Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Yaşadığımız dönemde Dünyada her ne oluyorsa ardında, altında, üstünde hep küresel devletlerin birbirine üstünlük sağlama çabası yatmaktadır. Teknoloji devidir onlar, bilimsel havzalar genellikle onlara aittir, akademik çalışmaların önemli bir kısmı oradadır, para da onlardadır. Bunların yarattığı güç ve güven de cabasıdır.

Diğer devlet ve devletçikler ise onların ve uzantılarının istediği kadar bağımsızdırlar. Çoğu zaman liderlerini bile küresel güçler belirler, yaşamlarına, gidişatlarına yön verilir. Kendilerine verilen alanda var olurlar. Kabul etsek de etmesek de maalesef durum bu. Onlar tarafından çizilen rotadan çıkıldığında ya da bunun ışıkları görüldüğünde size ayar yapmaya çalışırlar. Zaman zaman ince zaman zaman ise çok derin ayarlardır bunlar. Bu ayarların en derin ve çirkinlerinden biriyle 15 Temmuz 2016 akşamı karşı karşıya kaldık.

Gerçekliğine halâ inanmakta zorlandığımız son derece sinsi, örgütlü, kahpe ve acımasız bir kalkışma girişimi ile karşılaştık. Bu ciddi bir kalkışmaydı. Kimi darbe diyor ama konu darbe vb.nin daha ötesinde bence. Bir sonraki aşamasını düşünmek gerek. Olay sadece yönetimi ele geçirmekten ibaret değil. Öncesindeki en az 30 yıllık hazırlık dönemi, uygulama yöntemleri ve sonrasında yaratılacak çok yönlü terör, ayaklanma, olası işgal ve bölünme ortamı düşünüldüğünde büyük ve korkunç bir plan ortaya çıkıyor.

Türkiye son beş yıldır Suriye’de yaratılan bölgesel şekillendirme planının gafil oyuncusu olarak bir batağa çekildi.  Yürüttüğü taşeron ve hatalı politikalarla adeta kendi darağacını hazırladı. Bu hatalı politikanın mimarlarının zaman zaman tuzağa düşmeleri zaman zaman da çıkar beklentileri yüzünden sersem tavuğa döndürüldü. Küresel politika belirleyicilerinin tavşana kaç tazıya tut söylemlerini takip ederken büyük bir gaflete düştü. Buna dalalet ve hıyanetler de eklendi. Stratejik sığlıklar içinde bocaladı. Ulusal çıkarlarının zedelendiğini anladığı zaman politika değişikliği yapmak zorunlu hale gelmişti. Konu hükümet/muhalefet seviyesini çoktan geçmiş ve bir milli güvenlik meselesi haline gelmişti. Planlama ve uygulama milli bir üst aklı gerektirmiş ve izlenecek yol devlet politikasına evrilmişti. Bölge ülkeleriyle yaşanan sorunlar acilen giderilmeli, Rusya Federasyonu ile bozulan tüm ilişkiler onarılmalı, güçlendirilmeli, Suriye ile yeniden ilişki kurulmalı, İran’la yürütülecek mesai masa altından masa üstüne taşınmalıydı. Azerbaycan merkezde olmalıydı. Mısır’la da diyaloğa geçilmeli ve Akdeniz havzasında kayıplara bir son verilmeliydi. Bunları gerçekleştirmek için içeride işbirlikçi politika üreticileri, ileticileri ve yönlendirilmiş bataryalar temizlenmeliydi. Devlet aklı galip gelmiş ve yola çıkılmıştı. Burada hükümetin, muhalefetin kim olduğunun önemi yoktu.

Durum bu olunca bir “ayar” gelecekti kaçınılmaz olarak.  Bu sefer “ayar” çok acımasız oldu. Belki deşifre oldukları için, belki de ilk aşamada yeterli operasyonel güce ulaşamadıkları için olabilir ama sınırları çok zorladılar. Çok çabaladılar. Bu kez ilk raundu kaybettiler. 30 yıldır besledikleri çetenin önemli bir bölümünü yitiriyorlar. Kayıpları çok fazla oldu. İçlerinde sistemin her bir kurumuna sızdırdıkları uyuyan hücreler de var. Ama bitmediler. İfşa olmayanlar, kendini gizleyenler var. Bunların yaptığı en iyi işlerden biri takiyedir. Sadece inlerine değil, hücrelerine de girmek gerekiyor.

Başlangıçta sert, sonrasında zeki, uzun soluklu ve kararlı bir mücadele gerekiyor. Bu mücadele iç siyasi hesaplardan uzak, iyi niyetli, tamamen milli ve yeknesak yapılmak zorunda. Onuncu Yıl Marşı da, Türkiyem de Memleketim de, Dombıra da bizim.

Dünya siyasi tarihinde din istismarı ile yürütülen hiçbir politika amacına ulaşamamıştır. Ulaşamayacaktır da. Çünkü Yaradan bunu istememiştir. Herkesin bunu dikkate alması gerekmektedir.

Bu beladan kurtulacağız. Ancak başka kostümlere bürünmüş başka maskeler takmış yeni düşmanlara karşı da uyanık olmak zorundayız. Biz göreve hazırız. “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur”

Görünen o ki dış politikada ulusal çıkarlarımıza yönelik önemli bir değişim ve dönüşüm arifesindeyiz. Küresel paylaşımlar çerçevesinde daraltılmış haksız sömürü düzeni Dünyanın geri kalan çoğunluğun birlikteliğiyle sarsılmaya başlıyor. En azından gün doğumunun ışıkları görünüyor.

Saygılarımla

 

Rafet ASLANTAŞ

ANKA ENSTİTÜSÜ BAŞKANI