Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

REİSİ’NİN ÖLÜMÜ VE İRAN’IN GELECEĞİ                                     

Vazargan Bölgesinin zorlu coğrafyası ve bölgedeki hava şartlarının da kötü olması sonucunda İran cumhurbaşkanı İbrahim REİSİ, Dışişleri Bakanı Emir ABDULLAHİYAN, Doğu Azerbaycan Valisi Malik RAHMETİ ve Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Ali HAŞİM’i taşıyan helikopter düştü ve helikopterdeki tüm yolcular öldüler.

Bu olay ile akıllara da birtakım sorular geldi. Kaza mı, suikast mı? Aynı hava koşullarına rağmen diğer 2 helikopter neden güvenli biçimde iniş yaptı? Neden protokolden 4 kişi aynı helikopterdeydi? Hava koşullarından dolayı helikopter neden bekletilmedi ya da protokol karayolunu kullanmadı? Şu aşamada kaza veya suikast olduğunu söylemek doğru olmaz. Bu durum ancak incelemeler sonucunda netleşecektir. 

Eski olduğu ifade edilen bu helikopterler 1979 yılından beri İran’a uygulanan ambargodan dolayı yenilenememekte ve yedek parçalarına ulaşılamamaktaydı.

Seyyid İbrahim REİSİ Kimdir?

18 Haziran 2021 tarihinde yapılan İran cumhurbaşkanlığı seçimi, muhalefet ve reform yanlılarının boykot çağrıları gölgesinde gerçekleşmiş ve İbrahim REİSİ 8. cumhurbaşkanı olarak seçilmişti.

İbrahim REİSİ ilkokul mezunuydu. Dini eğitimini İran’ın önemli dini merkezi olan Kum şehrinde almıştı. Devrim ilkelerine ve dini lidere bağlılığı ile kısa zamanda önemli görevler üstlendi. 2016 yılından itibaren Meşhed’deki İmam Rıza Türbesi’nin bağlı olduğu Rezevi Vakfı’nın yöneticisi olan Reisi, 2019 yılında da yargı erkinin başına geçti. Reisi’nin bu görevleri yanında, “Uzmanlar Meclisi Başkan Yardımcılığı” ile “Düzenin Yararını Teşhis Konseyi” üyeliği de bulunmaktaydı. 1985 yılından itibaren yargının değişik kademelerinde görev alan Reisi, 1988 yılından sonra rejime muhalif binlerce siyasi mahkûmun infaz edilmesindeki rolü nedeniyle eleştirilere maruz kaldı. Ayrıca 2009 yılındaki protesto gösterilerinin sert uygulamalarla bastırılmasındaki etkinliği nedeniyle 2020 yılında ABD’nin yaptırım listesinde yer aldı.

Ekonomi, siyaset ve din ile iç içe bir konumda olması Reisi’yi güçlü kılmıştır. Henüz seçim tarihi belirlenmemişken Hasan RUHANİ’den sonra cumhurbaşkanı kim olacak soruları sorulduğunda cevap olarak Reisi’nin adı ön plana çıkmaktaydı. Reisi’nin, cumhurbaşkanı olarak seçileceği güçlü ihtimal olarak görüldüğü süreçte ismi aynı zamanda Dini Lider Ayetullah Ali HAMANEY’in halefi olarak da geçmekteydi. Haleflik durumu ölümüne kadar çok kez dile getirilmişti. Ancak bu ihtimal çok olası görülmemekteydi. Şöyle ki, her ne kadar Reisi’nin, dini lider ile aynı şehirde doğmuş olması, uyumlu, ihtilaftan uzak duruş sergilemesi ve Seyyid unvanına sahip olması önemli etkenler olsa da dini eğitimi yetersiz kalmaktaydı. Bununla birlikte Velayet-i Fakih makamına gelmek için bazı şartları da taşımak gerekmektedir. Öncelikle, Dünya Şiilerini temsil edecek kişinin içtihat sahibi olması gerekmektedir. 1989 yılında anayasada yapılan değişiklikle bu şart zorunlu olmaktan çıkarılmış olsa da tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Şöyle ki, içtihat sahibi olunmasa dahi fıkıh’ı yorumlayabilecek özelliklere, dini fetva verebilme gibi yetkinliğe sahip olunması gerekmektedir. Ayrıca, ulemanın söz sahibi olduğu Kum şehrindeki Feyziyye Medresesi’nin izninin alınması da gerekmektedir.

