Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Çözüm Süreci sona erdiğinde herkes ne olacağını merakla bekliyordu. 24 Temmuz’da Kandil ve Irak’ın kuzeyindeki terör kampları vurulmuş, ancak sonrasında nasıl bir mücadele izleneceği bilinmiyordu. Süreç yeniden devam edecek miydi? Yoksa PKK terör örgütüyle mücadele hızlanacak mıydı? Bu ve benzeri sorular kamuoyunda tartışılırken, operasyonların arkası geldi. Sürece adeta nokta konmuş, teröristlere yönelik askeri harekatlar arka arkaya devam etmişti. Ancak kırsaldaki operasyonlardan daha çok askerin yaptığı bazı tatbikatlar dikkatleri çekmişti. Türk Silahlı Kuvvetleri, personeline daha önce uygulamadığı bir muharebe türünün eğitimlerini vermeye başladı: Meskun mahalde teröristle mücadele eğitimi. İlk aşamada komandolara bu eğitimin verildiği haberleri yansıdı. Ancak daha sonra ayrıntılarına ulaşıldığı üzere, piyadeler, komandolar, Jandarma Özal Harekat vs. hemen hemen muharebelere katılacak bütün sınıflardaki askeri personel bu eğitimden geçiriliyordu. Yaklaşık 2 aydır süren Sur, Cizre ve Silopi operasyonları ve sonuçlarında ortaya çıkan tablo askeri personele bu eğitimlerin neden verildiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. İsterseniz filmi biraz başa saralım:

ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından 2004 yılında yeniden eyleme geçen terör örgütü, bölgedeki yeni dengeleri ve fırsatları da kullanarak şehir örgütlenmesine de ağırlık vermeye başladı. Bu çerçevede PKK terör örgütünün İmralı Cezaevi’nde hükümlü lideri Abdullah Öcalan’ın “Bir Halkı Savunmak” kitabında yer alan “Demokratik Konfederalizm” ilkesi çerçevesinde örgütlenme çalışmalarını hızlandırdı. Öcalan, örgüt yönetimine sözünü ettiğimiz çalışmada şu talimatı veriyordu: “İran’da, Türkiye’de, Suriye’de ve hatta Irak’ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek federasyonlarını, birleşerek de üst konfederalizmi oluştururlar. Kürdistan Demokratik Konfederalizminde asıl karar yetkisi köy, mahalle ve şehir meclis ve delegelerinindir.”

Talimata göre, terör örgütü şehir merkezlerini de hedef alan bir çalışma yürütecek ve bölgedeki diğer ülkeler Suriye, Irak ve İran’da da benzer yapılar hayata geçirilecekti. Ancak örgütün esas faaliyet alanı Türkiye olacaktı. Terör örgütü bunun ilk adımını 2005 yılında attı. PKK’nın, 04-21 Mayıs 2005 tarihleri arasında Irak’ın kuzeyindeki örgüt kamplarında yaptığı “3. Genel Kurul Toplantısı” sonucunda KKK/TK (Koma Komalen Kürdistan (Kürdistan Demokratik Konfederalizmi) / Türkiye Koordinasyonu) adı altında yeni bir yapılanma kuruldu. Bu örgütün kurulmasının ardından örgütün şehir merkezlerinde serhildan adını verdiği ayaklanma eylemleri başlatıldı. Şiddet eylemlerinin yanı sıra siyasi görünümlü eylemler de bu kapsamda değerlendirildi.

Bu süre zarfında terör örgütüne yönelik operasyonlar yoğunlaşmış, bu durum KKK/TK içerisinde kırılmalara neden olmuştur. Örgüt, çalışmalarına yeniden ivme kazandırmak, yandaş tüm kurum ve kuruluşlar ile şahısların tek bir çatı altında faaliyet göstermesini sağlamak ve örgütsel faaliyetler için temin edilen paranın, kişisel menfaatleri doğrultusunda kullanımının önlenmesi ve verilen talimatların hayata geçirilmesi için 17-22 Nisan 2006 tarihleri arasında Irak’ın kuzeyindeki örgüt kamplarında “Genel Kurul” topladı. Bu Genel Kurul’da “Türkiye Koordinasyonu” isminin “Türkiye Meclisi (TM)” olarak değiştirilmesi kararı alındı. TM’nin başına da geçmişte örgütün cezaevi sorumluluğunu üstlenen, cezaevinden çıktıktan sonra yurtdışı sorumluluğu üstlenen ve şimdilerde Kandil’de bulunan Sabri Ok getirildi. Ok örgüt tarafından bu göreve getirildiğinde Avrupa’da bulunuyordu. Örgütün Genel Kurul toplantısında ayrıca, ülke genelindeki çalışmaların Çukurova, Diyarbakır, Serhat ve Ege olmak üzere 4 ana bölge üzerinden koordine edilmesi kararı alınmış, Koordinasyonlar feshedilerek yerine İl Örgütlenme Komiteleri oluşturuldu. [i]

