Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Ahmet Cevdet Paşa Maruzat adlı eserinde şöyle diyor: “Derviş Paşa, Estrok Boğazı’ndan geçip giderek Karadağ’ı yarıp, utku ile İşkodra yönüne geçen Asakir-i Şahane’nin en seçkinlerinden yedi tabur sakınmaz seçti ki çoğu erleri zeybek bahadırları idi.’’[1]

Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise efeleri tarif ederken: ‘‘Efe, ahlak mezhebinin keşişi, bir fazilet tarikatının dervişi, bir erlik ve mertlik doktrinin serdengeçtisi ve fedaisidir.’’ demektedir.[2]

Zeybeklik geleneği özellikle Aydın Sancağı (İzmir merkez olmak üzere İzmir ili ve ilçeleri, Aydın, Muğla, Manisa ve Denizli) ile anılmaktadır. Ayrıca, Ankara, İstanbul, Bursa, Bolu, Balıkesir, Uşak, Afyon, Burdur, Isparta ve Antalya yörelerinde de çeşitli dönemlerde zeybeklik hareketleri görülmüştür. Ve zeybekler ile ilgili günümüze kadar pek çok tartışma yaşanmış, taraflı, çarpıtmalı ve klasik söylemler ile çeşitli yazılar yazılmış, dolayısı ile de derinlemesine incelenmeden birçok konu yanlış aktarılmıştır. Ayrıca zeybeklerin Milli Mücadele günlerindeki üstün hizmetleri de işbirlikçiler tarafından görmezden gelinmiş, zaferden sonra dahi haklarında karalamalar devam etmiştir. Elbette ki insanın olduğu her yerde yaşanan birtakım sorunlar zeybekler arasında da yaşanmıştır. İçlerinde o günün koşulları gereği hatalı uygulamaları olanlar da olmuştur. Fakat üslendikleri Kuvayı Milliye Efeliği görevi, fedakârlıkları ve üstün başarıları hatırına, haklarında kötü söz söyleyenlere itiraz etmek, bir ahde vefa göstergesi olacaktır. Çünkü zeybeklerin gayretleri olmasa idi, işgal kuvvetleri Anadolu’nun dört bir tarafına hâkim olabilir, TBMM toparlanmaya fırsat bulamayabilir ve zafer kazanılamayabilirdi. Bu sebeple, Atatürk ve TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiş Milli Mücadele kahramanlarını saygı ile anmak hepimizin milli görevidir.[3]

Türk milli yiğitlik geleneği olan zeybeklik geleneği, Oğuz Türk yiğitlik teşkilatı Seymenliğin Selçuklu döneminde Ahi Evran-ı Veli ile birlikte yeniden modernize edilmiş, ordu seferde iken derbentçi olarak kervanların yol güvenliğine memur edilmiş, esnafı ve sınırlardaki Türkmen obalarını korumakla vazifelendirilmiş ve ayrıca iç asayişi sağlamak için muhafızlıkla görevlendirilmiş yiğitlerin ocağıdır. Bu ocağın mensupları, Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Aydınoğlu Umur Gazi Bey ile deniz Leventliğine yönelmiş, Umur Bey’in İzmir fethi sırasında şehit olmasından sonra Aydın Sancağı’na Osmanlı Beyliği’nin hâkim olması ile birlikte çeşitli isyan hareketlerine liderlik etmişlerdir. Bu ocağın yiğitleri devlet ve millet düşmanı değillerdir. Devlete ve millete eziyet edenlerin düşmanlarıdır. Onlar, devşirme yöneticilere, halka zulmeden memurlara, ağalara ve zararlı çetelere karşı efelenmişlerdir. Bu sebepledir ki halk soygunculuk, arsızlık ve namussuzluk yapanlara çalı kakıcı (sahte zeybek) demiş, masumu, mazlumu, zorda, darda kalmış, mahkeme kapısında adalet bulamamış, herhangi bir şekilde eziyete maruz bırakılmışları koruyup, kollayan, savunan ve ezdirmeyenlere de efe, yani ağabey demiştir.[4]

Aydınoğulları Beyliği’ni yeniden kurmak için zeybekleri etrafına toplayıp efelenen Birgili Cennetoğlu Mustafa Efe, tarihe Aydın İhtilali olarak geçen zeybeklerin, Yörüklerin, Ahilerin ve köylülerin bozulan düzene isyan edişinde liderliklerini yapan Atçalı Kel Mehmet Efe ve yine bozulan, yozlaşan düzene itiraz ederek binlerce zeybek ile efelenen Atça, Yağdereli Sinanoğlu Mehmet Ali Efe, zeybeklik geleneğini bir halk muhavemet örgütü haline getirmişlerdir.

