Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

”Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolünde olmayan hiç bir bölgede teröristlerin olmayacağı ve yuvalanmayacağı garantisini kimse veremez.”

 

Türkiye, aylardır dillendirdiği ve artık sağır sultanın bile duyduğu Suriye’nin kuzeyine, daha doğrusu turpun büyüğünü bünyesinde barındıran Fıratın doğusuna beklenen sınır ötesi operasyonunu nihayet icra etti.

Operasyonun bu şekilde sürekli gündemde tutulması, şüphesiz ABD ve Rusya ile olan politik-askeri gelişmelerden kaynaklıydı.

Bu yazıda,  icra edilen sınır ötesi operasyonun sonuçları ve mütekip gelişmeler ele alınacak.

ABD’nin Müdahalesi

Operasyon 9 Ekim’de başladı. Beklendiği gibi hızla gelişti, ciddi bir direnişle karşılaşılmadı. Terör örgütü, operasyonun yapılacağını  aylar öncesinden zaten biliyordu. Nasıl olsa arkamızda ABD var diyerek çok da fazla ciddiye almadı. Bu ABD, bundan 11 sene önce, 21 Şubat 2008’de Kuzey Irak’ta başlatılan ”Güneş Operasyonu”na da müdahale ederek bir hafta sonra Türkiye’ye bölgeden çıkın dememiş miydi?

Nitekim beklenen oldu. 17 Ekim’de Türkiye-ABD arasında yapılan anlaşma sonucu operasyon durduruldu, ya da  ara verildi. ABD, her zaman ki gibi ekonomik yaptırım kartını masaya koydu.

İki taraf arsında yapılan dört buçuk saatlik görüşmelerin sonunda, teröristlerin daha fazla ezilmelerine ve telef olmalarına yufka yüreği dayanamayan ABD, 120 saat içinde terör gruplarının sınırdan çekilmesi garantisini verdi. Bununla birlikte, inandırıcı olmasa da, güya teröristlere daha önce dağıtılan ağır silahlar  toplanacak, mevzileri imha edilecek, tüm bu işler için sınır ötesi operasyona beş gün ara verilecek, terör grupları kuzeyden güneye çekildikten sonra  operasyon bitirilecek.

Bu anlaşma doğal olarak beraberinde, ”ABD Suriye’nin kuzeyindeki terörist gruplar adına arabuluculuk rolünü mü üstlenmiş? Mutabakata varılan konular, Türkiye’nin terör örgütünün varlığını resmen tanıması anlamına mı geliyor? Türkiye teröristlerlerle masaya mı oturdu? bu yapılan anlaşma ateşkes mi, değil mi?” gibi, bu ve benzeri daha pek çok soruyu ve tartışmayı da gündeme getirdi.

Rusya ile Yapılan Görüşmeler

Operasyonun ABD ile ilgili bölümünü bu şekilde sonuçlandıran Türkiye, yönünü bu kez bir diğer aktör Rusya’ya çevirmek zorunda kaldı. Zira, ABD ve YPG/PKK’lı teröristlerin boşalttığı, Telabyad ve Resulayn arasında kalan bölge dışında ki, Fırat’ın batısında  Afrin, Münbiç, Cerablus, Ayn El Arap (Kobani), daha doğuda Kamışlı gibi bölgeler, Suriye Ordusu ve Rusların kontrolüne geçti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyet 22 Ekim’de Soçi’de Putin ve heyetiyle bir araya geldi. Türkiye’nin amacı operasyon yapılan bölge dışanda kalan terörist grupların akıbeti ile ilgiliydi. Ayrıca ”Güvenli Bölge” sınırlarının doğu-batı istikametinde uzatılması görüşmede ele alınan konuların başındaydı.

Altı saat süren görüşmelerin ardından, iki ülke arasında mutabakat sağlanan 10 maddelik ortak metin imzalandı. Ne var ki, söz konusu ortak metinde ”Güvenli Bölge” konusuna nedense hiç değinilmedi ve vurgu yapılmadı.  Anılan ortak metinde dikkat çeken en önemli madde, Tel Abyad-Resulayn arasındaki 120 kilometre dışında kalan alanda YPG/PKK terör örgütü unsurlarının, 23 Ekim saat 12.00 den itibaren bulundukları bölgenin 30 km. dışına çıkmalarının öngörülmesi idi. Bununla birlikte, 120 km.lik alanın dışında kalan bölgenin doğusu ve batısında, 10 km.lik derinlikte ki bir alanada Türk-Rus devriye hizmetinin ihdas edilmesi, söz konusu ortak metnin en dikkat çeken maddeleri arasındaydı.  Ayrıca, ortak metinde iki ülke arasında mutabık kalınan hususların takip ve kontrolu için, bir ”Denetim ve Doğrulama Mekanizması”nın kurulacak olması da, ABD ile yapılan mutabakattan farklı olarak  ortak metinde yer aldı. Diğer taraftan, hazırlanan ortak metinde ”Adana Mutabakatı”na atıfta bulunulması, Rusya’nın, Türkiye ile Suriye’yi işbirliği yapmaya ve diyalog kurmaya iten bir başka olumlu adım olarak göze çarptı.

