Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

17-18 Nisan 2018 tarihlerinde erken ve ani genel seçim duyurusu ile başlayan hızlandırılmış bir seçim süreci yaşadık.

Söz konusu duyurunun niyeti ve maksadı neydi?

  • Ekonomik daralma ve sıkışma mı?
  • Dış politikada artan ve artacak baskılar mı?
  • İç politikanın şekillendirilme amacı mı?
  • Planlanan bir yönetsel sürecin ilk basamağının oluşturulma niyeti mi?

Yoksa bunların hepsi mi ya da duymadığımız, söylenmeyen başka hesaplar mı?

Siyasetin göbeğinde olanlar bile nedenlerin tamamını bilmiyor olabilir. Zamanı gelince hep birlikte öğreniriz.

18 Nisan 2018 ile 24 Haziran 2018 tarihleri arasında ülke olarak gündemimizin ve belki yaşantımızın önemli bir bölümü “seçim süreci” oldu. Cumhurbaşkanı ve vekil adaylarının açıklanması ve kampanya döneminin başlaması ile birlikte büyük bir sahne açıldı. Herkes yerini aldı.

Hemen ifade edelim: seçim süreci süre açısından son derece yetersizdi. Kısa bir sürede kampanya yapmak kolay değildir. Koşullar eşit değilse hiç kolay değildir. 50 günlük bir süre ise son derece yetersizdi.

Buna rağmen muhalefet cephesinin büyük bir bölümünün “Millet İttifakı”, iktidar ağırlıklı yapının ise “Cumhur İttifakı” adıyla, ittifaklara girmeyen bazı siyasi organizasyonların da bağımsız olarak yürüttükleri süratli ve renkli bir kampanya dönemi geçirildi.

Kazananın ve kaybedenin ne kazandığı ne de kaybettiği 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında sürecin bütünü, her bir adayın kampanyası ve yaşananlarla ilgili çok uzun ve kapsamlı raporlar hazırlanabilir.

Bu kısa yazıda ise sonraki dönemle ilgili amaç odaklı ve önemli birkaç konuya dikkat çekmek istiyorum.

Algı Yönetimi:

Algı psikoloji ile bilişsel bilimlerde duyusal bilgi alımı, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi anlamında kullanılır. Kişinin kavram ve beklentileri algıyı etkilemektedir.[1]

Seçmen psikolojisini etkilemek için de önemli ölçüde algı çalışması yapılır.

–        Önce bir algı oluşturulur: seçmen kitleleri oluşan algı etrafında toplanmaya davet edilir,

–       Oluşturulan algı şekillenir ve şekillendirilir,

–        Şekillenen ve geliştirilen algı beklentiye dönüştürülür ve yaygınlaştırılır,

–        Son olarak algının oturması sağlanır.

Kampanyalarda algının oluşturulması, algının şekillenmesi/şekillendirilmesi ve beklentiye dönüştürülen algının yaygınlaştırılması süreçlerinde kısa sürede büyük başarı da sağlanabilir. Ancak algının oturması zordur ve salt kişisel performansa bağlı değildir. Öncelikle zamana gereksinim duyulur. Eğer zaman varsa etkin bir kurumsal çalışma gerekir. Sosyal medyaya hakimiyet, şehir mitingleri çok başarılı olabilir. Ancak ülkeyi yönetmeye talip bir adayın ve söylemin şehrin tüm mahallelerinde, dükkânlarında, pazarlarında, ilçelerinde, köylerinde, kırsalda konuşulmaya başlanması, kabul görmesi ve hiç yoksa merak edilmesi için fısıltı gazetelerinin devreye girmesi gerekmektedir. Fısıltı gazetesi bir gerçekliktir ve asla yadsınmamalıdır. Bunun gerçekleşmesi için önemli bazı girdilere ihtiyaç duyulacaktır. Bu noktada adayın bağlı olduğu kurumsal yapıların unsurlarının seçim bölgesinde en uç noktaya kadar verimli çalışmalar yapması başarıyı artıracaktır. Algının oturması döneminde ikna süreçleri öne çıkacaktır. İkna süreci ise coğrafi ve kültürel koşullara göre farklılıklar göstermekle birlikte burada en önemli husus doğallık, samimiyet ve vaatlerdir. Seçim bölgesinde ve sahada çalışan kişi ya da gruplar, üzerinde çalışılacak kitleyle aralarında empati kurmalıdır. Empati yeteneği ve özelliği olmayan kişiler çalışmalara hiç katılmazlarsa daha büyük fayda sağlarlar. Çalışmalar boyunca halkta oturmuş olumsuz algıların kırılmasına yönelik iletişim tekniklerinin kullanılması ve kısa ifadelerin bulunduğu broşürlerin dağıtılması ve broşür metinlerinin kitleler içinde tartışılması etkili olacaktır.

