Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

9 Ekim 1937 yılında bizzat Atatürk tarafından hizmete açılan ve açılışında neredeyse dönemin tüm devlet erkânının hazır bulunduğu Nazilli Sümerbank Basma Sanayi Fabrikası, Cumhuriyet’in 1. Beş Yıllık Sanayi Planı’nın ilk önemli eserlerindendi ve Sümerbank’ın devlet eliyle kurduğu ilk Türk basma fabrikasıydı. Rusya ortaklığında yapılan fabrikanın makineleri ve teknik gereçlerinin büyük çoğunluğu, narenciye karşılığında temin edilmişti.

Sümerbank Nazilli Kombinası sıradan bir fabrikadan ziyade, aynı zamanda bir eğitim ve kültür yuvasıydı. Bandosu, korosu, futbol takımı, okulu, kreşi, hastanesi, spor alanları, kooperatifi, giyim mağazası, Gıdı Gıdı ismi verilen treni, baloları, tiyatrosu, sineması ve çeşitli etkinlikleri ile savaşın en kötü hallerini yaşamış olan yöre insanlarının, 1937 yıllarında başka bir ruh haline girmelerini sağlamıştı.  Ve Nazilli’de Atatürk’e teşekkür etmek için altın bir anahtar yaptırılmış, fabrika bu anahtarla açılmıştı.

18

“Çevre halkı, zamanlardır özlemini çektikleri fabrikanın, Atatürk eliyle açılacağını öğrenince, yirmi iki ayar altın anahtar yaptırmışlardı. Koskocaman anahtar… Yanında Başvekil Celal Bayar vardı, anahtarla kapıyı ‘Hayırlı uğurlu olsun…’ dileğiyle açtı, üzerinde bırakmadı, Celal Bayar’ın mendil cebine yerleştirdi: ‘Altın, milletin hazinesinde durur,’ dedi.” [1]

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası ile ilgili olarak pek çok köşe yazısı, araştırma yazıları ve akademik makaleler yazılmakta fakat Atatürk – Celal Bayar – Nazilli – Efeler ilişkileri işlenmemektedir. Ancak Sümerbank ile büyümüş bir Türk evladı olarak çocukluğumuzdan beri yerel söylencelerde duyarız: “Sümerbank’ın devlet eliyle kurduğu İlk Türk basma fabrikasının Nazilli’ye açılmasının sebebi; Atatürk ve Celal Bayar’ın, Milli Mücadele’deki hizmetleri sebebi ile Demirci Mehmet Efe ve kızanlarına teşekkürü içindir.” Bu söylenceyi belgelemek ise mümkün olmamıştır. Öte yandan Sümerbank’ın açılışında Atatürk’ün yanında olan Afet İnan, “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” adlı eserinde şöyle diyor:

“Nazilli Kombinası… Tren, sabahtan beri verimli, sulak ve yeşillik vadide ilerliyor. İki taraftan yükselen dağlar doğanın en çok özenerek işlediği kıvrımlarıyla şekil almış olan bu yerlerin sahibi olarak da en iyiyi seçmiş: Bu yurt Türk’ün mukaddes toprağı! Nazilli’ye yaklaşıyorduk; Atatürk, H. Reşid Tankut’a sordu, ‘Nazilli ne demektir?’

O’nun izahatı bitmeden trenin içini genç, gür sesler doldurmuştu. Eski ataların bugünkü çocuklarının sesleri, tarihin engin derinliklerinden gelen sesler gibi uğulduyor ve çınlıyordu: “Yaşa Atatürk!’”

Bu candan gelen seslerle kuvvetlenen heyecan, istasyona indiği zaman Atatürk’ü daha çok sarsmıştı. O, halk içinde mutlu anlarını yaşıyordu. Ülkesine yaptığı büyük işlerin üstüne, iradesini temsil eden adımlarıyla ilerliyordu.