“Zeybeklik bir teşkilattan ziyade, bir halk mukavemet ve akıncı birliğidir.” [5]

“İzmir İl Yıllığı 1967-Zeybekler: Uç Beyleri tarafından asayişi korumak için meydana getirilen bir halk mukavemet ve Akıncı birliği mensuplarıdır.”[6]

Dönemin koşulları gereği bir halk mukavemet örgütü haline gelen zeybeklik teşkilatı neferleri, her ne kadar Osmanlı hükümetleri ile anlaşamasalar ve çeşitli isyan hareketlerinde bulunsalar da devlet ve millet zor günler yaşadığında, Kırım ve 93 Rus Harbi gibi savaşlarda taburlar halinde cepheye koşmuşlardır. Ve Osmanlı hükümeti ile aralarındaki çekişme, 1919 yılında İzmir’in işgal edilmesi ile son bulmuştur. Çünkü artık mesele hükümet ile kudret yarıştırmaktan çıkmış, milli bir varlık sorunu haline gelmiştir. Ve zeybekler, Atatürk ile TBMM tarafından görevlendirildikleri için Selçuklu döneminde olduğu gibi tekrar devlet muhafızlığına geri dönmüşlerdir.

Ve kanaatimce Atatürk’ün köklerinin Yörük olması ve atalarının Aydınlı olması kuşkusuz ruhunda zeybekliğe karşı ayrı bir sevgi oluşmasına sebep olmuştur. Ve muhtemeldir ki bu sevgi Atatürk’ün Ankara’da Seymen Efeler tarafından karşılandığında kabarmış ve henüz Sivas Kongresi hazırlıkları yapılırken Aydın yöresinde efelerin işgale karşı cephe savaşları vermeye başlamış olmaları da bu sevgiyi zirveye çıkartmıştır. Zira Osmanlı İmparatorluğu çökmüş, Anadolu işgale uğramış, Aydın’da zeybek efeler Kuvayı Milliye Akıncıları olmuş ve işgalciler ile savaşmaya başlamış, halk yorgun, yoksul, ağır vergilerle çökmüş, mutsuz, ardı ardına gelen savaşlar ve bu sebeple uzun süren askerlikler neticesinde evlatlar kaybedilmiş, aileler dağılmış, çeşitli salgın hastalıklar sebebiyle insanlar bitkin, üzgün, umudunu kaybetmiş, asker cepheden kaçmaya başlamış…

İşte böyle bir zamanda yedi düvele karşı efelenen Sarı Zeybek, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Enver Behnan Şapolyo’nun ifadesi ile “Sihirli bir bozkurt gibi” Ankara’ya geliyordu

“Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri (Orta Asya’dan beri) Seymen düzülme (tertibi) adı verilen bir Türk ananesini milli vicdanında gizli bir sihir olarak yaşamakta idi. Seymen Alayı daima kızılca günlerde kurulurdu. Yani milli felaket günlerinde, bir beyliğin ve bir devletin yıkılış sıralarında, yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen Alayı kurulurdu. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi. Bu töre Türk’ün mucizevi bir mefkûresiydi. Bu sebepledir ki Türkler tarihin hiç bir devrinde devletsiz kalmamışlardı. Seymen düzülme (tertibi) çok önemli sosyal bir olaydır. Seymen Alayı toplu ve milli bir galeyan anıdır. İşte Mustafa Kemal Ankara’ya geleceği gün, aynı süratle Seymen Alayı kuruldu. Ulucanlardan kalkan Seymen Alayı, Hacıbayram Camii’nin önünde toplantı. Seymen düzülme (tertibi) Efelerce mukaddes sayılırdı. Alayın duası okunmadan ve kurban kesilmeden, Seymenler hareket etmezlerdi. Ankaralı meşhur Seymenlerden ve Atatürk’ü karşılayanlardan Yağcıoğlu Fehmi Efe bana dedi ki:

