Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

……

2019’UN TEHDİT DEĞERLENDİRMESİ

2020 VE SONRASI HAKKINDA DÜŞÜNCELER

 

Giriş

2018 yılının politik-askeri durum değerlendirmesini yaparken, Türkiye’de ve dünyada önümüzdeki 2019 ve sonrasında, kısa ve orta vade de risklerin, bölgesel çatışmaların, anlaşmazlıkların, etnik ve mezhepsel çatışmaların, asimetrik savaşla birlikte terör ve şiddetin devam edeceğini öngörmüştük.[1]

2019’un sonlarına geldiğimiz bu dönemde, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı stratejik sorunlar ve buna bağlı olarak maruz kaldığı tehdidin 2019’da da devam ettiği, 2020’ye girerken yeni boyutlarıyla, -Örneğin Libya meselesi ile birlikte- daha da artabileceği, bunun dışında diğer mevcut tehdit ve risk durumunda bir değişiklik olmayacağını söyleyebiliriz.

Geleceği doğru okuyabilmek veya istikbali öngörebilmek, geçmişi doğru bilmek ve ona vâkıf olmakla başlar. Geçmişi bilmek, geçmişte yaşanmış olayları hikâye tarzında veya kronolojik sırayla bilmek değildir. Geçmiş olaylar irdeleyici bir anlayışla ele alınmalı ve günümüze taşınabilmelidir.

Türkiye soğuk savaş döneminde yıllardır ABD’nin Yeşil Kuşak projesi ile uyutuldu. Tüm dikkati ve enerjisi komünizm ile mücadeleye teksif edildi. Türk gençleri birbirine kırdırıldı.Ortadoğu’nun, özellikle Irak ve Suriye’nin Türkiye için önemi üzerinde hiç durulmadı. Tabir doğruysa ”cambaza bak” taktiği uygulandı. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki dolayısıyla Ortadoğu’daki çıkarları hep göz ardı edildi. Nitekim bugün Türkiye, Ortadoğu’da kendi çıkarları için zamanında ve doğru bir biçimde stratejik akıl oluşturamamanın sıkıntı ve sancılarını çekmektedir.

Bugün Ortadoğu’da yaşanan sıcak gelişmelerin temelinde, Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren Kuzey Irak’ta ortaya çıkan istikrarsız durumun sebep olduğu kriz, çatışma ve kaos ortamı yatmaktadır. Kuzey Irak hiçbir zaman merkezi Irak ile tarihsel süreç içerisinde entegre olamamıştır. Buna, Türkiye’nin 19. yüzyılın ortalarından itibaren maruz kaldığı ”etnik fitne”nin sebep olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte söz konusu etnik fitnenin,  Kuzey Irak’ı yıllardır terör odaklarına yuva ve üs konumuna getirdiği de aşikârdır. Bu durum Türkiye’nin sadece Irak’la ilgili olan çıkarlarını değil, Suriye dahil tüm Ortadoğu’daki çıkarlarını olumsuz yönde etkilemiştir.

Emperyalizmin 19.yüzyıldan itibaren plânladığı, Irak ve Suriye’deki bölünme ve parçalanmanın ivme kazanması, şüphesiz BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile birlikte ortaya çıkmıştır. BOP’un öngördüğü emperyalist resmi anlayışa göre, önce Irak bölünmelidir ve Irak’ın bölünmesi, petrol faktörü nedeniyle Suriye’nin bölünmesinden çok daha önemlidir. Bunun içindir ki, önce Irak’ın bölünmesi girişimi ile işe başlanmış, bilahare Suriye’ye geçilmiştir.

Tehdit Değerlendirmesi

Etrafımıza bakalım;

Irak, 2005 yılında ABD’nin baş rolü oynamasıyla yürürlüğe giren yeni Anayasası gereği üçe bölünmüş, Irak Ordusu tasfiye edilmiş, perişan hâle düşürülmüş, hatta Başkenti Bağdat’ı bile savunamayacak duruma getirilmiştir. İç karışıklık ve kargaşa halen sürmektedir.

Libya

Libya’da yaşanan istikrarsızlık, kan dökülmesine neden olmakta, önümüzdeki kısa ve orta vade de ülkedeki iki başlılığın sebep olduğu iç karışıklık ve kargaşanın artarak devam edebileceği değerlendirilmektedir. Türkiye geçen Kasım ayında Libya ile Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarına yönelik bir anlaşmaya imza attılar. Bu her iki ülke açısından son derece olumlu bir gelişmeydi. Ne var ki, ABD ve AB bu anlaşmaya tepki göstermiş ve Yunanistan’ın yanında yer almışlardır. Halihazırda Libya yönetimindeki çok başlılık ve bunun getirdiği istikrarsız durum, söz konusu anlaşmayı geçersiz kılabilir.

