Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Bir süredir Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki operasyonlar gündemde. Türk Silahlı Kuvvetleri, Polis Özel Harekat unsurlarının da katıldığı operasyonlarda teröristlerin yanı sıra, basına yansıdığına göre uyuşturucu yapımında kullanılan hint keneviri tarlaları da imha ediliyor. Bu operasyonlar, örgütün şehir merkezlerine yerleştirdiği organize yapıyı çökertmek açısından büyük önem taşıyor.

Anlatalım…

Terör örgütleri faaliyetlerini sürdürmek ve varlıklarını devam ettirmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Barınma, beslenme, giyecek, tedavi, ulaşım ve haberleşme ihtiyaçlarını karşılaması; yayın ve propaganda materyallerini hazırlaması; silah, mühimmat teminini sağlayabilmesi gerekmektedir ve bunun için de gelir elde etmek zorunda kalırlar. Bunları yapamaması, örgütü hareketsiz bırakabilir.

Bu çerçevede özellikle soğuk savaş sonrasında mafya olarak adlandırılan organize suç örgütleri ile yakınlaşmışlardır.

ABD’li terör uzmanı Louise Shelley organize suç örgütleri ve terör örgütlerinin bağlantılarını şu şekilde maddelemiştir:

– Teröristler kendilerini finansal olarak desteklemek için organize suç faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.

– Organize suç örgütleri ve teröristler ağ yapıları halinde faaliyet gösterirler ve bu yapılar bazen kesişirler ve teröristler bu yapıları kullanarak uluslararası suç organizasyonları arasında kendilerini gizleyebilirler.

– Organize suç örgütleri ve teröristler hükümet kontrollerinin az, kanun uygulamalarının ve sınır güvenliğinin zayıf olduğu bölgelerde faaliyet gösterirler.

– Organize suçlular ve teröristler amaçlarına ulaşmak için yerel görevlileri kullanırlar.

– Organize suç örgütleri ve teröristler modern teknolojinin imkânlarını kötüye kullanarak iletişim kurarlar.

– Organize suç örgütleri ve teröristler çoğunlukla aynı yöntemleri kullanarak paralarını aklarlar ve çoğunlukla aynı operatörü kullanarak paralarını transfer ederler.

Yüzbaşı Bekir Gücenmez, Kara Harp Okulu yüksek lisans tezinde bu ilişkinin aşamalarını şu şekilde aktarıyor:

Terörizm ve organize suç örgütleri ilişkisinin ilk seviyesi ittifak kurmaktır. Terör örgütleri finansman sağlamak, organize suç örgütleri ise güvenlik sağlamak için birbirleriyle ittifak arayışı içindedirler. Terör örgütleri ile işbirliği yapan organize suç örgütlerinin caydırıcılığı artmaktadır. İkinci aşamada suç örgütleri terör taktiklerine başvurarak faaliyetlerini sürdürürken, terörist örgütler suç faaliyetlerini bizzat kendileri yürütmektedir. Kullanılan benzer taktikler işbirliğine yöneltmektedir. Üçüncü aşama siyasi motivasyonlarla hareket eden organize suç örgütleri ile terörist amaçlarının dışında kazanç elde etme ile ilgilenen terör örgütlerini kapsamaktadır. Yakınlaşmanın son noktası ise Kara Delik Sendromu ile ifade edilmiştir. Bu durum merkezi otoritenin güçsüz, yoksulluğun fazla olduğu başarısız devletlerde görülmektedir. Bu noktada suç ve terör motivasyonları örgütleri zayıf devlet üzerinde ekonomik ve siyasal kontrolü ele geçirmeye yönlendirmektedir.[1]

Bu iki suç mekanizması arasında bazı farklılıklar da vardır. Bunları şu şekilde maddeleyebiliriz:

  • Terör örgütleri siyasal bir amaç, organize suç örgütleri ise kazanç elde etmek için çalışır.
  • Terör örgütleri kendi siyasi iktidarlarını kurmak için eylemler yapar. Organize suç örgütleri ise kazançlarını kaybetmemek için mevcut sistemin istikrarından yanadır.
  • Terör örgütleri şiddeti iletişim aracı olarak kullandığı için eylemlerini sahiplenir, duyurur. Organize suç örgütleri için esas ise gizliliktir. Bu nedenle yaptıkları faaliyetleri gizlilik içinde yürütürler.

Terör örgütlerinin Soğuk Savaş sonrasında bölgesel ve küresel bir nitelik kazanmasından sonra, mali ihtiyaçları da arttı. Bu nedenle yer altı dünyasının yüksek getirili işleri bu örgütler açısından cazip bir kaynak olarak görünmeye başladı. Bu çerçevede doğrudan veya dolaylı bir şekilde organize suçlarda boy göstermeye başladılar. Yeraltı dünyasının bu büyük kazanç yapısı dünyadaki birçok örgütün olduğu gibi PKK terör örgütünün de dikkatini çekmişti. 1990’lı yıllarla yoğunlaşan ve 2000’li yıllarla zirve yapan bu organize suç ağı, örgütün şehir merkezlerinde de güç kazanmasına neden oldu. Özellikle büyükşehirlerde kendilerine bağlı militanlar ile anlaştığı organize suç örgütlenmeleri şehir merkezlerinde de örgütün mali kaynağı haline geldi.