Terör örgütü tarafından, İl Örgütlenme Komiteleri adı altında TM’nin yeniden yapılandırılmasına yönelik ülke genelinde belirlenen 237 delegenin katılımıyla İstanbul’da 3-5 Kasım 2006 tarihleri arasında bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda şu kararlar alındı:

  1. TM, yani Türkiye Meclisi isimli yapılanma ile aynı paralelde faaliyet gösterecek yapılanmaların İran, Irak ve Suriye’de de hayata geçirilmesi,
  2. Ülke genelinde bölge, il, ilçe, semt, mahalle ve sokak meclisleri şeklinde örgütlenerek;

–           Halkın sorunlarının oluşturulan meclisler marifetiyle çözülmesi,

–           Örgüte yandaş kurum/kuruluşların dağınık örgütlenmelerinin önüne geçilmesi,

–           Mevcut ihtiyaçların karşılanabilmesi için havuz sisteminin oluşturulması.

  1. Eşit Özgür Yurttaş Dernekleri üzerinde çalışmalara devam edilen faaliyetlerin “Demokratik Toplum Türkiye Meclisi” adı altında faaliyet yürütmesi,
  2. Irak’ın kuzeyinde ve İran’daki örgüt kamplarına eğitim çalışması için gidecek şahısların koordine edilmesi,
  3. Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüşememesi durumunda ülke genelinde kitlesel eylemler düzenlenmesi,
  4. Cezaevlerinden tahliye olan ancak örgütsel faaliyetlere katılmayan şahıslara yönelik çalışmalar gerçekleştirilmesi, aksine hareket edenlere karşı çeşitli yaptırımlar uygulanması,
  5. Kadın yapılanması YJA/Star (Özgür Kadın Birlikleri) ve KJB (Yüce Kadınlar Topluluğu) ile eşgüdümlü olarak şehir merkezlerinde mahallelere kadar eylemsel amaçlı yerleştirilmesi yönünde kararlar alındı.

Örgüt ayrıca, 1 Ekim 2006 tarihinden itibaren ilan ettiği sözde ateşkes sonrasında örgütün toparlanması hedefinin yanı sıra, sözde ateşkes süresince kitlenin örgütsel bilinçten kopmaması ve sözde ateşkes süresinin örgüt lehine, ulusal ve uluslararası kesimlere hissettirilmesi amacıyla, legal ve illegal alanda faaliyet gösteren örgüte yandaş siyasi ve sivil oluşumların organizesinde eylemselliği sürdürmek ve kitlenin serhildan tarzı eylemlerin artırılması amacıyla talimatlar verildi.

KCK kuruluyor

Türkiye gündemine, yöneticilerine yönelik operasyonlarla giren KCK’nın kuruluşu işte böyle bir dönemde, KKK’nın kuruluşundan iki yıl sonra 2007 yılında gerçekleşti. Örgüt yönetimi, KKK örgütlenmesinin 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul ettiği sözleşmeyi temel alarak KKK’nın ismi 2007 yılının Mayıs ayında Koma Civakên Kurdistan (Kürdistan Topluluklar Birliği) olarak değiştirildi. KCK örgütlenmesi bu dönemde ortaya çıkmış oldu. Örgüt ilk olarak PKK’nın “şehir yapılanması” olarak kamuoyuna duyuruldu. Ancak KCK Sözleşmesi olarak bilinen metin okunduğunda aslında bir şehir yapılanmasından çok bir devlet yapılanmasının Anayasa’sı olduğu görülüyordu.

KCK’nın kuruluş amacının işaretlerini sözünü ettiğimiz sözleşmenin “niteliği” başlıklı ikinci maddede görebiliyoruz: “Koma Civakên Kurdistan demokratik, toplumcu-konfederal bir sistemdir. Demokrasi, cinsiyet özgürlüğü ve ekolojik yaşamı esas alır. Devlet olmayan, yatay ve piramit tarzı örgütlenmiş, demokratik, siyasal ve toplumsal bir organizasyondur. Halk toplulukları iradesini komün, ocak, meclis ve kongreler ile ortaya koyar. Aynı zamanda seçilmiş ve denetlenebilir demokratik yönetimler yolu ile kendini yönetirler. Tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esastır. Topluluk demokrasisi, toplulukların eşit ve özgür bir arada yaşaması benimsenir. Her düzeyde katılımcılığı öngörür. Burada söz, tartışma ve karar topluluklarındır. İçte demokratik ulusu, dışta ise ulus üstünlüğü esas alır.”