Diğer bir konu ise ekip çalışmasıdır. Winston Churchill’in “Savaş askerlere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir.” sözü önemlidir. Burada askerlerin yetersizliği değil savaşın ekonomik, diplomatik yönleriyle de desteklenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Biz de buna benzer bir sözü söyleyelim: Seçim süreçleri sadece siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. Takdir edersiniz yaşadığımız süreçler bunu fazlasıyla ispatlamıştır. Siyasetçi sorumluluk ve görev almak için aday olur. Sonuçta kendisiyle baş başadır, bir kişidir. Ancak talip olunan iş büyük kitleleri ilgilendirebilmektedir. Kimse tek başına her şeyi üstlenemez. Adayın gerisinde strateji üreten, bu stratejileri uygulama/eylem planlarına dönüştüren inanmış ve nitelikli birimlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu husus çıkar bekleyen dönemsel yakınlaşmaların ötesindedir. İddianın büyüklüğü önemli bir ekip çalışmasını gerektirir. Sinerji sağlanmazsa iddialar büyük yalanlara dönüşebilir.

Bu arada olayın başka bir boyutunu konuşmakta da fayda görüyorum:

21. yüzyılda yaşıyoruz. Uygarlık binlerce yılı geride bırakarak çok önemli gelişimler kat etti. Matematik tabanlı fen bilimlerinin birikimleri insanların yaşam standartlarını yükseltti, değer yargılarını güçlendirdi, hukuk düzeni kabul edilebilir ölçülere getirildi. Bunlar akıl ve bilimle sağlanmıştır. Ancak sıra düzeni ve devletleri yönetmeye geldiğinde yöneticilerin seçimi maalesef rol modellerin seçimine dönüşmüş, seçim süreçlerinde hukuku ve vicdanları rahatsız edecek uygulamalar görülmüştür. Büyük düzen içinde rolü verenler genellikle mutludur, rolü alanlar ise belli bir süre mutlu olmakta sonrasında ise eli kolu bağlı kuklalara dönüşebilmektedir. Bilimsel düşünme yetisi kazanılamadığı ve kurumsal yapılar önderlerini çıkaramadığı sürece maalesef bu böyle sürecektir. İnsan kitleleri düzen içinde sadece oy depoları olarak görülecektir.

Siyaset yapmak doğal olarak yönetmeye talip olmaktır. Siyasi organizasyonlar “biz nasıl daha iyi yaparız?” demelidir. Geri besleme yapabilmeli, gelişimlere, yeniliklere ve olumlu anlamda değişimlere açık olmalıdır. Siyasetçi ise öncelikle kendisini gerçekleştirmeli, güçlendirmeli, donatmalıdır. Burada kastettiğim bilgi seviyesinin, düşünme yetisinin artırılması ve kişisel gelişimdir. Konuştuğunda huzur ve güven vermeli, toplumu ayrıştırmamalı, insanları düşmanlaştırmamalıdır. Benliğinde kabul görmüş iyi özellikleri barındırabilmelidir. Toplumun önüne çıkılacaksa dikkatli yaşanmalı, özenli konuşulmalı, doğallık nezaketle taçlandırılmalı ve örnek bir yaşam modeli oluşturulmalıdır.

Kendisini gerçekleştirmeyenin başkalarına da faydası olmaz.

Doğru işler doğru insanlarla yapılır.

 

[1] http://www.psikolojik.gen.tr/algi.html