Seymen kızılca günlerde kurulur, her zaman olmaz. Düğünlerde milli elbise giyilir. Buna Seymen derler ama bu Seymen Alayı değildir. Seymen Alay’ında dini merasim vardır ve muhakkak kurban kesilir

Atatürk Ankara’ya geldiğinde yedi yüz delikanlı Zeybek kıyafetinde ve ellerinde teke palalar olan Seymenleri dimdik ve canlı olarak görünce bu Zeybek Alaylarına büsbütün hayrette kaldı. Bu muazzam ve tarihte misli az görülmüş tezahürata şaşa kaldı.

Arşiv: Ankara Kulübü Derneği

Bu koç yiğitleri sert bir sesle:

– “Merhaba Efeler!” diye yüksek sesle selamladı.

Efeler hep bir ağızdan:

– Sağ ol Paşa hazretleri…

Mustafa Kemal:

– Arkadaşlar buraya niçin geldiniz?

Efeler hep bir ağızdan bağırdılar:

– Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik!

Mustafa Kemal:

Fikrinizde sabit misiniz?

Tekrar bağırdılar:

And olsun!

Mustafa Kemal gözleri yaşararak:

– Var olun yiğitler!

Arşiv: Ankara Kulübü Derneği

Enver Behnan: Bir millet tarihin karanlıklarına gömülerek yok olurken, tekrar ne suretle doğuyor ve toplum vicdanı ne suretle galeyana gelerek, sinesinden bir önder yaratıyor, onu bugün görmek mümkündü. Bu yazdıklarımı okuyanlar, bilmeyenlere öğretsinler. Türkoğlu nedir? Oğuz töresince neler yaratmışlardır? Kendilerine bırakılan vatanın ne müşkül anlarda ve ne gibi büyük galeyanlarla meydana geldiğini okuyup anlasınlar. Ona göre millet yolunda böyle çalışsınlar diye gece durmadım, gece uyumadım, sizlere tarihi vakaları yeniden canlandırmaya, milli enerjimizi yükseltmeye çalıştım. Milli Mücadele’nin bütün bu safhaları mazlum milletlere örnektir. Onlar da dikkatle okuyup uyansınlar!’’[7]

Ve böylece Sarı Zeybek namı ile efelenen Mustafa Kemal Paşa, tüm zeybeklerin baş efesi olmuş, Milli Mücadele günlerinde zeybekler ile birlikte hareket etmeye başlamıştır. Atatürk’ün talimatı ile zeybek reisleri olan efelerin yanında birer vatansever din adamı ve subay görevlendirilmiştir. Böylece zeybek çeteleri kontrol altına alınmış, Osmanlı Hükümeti ya da işgal kuvvetlerinin tekliflerine kanmaları engellenmiş ve dolayısı ile de düzenli ordu kuruluncaya kadar milis kuvvetler olarak halkı korumaları, işgalcileri durdurmaları sağlanmıştır.