Atatürk etrafını saran Nazilli halkının coşkun alkış sesleri içinde Halkevi’ne gitti. Başbakan Celal Bayar, altı yıl önce bu salonda geçen bir konuşmalardan söz etti. Konu serbest rejimle devletçilik prensibi üzerine imiş. O zaman bir fabrikanın Nazilli’de kurulması üzerinde konuşulmuş.

İşte bugün gerçekleşen bu iş için Atatürk ve ülke büyükleri, bu kasabada bulunuyorlar. Küçük vagonlara binildi, şehrin biraz ilerisinde fabrika kombinasına doğru yol alınmıştı. Cumhuriyet hükümetinin, Birinci Beş Yıllık Endüstri Programı’ndan bir maddeye dayanarak gerçekleştirilen bu eseri görmeye başlamıştık. Fabrika binalarına giden yollar halkla dolu idi. Atatürk’ün yoluna katılan kalabalık, meydanda yer almıştı. İlk binaya giriş, küçük çocukların sepetlerde tuttukları pamuk dalları içinden oldu. Hepimiz yakalarımızı bu pamuk dallarıyla süsledik. Bu binada fabrika müdürünün değerli açıklamalarını dinliyorduk. İlk basmalardan bir top masa üzerine konuldu. Bu top kırmızı beyaz kurdelelerle bağlanmış; Türk pamuğunun değerlenen bir parçası olarak ne çok manalar ifade ediyordu. Türk, kendi malını kendi topraklarının verimine el emeğini katarak üzerine giyecek; fakat bu emekler yüzyılın ileri buluşlarından makineleşen kısmından en çok pay alacaktır. Türk’ün el emekleri artık sadece el tezgâhlarında yer tutamaz. Ona bugünkü yaşam gereklerini karşılayacak elemanlar lazımdır. Nazilli fabrikası bu ihtiyacın bir örneğidir.

Kombinanın tamamlandığı vakit alacağı şekil, duvardaki haritada çizgilerle saptanmıştı. Bugün bitmeyen yerler yalnızca bahçe ve park kısımları idi.

Balkondan şehir namına söylenen nutuk dinlendi. Celal Bayar, İnönü hükümetinin uygulamalarından olan bu eseri, mutlak rakamlarla canlandırdı. Bu nutuk, devletçilik prensiplerine dayanarak yapılan işlerin ekonomik ifadeleriyle dolu idi. Nutuk bitince, Türk’ü giydirecek olan Türk işçileri erkekli kadınlı, Atatürk’ün önünde geçit resmi yaptılar. Bir örnek giyinmiş kadın işçiler, Türk yurdunda işbirliğinin canlı sembolleri idi. Kayseri fabrikasının spor kulübü de bu törende yer almıştı. Elimize verilen planlara göre ilk kısmın önüne geldik. Atatürk, kırmızı kurdele ile bağlanmış sarı madenden Sümerbank harfleri ile yapılmış bir anahtar ile kapıyı açtı. Herkes içeriye girdi. Dışarıdaki hava sıcaklığı, bu binada teknik gelişmenin seyrine uyularak, yerini serinliğe vermişti.

Fabrika direktörünün rehberliğinde yürüyoruz. Pamuk, işleyen makinelerle türlü şekiller alıyor; iplikler, binlerce makaralar üzerinde kümeleşiyordu. Makaralar çözülerek tezgâhlarda yer almış, büyük bir salonda tezgâhların bulunduğu yerde her makinenin başında duran bir işçi ‘Marş’ emrini bekliyordu. Direktör, Atatürk’e hitap ederek, ‘İşlemek için emrinizi bekliyorlar’ dedi. Büyük yerden gelen emir, 480 makineyi birden gürültülü bir faaliyete koydu. Bunun üzerine Atatürk şöyle konuştu: İşte halka refah verecek sesler!”

Her makine, işçisinin kumandasıyla işliyordu. Kumaşlar dokunuyor, yıkanıyor, renkleniyor, nihayet kimyanın modern tekniğine ulaşıyor ve renk renk çiçeklerle bezeniyordu. Kırmızı, mavi; gözü okşayan her renk basmalarda yer alıyordu.