Bu tanımdan hareketle KCK’nın bölgesel temelde yeni bir idari ve siyasi yapılanma modelini ortaya koymayı amaçladığı ve bunun ideolojik temellerini geliştirmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, kamuoyunda sıklıkla dile getirildiği ve algılandığı şekliyle “KCK’nın sadece bir ‘şehir yapılanması’ olmadığı”; bunun çok ötesinde amaçlar taşıdığı ve alternatif bir bölgesel yönetim modeli denemesi olduğu görülmekteydi.

Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün 2011 yılı Temmuz ayında hazırladığı “KCK, Örgütlenme Modeli ve Amacı” başlıklı 40 sayfalık raporda “PKK’nın KCK’ya neden ihtiyaç duyduğu” sorusuna verilen yanıt şöyle: “Her şeyden önce örgüt, şehir merkezlerinde etkinlik alanı oluşturarak tabanını motive ve mobilize etmeyi, bu şekilde de kimlik siyaseti temelli Kürt siyasi hareketini canlı ve kendi kontrolünde tutmayı amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda ‘basitten karmaşığa doğru, gösteri, toplantı, yürüyüş, seçim, miting, protesto, grev, şartları doğduğunda yasal direnme ve ayaklanmalara kadar gidecek’ bir çok eylem şeklinin benimsendiği görülmektedir. Bu tür eylemlerde genel taktik amaç, kaotik bir ortam yaratmak, polis ve eylemcileri daha sonra da eylemcilerle halkı karşı karşıya getirmek ve bir çatışma, terör, panik ve gerilim ortamı oluşturmaktır. Diğer amaçlar ise, kendi tabanını oluşturan kitleye dinamizm kazandırmak ve eylemsellik sürecini en üst seviyede sürdürmek olabilir.”

Evet ilk aşamada “şehir yapılanması” tanımı doğru gözükebilir. Çünkü KCK ana ekseninde bir şehir örgütlenmesi olarak karşımıza çıkıyordu. Bu ifadelerde de bunu görebiliyoruz. KCK, şehirlerdeki kontrolü elinde tutmak ve legal siyaseti, PKK çizgisinde sürdürmeyi de amaçlayan bir örgütlenmeydi. Ama ötesinde de KCK’nın PKK’yı, siyasi örgütlenmeyi vs. kapsayan bir devlet sistemi olduğu görülüyordu. Özellikle KCK Sözleşmesi, bu yapının ayrıntılarını veriyordu. Yani PKK da, bu siyasetin uzantıları da, DTP/BDP/HDP’li Belediye Başkanları da, Demokratik Toplum Kongresi vs. tamamen KCK’ya bağlıydı. “İlkeleri” başlıklı 4’üncü maddenin b fıkrasında KCK’yı “bir devlet sistemi değildir” şeklinde ifade bulunan KCK Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi ise bir devlet gibi “yurttaşlık” tanımı yapar. “Yurttaş olma ve yurttaşlıktan çıkarılma” başlıklı maddenin fıkraları şöyledir:

“a- KCK yurttaşları başka yurttaşlıklar da edinebilirler.

b- Diğer uyruklardan olup da KCK yurttaşı olmak isteyen kişi, bulunduğu alanın en üst yürütme organına kendini tanıtan belgelerle başvurur. Söz konusu organın kararı ve alan meclisinin onayı ile yurttaşlık gerçekleşir.

c- KCK ilke ve amaçlarına ihanet eden ve suç işleyen kişi, halk özgürlük mahkemesinin kararı ve Kongra Gel’in onayı ile yurttaşlıktan çıkarılır.

d-  KCK yurttaşlığından çıkma talebi ise alan meclisi tarafından karara bağlanıp Kongra Gel’in onayı ile gerçekleşir.

e- Yurttaşlıktan çıkma ve çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu sonuna kadar açık tutulur.”

Bu örnek de gösteriyordu ki, KCK bir sistemdi ve bu sistem kişileri yurttaşlık bağıyla kendisine bağlıyordu.

Yazımıza “Abdullah Öcalan’dan KCK değerlendirmeleri” bölümü ile devam edeceğiz…

[i] Prof. Dr. Mehmet Özcan, “Terörün Matruşkası KCK”, Hayat Yayınları, İstanbul 2012, s. 45