Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

İSRAİL-FİLİSTİN YENİ FAY HATTI: CENİN MÜLTECİ KAMPI

Cenin Mülteci kampı 1948’de İsrail’in kuruluşundan çok kısa bir süre içerisinde işgal altındaki Batı Şeria’da kurulmuştur. Cenin şehri Batı Şeria bölgesinin en büyük şehirlerinden bir tanesidir ve konuda ele alacağımız mülteci kampı, nüfusun %23’ünü oluşturmaktadır. Ürdün, batısında yer alan ve Batı Şeria olarak bilinen toprakları işgal etti. Burası Ürdün Nehri’nin batı kıyısında yer alıyor ve kuzey, batı ve güneyden İsrail ile çevrili bir bölge. Mısır ise sınırında küçük bir kıyı bölgesi olan Gazze Şeridi’ni işgal etti. Kudüs şehri, Batı’da İsrail kuvvetleri ve Doğu’da Ürdün kuvvetleri arasında bölünmüştü. Hiçbir zaman bir barış anlaşması yapılmadığı için sonraki yıllarda daha fazla savaş ve çatışma yaşandı. 1967’de İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’nın yanı sıra Suriye’ye ait Golan Tepeleri, Gazze ve Mısır’a ait Sina yarımadasının büyük bölümünü işgal etti. Filistinli mültecilerin çoğu ve onların çocukları Gazze ve Batı Şeria’nın yanı sıra komşu Ürdün, Suriye ve Lübnan’da yaşıyor. İsrail, bu insanların topraklarına dönmelerine izin vermedi- İsrail bunun Yahudi devleti olarak varlığını tehdit edeceğini söylüyor. İsrail hala Batı Şeria’yı işgal altında tutuyor ve Gazze’den çekilmesine rağmen, BM bu toprak parçasını hala İsrail tarafından işgal edilmiş toprakların bir parçası olarak görüyor.

Bu bölge, 1996 Oslo Anlaşmasından sonra Filistin Yönetimine devredilmiştir. Problemin asıl tohumları bu tarihler arasında atılmaya başlanmıştır. Oslo Görüşmeleri sırasında geçici yönetimi alan Filistin Yönetimi, ülkede hala yönetimde söz sahibidir. Olayların çıkış aşamasını incelemeden önce Filistin’de etkili olan iki siyasi hareketi incelemekte fayda var. Bunlar Fetih ve Hamas oluşumlarıdır.

Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi (El-Fetih)

Yaser ARAFAT önderliğinde kurulan direniş örgütüdür. “Zafere kadar devrim” sözü ile kurulan hareketin en önemli siyasi liderlerinden biri Mahmud ABBAS’tır. Hareketin temel ideolojileri Filistin milliyetçiliği, iki devletli çözüm, sosyal demokrasi ve laikliktir. Örgüt aynı zamanda bünyesinde barındırmış olduğu güçlü tugaylar ile Filistin yönetimindeki ağırlığını güçlendirmektedir. Filistin Milliyetçiliğini BAAS hareketi ile de ideolojik olarak entegre ederek Ulus-Devlet yapısını tamamlamış olan Arap devletlerinden de büyük destek almıştır. Hareket hem Filistin Ulusal Yönetiminin iktidar partisi olup Filistin Yasama Meclisi’nin 132 sandalyesinden 45’ine sahiptir.

İslami Direniş Hareketi (Hamas)

Şeyh Ahmed YASİN, Abdülaziz EL-RANTİSİ ve Mahmud ZAHAR tarafından kurulmuş kimi devletlere göre siyasi hareket kimi devletlere göre terör örgütü olarak kabul edilen yapılanmadır. Hareketin en önemli siyasi figürü İsmail HANİYE’dir.

