Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

KCK terör örgütü, “kıra dayalı şehir savaşı” stratejisi çerçevede günümüzü en çok ilgilendiren tehdit unsurunu harekete geçirdi. Önce “Çözüm Süreci”nde sürekli karşımıza çıkan Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDGH), ardından da 2015 yılı sonlarında oluşturulan Yekineyen Parastina Sivil (YPS-Sivil Savunma Birlikleri)[1] adlı örgütlenmeler, KCK terör yapılanmasının en önemli şehir ayağını oluşturdu. Özellikle YDGH, süreç boyunca sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde değil, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde de çok sayıda terör eylemine imza attı.

Biraz geçmişe gittiğimizde, özellikle askerlerin geçmişte siyasallaşma ve milisleşme uyarıları yaptığı hatırlanacaktır. Örneğin, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 12 Aralık 2007 tarihinde, Genelkurmay ATASE Başkanlığı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM)’nin Merkez Orduevi’nde düzenlenen “PKK Kongra/Gel Terör Örgütüne Yönelik Ekonomik ve İdeolojik Desteğin Kesilmesi” konulu sempozyumda yaptığı konuşmada, PKK’nın siyasallaşma ve legalleşme stratejisine aşağıdaki şekilde vurgu yapmaktaydı: “Terör hem siyasallaştı, hem de legalleşti, legalleşmeyen tek şey, onun silahlı terör boyutu. Silahsız terör boyutu, ona bir katılımcı yorum da yaptı, siyasallaşması bitti. Legalleşme, legalleşmenin bir kısmı tamam, örgüt bazında legalleşme, örgütün legalleşmesi kaldı.”

Büyükanıt, 12 Nisan 2007 tarihinde düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında da PKK ile mücadelede milis güçlerinin veya işbirlikçilerinin etkisiz hale getirilmesinin çok önemli olduğuna vurgu yapmış ve “teröristi dağda tutan işbirlikçileridir, bunlar etkisizleştirilmeli” demişti. Büyükanıt’a göre PKK; eğitim ve lojistik destek alanı olarak Kuzey Irak, mücadele alanı olarak Türkiye ve siyasi alanı olarak da Avrupa olmak üzere üç alanda faaliyet gösteriyordu.

Dikkat çekici bir biçimde “milis” kavramını kullanan Büyükanıt, aslında PKK’nın bir tür “siyasallaşma, legalleşme ve milisleşme” çizgisini takip ettiğini ifade etmeye çalışıyordu. “Milisleşme” ise, aslında örgütün kentsel yapılanma çabasına bir atıftı. Büyükanıt’a göre milisler, terör örgütünün ihtiyacını karşılayan, yardım götüren, haberleşme yapan ve patlayıcı döşenecek yerleri hazırlayan kişilerdi. Milis güçlerinin barındıkları yerler şehirler, kasabalar, halkın içiydi. Bu da silahlı kuvvetlerin etki planı dışındaydı.

Askerlerin dikkat çektiği milis yapılanması, adım adım örgütlendi. Geçmişte de terör örgütü lehine birçok şehir eyleminde gençler/çocuklar öne sürülüyordu. Ancak şehirlere yönelik “şehir gerillası” oluşturulma stratejisi çerçevesinde bu çocuklar, bir örgütlenme altında toplanmaya başlandı. Bu çerçevede, daha önceki satırlarda da aktardığımız gibi 2011 yılı başında “KCK Asayiş” adı altında bir örgüt ortaya çıktı. Bu örgüt daha sonra geliştirildi. Çözüm Süreci’ndeki havayı kendi lehine kullanmak isteyen terör örgütü, Cizre’de YDGH’nin kuruluşunu ilan ederek, ilk ciddi adımı attı. KCK operasyonlarıyla yediği darbeyi, süreçte başlayan yumuşama neticesindeki tahliyelerle kırmayı hedefleyen terör örgütü, şehir merkezlerindeki ağırlığını artırdı. 2013 yılının Ağustos ayında hazırlanan Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı raporunda YDG-H için şu tanım yapılıyordu:

“Kırsal alanda ortaya çıkabilecek bir boşluğun doldurulması ve bölgede örgütün etkinliğiin hissettirilmesi adına veya olası bir serhildan-şehir gerillası stratejisi kapsamında silahlı mücadeleyi ve kentsel ayaklanmayı paralel yürütmesi amaçlanan YDG-H/YDG-K yapılanmalarının 2013 yılı başından bu yana Kentsel Alanda faaliyetlerini arttırarak sürdürdüğü görülmüştür.