Sığınmacıların Durumu

Türkiye’nin üzerinde halen sayıları dört milyonu aşan, Suriyeli sığınmacının zimmeti var. Türkiye bilerek ve isteyerek  bu zimmeti üzerine aldı. 40 milyar doların üzerinde bir harcama yaptı. Uzmanlar 10-15 yıl sonra Türkiyede her 13 kişiden birinin Suriyeli olacağını söylüyor. Türkiye 8 yıldan beri üzerinde taşıdığı bu yükü  daha fazla taşıyamaz. Uluslararası kurum ve kuruluşların gözetiminde, onların yardım ve desteğiyle, en kısa sürede bu zimmeti Suriye Devletine devir-teslim etmek zorundadır.

Türkiye halen Telabyad ve Resulayn arasındaki 120 km.lik uzunlukta ve 30 km. derinlikteki bir bölgeyi kontrol altında tutmaktadır. Sayıları dört milyonu aşan sığınmacının bölgeye yerleştirilmesi için bu ebatta ki bir bölge elbette yeterli değildir. Bu bölge, Suriyeli sığınmacıların ancak küçük  bir bölümünün dönüşüne imkân sağlar. Bu nedenle, Fırat Nehri’nden-Irak sınırına kadar yaklaşık 444 kilometre genişlikteki alan da bu hesaba dahil edilmelidir. Bir başka ifadeyle, yukardaki harita da görülen Suriye Ordusu ve Rusya’nın kontrolünde ki bölgelerin de ”Güvenli Bölge” kapsamına alınması için gerekli adımlar atılmalıdır. Aksi halde Suriyeli sığınmacıların küçük bir bölümü ülkelerine dönebilecektir. Bu da kuşkusuz Türkiye’yi tatmin etmeyecektir.

Operasyonun Askeri Bakımdan Değerlendirilmesi

Operasyonun askeri hedefi hükümet direktifinden çıkarılır, diğer bir ifadeyle operasyonun  askeri hedefini, hükümetin politik hedefi/hedefleri belirler.

Siyasi iktidar tarafından tespit edilenBarış Pınarı Operasyonu”nun politik hedeflerine dönecek olursak, Afrin’de geçen yıl Ocak ayında başlatılan ”Zeytin Dalı Operasyonu”ndan farklı olmadığını görürüz.

– Türkiye-Suriye sınırındaki terör gruplarını etkisiz duruma getirmek ve sınırın güvenliğini sağlamak,

-Terör koridoruna mani olmak,

-Sayıları dört milyonu aşan Suriyeli sığınmacının ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlamak,

-Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak.

Operasyon yapılırken önce “Vazifetespit edilir. Bilahare belirlenen bu vazifeyi yerine getirmek için durum muhakemesi yapılır ve en uygun hateket tarzları belirlenir. Müteakiben bunların içinden en uygun hareket tarzı seçilerek bunun uygulamasına ilişkin plan yapılır. Operasyon bu plana göre icra edilir.

Başarının tek  ölçüsü, Vazife”nin mutlak surette yerine getirilmesidir.

Vazife, görev ve görevden güdülen maksadı ifade eder.

Suriye’nin kuzeyinde icra edilen ve Barış Pınarı” olarak adlandırılan sınır ötesi operasyonundan maksat; Türkiye’ye yönelik terör tehdidini bertaraf etmek ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü sağlamak”tır.

Başlangıçta tespit edilen vazifeden çıkarılan görev ise,  bu maksadın tahakkukunu sağlayacak, Suriye  sınırında yeterli genişlik ve derinlikte bir ”Güvenli Bölge tesis etmektir.

