Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

SİZ YABANCI OLSANIZ NE DÜŞÜNÜRSÜNÜZ?

Büyük deprem felâketinin meydana geldiği 6 Şubat tarihinden beri tüm dünyanın gözü Türkiye’nin üzerinde.

Başta ABD’si olmak üzere, İngiltere’si, İsrail’i, Yunanistan’ı hepsi deprem bölgesini ve orada olan olayları pür dikkat izliyor. Gönderdikleri arama kurtarma ekipleri marifetiyle de ülkenin MR’ını çekip, sonradan kullanılmak üzere arşivlerine taşıdılar. İspanya ve Japonya’dan gelen kurtarma ekibinin, giderken yaptıkları açıklamalar hafızalardadır.

‘’Siz yabancı olsanız ne düşünürsünüz?’’ başlıklı bu yazıda, Türkiye’yi yakından takip eden yabancı istihbarat servisleri dahil, çevre komşu ülkeler ve terör örgütlerinin Türkiye hakkındaki muhtemel düşünce ve değerlendirmeleri, bunun Türkiye’nin beka ve güvenliğine etkileri üzerinde durulacaktır.

Doğal afetler, bir ülkenin doğasını ve kültürünü dolayısıyla sosyolojisini derinden etkiler. Bu durum doğrudan o ülkenin güvenliğini ilgilendirmesi bakımından son derece önemlidir.

Ünlü bir savaş tarihçisi olan John KEEGAN ‘‘kültürün”, savaşın doğasını belirleyen en önemli etken olduğunu belirtmektedir.

Sosyolojik araştırma ve incelemelere oldukça meraklı ve bu konuda uzmanlık seviyesindeki Amerikalı askeri yazarlar, özellikle Ortadoğu sosyolojisi ve kültürü üzerine odaklanmışlardır. Arapları ve özellikle Mısır’ı yakından tanıyan ve orada uzun yıllar çalışarak sosyolojik araştırma ve incelemelerde bulunmuş Norville de ATKINE isimli Amerikalı askeri bir yazar, yıllar önce bir dergide, Arapların neden savaşları kaybettiğini gerekçeleriyle birlikte ortaya koymuştur.

Diğer taraftan, İslâmın siyasallaştırılması ve islâm içi çatışma, kardeş kavgaları yabancı istihbarat servislerinin uyguladığı stratejinin ortak adıdır. Ortadoğu Coğrafyasında buna alet olan devletlerin geldikleri nokta ortadadır.

Tehdit ve risklerin odak noktasındaki bir coğrafyada meydana gelen deprem felâketinden istifade etmek isteyen yabancılar, kendilerine müzahir yerli yıkıcı ve bölücü işbirlikçileri ile bir olup, hain plân ve projelerini hayata geçirmek için harekete geçebilirler. Bunun çeşitli örnekleri tarihsel süreç içerisinde görülmüştür. I. Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu kargaşa ve karmaşadan istifade etmek isteyen Rusya, kendi çıkar ve emellerini gerçekleştirmek için Kars, Ardahan ve Artvin’i istemiştir. Benzer şekilde Yunanistan, deprem felâketinden yararlanarak karasularını 12 mile çıkarmak isteyebilir.

Nelerden rahatsız olurlar?

Yabancı istihbarat servislerini en fazla rahatsız eden olgu, Türk halkının birbirine benzer karakterlere veya yapıya sahip parça birimlerden oluşan mütecanis, yani homojen yapısıdır. Tek hedefledikleri şey bu yapıyı bozmak, yıkmak ve kardeş kavgasını körüklemektir. Bir futbol maçında, deprem bölgesindeki çocuklar için temin edilen oyuncuklar sahaya atılırken tespit edilen görüntü ve manzaralar onları çok rahatsız eder.

Askeri literatürde genel kuraldır. ‘’Düşmanın en kuvvetli tarafı, sizin hassas ve zayıf tarafınızı oluşturur.’’ Veya bunun tersi de olabilir. Dolayısıyla öncelikli hedef hasım tarafın en kuvvetli tarafını istismar etmektir. Sürekli olarak bunun üzerine çalışırlar. Deprem bölgesinden elde ettikleri görüntüleri ve tespit ettikleri olumsuz manzaraları psikolojik harp malzemesine dönüştürmek için kafa yorarlar. Neyi, nasıl daha iyi istismar ederim hesabını yaparlar.

Nelerden memnuniyet duyarlar?

Türkiye’de depremin meydana geldiği tarihten itibaren, bu satırların yazıldığı tarihe kadar, siyasi otorite ve muhalefetin yaptıkları karşılıklı açıklamalar, ithamlar tam da yabancı istihbarat servislerin ve örgütlerin istedikleri ölçüde cereyan etmiş, halen etmeye de devam etmekte ve bundan büyük memnuniyet duymaktadırlar.

