Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

Kuzey Irak’ın bugünkü duruma gelmesi tarihi iki sebebe dayanmaktadır. Bunlardan birincisi çekiç güç, diğeri de, 1 Mart tezkeresinin reddidir.

Önce Çekiç Güç

Birinci Körfez savaşı sonunda o tarihte işbaşında bulunan Turgut Özal hükümeti zamanında ABD talebi uygun karşılandı ve Çekiç Güç Türkiye’ye davet edildi. Böylece Kuzey Irak’ta bir Kürt Bölgesi oluşumu gerçekleştirildi. 36’ncı paralelin kuzeyi Kürtler için güvenli bir bölge olarak ilân edildi. O zamana kadar dağlarda yaşayan Barzani ve peşmergeleri, bu fırsattan istifade ederek Kuzey Irak’ta devlet olma istidadı göstermeye başladı. Yani ABD’nin teşvik ve desteği ile bölgede “Kürt Devleti” kurmanın temelleri ilk kez I. Körfez Savaşı sonunda atıldı.

1 Mart Tezkeresi

İkinci Körfez Savaşı esnasında ise 1 Mart tezkeresi reddedilerek bu kez Kuzey Irak bölgesi tamamen bölücü örgütün kontrol ve denetimine terk edildi. Terör ve şiddete davetiye çıkarıldı. Tezkerenin reddi PKK tarafından çok güzel kullanıldı ve istismar edildi.

Ortadoğu’da atılması gereken doğru adımların ters yönde atılmasının neden olduğu ağır fatura, Mesut Barzani ve IKBY’yi 25 Eylül de yapılan bağımsızlık referandumuna götürdü.

Bu yazıda asıl olarak 1 Mart tezkeresinin önemi üzerinde durulacaktır.

1 Mart Tezkeresinin Menfi Etkileri

Bugün gelinen noktada 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinin Türkiye'ye pahalıya mal olduğu çok açıktır. Bir başka ifadeyle bu işin faturası ağır olmuştur. Hafızamızı tazelemek bakımından tezkerenin reddi sonrası meydana gelen belli-başlı olayları özet olarak şöyle sıralamak mümkündür.

1. Tezkerenin TBMM'den geçmemesi, terörle mücadeleyi askeri açıdan olumsuz yönde etkilemiştir.

2. PKK Terör Örgütü o tarihte mevcut durumdan geniş ölçüde lehine olacak şekilde yararlanmış, ABD’nin himayesinde bölgedeki boşluktan istifade ile bölgede cirit atmaya başlamış, silah sayısını önemli ölçüde artırmış, tam da istedikleri ortama sahip olmaları morallerinin yükselmesine neden olmuş, yeniden derlenip toparlanarak 1999'da terörist başının yakalanmasıyla bölgede kısmen sağlanan sükûnetli ortam bozularak yeniden çatışma ortamına geçilmiştir.

3. Tezkerenin reddi, yine ABD orijinli ucu açık ve akıbeti hüsran olan çözüm süreci gibi bir süreci ortaya çıkarmıştır. Bu proje sayesinde, Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu bölgesi PKK'ya teslim edilmiştir.

4. Siyasi açıdan, ABD'nin PKK'ya bilinen sempatik tutumu daha da artmış, Suriye’nin bugünkü duruma gelmesinin de zeminini hazırlamıştır.

5. Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasıyla birlikte Erbil’de, Süleymaniye'de ve bölgenin daha birçok yerinde yapılan sevinç gösterileri ve nümayişler esnasında ne yazık ki Türk Bayrağı yakılmıştır. Türkiye'ye karşı kin ve nefret tohumları yeniden yeşertilerek etrafa zehir saçılmaya devam edilmiş ve bölücülük had safhaya ulaşmıştır.

6. Bu arada 04 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye'de meşum bir olay yaşanmıştır. Bu bölgede konuşlandırılmış Özel Kuvvetlerimizin üs olarak kullandıkları binaya ABD askerleri tarafından Barzani'nin peşmergeleri ile işbirliği ve koordinasyon içinde baskın düzenlenmiş, 11 askerimizin kafasına çuval geçirilerek 60 saate yakın bir süre esir alınmıştır. Bu durum, kamuoyunda geniş yankı uyandırmış, sırf 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi nedeniyle ABD askerleri tarafından yapılan bir nevi intikam alma ve cezalandırma şeklinde algılar oluşmasına neden olmuştur. Ne yazık ki, Türkiye bu durumun yarattığı ezikliğe askeri ve siyasi olarak istenilen ve gereken biçimde cevap verememiştir.

