seçmek yerine, beyin göçünün yıkıcı etkilerini azaltmak için gelişmiş ülkelerde ikamet ettikleri süre zarfında bu nüfustan yararlanmanın bir yolunu bulmak zorundadır.

Kaynakça

Carlotta. Gall, Turks Leave in Droves, Draining Money and Talent. Online News. The New York Times. January 2019.

Kidd, Charles V., and William W. Marvel. The international migration of high-level manpower: its impact on the development process. Praeger, 1970.

NTV. For 24 Thousand Turkish Lira per Month, Come Back to Turkey. Online News/Biography. November 2018

Zweig, David, Chung Siu Fung, and Donglin Han. “Redefining the brain drain: China’s ‘Diaspora option’.” Science, Technology and Society 13.1 (2008): 1-33.

Zweig, David, and Chen Changgui. China’S Brain Drain to Uni Sta. Routledge, 2013.