 “Demirci Efe 1919 Haziran’ının ortalarında önemli bir telgraf daha alıyordu. Altında Mustafa Kemal imzası bulunan bu telgrafta, Demirci Mehmet Efe’den Sivas’ta toplanacak olan Kongreye Aydın’ı temsil edecek bir heyet göndermesi isteniliyor ve düşmana karşı yaptığı kahramanca savaşta kendisine başarılar temenni olunuyordu. Mustafa Kemal hakkında istediği malumatı ona Şükrü Saraçoğlu, Mahmut Esat Bozkurt ve Celal Bayar Beyler verdiler. İddia Miralay Refet Bey’in ve Miralay Şefik Bey’in anılarında da açıkça mevcuttur. Gerçi şüphesiz Demirci Efe’yi, Mustafa Kemal’e gittikçe kuvvetlenen bir sevgi ve güvenle bağlayan nedenler arasında bu telkinlerin de önemli bir tesiri olmamış değildir. Nitekim bu tesirin etkisi, Demirci Mehmet Efe’nin telgrafta istenen heyeti Sivas’a derhal göndermesi şeklinde tecelli etmiştir. Demirci Efe, Sivas Kongresi’ne çok sevdiği üç temsilci gönderiyor: Muğla Mutasarrıfı Hilmi Bey, Nazilli eşrafından Aydın Mebusu Hacı Süleyman Bey ve yakın dostu Çerkez Yusuf Bey! Bunların döndükleri zaman anlattıklarına göre, Mustafa Kemal Paşa kendilerini Sivas istasyonunda karşılamış ve kendi arabasına alarak, kalmakta bulunduğu konağa götürmüştür. Demirci Mehmet Efe’nin kurduğu teşkilat hakkında, gösterdiği faaliyet hakkında, o günlerdeki gücü ve durumu hakkında aldığı etraflı malumat, büyük lideri son derece hoşnut bırakmış ve Damat Ferit Paşa’ya verilen cevap, candan bir tasvip ve takdir uyandırmıştır. Nitekim herhalde edindiği bu bilgilerin tesiri altında Aydın murahhaslarını kongre heyetine bizzat kendisi takdim etmiş ve onları gerçekten candan ve sürekli tezahüratla ve: ‘Yaşasın Aydın Efeleri!’ avazeleriyle ayakta alkışlamaları sonucunu yaratacak bir heyecanlı ve belagatli dille övmüştür!’’[8]

Atatürk ve silah arkadaşları yurdun dört bir yanında yaşanan sorunlar, isyan hareketleri, iç çatışmalar, Hilafetçiler ile Kuvayı Milliye taraftarları kavgaları, işgal kuvvetlerinin saldırıları, düzenli ordu kurulması çalışmaları, TBMM içinde yaşanan çekişmeler ile boğuşurken efeler, Atatürk’ün talimatı ile işgalcilere baskınlar düzenlemiş, halkı korumuş, cepheden kaçışları önlemiş ve iç isyanları bastırmışlardır.

“Aydın 57. Tümen Kumandanı Miralay Mehmet Şefik Aker: Muğla’dan Nazilli’ye geldiğimde Ankara’dan Miralay Refet Bey’den aldığımız acele 4-Mayıs 336 tarihli şifrede, Gerede ve Bolu ve havalisindeki asiler karşısındaki Kuvayı Milliye müfrezeleri geri çekilmek mecburiyetinde kalmış olduklarından jandarma yüzbaşısı Arap Nuri Bey kumandasında birkaç yüz zeybek süvarisinin Aydın cephemizden acilen gönderilmesi, deniliyordu. Demirci Efe’nin bu sıkıntılı günlerde gösterdiği vatansever hizmetlerini takdirle yazmak borcumdur. Balıkesir’e Anzavur’un tepelenmesine gönderdiğimiz zeybek atlılarının kısmı küllisi o illerde takiplerine devam ediyorlardı. Buna rağmen Demirci Efe en yakın ve en temiz arkadaşlarından Poslu Mestan Efe (şehit) ve Turnacı Mehmet Efe, Dokuzun Mehmet Efe kumandanlarında yüzer atlı zeybeklerden ve bunların aralarına ilave edilen milli atlılardan cem’an 300 atlıdan mürekkep üç bölük teşkil ettik. Bu üç bölüğün başına Yüzbaşı Nuri Bey’i kumandan yaptık. Bölük kumandanlarının yanlarına birer atlı zabit terfik ettik.’’[9]

Atatürk, iç isyanları bastıran zeybeklerin amiri olan Demirci Mehmet Efe’ye yolladığı telgraf ile efelere olan minnettarlığını ve vefasını resmi olarak tarihe not etmiştir… Ve zeybekleri Ankara’da İsmet Paşa ile birlikte misafir ederek şereflendirmiştir…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Demirci Mehmet Efe’ye yolladığı telgraf…