İsmail HANİYE 2006-2014 yılları arasında Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı olup Haziran 2007’de El Fetih ve Hamas arasında yaşanan sıcak çatışmaların artmasıyla birlikte Filistin Devlet Başkanı Mahmud ABBAS tarafından görevden alınmıştır. Hareket Filistin milliyetçiliği dışında sünni İslamcılık ve yürütmüş olduğu siyasi perspektif bakımından Müslüman Kardeşler hareketinin bir parçası olarak görülmektedir. Filistin’de aktif oldukları bölgeler başlıca Kalkilya, Refah, Beyt Lahiya ve Gazze şeridi üzerinde bulunan büyük şehirlerdir. Ayrıca hareket 6 Mayıs 2005 yılında yapılan genel seçimleri kaybetmesine karşın yerel seçimlerde Nablus, Cenin ve El Bireh’i kazanmıştır.

Son günlerde adını sıkça duyduğumuz Cenin Kampı aslında Filistin Devletinin iki kutup arasında kalmışlığının en bariz göstergesidir. Yerel Yönetimlerde Hamas’ın Ulusal Yönetimde ise El Fetih hareketinin iki kutuplu oluşturmuş olduğu yönetimin en belirgin tepkileri bu bölgede gözükmektedir. 2006’dan beri genel seçimlerin yapılmadığı Mahmud ABBAS’ın yönetimde kaldığı son 17 yıl içerisinde siyasi bir zeminin hala hazırlanamamış olması tecrit altında yaşayan Filistinlileri alternatif yöntemlere itmektedir. İsrail ve Filistin üzerinde yer alan bağımsız kurum ve kuruluşların yapmış olduğu analizler çerçevesinde Filistin’in yeni kuşağının artık bu iki kutuptan bıktıklarını ve üçüncü bir yol arayışlarının olduğunu görmek mümkün. El Fetih hareketine yakınlığı olan gençlerin çoğunluğunun üçüncü alternatifi siyasi ve demokratik yollarla aramaya çalıştığını, Hamas hareketine yakınlığı olan genç neslin ise silahlı mücadeleden vazgeçmeyeceğini görmek mümkündür. 2006’dan beri ülkede genel seçimlerin yapılmaması Filistin üzerinde hangi dinamiklerin hâkim olduğunu görmemizi zorlaştırmaktadır. Lakin An-Najah Ulusal Üniversitesi, Gazze İslam Üniversitesi ve Birzeit Üniversitesinde yapılan öğrenci konseyi seçimlerinde Hamas’ın üniversite yönetimlerinde çoğunluğu sağlaması da artık El Fetih hareketine karşı oluşan tepkileri görmektedir.

İsrail tecridi altında yaşayan Filistinlilerin iç siyasi krizlerle boğuşmasının yanında temiz su, elektrik, gıda, internet ve enerji ihtiyaçlarını da giderememesi El Fetih hareketine ve dolaylı olarak iki devletli çözüm ideolojisine de darbe vurmaktadır. Yapılan kamuoyu yoklamaları sonucu Batı Şeria’da iki devletli çözüme desteğin sadece toplumun %25’i tarafından desteklendiği ortaya konmuştur. Bu tepkilerin en büyük kısmı genel seçimlerin yapılmaması, muhalif seslerin otokratik bir şekilde bastırılması, ülkede yaşanan siyasi olayların gündelik yaşama kolay yansıması , genç işsizlik oranın yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Buradan çıkarılacak analizlerden birisi de Filistinliler kendi yönetimlerine karşı tepkilerini diğer siyasi hareketleri destekleyerek göstermesidir.

Bu siyasi ortamda başta Cenin Mülteci Kampı olmak üzere Batı Şeria bölgesinin kuzeyini merkez olarak belirleyen İslamcı silahlı grupların İsrail işgaline karşı silahlı mücadeleyi buradan yürütmeye başladığını net bir şekilde görebiliyoruz. Paramiliter grupların ve silahlı örgütlerin Cenin Bölgesinde son iki yıldır 18-24 yaş arasındaki Filistinlileri örgütlerine devşirdiğini de görmekteyiz. Yukarıda belirtilen parametrelerde genç işsizlik oranın yüksek olması, sanayileşmenin tamamlanamaması, İsrail’in ticari ve ekonomik baskıları Filistin’in gelecek kuşağına da net bir şekilde yön verdiğini görmekteyiz. Yapılan Uluslararası haberlerde de bu yazılanlar açıkça ortaya konmuştur:

“Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin Mülteci Kampı, ‘Ev ve Bahçe’ adlı bir askeri operasyon ilan edildikten sonra İsrail ordusunun 2002 yılından beri benzerlerine tanık olmadığı büyük çaplı bir saldırıya şahit oldu. Kampa yapılan saldırının ilk anlarında çok sayıda binaya helikopterlerle saldırı düzenlendi, ardından 150’den fazla askeri araçla sayıları bine ulaşan İsrail askerleri bölgeye intikal etti. Askeri araçlar kampın girişlerine yaklaşırken, Filistinli gençler aceleyle girişleri beton bloklarla kapatıp lastik tekerlekleri ateşe vererek araçları dışarıda tutmaya çalıştı. Daha sonra İsrail güçleri ile Filistinli direnişçiler (özellikle de Cenin Taburu olarak bilinen grubun üyeleri) arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Helikopter saldırıları ve gerçek kurşunlar arasında, İsrail ordusunun istihkam birimi liderliğindeki İsrail buldozerleri, araçların girmesinin önünü açmak için kampın sokaklarına baskın düzenledi. Bu girişim, Cenin kampı sakinlerinin hayatını kuşatan zorlukları ve tehlikeleri ikiye katlayan su, elektrik ve iletişim ağları da dahil olmak üzere kampın altyapısına zarar verdi. Filistinli gruplar, kamp girişlerine ve sokaklara yerleştirdikleri silahlar ve patlayıcı cihazlar da dahil olmak üzere kendi kapasitelerini ve basit yeteneklerini kullanarak saldırılara karşılık verdi. Bu, İsrail ordusunu bombardıman, canlı mermi ve gaz bombalarının etkisi altındaki kamp sakinlerini evlerini boşaltmaya sevk etti ve 4 binden fazla Filistinliyi kampın dışındaki evlerinden kaçmaya zorladı.”

 Öte yandan İsrail tarafında Başbakan Netenyahu’nun “Gerektiği kadar devam edilecek.” açıklaması aslında iki devletli çözümü İsrail’in asla desteklemeyeceğinin bir göstergesi. Cenin’de bulunan, Filistin Yönetiminin meşru olarak gördüğü tugayları, İsrail tarafının terör örgütleri olarak görmesi bölgede operasyonların devam edeceğinin göstergesidir. İsrail kabinesini incelerken üstünde durulması gereken isimler ise Savunma Bakanları Bezalel SMOTRİCH ve Yoav GALANT, bunlara ek olarak da Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben GVİR’dir .

Savunma Bakanı, Yoav GALANAT

İsrail’in yeni savunma bakanı eski bir general, Netanyahu’nun sıkı bir müttefiki ve işgal altındaki Batı Şeria’da yer alan, uluslararası hukuka göre yasa dışı Yahudi yerleşimlerinin savunucusu.

64 yaşındaki Galant, İsrail’in 2005’te Gazze Şeridi’nden çekilmesinde ve Hamas’a karşı 2008-2009’da yapılan “Dökme Kurşun Operasyonunda” komutanlık yaptı.

Galant, 2015’te Kulanu Partisi’nden İskan Bakanlığı yaptı, daha sonra ise 2019’da Netanyahu’nun sağcı Likud Partisi’ne katıldı. Galant, 2019-2021 arasında da hem Göç hem de Eğitim Bakanlığı görevlerini yürüttü.

Savunma Bakanı , Bazalel SMOTRİCH

Smotrich aynı zamanda, Savunma Bakanlığı’nda yeni oluşturulan ikinci bakanlık görevinde, işgal altındaki Batı Şeria’da sivil işleri yönetecek. Ayrıca aşırılık yanlısı Dindar Siyonist Partisi’ne liderlik eden ve işgal altındaki Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerden biri olan 42 yaşındaki Bezalel SMOTRİCH, radikal Şas Partisi’nden Aryeh DERİ ile yaptığı bir anlaşma kapsamında Maliye Bakanlığını elde etti. Şas, hükümetin ikinci evresinde Maliye Bakanlığının yönetimini devralacak. Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerini kalkındırma ve genişletme stratejisinin en büyük destekçilerinden biri olarak bu bölgenin ilhakının önünü açmayı hedefleyen Smotrich, dine dayalı ekonomi modelini sunmuştu. Smotrich göreve geldiğinde “ekonominin işleyişini derinlemesine inceleyeceğini, Tevrat’a ve Tanrı’ya itaat etmenin refah getirdiğini” söylemişti.

