Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Zeytin Dalı Harekâtı devam ediyor. Harekât bölgesinden sıcak haberleri takip ediyoruz. Gelen bilgiler yüksek başarı oranını gösteriyor. Bu durum sürpriz değil. Harekât bölgesinin gerisinde gerçekleştirilen ve hazırlığı aylarca süren yığınaklanma başarının ilk belirtisiydi. Harekâtın hemen öncesinde bir TV programında nasıl bir harekât olur sorusuna ‘Net bir harekât bekliyorum’ diye yanıt vermiştim. Yığınaklanma hazırlığını az çok takip eden ve konuyu bilimsel olarak ele alabilen herkes bu yorumu yapabilir.

Yığınaklanma önemli bir süreçtir. Bu safhada harekâtın yapılacağı cephenin hemen gerisinde o harekâta katılacak askeri unsurlar toplanır, göreve uygun olarak teşkilatlanma gerçekleştirilir, birliklerin tertiplenmesi sağlanır, sorumluluk bölgeleri belirlenir, lojistik üsler kurulur, ana ve tali ikmal yolları belirlenir ve hazırlanır, keşif ve istihbarat faaliyetleri gerçekleştirilir. İlave olarak göreve yönelik ihtiyaç duyulan eğitimler tamamlanır, atış eğitimleri yapılır. Ateş altına alınacak hedeflerle ilgili bilgi güncellemeleri gerçekleştirilir. İşte bahsettiğim bütün bu çalışmalar askerlik biliminin gereğidir. Başarı gereksiz hamasetlere ve tesadüflere bırakılmaz. Zeytin Dalı Harekâtı öncesinde de Afrin bölgesinin batısında ve kuzeyinde nitelikli ve uzun soluklu bir yığınaklanmanın gerçekleştirildiğini gördük.
 
Ayrıca her bir harekâtın yığınaklanması da farklı olur. Bu şu demek: Yani siz Afrin bölgesine yönelik harekât için yaptığınız yığınaklanma ile Membiç’e, Fırat’ın Doğusu’na, Sincar’a, Kandil’e gidemezsiniz. Her bir harekâtın yığınaklanması, lojistiği farklı olur. Kuvvet yapısı bile değişebilir. Söylem hatalarına biraz dikkat edelim.
 
Fırat Kalkanı Harekâtı’ndan alınan önemli dersler de göz önünde bulundurulmuş. Harekâtı gerçekleştiren kuvvet yapısı doğru kurulmuş. Hava Kuvvetleri’nin Kara Kuvvetleri unsurlarını destekleyen taarruzları son derece etkili ve hedef istihbarat çalışmaları çok iyi yapılmış. Senkronizasyon da gayet iyi görünüyor.
 
Ocak ayının 20’sinde başlayan Harekât hakkında bir gün sonra ‘Zeytin Dalı’ adlı bir makale yazmıştım. Okuma fırsatı bulamayanlar bakabilirler (http://ankaenstitusu.com/zeytin-dali/). Bahse konu makalede bazı konuları özellikle vurgulamıştım. Siyasetçisinden medyasına, sivil toplumdan konu yorumcusuna kadar hepimiz için önemli bir süreç olduğunu ifade etmiştim. Bu konuları katıldığımız Tv programlarında da vurguladık. Sanıyorum aradan geçen günlerde ne demek istediğimiz açıklığıyla anlaşıldı.
 
Her bir savaşın/harekâtın askeri ve politik hedefleri olur. Politik hedefler ilgili yönetsel makamlar, askeri hedefler ise mutlaka askeri makamlar ya da Savunma Bakanlığı makamları tarafından ifade edilmelidir. İşin ciddiyeti, harekâtın insicamı ve arzulanan hedeflerine ulaşması bu sayede mümkün olabilir. Siyasi makamların sıklıkla askeri hedefleri seslendirmeleri harekâtı yapan birliklerin motivasyonu ve emir komuta sürecinin etkinliği üzerinde son derece olumsuz etkiler yapabilir. Her düzeydeki birlik komutanı baskı altında kalabilir ve kafa karışıklığı oluşabilir. Fırat Kalkanı’nda bu hataları görmüştük. Biraz özen lütfen.
 
Harekâtın nasıl gittiğine dair en güzel askeri ifade şudur: ‘Planlandığı şekilde yürütülüyor.’ Planlama zaten mutlak başarıya yöneliktir. Eğer işler gerçekten planlandığı gibi gidiyorsa böyle söylenir.
 
Savaşın, her türlü harekâtın, çatışmanın ve hatta terör eylemine maruz kalmanın en kötü yüzü kaybedilen canlardır. Onun için Büyük Önderimiz “Harp zorunlu ve hayati olmalı ama milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe harp bir cinayettir.” demiştir. Gelinen noktada Atatürk’ümüzün Anavatana katılması için önemli ve arzulu bir mücadele sarfettiği Hatay’ın ve dahi İskenderun’un, Mersin’in ve Kıbrıs’ın güvenliğini ve tedbir alınmazsa yakın gelecekte sosyal/ekonomik yaşam alanlarımızı tehdit edecek taşeron terör yapılanmasına karşı haklı bir mücadele verilmektedir.
 