‘‘Aydın ve Havalisi Kuvayı Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe kardeşime: Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Aydın’ın bu doğru özlü ve fedakâr evlatları, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gâvurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakârca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifa ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin. Kendilerine ve umum kumandanları olan zat-ı alinize Büyük Millet Meclisi’nin kalbi ve samimi teşekküratını takdim eder, gözlerinizden öperim. Kardeşim efendim. Ankara, 11 Haziran 1920. İmza: Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal.’’[10]

Atatürk ve Efeler ile ilgili bazı hatıralar:

* Dokuzun Mehmet Efe: “Ankara’ya çağırıldık. Hayatımın en heyecanlı ve mesut geçen günleri Ankara’da geçirdiklerimdir. O zaman İnönü, bugünkü rütbesinde değildi. Bizi misafir etti. Atatürk’le beraber görmeye geldi. Ben hemen zeybeklerimi bir sıraya soktum, ‘Selam dur!’ dedim. Paşalar zeybeklerimin sırtını okşadılar. Bir kaç gün sonra Ankara’da gezip, tozmamızı istediler. Ben Paşam, bize emir ver de gidelim, cephemiz açık kalmasın, dedim. İsmet Paşa ısrar etti, var ol, sağ ol Paşam, gönlümüz daima sizinle beraber olacak, dedim. Bu sırada Ankara bir şeye benzemiyordu. Toz, toprak içindeydi. Ecnebi gazeteciler bizimle konuştular, resmimizi çektiler.’’[11]

* Ankara’da zeybeklere teşekkür eden Atatürk, Poslu Mestan Efe’ye kendi boynundaki dürbünü çıkarıp armağan etmiştir. Zeybeklerle uzun uzun sohbet eden Atatürk birkaç gün daha istirahat etmelerini söyleyince Poslu Efe: ‘‘Paşam bayramdır, gideyim. Düşman halka rahat vermez.’’ diyerek görev bölgesine dönmüştür.[12]

* 1932 yılında Atatürk Isparta’yı ziyaret ettiğinde, kendisini karşılayanlar arasında Mahmut Efe’yi göremeyince: “Bana Mahmut Efe’yi çağırın!” der. O sırada Atatürk’ü karşılayanlar arasında bulunan fakat mütevazılığından en ön sıraya çıkmak istememiş olan Mahmut Efe’yi gören Atatürk, Mahmut Efe yanına gelince gülümseyerek sarılır, sohbet eder ve kendisini ödüllendirerek teşekkür eder.[13]

* İzmir’e inmedin mi Efe?

– Doğru Sarıkışla’ya indim. Maksadım dillere ve tarihe destan olan aslan Mustafa Kemal Paşa’yı görmekti. Kışlanın içinde yolumu kaybetmişim. Nöbetçinin biri ile münakaşa ederken Nurettin Paşa geldi, iltifat etti, kendisine Paşa’mı görmek istediğimi söyledim, huzura çıkardı. Onu görünce bir kaç yılın sefaletini birden bire unuttum. Vapurlar, fabrikalar düdük çalıyorlardı. Her tarafa bayraklar asılmıştı. Artık ölsem de gam yemeyecektim. 51. Alay bayrağını doya doya öperek Aydın’a döndüm.[14]

* Zaferden sonra Atatürk, Abalı Zeybek Hasan Çavuş Efe’yi yanına almış ve Sakarya isimli atını Abalı Zeybeğe emanet etmiştir.[15]

* 17 Temmuz 1934 tarihinde Bolu’ya gelen Atatürk’ten bir Bolu hatırası… Bolu Halkevi, Hacı Hasan Özhancı hatırası… “Atatürk akşama doğru buranın saz çalanları yok mu demiş… Var demişler… Biz o zaman Bolu’da 15-20 kişi varız. Yarenleriz… Geceleri beni hep alırlardı. Ben olmadan eğlence olmazdı. Çünkü ben Bolu’da eğlenceleri idare eden kişi idim. Bu işi yapana ‘hıcıp’ adı verilirdi. Neyse… Belediye Başkanı Reşat Aker geldi. Atatürk sizi çağırıyor dedi. Tabi heyecanlandım. Burada yaptığımızı orada yapabilecek miyiz? Atatürk; ‘gelsinler bir zeybek oynayalım’ demiş. Fırka’ya varıncaya kadar 15 kişiden Deldel, Kollu, Koca İlyas, Muharrem ve ben yani 5 kişi kalmışız.