Ulusal Güvenlik Bakanı, Itamar Ben GVİR

Altı çocuk babası aşırı sağcı politikacı, Nisan 2021’de parlamentoya girdi ve Yahudi Gücü Partisi’nin lideri. İşgal altındaki Batı Şeria’nın El Halil kenti yakınlarındaki bir Yahudi yerleşiminde yaşayan Ben GVİR, büyük kentler dışında yaşayan İsraillilerden destek alıyor.

Birkaç yıl öncesine kadar salonunun duvarına 1994’te El Halil’deki bir camide namaz kılan 29 Filistinliyi öldüren Baruch GOLDSTEİN’in portresini asıyordu. Öte yandan Haredi Yahudi cemaatinden büyük destek alıyor.

Kabinenin üç bakanının ufak bir özgeçmişlerine bakıldığında İsrail Hükümetinin ülkede aylar önce yaşanan “yargı reformu” yasa tasarısı protestolarını gölgelemek için “terörle mücadele” kılıfı ile odak noktalarını değiştirmeye çalıştığını söylemek mümkün. Bu sürecin artık Gazze ekseninden kayarak Cenin merkezine oturmaya başlayacağını ve buradaki direniş örgütlerinin büyümesini engellemeye yönelik operasyonların da sıklaşacağını gösteriyor. Öte yandan Sayeret Matkal birimlerinin bölgede bulunması İsrail’in bu konuyu siyasi ve jeopolitik kazanımlarla sonuçlandırma isteğini de ortaya koymaktadır. Bir diğer konu ise Netanyahu Hükümetinin aşırı sağ dindar siyasi partilerle oluşturduğu koalisyonun bir parçası olan “Yahudi yerleşimci” konusunda Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Hebron’a yerleştirme çabası içerisinde olmaları Filistin tarafından da konunun artık kritik bir seviyeye geldiğini ve mukavemet çabalarını göstermeye başladıklarını görmekteyiz. Sonuç olarak Gazze’de yaşanan olayların artık büyük bir kısmını Batı Şeria ve özellikle Cenin’de çok sık bir biçimde izleyeceğiz. Filistinlilerin İsrail ve Filistin Yönetimi arasında sıkışmaları bu terör gruplarına itilmelerini kolaylaştıracağı gibi, İsrail’in de bölgede operasyonlarla yerleşimcilerin güvenliğini sağlayacağı ve bu bölgelerdeki Yahudi nüfusunun artacağı öngörülebilir. İsrail Devletinin Arap Devletleri ile yapmış olduğu normalleşme süreci, İsrail-Mısır ilişkilerinin düzelmesi artık El Fetih hareketinin etki alanını daralttığı gibi Hamas’ın iktidarının da önünü açmaktadır. Son olarak Filistin’de Sünni İslam hareketi önderliğinde kamuoyunun desteğini alan Hamas’ın silahlı mücadele ekseninde İsrail ile topyekûn mücadelesini izleyeceğimiz günler uzak değil. Bu konuda tarafların masaya oturmasını sağlayacak organların ise yetersiz kalacağı yeni bir Gazze krizinin, Cenin krizi olarak tarihe geçeceğini ön görmek mümkün. Özellikle İsrailli yerleşimcilerin “öz savunma” adı altında sivil silahlanmaya itilmeleri Filistinliler ile yaşanan statü krizini körükleyerek Filistin’de “yolunu kaybetmiş” yeni neslin silahlı mücadeleye katılımını arttırarak, gelecek dönemlerde oluşma olasılığı az olarak görülen “siyasi çözüm için diyalog kanallarının açılması” olasılığını da imkânsız hale getirmektedir.

Ankara Temmuz 2023