Uyuşturucu, silah, insan, akaryakıt kaçakçılığı önemli gelir kalemleri arasında yer almaya başladı. Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın hazırladığı kaçakçılık raporlarında, PKK terör örgütünün rolü ayrıntılı bir şekilde anlatılır oldu. 2015 yılında askeri istihbarat tarafından hazırlanan bir raporda, örgütün 2014 yılı kaçakçılık gelirleriyle ilgili veriler yer almıştı:

– Uyuşturucu kaçakçılığı: Tahmini gelir 1.62 milyar Avro (4 milyar 533 milyon TL), tespit edilen yurt içi rakam 180 milyon Avro (503 milyon TL)

– Yasadışı göç ve insan kaçakçılığı: 5 milyon Avro (14 milyon 132 bin TL)

– Silah ve mühimmat kaçakçılığı : 25 milyon Avro (70 milyon 664 bin TL)

– Akaryakıt kaçakçılığı: 40 milyon Avro (113 milyon 63 bin TL)

– Sigara kaçakçılığı (diğer gelirler içinde değerlendiriliyor): 14 milyon Avro (39 milyon 572 bin TL)

– Sözde vergilendirme: 10 milyon Avro (28 milyon 265 bin TL)

Bu arada bu ağın sadece mali getirisinin olmadığını, bombalı saldırılarda da kullanıldığını unutmamak gerekiyor. Bu faaliyeti Mete Yarar ile birlikte yazdığımız “Bu Delileri Bir Araya Getirmeyecektiniz-Vatan Uğruna” kitabımızda şu bilgilerle aktarmıştık:

“Biz gençlik teşkilatını, silahları vs. konuştuğumuzda şöyle bir sonuç çıkıyor: Orada bir gençlik teşkilatı var, silahlar geliyor vs. Özerk yönetimi sağlayacak olan (kendi deyimleriyle) sivil emniyet birimleri vs. Ama fotoğrafın tamamı eksik kalır. Bu yapının içerisinde sözde kurulan mahkemeler, vergi daireleri, bütün devletin yapısını içine alan bir örgütlenme var. Hatta belki de en tehlikelisi, Türkiye’nin her tarafında yeraltı teşkilatını da, yani mafyayı ve organize suç örgütlerini de kontrol altına alan bir yapıdan bahsediyoruz. Gözden kaçan çok önemli bir noktadır bu. Terör örgütünün Suriye’den, Irak’tan, İran’dan gelen bütün kaçakçılık faaliyetlerini ve bunu yapan grupları organize ettiğini bazen unutuyoruz. Bu yüzden bu malzemeler hangi yerden sevk edildi sorusunun içerisinde, basit bir terör örgütünden bahseder gibi konuşuyoruz. Ama tablo öyle değil. Her kaçak malzemeden vergi alan, kaçakçıları organize eden, hangi malzemeyi götürdüğünü bilen bir örgütten bahsediyoruz.

Ayrıca bu kaçakçıları uyuşturucu, silah, petrol vs. gibi sevkıyatlar için de kullanıyor. Bugün Suriye ve Irak’ın içerisinden gelen malzemelerin birçoğunda bunlar var. Geçmişte de böyleydi. Ancak özellikle son dönemde Suriye’den yapılan sevkıyatların içerisinde kaçakçılarda bulunmaması gereken bazı özel malzemelerin bulunduğu net olarak belli. Araştırılınca görülecektir. Suriye’nin içerisinden bunu gönderebilecek kanala sahipler. Türkiye’nin herhangi bir yerine bu malzemeyi sevk edebilecek organize suç örgütleri de kontrolleri altında. Bu ağı gençlik yapılanması üzerinden oluşturdular. Bulundukları şehirlerdeki suç örgütlerinin de üzerine gittiler, gözlerini korkuttular ve kontrol altına aldılar. Farklı farklı kişileri örgütün içine almaya çalıştılar. Paralel olarak Batı’daki banliyö benzeri yerlerin kontrolünü de ele almaya çalıştılar. Bazı yerlerde de bunu maalesef başardılar. Bu nedenle Hani, Lice bölgesinden çıkan bombalı bir aracı İstanbul’a sevk eden bir örgüt üyesine artık gereksinim duymuyorlar. Herhangi bir suç örgütü bu malzemeyi başka bir yere sevk edebiliyor.

13 Mart’ta Ankara’daki canlı bomba saldırısı buna bir örnektir. O saldırı öncesinde şöyle bir organizasyon zinciri oluşmuştu: PKK ile alakası olmayan araba kaçakçılığı yaptığı bilinen bir örgüt İzmir’den bir arabayı kaçırıyor. Uzmanlık alanları olduğu için çaldıkları arabayı kopya araç olarak hazırlayıp izlenemez hale getiriyorlar. Bu arabayı daha sonra terör örgütüne teslim ediyorlar. Sonraki aşamada da arabaya, götürüldüğü Diyarbakır’ın Lice ilçesinde bomba yükleniyor. Daha sonra başka bir ekip tarafından alınıp Ankara’ya getiriliyor. Burada da yine örgütün kontrolünde olduğu bilinen TAK isimli gruba veriliyor. Bu grup da bombalı aracı intihar eylemcisine teslim ediyor. Sonrası hepimizin bildiği saldırı gerçekleştiriliyor. Gördüğünüz gibi tablo çok açık. Birbirinden farklı gruplar aynı yere hizmet etmeye başlamışlar.”[2]

Bu özet bilgiler ve rakamlar gösteriyor ki, terör örgütünü eylem yapamaz hale getirmek isteniyorsa, bu organize suç ağına da darbe indirmek büyük önem arz ediyor.

İşte Lice’de yapılan operasyonları ve yok edilen uyuşturucu üretim tarlalarının imha edilmesini bu çerçevede incelemek gerekiyor.

[1] http://www.kho.edu.tr/Dokuman/enstitu/tezler/Bekir_Gucenmez.pdf

[2] Mete Yarar-Ceyhun Bozkurt, “Bu Delileri Bir Araya Getirmeyecektiniz-Vatan Uğruna”, Destek Yayınları, Mayıs 2016, s. 219-221

I am message box. Click edit button to change this text.