Atatürk:

– Zeybek bilir misiniz? dedi.

Biri ben bilirim dedi. Deldel çıktı ortaya. Koca İlyas’a da sen çal dedi. Sazı beğendi. Zeybeği beğenmedi. Tabi biz Bolulular zeybek bilmiyoruz.

– Yok yok o zeybek değil! deyip kendisi indi aşağıya ve vur! dedi. Biraz oynadı.[16]

* “Yıl, 1937, aylardan Haziran’dır. Perşembe akşamı Müzeyyen Senar radyo emisyonundan dönmüştür. Kapı çalınır. Gelen Selahattin Pınar’dır, ‘Hazırlan, yarın Bursa’ya gidiyoruz. Çelik Palas’ta bekliyorlar’ der. Müzeyyen Senar o gece yine heyecan içindedir: ‘Atatürk içeri girince herkes ayağa kalktı. Yaver, ‘Müzeyyen Hanım siz yine paşamızın yanında oturacaksınız’ dedi. Oturdum. Sonra bana döndü ‘Nasılsın kızım’ dedi. ‘Teşekkür ederim efendim’ dedim. ‘Bu akşam hangi makamla başlamak istersiniz’ diye sorunca, ‘Gelirken bir program hazırlamıştık, oradan başlamak isteriz’ dedim. O da ‘Hadi bakalım’ dedi. Sesim bütün salonda o derece güzel yayıldı ki bir ara Atatürk bana baktı. Bu geceyi ve Atatürk’ü asla unutmayacağım.’  Senar, daha sonra Bursa’da belediye salonunda düzenlenen baloda şarkılar söyledi. Aynı gece dönemin ünlü tangosu Ayşe eşliğinde Atatürk’le açılış dansını yaptı. Mudanya’da demirli Ege Vapuru’nda Atatürk’ün coşup zeybek oynamasına da tanıklık etti.’’[17]

Bu hatıralardan da açıkça anlaşılmaktadır ki Atatürk ve efeler, Atatürk ve zeybeklik iç içedir. İşgal günlerinde başlayan birlik, zaferden sonra da devam etmiştir. Ve zeybeklik geleneğinin dans kolu milli dansımız olarak Atatürk’ün talimatı ile yeniden derlenmiştir. Ve Atatürk her fırsatta zeybek oyunlarını bizzat kendisi de icra etmiştir. Ve zaferden sonra zeybekliği bırakan efeler ile Atatürk’ün dostluğu sürmüştür. Atatürk, Yörük Ali Efe’ye hatıra olarak bir baston armağan etmiştir. Demirci Mehmet Efe’ye harp zamanında eyer, dürbün ve silah hediye etmiş, harpten sonra da otel kurması için mali destek olmuştur. Bakırlı Saçlı Mustafa Efe’ye bir araba armağan eden Atatürk, şehit efelerin çocuklarının eğitimi için Milli Mücadele’nin Galip Hoca’sı Celal Bayar’a görev vermiş, yetim kalan efe çocuklarına sahip çıkmıştır. Celal Bey, Atatürk’ün bu talimatı ile şehit Gökçen Hüseyin Efe’nin çocuklarını yanına almış ve eğitimlerini üstlenmiştir. Ve Atatürk, zeybek danslarının milli devlet dansı olmasını istemiş, bu konuda gerekli çalışmaların yapılmasını emretmiştir. Atatürk, 1936 yılında Beylerbeyi Sarayı’nda düzenlenen Balkan Festivali’ne katılmış ve çalışmaları yakından izlemiştir.

Atatürk’ün zeybek oyunu hakkındaki sözü: Bu oyun, milletimizin erkek oyunu, kahraman oyunudur; bilmek gerek!’’[18]

Türk milli kahramanlık oyunu olan zeybek dansları böylece modernize edilmeye başlanmış ve ülkemiz uluslararası yarışmalarda zeybek dansları ile temsil edilir olmuştur.