Suriye

Suriye nüfusunun yarısı dış ülkelere göç etmiş, bir milyona yakın insanını kaybetmiş, tıpkı Irak gibi parçalanma ve bölünmenin son safhasına gelmiş bir görünüm vermekte, ülkede yaklaşık dokuz yıldır yaşanan iç savaşın daha 20-25 yıl, hatta daha uzun sürebileceği değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra, terör yuvalarına ev sahipliği yapan bir İdlib meselesi var ki, beslediği ve barındırdığı terör unsurlarıyla Türkiye’ye karşı başlı başına potansiyel bir tehdittir.

İran

Sırada İran var. İran’da son zamanlarda görülen istikrarsızlık ve iç kargaşa, ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit etmeye devam etmektedir.

Türkiye

Türkiye ise bu mayın tarlasının tam ortasında, sürekli tehdit üreten bir coğrafyada, stratejik sorunlarla karşı karşıya, kendi bekası ve istikrarı için gayret gösteriyor. Türkiye bekasının, yani coğrafi bütünlüğünün korunması sorununu dün olduğu gibi bugünde yaşıyor. Türkiye’nin terörle ilgili maruz kaldığı tehdit cephesi her geçen gün büyüyor ve artış gösteriyor. Eskiden, PKK bölücü terör örgütü vardı. Sadece Kuzey Irak’tan gelen terör tehdidi vardı. Şimdi, Suriye ile birlikte, PKK, PYD, IŞİD, El Nusra (El Kaide) ve FETÖ’yle mücadele etmek zorunda kalan bir Türkiye var.[2] Bunlara ilâveten Doğu Akdeniz’de yaşanan sorunların sebep olduğu tehdit ortamı var.

Öte yandan Türkiye, sayıları halen resmi rakamlara göre 3 milyon 690 bin olan ve bebek doğumları ile nüfusu her geçen gün artan, gelecekte potansiyel tehdit olacağı aşikâr Suriyeli sığınmacıları beslemek ve barındırmakla meşgul, üzerinde böyle bir zimmet var. Üstelik ABD ve AB söz konusu sığınmacıların ülkelerine dönüşlerine engel olacak politikalar geliştirmekte.

Doğu Akdeniz’de enerji savaşları ve güç mücadelesi

Doğu Akdeniz’de Türkiye ve KKTC’nin yetki alanlar yok sayılarak, Yunanistan ve GKRY’nin diğer ülkelerle yaptığı doğal gaz sondaj çalışmaları Türkiye için önemli bir tehdittir. Doğu Akdeniz’de, 2020’de enerji savaşlarının ve güç mücadelesinin şiddetlenerek devam edeceği beklenmeli. Doğu Akdeniz, Suriye’ye ek olarak, Türkiye’yi ikinci cephede mücadeleye zorlayacaktır.[3]

2020 ve sonrası

Soğuk savaş sonrası ortaya çıkan ‘’Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni’’ asimetrik saldırıların artmasına yol açtı, halen de açmaya devam etmektedir. Bu nedenle küresel ve bölgesel gelişmelere paralel olarak, içinde Türkiye’nin de yer aldığı Ortadoğu başta olmak üzere, terörün geniş anlamda dünyanın çeşitli yerlerinde etkisini sürdüreceği, önümüzdeki kısa ve orta vadede küresel terörizmin  ulus devletlerin uluslararası istikrarına yönelik olarak 21. yüzyılın en önemli sorunlarından biri olmaya devam edeceği, böylece olası siber saldırılarla birlikte güvenlik sorunlarının daha da artacağı, kaçak göç ve göçmen-mülteci-sığınmacı sorunlarının dünyanın başını ağrıtmaya devam edeceği, Türkiye’nin önümüzdeki kısa ve orta vadede stratejik sorunlarına yenilerinin eklenebileceği, buna örnek olarak, Libya meselenin ön plâna çıkabileceği, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının kontrolüne yönelik güç mücadelesinin ve enerji savaşlarının artarak devam edebileceği, Suriyeli sığınmacıların ve İdlib sorununun potansiyel tehdit olmaya devam edebileceği  değerlendirilmektedir.[4]

Diğer yandan, mevcut gelişmeler, bölgedeki aktörlerin stratejileri ve sorunun karakteri birlikte değerlendirildiğinde, özellikle Irak ve Suriye’de kalıcı bir istikrarın kısa vadede gerçekleşmeyeceğini göstermektedir.[5]

2020 ve sonrasında Türkiye için bölgede cereyan edebilecek en kötü senaryo, Kuzey Irak’ta gerçekleşen KYB gibi, Suriye’nin kuzeyinde Barzani’nin izlediği yolun bir diğer benzerini izleyerek Rakka’yı da içine alan bir PYD özerk yönetim bölgesinin hayata geçirilmesidir.

