Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Geçen hafta, yazımızın ilk bölümünde terörle mücadele ederken, ayni zamanda bir iletişim stratejisi oluşturmanın zorunluluğuna dikkat çekmiş, bu meselenin askerin sırtına yüklenmesinin doğru olmadığını, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü üzerinden bir devlet politikasının gerekliliğine vurgu yapmıştık.
2 Şubat tarihli yazımızdan bir gün sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu İlleri Mülki İdari Amirleri Toplantısı’nda terörle mücadele ile ilgili bilgiler vererek şu ifadeleri kullandı: “Şimdi bunun karşısında her bir valimizin yanına mutlaka kaymakamımızın, gerekiyorsa merkezden, Başbakan Yardımcımıza da söylüyorum, kamu diplomasisi bağlamında bir yetkili, bu işten anlayan bir arkadaş görevlendirilecek ya da siz görevlendireceksiniz. Herhangi bir olay olduğunda belgeleriyle birlikte bu olayın arka yönü, perde arkası aktarılacak, kamuoyu önce olan olay konusunda bizim tarafımızdan bilgilendirilecek. Sonra da iddialar devam ediyorsa her aşamada tekrar tekrar bilgilendireceğiz. Bunun için sürekli ve çeşitlendirilmiş her kesime ulaşan bir iletişim stratejisi geliştirmenizi istiyorum. Yerel, ulusal ve uluslararası boyutlarıyla tahkim edilmiş, güçlendirilmiş, tamamlandırılmış bir iletişim stratejisi yürütmezsek, yürüttüğümüz teröre karşı mücadele ne kadar başarılı olursa olsun dünyadaki algısı istediğimiz ölçekte olmaz.”
Başbakan, 6 Şubat’ta da Mardin’de açıkladığı 10 maddelik çözüm planının bir maddesini de “Etkin İletişim” başlığı altında “Algı operasyonlarına karşı valiliklere talimat verdim, her yerle iletişim birimleri oluşacak” ifadeleriyle, stratejik iletişimi paketin esasına taşıdıklarını vurgulamış.
Çözüm Süreci boyunca yanlış gördüğümüz uygulamaları nasıl eleştirdiysek, doğruya yönelik bu adımı da alkışlamamızın gerektiğine inanıyorum. Çünkü günümüzdeki terörle mücadele, 1990’lardaki mücadeleden farklı bir yapılanma arz etmekte. 90’larda devlet gücünden dolayı psikolojik harekatı, gerçek bilgiyle aktarıp halk üzerinde etkili olabilirken, günümüzdeki iletişim olanaklarının gelişmişliği nedeniyle bu başarı haklı mücadelelerin haksız olarak yansıtılmasına neden olabilir. Bu tür siyasi mücadelelerde günü birlik değil, uzun soluklu bir çalışmayı gerektiren stratejik iletişim konusunda ABD’liler şu tanımı yapmaktadır: “Stratejik iletişim ilgili kamuoyunun mevcut algısını değiştirmek için ne düşünmesi gerektiğini dikte eden gizli bir ajandası olan, gerektiğinde uygulanan ve zorlayıcı bir propaganda süreci değil, tam tersine mevcut algıyı olumlu şekilde şekillendirmek maksadıyla ilgili kamuoyu için neler hakkında da düşünebileceğini gösteren alternatifler sunan şeffaf ve sürekli bir ikna etme ve etkileme sürecidir.”
ABD’de Stratejik İletişim
Özellikle NATO, ABD ve İngiliz kuvvetleri, bu metodu kullanmaktadır. Örneğin ABD Savunma Bakanlığınca yayımlanan JP 1-02 Müşterek Askeri Terimler Sözlüğü, Stratejik İletişimi; ABD’nin çıkarları, politikaları ve hedeflerine hizmete edecek uygun koşulların oluşturulması, güçlendirilmesi ve muhafaza edilmesi için bir takım koordineli programlar, planlar, temalar, mesajlar ve ürünlerle belirli bir hedef kitlenin anlaşılması ve bu kitle ile angajmana girilmesi faaliyeti olarak tanımlamaktadır.
ABD Savunma Bakanlığı’nca hazırlanan 7 Ekim 2009 tarihli “Strategic Communication Joint Integrating Concept” başlıklı belgede Stratejik iletişim; “milli hedefler doğrultusunda, gerçekleştirmeye çalıştığımız şeylerin paylaşılması” olarak tanımlandıktan sonra bu faaliyetin bir takım mesajlar göndermek kadar dinlemeyi de gerektirdiğini, sadece bilgilendirme değil aynı zamanda kişisel temasları da içerdiğini belirtir.