“Atatürk’ün, Selim Sırrı Tarcan Bey’in (1874 Yenişehir, Teselya-2 Mart 1957 İstanbul-Atatürk’ün talimatı ile zeybek danslarını araştırıp derleyen, Türkiye milli olimpiyat komitesinin kurulmasına önderlik ederek Türkiye’nin olimpiyatlarda temsil edilmesini sağlayan eğitmen, öğretmen, siyasetçi) öğrenci Muallâ ile oynadığı zeybek dansını seyrettikten sonra söylediği sözleri…

‘Hanımefendiler, beyler! Selim Sırrı Bey, zeybek dansını canlandırırken ona bir medeni şekil vermiştir. Bu sanatkâr üstadın eseri, hepimiz tarafından kabul edilerek milli ve sosyal hayatımızda yer tutacak kadar olgunlaşmış, eşsiz bir şekil almıştır. Artık Avrupalılara: ‘Bizim de mükemmel bir dansımız var’ diyebiliriz ve bu oyunu salonlarımızda, gece eğlencelerimizde oynayabiliriz. Zeybek dansı her sosyal salonda kadınla beraber oynanabilir ve oynanmalıdır.’ Vakit, 15-10-1925, s. 2.’’[19]

Ve böylece zeybek dansı Köy Enstitüleri’nde dahi öğretilmeye başlamış, milletimiz zeybek dansları ile ruhunu beslemiş, özel günlerinde de zeybek dansları ile eğlenmeyi sürdürmüştür.

Celal Bayar’ın kızı Sayın Nilüfer Gürsoy ile yaptığım özel görüşmede, babası Celal Bey’in ve Atatürk’ün bir yemek sonrasında coşup birlikte zeybek oynadıklarını ve Atatürk’ün yanına çağırması ile kendisinin de zeybek oynadığını anlatmıştı. Ayrıca Atatürk ve Celal Bayar, 1937 yılında Nazilli Sümerbank fabrikasını açmak için Nazilli’ye geldiklerinde efeler tarafından karşılanmışlar ve efeler ile sohbet etmişlerdir. Aydın bölgesindeki yerel söylencelerde, ilk Sümerbank’ın Nazilli’de kurulması, Sarı Zeybek Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün efelere bir teşekkürü olarak yorumlanmaktadır…

Kaynakça:

[1] Encümen-i Daniş üyesi, düşünür, şair, devlet adamı, tarihçi. 1822-1895.

[2] Türk romancı, gazeteci, şair ve diplomat.

[3] Kuvayımilliye Efeleri-Şahin Efe Yılmaz.

[4] Efelik Ruhu-Şahin Efe Yılmaz.

[5] Efelerden Haber-Kemal Özkaynak.

[6] Aydın Sancağı ve Efeler-Şahin Efe Yılmaz.

[7] Atatürk ve Seymen Alayı-Enver Behnan Şapolyo.

[8] Naci Sadullah Daniş-Demokrat İzmir Gazetesi, Cepkenliler Yazı Dizisi, 1970.

[9] Mehmet Şefik Aker, 1918-1920-57. Tümen ve Aydın Milli Mücadelesi, Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (Ateşe) Başkanlığı, 2006.

[10] Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (Ateşe) Başkanlığı arşivi ve Nazilli Belediyesi Etnografya Müzesi arşivi.

[11] http://ankaenstitusu.com/dokuzun-mehmet-efe/ 

[12] http://ankaenstitusu.com/sehit-yoruk-poslu-mestan-efe/ 

[13] http://ankaenstitusu.com/ispartali-mahmut-efe/  

[14] Efelerden Haber-Kemal Özkaynak.

[15] http://ankaenstitusu.com/abali-zeybek/

[16] https://www.bolununsesi.com/icerik/haber.asp?id=17635

[17] https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/muzeyyen-senarin-anilari-kitap-oldu-ataturku-gordugumde-bayilacaktim-1684180/

[18] 1935 (Fahrettin Altay, 10 Yıl Savaş ve Sonrası, 1970, s. 398) http://www.atam.gov.tr/duyurular/guzel-sanatlar

[19] http://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/izmir-kiz-ogretmen-okulunda-bir-konusma