Gelinen aşamada bazı soru işaretleri olmakla birlikte, görev başarılmıştır. Ancak başlangıçtaki vazife henüz yerine getirilmemiştir. Çünkü maksat  hasıl olmamıştır.  Zira, tesis edilecek olan  “Güvenli Bölge”, şayet 120 km. genişlik ve 30 km. derinlikteki bir bölge ile sınırlı kalacaksa bu durum, YPG/PKK terör örgütünü kısmen etkisiz hale getirir, terör koridorunun bir kısmını  kesintiye uğratır. YPG/PKK 30 kilometre hattın güneyinde şimdilik olmak kaydıyla geri çekileceğinden tehdit olmaya devam eder. Büyük Kürdistan hayalinin ”Rojova” olarak adlandırılan  bölümünü şimdilik askıya alır, erteler. Özetle Türkiye’nin  yukarda sayılan  politik hedeflerini de kısmen karşılar.

Netice olarak, bu operasyon sonunda ortaya çıkan resme bakacak olursak, evet askeri hedefe ulaşıldı ama, politik hedef henüz gerçekleşmedi. Diğer bir ifade ile, ikisi arasında bir uyumsuzluğun olduğu ortaya çıktı.

”Barış Pınarı Operasyonu”nun maksadını  hatırlayalım, yazalım bir kenara ve takip  edelim. Şayet söz konusu maksat tahakkuk ederse, asıl başarıyı o gösterecek.

Sonuç ve Değerlendirme

ABD’nin Ortadoğu’da ki çıkarları ile, Türkiye’nin güvenliği, toprak bütünlüğü, kısacası  bekası birbiriyle çatışıyor, örtüşmüyor. Gelecekte de örtüşeceğe benzemiyor. ABD, Türkiye’nin güvenlik endişelerini yok sayıyor.  Terör gruplarına açıktan sınırsız desteği devam ediyor. Asıl sorun burada. ABD  Türkiye’yi oyalıyor fikri daima gündemde ve giderek güçleniyor. Bu durum devam ettiği sürece, Türkiye’nin sınır komşusu  Suriye’de politik hedeflerini gerçekleştirmesi çok zor, hatta imkânsız gibi görünüyor.

Diğer taraftan Rusya ile de benzer sorunlar yaşanıyor. Rusya cephesinde de aslında durum farklılık göstermiyor. Rusya, YPG/PKK konusunda ABD ile benzer görüşte. Zamanın Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrei Karlov, YPG ve PKK’yı terör örgütü olarak görmediklerini söylemişti.

Son olarak 22 Ekim’de Soçi’de ki zirveden çıkan sonuç göstermiştir ki, 10 maddelik mutabakatın 1. Maddesinde Rusya, ”evet Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyorum” diyor ama, YPG/PKK terör örgütüdür diyemiyor. Yukardaki harita da görülen Suriye Ordusu ve Rusya’nın kontrolünde ki ve operasyon sahası dışında kalan bölgelerin de Türkiye’nin istediği  ”Güvenli Bölge” kapsamına alınması için yeşil ışık yakmıyor.

Diğer taraftan, gerek ABD gerekse Rusya ile yapılan mutabakatta öngörülen, terör gruplarının 30 km. geriye çekilmesinin, Suriye’de ki sorunun çözümü için yeterli  olmadığının görülmesi ve anlaşılması gerekir. Geriye çekilen terör grupları etkisiz hale getirilmedikçe, hem Türkiye, hem de Suriye için  tehdit olmaya devam eder. Bu durum Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamaya yetmez. Diğer bir ifade ile Suriye’nin parçalanmasını önlemez.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolünde olmayan hiç bir bölgede teröristlerin olmayacağı ve yuvalanmayacağı garantisini kimse veremez.

Daha önce müteaddit kereler ifade ettiğimiz gibi Türkiye için en tehlikeli senaryo,  Suriye’nin kuzeyinde de, Irak’ın  kuzeyinde ki benzer bir yapının tesis edilmesidir. ”Barış Pınarı Operasyonu”nun icrası, böyle bir bir yapının oluşmaması bakımından önemli ve zaruridir.

Suriye’nin kuzey sahasında şu anda durum üstünlüğü sağlanmış vaziyettedir. Aksi düşünülemezdi zaten. Türkiye Suriye konusunda gerçek çözüm arıyor ve politik hedeflerini gerçekleştirmek istiyorsa,  durum üstünlüğünü elde etmişken, bu fırsatı iyi değerlendirmeli, yararlanmalı, Suriye ile işbirliği ve askeri mutabakat için kullanmanın bir yolunu bulmalıdır. Suriye’nin bölünmesi, Türkiye’yi de bölünmeye götürür. Emperyal plan ancak bölgesel dayanışma ve anlaşmayla önlenebilir.