Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

BİRİNCİ MECLİS

İstanbul 16 Mart 1920’de İngilizler tarafından işgal edildi. Bu tarihten 37 gün sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da I. Meclis açılana kadar ülke meclissiz idi. Zira İstanbul’u işgal eden İngilizler, Osmanlı Mebusan Meclisini basarak sakıncalı buldukları bir kısım mebusu tutuklayıp Malta Adasına sürgüne gönderdiler. O sırada Padişahlık makamındaki Sultan Vahdeddin 11 Nisan 1920’de bir ferman yayınlayarak son Osmanlı Mebusan Meclisini geçici olarak feshettiğini resmen açıklıyordu.[1]

Sivas Kongresinden beri Anadolu’da millî bir meclis kurmak isteyen Mustafa Kemal, İstanbul’daki meclisin dağıtılması üzerine artık Anadolu’da yeni bir meclisin açılmasının farz olduğunu düşünüyordu. Yer olarak da millî mücadelenin esas karargâhı olarak düşündüğü Ankara’dır.

Mustafa Kemal, 19 Mart 1920’de valilere ve komutanlara gönderdiği genelgede TBMM’in Ankara’da açılacağını bildiriyordu. Bununla birlikte meclisi oluşturacak üyelerin, her İl’den (Liva) seçilecek beş temsilci ve İstanbul’da dağıtılan Mebusan Meclisi üyelerinden Ankara’ya gelebilecek durumda olanlardan teşkil edileceğini, yayınlanan genelgede belirtiliyordu. Böylelikle, Meclis sıradan bir parlamento değil, ”olağanüstü yetkilere” sahip ”Kurucu Meclis” niteliğinde bir meclis olacaktı.[2]

Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki Heyet-i Temsiliye üyeleriyle 27 Aralık 1919’da 13 araçlık bir konvoyla Ankara’ya gelir. Artık millî mücadelenin esas karargâhının yeri belirlenmiş, meclisin Ankara’da açılacağı kesinleşmiştir.[3]

Mustafa Kemal Paşa, 21 Nisan 1920’de Heyet-i Temsiliye nâmına bütün kolordulara, tümenlere, Vilâyetlere ve Müdafaa-i Hukuk merkezlerine telgrafla bir genelge yayınlayarak, ”Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23. Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılacağını” bildiriyor.[15] Nitekim Meclis, 23 Nisan 1920 Cuma günü fevkalâde yetkilere sahip olarak dualarla açılır. Açılışa, çok zor ve sıkıntılı koşullarda çeşitli vasıtalarla Ankara’ya ulaşabilen 115 mebus yetişebilmiştir. Seçilen mebuslar geldikçe Ocak 1921’de meclisin üye sayısı 360’ı bulacaktır. Her fikirden, her sınıftan, İlmiye (Ulema), müftüler, askerler, aşiret reisi (Diyap Ağa), esnaf, tüccar, çiftçi gibi halkın her kesiminden gelen insanlardan oluşan Birinci Meclis, bu özellikleriyle hem millîdir, hem olağanüstü yetkilere sahiptir, hem de tam anlamıyla demokratiktir.[4]

Birinci Meclisin açılması bütün bir dünyanın husumetine karşı zafer inancının ilânıydı. Bu önemli olay bütün yurtta büyük bir sevinçle karşılandı. Türk halkı, bu olayın tarihinde ve mukadderatındaki kıymet ve önemini hassas bir şuurla idrak ediyordu. Yeni meclisin önemli kararları bekleniyordu. İstanbul’da Fındıklı Sarayı’nda süngülerle dağıtılan Meclis-i Mebusan yerine, Ankara’da süngülerin uzanamayacağı bir yerde, İlk Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, düşmanlarımız için bir hezimetti. Saray ve taraftarları bu darbe ile üzüntüye düştüler.[5]

Birinci meclisin olağanüstü yetkiler ile donatılmasının sebebi, yasama, yürütme, hatta yargı yetkilerini elinde toplayan bir yapı içerisinde olmasıdır. Bu haliyle parlamenter sistemden farklıdır. Kimi tarihçiler ”Diktatör Meclis”, kimilerine göre de ”İhtilâl Meclisi” olarak adlandırılır. Millî mücadeleye ön ayak olmuş ve Kurtuluş Savaşı yönetmiş tek meclistir. Bu yönüyle ”Gazi Meclis” olarak da anılmaktadır. Birinci Meclis sadece Türkiye’yi kurtardığı için değil, millî iradeyi, millî hakimiyeti, demokrasiyi eksiksiz gerçekleştirdiği için ”En Şanlı Meclis” olarak nitelendirilir.