Burada aynı zamanda yeni bir şey öğrendik. Anadolu’nun her yöresinin bir renk seçişi varmış. Onun için Türk sanatkârı, Türk zevklerine hitap etmeye mecburdur, gerek renklerinde, gerekse çiçeklerinin seçilişinde… En nihayet basmaların top haline konduğu dairede gezme işi bitti. Herkes bu eser karşısında memnun ve neşeli idi. Çünkü ülke, ulus için onun zevki için ve nihayet pek kaçınılmaz bir ihtiyacı için işleyen bir eser kazanmıştı.” [2]

Afet İnan’ın aktardığı bu kıymetli hatıralar içerisindeki bir bölümden de anlaşılacağı üzere, 1931 yılında Nazilli’de bir fabrika açmaya karar verilmiş. Ve Celal Bayar bu kararı Nazilli’de yaptığı görüşmelerden sonra almış.

Milli Mücadele günlerinde, Galip Hoca ismi ile Nazilli’ye gelerek Demirci Mehmet Efe’nin danışmanlığını yapan Celal Bayar’ın, Demirci Mehmet Efe ile dostluğunun zaferden sonra da sürdüğü bilinmektedir. Celal Bey Nazilli’ye her gelişinde mutlaka Demirci Efe ile bir araya gelmiştir. Dolayısı ile yerel söylencenin her ne kadar belgesi olmasa da Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’ın aktardığı önemli bilgi, Celal Bayar’ın Nazilli’de Demirci Efe’yi ziyaretleri, Atatürk’ün bizzat gelip kendi eliyle fabrikayı açması ve Demirci Efe’nin kızanları ile oğlunun Atatürk’ü karşılamış olmaları dikkate alındığında, kanaatime göre aslında durum ayan beyan ortadadır.

12

11

Bu fabrikanın Nazilli’de kurulmasının elbette yörenin coğrafi konumu, Akçay ve Menderes Nehirleri ile beslenen ovalarının bereketli oluşu, pamuk üretimi için verimli bir bölge olması gibi önemli etkenleri vardır.

Ancak Milli Mücadele’deki hizmetleri sebebi ile zeybeklere ve komutanları konumunda olan Demirci Mehmet Efe’ye gönderdiği telgraf ile“ Aydın ve Havalisi Kuvayi Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe kardeşime: Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Aydın’ın bu doğru özlü ve fedakâr evlatları, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gâvurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakârca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifa ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin. Kendilerine ve umum kumandanları olan zat-ı alinize Büyük Millet Meclisi’nin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder, gözlerinizden öperim. Kardeşim efendim… Ankara, 11 Haziran 1920. İmza: Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal” [3] diyerek onurlandıran ve teşekkür eden Atatürk ayrıca Demirci Efe’ye: “Sen ihanetin bel kemiğini kırdın!”[4] demiştir.

Sonuç olarak, bugüne kadar bu konuda bir belge ve kaynak ortaya çıkarılamamış olsa da Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün ve işgale karşı Nazilli’de zeybeklerle birlikte çalışan Celal Bayar’ın, bu fabrikayı Nazilli’de kurmalarının başlıca sebebinin Demirci Mehmet Efe ve yöre zeybeklerine bir teşekkür için olduğu açıktır. Ve Atatürk’ün 1937 yılında Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın açılışında söylediği, “Nazilli istikbalde vilayet olacaktır” sözü, sanıyorum Sümerbank’ta çalışmış ve Nazilli’de doğup, büyümüş herkesin yüreğinde, yıllardır dinmeyen bir ızdıraptır…

*

[1] Kaynak: İnönü Vakfı. http://www.ismetinonu.org.tr/tarihte-bugun-9-ekim/

[2] Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (Yeni Baskıya Hazırlayan: Arı İnan) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Sena Ofset, 2007 İstanbul, s. 230, 233.

[3] (Merhum) Avukat Mehmet Demirciefe arşivi.

[4] Naci Sadullah Daniş, Demokrat İzmir Gazetesi, Cepkenliler yazı dizisi, sayı: 81, 1970.