Stratejik İletişim ile ilgili sivil anlamda ise şu tanımlar yapılmakta:
1- Kurumun uzun dönem hedeflerinin elde edilmesi için bir konseptin, bir sürecin veya bir verinin detaylı planlama yapılarak hedef kitleye iletilmesi.
2- Bir gündem ve ana planla iletişim çabalarının sevk edilmesi. Bu ana plan kurumun marka değeri yükseltilen ve insanların belirli eylemleri yapmaya teşvik eden veya belirli düzenlemeleri savunmaya iten hususları içermelidir.
Bu tanımlara baktığımızda, genel olarak Stratejik İletişimi, kurumun politika, harekat ve faaliyetlerinin desteklenmesi ve istenen hedeflere ulaşılması maksadıyla bir iletişim strajesi oluşturup planlama yapılması ve kurumun tüm iletişim gayretlerinin bu maksat doğrultusunda sevk edilmesi olarak tanımlamak mümkün.
Stratejik İletişim devamlılık içeren bir süreçtir. Yapılan işin takibi ve değerlendirilmesi önemlidir.
Stratejik İletişimde, Koordinasyon – Uyum – Tutarlılık – Esneklik öne çıkan önemli fonksiyonlardır. “Nasıl söyleyeceğiz – kime, ne zaman, nerede söyleyeceğiz ve neden yapıyoruz” sorularının yanıtlanması ve bu yöndeki çabaların senkronize edilmesi gerekmektedir.
Koordineli çalışmanın önemi?
Halkın doğru bilgilendirilmesinde ve Stratejik İletişim kurulmasında koordinasyon son derece önemlidir. İlk yazıda aktarmaya çalıştığımız meselenin özünü de bu koordine oluşturmaktadır. Etkin bir koordinasyon sağlanmadan veya uyuşmazlıklar ortadan kaldırılmadan, belirlenen hedeflere ulaşmak, kitlenin bilgilendirilmesi, etkilenmeye veya ikna edilmeye çalışılması olumsuz sonuçlanabilir. Bu çerçevede Türkiye’de bu işi yürütecek kurum olarak Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü belirlenmiştir. Peki bu kurum, 24 Temmuz’la başlayan terörle mücadele sürecinde üzerine düşeni yapmış mıdır? Önce kurumun kuruluş sürecini özetle hatırlayalım:
Milli Güvenlik Kurulu’na bağlı olarak çalıştığı bilinen Toplumla İlişkiler Daire Başkanlığı lağvedildikten sonra, Türkiye maalesef psikolojik harekata çok açık bir hale getirildi. ABD, AB, NATO, Rusya vs. ülkeleri ve güçleri bırakalım terör örgütü PKK bile, sosyal medya, internet gibi iletişim olanaklarını da kullanarak, çok etkili bir psikolojik savaş yürüttü. Bunda Ergenekon, Balyoz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alan ve halkın gözünde bu güzide kurumumuzu sıkıntıya düşüren kumpaslar da etkili oldu. Türk milleti, ordusunun arkasında dururken, buna rağmen algı yönetiminin iyi yapılamamasından dolayı Türk ordusunun komutanlarına yönelik “darbeci”, “terör örgütü yönetici”, “PKK ile işbirliği yapıyor” suçlamaları engellenemedi. Bir avuç kişinin yürüttüğü mücadele ise etkili olmadı. Türkiye karşıtı paralel yapı/F tipi örgütlenme ve PKK terör örgütünün ortak dille yürüttüğü bu söylem, örgütün jargonunun da hakim kılınmasına neden oldu. PKK, yaptığı birçok katliamı güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği yalanını piyasaya sürerken, bu kumpaslardaki suçlamalarda bu yalana destek verdi. Bu tartışmaların yapıldığı dönemde Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün kurulması da soru işaretlerine neden oldu. 6 yıldır faaliyet yürüten Koordinatörlükle ilgili, günümüzde soru işaretlerinden çok terörle mücadeleye vereceği destek ve halkın bilgilendirilmesi konularında duyulan ihtiyaç öne çıktı. 7 aylık süreçte başarılı bir sınav vermediğini düşündüğümüz koordinatörlük, stratejik iletişim açısından Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıkladığı süreci yürütebilirse, eksiklikler önemli ölçüde azaltılmış olacaktır.
Son bir not eklemekte fayda var: Önümüzdeki günlerde Hükümetin bu konuda önemli çalışmalar, toplantılar yapacağı belirtiliyor. Takibi, başarılı olması durumunda desteği, gördüğümüz hataları da yazmayı sürdüreceğimizi belirtiriz.