7. Bölgede bulunan Türkmenler tecavüz ve saldırılara maruz kalmış, binlerce Türkmen hunharca şehit edilmiştir. Irak'ın işgalinin ardından 10 Nisan 2003’de Kerkük, 11 Nisan 2003’de Musul'da tapu kayıtlarının tutulduğu devlet dairelerinin peşmergelerce basılarak büyük ölçüde Türkmenlere ait olan kayıtların tamamı yakılmıştır.

8. Pek tabidir ki, 1 Mart tezkeresinin reddi bunlarla sınırlı kalmamıştır. Daha önce Türk Askeri karşısında el-pençe divan duran Mesut Barzani ve ona bağlı unsurlar, Türkiye'ye kafa tutmaya, dayılanmaya ve küstahça açıklamalar yapmaya başlamış, ‘’Türkiye Kerkük’e karışırsa, biz de Diyarbakır’a karışırız’’ deme cesaretini göstermiş ve Barzani’yi bugün bağımsızlık referandumuna götürecek adımları atmasına sebep olmuştur.

Yukarda sıralanan olumsuzluklar sadece bilinen ve bariz olumsuzluklardır. Bunun yanında, bilinmeyen siyasi ve askeri daha birçok durum Türkiye'nin aleyhine olarak gelişme göstermiştir.

1 Mart Tezkeresi Kabul Görseydi Ne Olurdu?

Peki, 1 Mart tezkeresi şayet kabul edilseydi ve o tarihte Türk askeri Kuzey Irak'a girseydi ne olurdu?

1. Her şeyden önce terör, şiddet ve çatışma ortamı hâlihazır ulaştığı seviyeye gelemezdi.

2.Türkiye kendi güvenliği ve bekası ile ilgili konularda daha etkin tedbirler alırdı. Kuzey Irak'ta bulunan terör yuvaları ve kamplar kontrolümüz altında bulunacağından teröristlerin serbestçe bölgede dolaşmaları engellenir ve PKK yeniden palazlanamazdı.

3. Sonu hüsranla neticelenen çözüm süreci gibi bir sürece ihtiyaç duyulmazdı.

4.Türkiye’nin Orta Doğu’da ki hâkimiyeti artar, bölge ülkeleri üzerinde müteakiben uygulayacağı politikaların belirlenmesinde etkin rol üstlenir ve söz sahibi olurdu.

5. Barzani ve IKBY bağımsızlık referandumu kararı alamazdı. Bölgedeki Türkmenlere ezilmesine ve çeşitli tecavüzlere maruz kalmasına mani olunurdu.

6.En önemlisi de, Süleymaniye’de yaşanan ve Türk toplumunu derinden yaralayan çuval olayı yaşanmazdı.

Tüm bunlar gösteriyor ki, 1 Mart 2003 ‘de reddedilen tezkerenin Türk siyasi, askeri ve diplomasi hayatında önemi büyüktür. Türkiye o tarihte tarihi bir fırsattan daha yararlanamamıştır.

Sonuç 

Kuzey Irak’ta atılması gereken doğru adımların ters yönde atılmasına, birinci körfez savaşı sonrası çekiç güce evet demekle başlanmıştır. Sözde Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olmamıza rağmen, Irak’ın üçe bölünmesinin temelleri daha o tarihlerde böylece atılmıştır.

Ardından ikinci körfez savaşında Türkiye’nin beka ve güvenliği için elzem olan 1 Mart tezkeresine ‘’evet’’ yerine, ‘’hayır’’ denilerek tarihi hataya düşülmüştür. 

Dolayısıyla Kuzey Irakta bugün gelinen durum sürpriz değildir. Türkiye gerek I. ve gerekse II. Körfez Savaşından sonra, bölgede doğru politikalar üretip yürütemediğinden her iki savaşın sonunda kendi beka ve milli güvenliği bakımından zararlı çıkmıştır.