Sağ duyu sahibi Türk Halkının deprem olduğu andan itibaren gösterdikleri birlik beraberlik ve kenetlenme söz konusu yabancı gözleri ne kadar rahatsız etmişse, devletin yönetim kademesi ve buna muhalif gruplar arasındaki çatışma ve hakarete varan sözlü, kavgalı tablo da bir o kadar memnun etmektedir. Herkes birbirini suçlamaktadır. Karmaşa ve kaos ortamı yaratılmak istenmektedir. Futbol müsabakalarında ‘’hükümet istifa’’ seslerine anormal tepki göstermek, bunu bir niza ve kavga mertebesine taşımak, kışkırtıcı açıklamalarda bulunmak, provoke etmek, sadece yabancı gözlerin işine yaramaktadır. Oysa bu tür sıradan eylemler, demokratik ülkelerde normal karşılanması gereken tepkilerdir. Siz buna ne kadar tepki gösterirseniz, hasımın ekmeğine o kadar yağ sürersiniz.

Deprem gerçeği

Türkiye, dünya üzerinde ki konumu itibariyle deprem gerçeğini yaşayan ülkelerin başında gelmektedir.

Önce şu tespiti ortaya koyalım; deprem doğa olayıdır, kader değildir. Meydana gelen yıkımların ve can kayıplarının sorumlusu biz insanlardır. Deprem suçlanamaz. Bir suçlu aranacaksa o suçlu biziz, yani insanlardır.

Depremin bu ülkenin önde gelen problemlerinden biri olduğu konusunda hemfikiriz. Hemfikir olmamız gereken diğer bir husus da depremin aynı zamanda bu ülkenin güvenlik ve beka sorunu olduğu hususudur.

Tartışmaların odak noktası

Deprem sonrası yapılan tartışmaların odak noktasını, yapılan müdahalede çok geç kalındığı konusu oluşturmaktadır.

Takriben 10 bin km. karelik bir alanda meydana gelen doğal afete karşı anında müdahale etmek elbette imkânsızdır. Ancak bölgesel bazda önceden buna hazırlıklı olmak ve alternatif müdahale plânları yapmak imkân dahilindedir. Bu durum, en az bir ülkenin güvenlik ve bekası kadar önemlidir. Görünen o ki, depreme müdahalede çok gecikilmiştir. Ne yazık ki, depreme müdahaleyi içeren doğru dürüst bir plânın olmadığı ortaya çıkmıştır.  Doğal afetlere karşı plân yapmak, tıpkı savaşta harekât plânı yapmak gibidir. Belirli bir formatı vardır, özel eğitim almayı gerektirir. Çeşitli faraziyelere dayandırılır. Ülkede söz konusu bu plânı yapacak yegâne kurum TSK’dır. AFAD gibi kurum ve kuruluşların bu işin üstesinden gelemediği görülmüştür. Tek başına plân yapmak da yetersiz kalır. Bunun uygulanması veya gerçeğe uygun şekilde tatbik edilmesi zorunludur.

Doğal afetlerle yaşamak zorunda kalınan bu coğrafyada TSK’den azami ölçüde istifade edilmelidir. Nasıl ki, Türk hava sahasının kontrolü ve güvenliğinden Türk Hava Kuvvetleri sorumluysa, doğal afetlerden de TSK’nin diğer unsurlarının tamamı sorumlu olmalıdır. Diğer bir ifadeyle bu sorumluluk askerlere verilmelidir. Buna göre doğal afetlere karşı yeni birlikler teşkil edilmelidir. Jeopolitik konumu itibariyle terör, terörizm ve doğal afetlerin tam ortasında kalan bir ülkede 1111 sayılı askerlik kanunu ve TSK’nin muharebe gücü ve etkinliği yeniden değerlendirilerek askerlik süresi yeniden gözden geçirilmelidir.

Sonuç ve değerlendirme

Herhangi bir faaliyet için önceden hazırlık yapmadıysanız mutlaka başarısız olursunuz.

Eleştiri haktır. Eleştirmek gelişme ve ilerlemenin olmazsa olmaz koşuludur. Hiçbir mazeretin, başarının yerini tutamayacağını bilmek gerekir. Eleştiriden korkmamak, gocunmamak ve kaçınmamak lâzımdır. Siyasi iradenin yaptığı en büyük hata, hiçbir eleştiriyi kabul etmemesidir. Yapılan eleştirilere hakaret ve küfürle cevap verilmesi, yukarda sözü edilen yabancı gözleri fazlasıyla memnun etmektedir.

Devletimizin kurucu lideri Gazi M. Kemal ATATÜRK; “Hakikatleri konuşmaktan çekinmeyiniz!” demekte ve bu konuda T.C. için düsturlaşmış bir ifadeyi şöyle dile getirmektedir: Millete daima hakikati söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, belki yanlış şeyleri hakikat zannederiz, fakat bunu millet düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeye hakkımız yoktur.’’

Son söz olarak, ele güne karşı millet olarak bu felâketi topyekûn bir biçimde, birlik ve beraberlik ve dayanışma içinde aşmalıyız ve aşacağız.

dfgtrrtg