Birinci Meclis’in üyelerini bir araya getiren tek duygu, vatanın kurtuluşudur. Hepsi idealisttir. Büyük fedakârlıklarla, yokluklar içinde çalışırlar, Meclis gaz lambasıyla aydınlatılır. Sıralar bir okuldan getirilmiştir. Milletvekilleri derme çatma evlerde, okulların yatakhanelerinde kalırlar.[6]

Birinci Meclisin en önemli özelliği, yürütmeyi yani hükümeti meclisten ayrı bir organ değil, meclisin çatısı altında bir ”komisyon” veya bir ”icra komitesi” şeklinde bünyesinde barındırmasıdır. Bu sistemde meclis hem parlamentodur, hem de hükümettir. Bu nedenle ”olağanüstü”dür. Özetle birinci meclis, hem yasama, hem yürütme, hem ”Kurucu Meclis” yetkilerinin tamamına sahip bir meclistir. Kuvvetler birliğine, yani yasama, yürütme ve yargı yetkilerini tek elde toplayan, idarede birliği temin ve icabında fevkalâde tedbirleri alabilecek geniş yetkilere sahipitir. Meclis Reisi Mustafa Kemal, yasamanın da yürütmenin de başkanıdır.[7]

Diğer taraftan, Ankarada açılan meclis, bu özellikleriyle, Fransız Devrimi sürecinde 1792-1795 döneminde faaliyet gösteren ”Konvansiyon Meclisi”ne çok benzer. Konvansiyon da yasama, yürütme ve yargı erklerini bünyesinde toplayan bütün yetkilere sahip bir meclistir.

Konvansiyon gibi Birinci Meclis’de kendisini sadece kendi ilkeleriyle sınırlayan, kendi üstünde hiç bir siyasi ve hukuki güç kabul etmeyen ”kadir-i mutlak” bir meclistir. Çünkü ”Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir.” [8]

Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu bir yönetim anlayışında elbette ”Saltanat”ın yeri olamazdı. Birinci Meclis’te uzun tartışmalar sonunda saltanat 1 Kasım 1922 tarihinde kaldırılır.

Diğer taraftan Birinci Meclis, her fikirden her kesimden insanların bulunduğu tam manasıyla demokratik bir meclistir. Tarihimizin en demokratik meclisi, 1920-1923 arasındaki Birinci Meclistir. Kendi bünyesinde gerekli teşkilât ve örgütlenmeyi yapmayı müteakip, ilk iş olarak o tarihte memleketteki genel tabloyu göz önüne alarak, 29 Nisan 1920’de ”Hıyanet-i Vataniye” kanununu çıkarır.[9]

Birinci Meclisin en önemli eseri, 1921 tarihli Anayasadır. O zaman ki adıyla ”Teşkilât-ı Esasiye Kanunu”, Ankara rejiminin ilk Anayasasıdır. Birinci Meclisin faaliyetleri 2 yıl, 11 ay, 21 gün sürer. 16 Nisan 1923 Pazartesi günü son toplantısını yaparak, Nisan 1923’te seçimlere gitmek üzere dağılır.[10]

Sonuç olarak, Birinci Meclis birçok yönüyle dünyada eşi benzeri olmayan bir meclistir.

Mustafa Kemal Paşa Başkomutan olarak Kurtuluş Savaşı’nı bu Meclis’ten aldığı yetkiyle yürütmüş ve zafere ulaştırmıştır.

Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nı meclis yetkisine dayanarak vermesi, ulusal egemenliğin millete ait olduğunu tüm dünyaya kanıtladığı gibi Cumhuriyetin ve demokrasinin de habercisidir. Asıl hedef, hürriyet ve istiklâlin kazanılmasını müteakip, millî hakimiyet temeline dayanan halk hükümetini, yani ”Cumhuriyet”i kurmaktır.

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı yürütürken sadece milletten güç almış, iradesini temsil eden Meclis’e dayandırmıştır.

Anadolu’yu işgal eden emperyalist devletlerden güç almamış, onların dayatmalarına da tavsiyelerine de karşı çıkmış ve Sevr’i yırtıp atmıştır.

Yabancıların tavsiyeleriyle yükselmiş hiçbir istiklâl yoktur, tarih böyle bir olay kaydetmemiştir” diyerek, tüm mazlum uluslara önderlik etmiştir.

Sadece büyük bir komutan değil aynı zamanda siyasi dehasıyla örnek olan Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözlerinin bugün de geçerli olduğu, yarın da geçerli olacağı unutulmamalıdır.[11]

KAYNAKÇA:

[1]Atatürk’ün İhtilâl Hukuku-Taha Akyol-Doğan Kitap-2012-S.13

[2]Atatürk’ün İhtilâl Hukuku-Taha Akyol-Doğan Kitap-2012-S.14

[3]Ama Hangi Atatürk-Taha Akyol-Doğan Kitap-2008-S.138

[4]Atatürk’ün İhtilâl Hukuku-Taha Akyol-Doğan Kitap-2012-S.19

[5]Türk İstiklâl Harbi Batı Cephesi – Gnkur. Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Yayınları – Sivas Kongresi ve Heyet-i Temsiliye Devri, İstanbul’un İtilaf Devletleri Tarafından Resmen İşgali, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Kurulması, Batı Anadolu ve Trakya Cephelerinde Yunan İleri Harekâtı (4 Eylül 1919 – 9 Kasım 1920), C 2, Ks. 2I nci Cilt 2 nci Kısım 3 ncü Baskı

[6]Atatürk’ün İhtilâl Hukuku-Taha Akyol-Doğan Kitap-2012-S.19-20

[7]Ama Hangi Atatürk-Taha Akyol-Doğan Kitap-2008-S.135-136

[8]Atatürk’ün İhtilâl Hukuku-Taha Akyol-Doğan Kitap-2012-S.15-17

[9]A.g.e.-S.100

[10]A.g.e.-S.252

[11]https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/fikret-bila/gazi-meclis-1697557