Söz konusu yapılanmaların gençlik örgütlenmesinin yanında sözde asayiş yapılanması olarak öngörüldüğü, bu kapsamda YDG-H/YDG-K yapılanmaları mensuplarının ‘şehir gerillası’ örgütlenmesini tesis edebilmek amacıyla kırsal alanda eğitilerek şehir merkezlerine aktarımlarının sürdürüldüğü, en son Mardin ilinde YDG-H/Asayiş yapılanmasının kuruluşunu ilan ettiği, Diyarbakır ilinde de kırsal alanda eğitim gören yeni YDG-H mensupları için mezuniyet töreni düzenlenerek il merkezine gönderildikleri, ayrıca şehir merkezlerindeki eylemlerde kullanmaları amacıyla ayın başında silah temini yaptıkları, nitekim ayın ortasından itibaren başta Şırnak ve Hakkâri illeri olmak üzere bölge illerinde düzenledikleri korsan gösteriler esnasında söz konusu silahlar ile güvenlik güçlerine saldırdıkları, düzenlenen molotoflu, EYP’li, silahlı saldırılarının niteliğinin arttırılarak devam ettirildiği, güvenlik güçleri / sivil araçlar / işyerleri / otel / cami / dernek / okullar / eğitim kurumlarının başlıca hedefler olarak seçildiği, ayrıca üzerlerinde baskı kurmak amacıyla koruculara -ailelerine/evlerine yönelik tehdit/keşif/hırsızlık faaliyetlerinin devam ettiği, bazı koruculara koruculuğu bırakması için örgüt mensupları tarafından para teklif edildiği görülmüştür.”

Suriye’deki iç savaşta özellikle PYD’ye destek için bu ülkeye giden militanlarını meskun mahal olarak bilinen şehir savaşlarında da eğiten örgüt yönetimi, aynı kalkışmayı Türkiye içinde de denedi. Özellikle Suriye’de el ettiği kazanımlar, Türkiye’de de özerk bölgeler, kantonlar oluşturabileceği düşüncesini öne çıkardı. Bir devletin ve hükümetin adeta yumuşak karnı olan şehir merkezlerini bu şekilde terörize eden KCK yönetimi, günümüzde de bu militanlarıyla bu merkezlerde direnmeye çalışıyor. Terör örgütü, meskun mahallerde özellikle şu yöntemlere başvurdu:

– Hendek kazma,

– Barikat kurma,

– Geçiş noktalarına; sokak araları, asfalt gibi yerlere tüp gibi çeşitli malzemelerle patlayıcı düzenekleri kurma,

– Yerleşim bölgelerine hakim noktalardan keskin nişancılar tarafından güvenlik güçlerine yönelik saldırılar düzenleme,

– Güvenlik güçlerinin görüşünün engellenmesi amacıyla beyaz örtü/çarşaf kullanma,

– Sokaklara kamera yerleştirme suretiyle ortak bir merkezden güvenlik güçlerinin hareketlerini izleme,

– Okul, hastane ve diğer kamu binalarının yakılması, ayrıca söz konusu yerleri silahla tarama ve roketatarla saldırma.[2]

Son olarak Cizre’den gelen “Tamamen temizlendi” haberleri herkesi mutlu ederken, halen bu örgüte bağlı militanlar bazı ilçe merkezlerinde faaliyetlerini sürdürüyor.

Sonuç olarak;

Operasyonlar ile kamuoyunun gündeme gelen, ancak aslında ucu ABD’nin Irak’ı işgaline kadar uzanan KCK’nın kuruluşu, gelişmesi ve faaliyetleri, Türkiye açısından ciddi bir ulusal güvenlik problemiydi. KCK, belli bir bölgede siyaseti dizayn etmesi, şehir merkezlerinde silahlı militanları üzerinden halka baskı yapması, bölünmeye/ikili bir iktidar yapısı ortaya çıkarmaya yönelik adımları incelendiği bir terör devleti yapılanmasıydı. PKK’yı da içine alan ve Yürütme Konseyi Başkanları’nın aynı zamanda terör örgütü PKK’nın üst düzey isimleri de olduğu düşünüldüğünde, savunusunun terör savunusu olacağı bir örgütlenmeye karşı mücadele yürütülüyor. Bu örgütlenmeyi tanımak, aynı zamanda bu mücadelenin haklılığını göstermesi bakımından önemlidir.

Bundan sonraki yazı dizisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendisi için yeni bir alan olan “meskun mahalde teröristle mücadelede” gösterdiği büyük başarıyı irdeleyeceğiz.

[1] Kandil’in doğrudan talimatıyla kurulan YPS, il ve ilçe merkezlerinde çatışan YDG-H kadrolarına destek veren dağ kadroları ile YDG-H kadroları tek çatı altında toplanarak kuruldu. PKK’nın gelecek dönem planlamaları kapsamında, örgüt kadrolarının kırsaldan şehir merkezlerine kaydırılması ve güvenlik güçlerinin sivil halka saldırmasının sağlanmasının hedeflendiğini belirleyen istihbarat birimleri, örgüt yönetiminin; öz yönetimlerin gelecekte özerklik ilanına olanak sağlayacak şekilde geliştirilmesi gerektiği görüşünü benimsediğini tespit etti. (Milliyet Gazetesi, 29 Aralık 2015)

[2] Merve Önenli Güven, “PKK’nın ‘Şehir Savaşı’ Stratejisi”, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü internet sitesi, 27 Ocak 2016