Bölgedeki siyasi ve askeri gelişmeler ne yazık ki en kötü senaryonun gerçekleşmesine yönelik bir seyir izlemektedir. Önceki yıllarda emperyalist plân nasıl Irak’ı bölüp parçaladıysa, şimdi de Suriye’de işbaşındadır ve bilahare sıranın İran’a, sonra da Türkiye’ye geleceği aşikârdır. Ortadoğu’daki mevcut sıcak gelişmelerin seyri, bu düşünceyi dikte ettirmektedir.

Bununla birlikte, küresel ölçekte ABD dış politikasını teröre endekslemeye devam ederek sözde terörle mücadele üzerinden sürdürme gayretlerinin hız kaybetmesi ve ortak payda olan petrol bölgelerini hâkim olma ve kontrol etme iç güdüsüyle hareket etmesinden vazgeçmesi beklenmemektedir.

Arzın merkezi konumundaki Ortadoğu’da esasen sosyal ve ekonomik gelişmişlik sorunu yoktur. Asıl sorun,  küresel güçlerin bölgedeki kendi çıkarları için bölge ülkelerini birbirine düşürmek ve kendi iktidarlarını korumaktır. ABD’nin Suriye ve Irak’ta kalıcı olması bunun bariz göstergesidir. Rusya dahil söz konusu güçler bölgeden elini eteğini çekmedikçe, bölge ülkelerini silahlandırmak politikası ve eyleminden vazgeçmedikçe terör, göç, sefalet, acı, kan ve gözyaşı Ortadoğu’nun kaderi olmaya devam edecektir.[6]

Sonuç ve Değerlendirme

Gücün niteliğinde yaşanan değişim, doğal olarak tehdit algılamasında da değişime yol açmaktadır. Güvenliğe dayalı savunma anlayışı, bugün eskiden olduğu gibi yine yerini savunmaya dayalı tehdit anlayışına bırakmıştır. Diğer bir ifade ile bir ülkenin güvenliğinin sağlanmasında, sınırların korunması ön plâna çıkmıştır. Millî menfaatler, öncelikle sınırların korunmasını zorunlu kılmaktadır.

Bu karmaşanın, bu terörün, şiddetin, husumetin ve asayişsizliğin kol gezdiği ortamda, bu siyasal ve ideolojik karanlık içerisinde yapılması gereken şey, Irak sınırı dahil yaklaşık 1250 km. bulan kendi güney sınır hattımızı korumak ve kollamak olmalıdır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolünde olmayan hiçbir bölgede teröristlerin olmayacağı ve yuvalanmayacağı garantisini hiç kimse veremez. Bunun için Türkiye içeride güçlü olmak zorundadır. Ne var ki bunun için sırf askeri irade yeterli olmaz. Millî birlik ve beraberliğe dayalı siyasi irade de muhakkak gereklidir. Millî irade topyekûn, iktidarı ve muhalefeti ile birlikte Türkiye’ye karşı vaki olan/olabilecek her türlü tehdide karşı ortak hareket etmelidir. Bölünme ve parçalanmanın esas panzehirinin millî birlik ve beraberlik olduğu gerçeğinden taviz verilmemelidir.

Bugüne kadar hep söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. ”Stratejik istihbarat, bir ülkenin bekası ile yakından ilgilidir. Uluslararası ilişkilerde büyük resmin ortaya konulmasını sağlar. Ayrıca, bir ülkenin dış politikasının oluşturulmasında önemli yer tutar. En önemlisi de geleceği şekillendirir. Bir ülke doğru ve zamanında stratejik istihbarat üretemiyorsa, yani stratejik akıl oluşturamıyorsa, geleceği doğru ve yeterince şekillendiremiyorsa, bölgesinde çıkarı olan güç merkezlerinin bölge için geliştirdikleri plânın bir parçası olmaya devam ederler.”

KAYNAKÇA:

[1] ANKA Strateji Dergisi Sayı:12, Ortadoğu’daki Siyasi ve Askeri Gelişmelerin Türkiye Üzerine Etkileri-O.N.Ararat

[2] https://www.gercekgundem.com/yazarlar/naim-baburoglu/1712/turkiyenin-2020de-yuz-yuze-kalacagi-tehditler

[3] https://www.gercekgundem.com/yazarlar/naim-baburoglu/1712/turkiyenin-2020de-yuz-yuze-kalacagi-tehditler

[4] ANKA Strateji Dergisi Sayı:5, Küresel ve Bölgesel Teröri-O.N.Ararat

[5] ANKA Strateji Dergisi Sayı:12, Ortadoğu’daki Siyasi ve Askeri Gelişmelerin Türkiye Üzerine Etkileri-O.N.Ararat

[6] www.21yyte.org.terörizm ve terörizmle mücadele-küresel terör-ısid ve sonrası, Doç.Dr.S.Yılmaz