Reisi’nin dini lider olamayacağının göstergeleri arasında ekonomik sorunlarla baş edememesi, katılımın az olduğu seçim döneminde az oy alması, hicap sorununda eleştiriye maruz kalması da sayılabilir.

Reisi Dönemi Dış Politika

Reisi, cumhurbaşkanlığına seçildiğinde nükleer anlaşma ile ilgili olumlu mesajlar vermiştir. Bunun yanında, İran’ın füze envanteri ve İran’ın bölgedeki etkinliğinin müzakere edilemez olduğunu ifade ederken ABD Başkanı ile görüşmeyeceğini, Asya bölgesi ve komşu devletlerle ilişkilerinin geliştirilmesine öncelik verileceğini, Suudi Arabistan ile diplomatik ilişki kurmaya hazır olunduğunu ve Çin ile 25 yıllık “Kapsamlı İş Birliği Anlaşmasının” uygulanacağını da ifade etmiştir.

İlerleyen dönemde Şii Hilali politikası çerçevesinde İran, Ortadoğu’da etkinliğini artırdı ve Gazze Savaşında Filistin’e destek vererek İsrail’e insansız hava aracı ve füze saldırısı başlattı. Bunların ötesinde 2021 de Şangay İş Birliği Örgütü’ne (ŞİÖ) üye oldu ve Rusya-Ukrayna Savaşında Rusya’ya yardımda bulundu. Mart 2023’te ise komşularla iyi ilişkiler çerçevesinde uzun süredir bölgesel düşmanı Suudi Arabistan ile diplomatik ilişkileri yeniden tesis eden, İsrail ile Arap Devletleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşmalarına alternatif olacak normalleşme adımları atıldı. Yine Ocak 2024’de Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın kurduğu BRICS’e üye oldu. Bu gelişmeler özellikle İran ekonomisi için fırsat sunacak önemli diplomatik adımlar olmuştur.

Türkiye ile olan ilişkilere bakıldığında ise iki ülke ilişkilerinde terörle mücadele ve enerji iş birliği önemli başlıklardandı. Hatta Reisi’nin 24 Ocak’taki Türkiye ziyaretinde ABD ve İsrail’e karşı Müslüman ülkeler olarak birlikte hareket etme çağrısında bulunulmuştu.

Dış politikadaki önemli açılımlardan birisi de Azerbaycan ile olan ilişkilerdi.

44 gün süren Karabağ Savaşı sırasında İran’ın tutumu Azerbaycan-İran-Türkiye arasında gerginliğe yol açmışsa da son dönemde İran ile Azerbaycan arasında bir yakınlaşma olduğu görülmektedir. Kazanın olduğu gün Reisi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham ALİYEV ile baraj açılışında bir araya gelmişti. İki lider ülkelerinin ortak projesi Kız Kalesi ve Hudaferin barajlarının açılışını yapmıştı. Açılışta İran milliyetçilerine üstü kapalı olarak mesaj veren İbrahim REİSİ’nin Azerbaycan ile ilişkiler konusundaki ifadeleri ilgi çekicidir: 

Tarihimiz, medeniyetimiz ve geçmişimiz birbiriyle bağlantılıdır. İki ülke arasındaki bu gönül ilişkisi kopmaz. Bu ilişkiler her geçen gün artacaktır. Karabağ bölgesini devralan Azerbaycan Cumhuriyeti’ni tebrik etmeliyiz.

Biz Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne inanıyoruz ve belki de bu bölgenin Azerbaycan’a ait olduğunu açıkça ilan eden ilk ülkelerden biri olduk. Biz bu bölgenin kalkınmasına hazırız.

Bazıları iki ülke arasındaki iş birliği ve bağlantıdan memnun olmayabilir ki bu da önemli değil. İki ülkenin çıkarları bizim için önemli. Düşmanlarımız İran’ın, Azerbaycan’ın ilerlemesini istemiyor. Azerbaycan’da her gelişme bizim ilerlememizdir. Sınırlar bir endişe noktası değil, iki ülkenin kalkınması için bir umut ve fırsat noktası olmalıdır. Sınırların fırsatlar olduğuna inanıyoruz”.