Üzüm yemek açısından birkaç hususu daha vurgulamak istiyorum.
 
* Harekâta yönelik bilgilendirme brifingleri medyaya ve dolayısıyla kamuoyuna düzenli olarak verilmelidir. Söz konusu brifinglerin uygun görülecek bir merkezde tüm medya unsurlarına aynı anda ve tek ağızdan/elden iletilmesi seçilmiş bir iki asker kökenli yorumcu ya da TV programcısı üzerinden bilgilendirme yapmaktan çok daha etkili ve bilgi kirliliğini ile kara propagandayı etkisizleştirme açısından da daha değerli olacaktır. Takdir ilgililerin.
 
* Milli Güvenliği ilgilendiren bir konu için gerçekleştirilen askeri bir harekât şüphesiz hiçbir gruba ait değildir. Bu konu siyaset üstüdür. Zaten sağlanan büyük mutabakat bunun göstergesidir. Siyasi yelpaze muhalefet partileri ve iktidar partisi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne desteğini ifade etmiştir. Sivil toplum örgütleri ve medyada da ortak bir akıl oluşmuştur. Bunlar çok önemli değerlerdir. Gerek siyasi alanda gerek sivil toplum alanında farklı seslerin çıkması da son derece normaldir. Dış kurgulu etki ajanlığı yapılmadığı sürece tüm farklı düşüncelere saygılı olmalıyız. Kimseyi de dinlemeden, anlamadan itham etmemeliyiz. Savunamayacağımız bir husus olmadığına göre fikirleri fikirlerle ve bilimsel platformlarda karşılamalıyız. İnsanlar kendilerini savaş karşıtı ilan edebilirler ve konuya sadece bu pencereden bakıyor olabilirler. Onlara fikirlerinin son derece insani olduğunu ancak harekât yapılan bölgede jeopolitik kurgulayıcılar tarafından savaşı tırmandırmak üzere teşvik edilen terör örgütlerinin bulunduğunu, uyuşturucudan silah simsarlığına, insan ticaretinden organ kaçakçılığına kadar her türlü pisliğe bulaşmış katil örgütlerin verilen silahlarla bölgede otonom bir terör havzası oluşturduğunu, bu tehdidin yakın geçmişte Ankara’yı, İstanbul’u, İzmir’i, Diyarbakır’ı, Antalya’yı ve bir çok yerleşim yerimizi hedeflediğini, yaşamı gerçekten zehirlediklerini sabırla ve hoşgörüyle anlatmalıyız. İlgileniyorlarsa siyasi tarih örneklerini ve jeopolitik gerçekleri ifade etmeliyiz. Katılan olacaktır, katılmayan olacaktır. Bu da doğaldır. Her karşıt düşünceye her seviyede ve sertlikle yanıt verilmez ki. Bu işler eğitimli ve uzman kişi ve birimlerce yürütülür. Büyük olmak kavrayabilmeyi gerektirir. Tahammülsüzlük küçültür.
 
Diğer bir nokta ise özellikle siyasi platformlarda seslendirilen “Gerekirse ben de Afrin’e giderim!” söylemleri. Motivasyon ve milli hassasiyetlerin dillendirilmesi güzeldir. Ancak ortada bir sınır ötesi harekât vardır. Genel seferberlik de olmadığına göre bu söylemler boşa düşmektedir. Seferberlikte de doğal olarak daha önce askerliğini yapmış yaşı uygun, enerjisi, gücü nisbeten daha yüksek yurttaşlar davet edilir. Şu an Afrin’de istihbaratı, lojistiği, bilgi desteği ve diğer fonksiyonlarıyla önemli bir askerî harekât gerçekleştiriliyor. Askerlik bir bilimdir. Bölgede yaşı, rütbesi, eğitimi, uzmanlığı belli askeri personel görevinin başında olduğuna göre herkes kendi işini yaparsa daha iyi olur. Şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dikkatini dağıtmadan, politize etmeden tam destek vermeliyiz. Eğrisiyle doğrusuyla faaliyet sonu incelemesi daha sonra yapılacaktır.
 
Arzumuz Zeytin Dalı’nın askeri hedeflerine ulaştıktan sonra en az zaiyatla sona ermesidir. Politik hedefler muğlak ve değişken olmamalıdır. Her türlü dış yönlendirmeden uzak Cumhuriyetimizin milli çıkarlarına uygun ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı davranmalıyız. Harekât yaptığımız bölge Suriye topraklarıdır. Suriye Devleti ile gerekli temasları derhal kurarsak ve terör örgütleriyle mücadeleyi birlikte yürütürsek harekâtı sürdüren birliklerimizin emniyetini sağlamlaştırır ve teröre karşı daha kalıcı çözümler sağlarız.
 
Suriye Devleti de 30 yıllık süreç içinde Hafız Esad döneminden bu yana başta Afrin olmak üzere bölgeyi emanet ettiği yapının ironik olarak bugün kendilerince hain olarak nitelendirildiği sürece nasıl gelindiğinin hesaplaşmasını ayrıca yapacaktır. Ancak şimdi teröre ve kurgulayıcılarına karşı dayanışma zamanıdır.
 
Akıl yolundan şaşmayalım.