Reisi, Aliyev ile yaptıkları ortak açıklamada “Bazıları bizim bir araya gelmemizi hoş karşılamıyor fakat onlar bizim için önemli değil” dedi. Aliyev ise “Dünya bilsin ki biz birlikteyiz birlikte olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

İbrahim REİSİ ile Emir ABDULLAHİYAN’ın mimarı olduğu bu yakınlaşmanın ABD ve İsrail tarafından çok da kabul edilebilir bir durum olmadığı ve rahatsızlıklara yol açmış olduğu söylenebilir ama helikopterin düşmesinin suikast olduğunu söylemek şu aşamada çok doğru değildir.

İran dış politikası üzerinde özellikle dini lider ve Devrim Muhafızları Ordusu’nun belirleyici olduğu düşünüldüğünde bundan sonraki süreçte de İran dış politikası aynı şekilde devamlılık gösterecektir. Ancak yeni dönemde dışişleri bakanının rolü de oldukça önemli olacaktır. Çünkü Abdullahiyan’ın Hizbullah, Husiler ve Hamas ile kurduğu bağlantıyı sürdürecek bir isim olması gerekecektir. 

Helikopterin neden düştüğünü şu aşamada açıklayamasak da İran’da bundan sonra ne olacak ona bakmak gerekiyor.

İran Anayasası’nın 131. Maddesi, cumhurbaşkanının vefatı durumunda nasıl bir yol izleneceğini şöyle açıklıyor: “Cumhurbaşkanının vefatı, azli, istifası, yokluğu veya iki aydan fazla süren hastalığı durumunda, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Rehberin onayıyla devralır. Meclis Başkanı, Yargı Erki Başkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısından oluşan bir konsey, en geç 50 gün içinde yeni bir Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamakla yükümlüdür.

Bu maddeye göre vekâleten cumhurbaşkanlığı görevini İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed MUHBİR devraldı ve Meclis Başkanı, Yargı Erki Başkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısından oluşan konsey en geç 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanının seçilmesini sağlayacak.

Muhammed Muhbir kimdir?

1955 yılında güneydeki Khuzestan eyaletinin Dezful şehrinde doğan ve uluslararası hukuk alanında doktora derecesine sahip Muhammed MUHBİR, önemli sosyal ve politik görevlerde yer almıştır. Nükleer faaliyetlere katılmış olduğu gerekçesiyle 2010 yılında AB tarafından yaptırım listesine alınmış ancak 2012’de bu listeden çıkarılmıştır.

Verilen görevleri kesintisiz yerine getirme konusunda Reisi’nin yolunu takip edeceğiz gibi ifadeler kullanan ve Dini Lider Ali HAMANEY’e de yakın olan Muhbir’in 50 günlük ara dönemin ardından yapılması planlanan seçimlerde adaylar arasında olması da muhtemeldir.

İsimler kesinleşmese de cumhurbaşkanı adaylarının ancak 40 gün sonra netleşmesi beklenmektedir.

Bu süreçte yine etkili isim Dini Lider Ayetullah Ali HAMANEY olacaktır. Hamaney, önceki seçim sürecinde 592 aday içinden sadece 7’sine onay vermiş diğer tüm adayları diskalifiye etmişti. Bunların arasında sadece reformcular değil aynı zamanda muhafazakârlar ve hatta Hamaney’in rakip gördüğü Mahmud AHMEDİNEJAD da vardı. Reisi ise Hamaney’e hiçbir zaman ciddi bir rakip olamayacağı için seçilmişti. Şimdi de böyle bir durum söz konusu olabilir.

Aday olma ihtimali olan isimler şimdiden basında görülmeye başlandı. Adı geçenler arasında Muhammed MUHBİR (muhafazakar ama radikal değil), Meclis başkanı Muhammed Bakır KALİBAF, dışişleri eski bakanı Ali Ekber SALİHİ (muhafazakar ama radikal değil), enerji eski bakanı Parviz FATTAH (muhafazakar ama radikal değil), İran Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyesi Said CELİLİ (radikal muhafazakar), savunma eski bakanı Hüseyin DEKHAN, meclis eski başkanı Ali LARİCANİ (reformcu), eski cumhurbaşkanı birinci yardımcısı İshak CİHANGİRİ (reformcu), Tebriz milletvekili Mesud PEZEŞKİYAN (reformcu), hükümet eski sözcüsü Muhammed Bakır NOBAHT (reformcu), merkez bankası eski başkanı Abdulnasır HEMMATİ (reformcu), Mecit ANSARİ (reformcu ve din alimi), Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Genel Sekreteri Mohsin REZAYİ (muhafazakar), Tahran Belediye Başkanı Alireza ZAKANİ (radikal muhafazakar) ve Yol ve Kentleşme Bakanı Mehrdad BAZRPAŞ (radikal muhafazakar) sayılabilir. Bu isimler arasında en güçlü görünen adaylardan Mehrdad Bazrpaş, Muhammed MUHBİR ve Mecit ANSARİ’nin daha ön plana çıkabileceği ihtimali vardır. Çok aday olması durumunda oyların dağılmasını engellemek için aday sayısının azaltılmasına da gidilebilir.

Kalibaf’ın, Reisi döneminde güçlendiği ve muhafazakâr siyasi partilerin ve Devrim Muhafızları’nın birçok kuruluşunun desteğini aldığı için daha güçlü olduğu üzerinde durulmaktadır. Asıl önemli olan ise Kalibaf’ı destekleyenlerin, aynı zamanda Hamaney’in oğlu Müctaba HAMANEY’in babasının yerine dini lider olarak geçmesini savunmasıydı. Açıkça görülmektedir ki dini liderlik için ismi geçecek kişi ve grupların arasında bundan sonraki sürecin tartışmalı olacağı beklenmektedir. Bunun yanında, aday olması muhtemel isimlerin, İran’da gruplar arasındaki güç dengesini değiştirebilecekleri düşünülmektedir.

Bu seçimde de muhafazakârlarla mı, reformcularla mı yola devam edileceği, toplumun katılım oranının ne olacağı merak konusudur. Ancak, toplumun kararı ne olursa olsun Anayasayı Koruma Konseyi’nin (Şura-i Negahban) izin verdiği adayların seçime girmesi sonucu belirleyecektir. Önceki seçimde katılım çok az olmuştu. Bu kez, hem katılımın yoğun olmasını sağlayıp toplumun her kesimine (reformcu ve muhafazakâr) hitap edebilecek hem de dini liderin onaylayacağı önemli bir aday bulunması gerekecektir. Böyle bir durum toplumdaki gerilimi ve siyasi çalkantıları da azaltacaktır. Toplumun içinde bulunduğu duygusal duruma bakıldığında seçim sonucunun muhafazakârlar lehine olabileceği gibi toplumun seçime gitme oranında yükseliş olma ihtimali de söz konusudur.

Reisi’nin ölümü ülkede tam anlamıyla bir istikrarsızlığa yol açmayacaktır. Hamaney’in, “İran halkı endişelenmesin ülkenin işlerinde herhangi bir aksaklık olmayacaktır” ifadeleri anlamlıdır. Gerçekte de ülkede istikrarsızlığın kısa ve orta vadede olmayacağı açıktır. Olağanüstü durumlarda söz sahibi dini liderdir. Devlet yönetiminde de dini lider etkisi hâkim olduğu için şu an cumhurbaşkanı olmaması istikrarı bozmamaktadır.

Sonuç olarak iç ve dış siyasette büyük değişiklikler olmayacaktır. Özellikle ekonomik sıkıntıların giderilmesi ve toplumsal özgürlük gibi halkın beklentilerine ne kadar cevap verilebileceğini de zaman gösterecektir. Bununla birlikte, Reisi döneminde olduğu gibi gerek ekonomide gerekse siyasette çalkantıların süreceği, daha muhafazakâr ve militer bir politika izleneceği öngörülebilir. Böyle bir durum, protestoların daha da yaygınlaşmasına ve rejime yönelik tehdit edici bir hal almasına neden olabilir.

Reisi’nin ölümünün ardından, cumhurbaşkanı ve dini liderin kim olacağı tartışmasının yapıldığı görülmektedir. Fakat şu anda dini liderlik değil cumhurbaşkanının kim olacağı tartışması devam etmektedir.