Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

DÜNDEN BUGÜNE KIBRIS VE STRATEJİK ÖNEMİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

17. yüzyıldan itibaren başta Fransa, Almanya ve İngiltere olmak üzere Batı dünyasının başat ve emperyal güçleri Avrupa’nın göbeğinden başlayarak doğuya uzanan bir hatta kendilerine bir menfaat planlaması yapmışlardır. Berlin’den başlayarak Belgrad-Bosfor (yani Türkiye), Bağdat-Bombay hattı olarak 5/B olarak nitelendirilen söz konusu stratejik hat neredeyse bütün dünyanın kaynayan kazanı Balkanlar, Türkiye, Akdeniz ve Ortadoğu’yu içine alarak Uzakdoğu’ya uzanmaktadır. İngiltere’nin menfaat hattı ise aynı güzergâhtan geçip Bağdat üzerinden Bakü’ye, yani Avrasya coğrafyasına yönelmektedir. Adı ne olursa olsun bütün bu hatlar ülkemizin de bulunduğu coğrafyada istikrarsızlık ve kaosun hüküm sürdüğü, güvensizliğin ana özellik olduğu bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Durum böyle olunca Balkanlardan başlayıp Akdeniz’e uzanan ve Kıbrıs’ın tam orta yerinden geçip Ortadoğu’ya gelen hat ne yazık ki dün ve bugün olduğu üzere yarın da karmaşa, düzensizlik, istikrar ve terör bağlamında cadı kazanı olmaya devam edecektir. Burada bahsedilmesi gereken önemli bir nokta ise 1878 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından İngiltere’ye kiralandığı söylenen Kıbrıs’ın durumudur. Maalesef tarih kitaplarımız hala daha bu kiralamadan bahsetmekte; ancak “üzerinde güneş batmayan ülke” İngiltere’nin bu kadar güçlü ve donanımlı olduğu bir dönemde, hem de Avustralya’dan yeni Zelanda’ya, Kanada’dan Hindistan ve Pakistan’a kadar uzanan muazzam bir coğrafyaya sahipken neden 9000 kilometrekarelik avuç içi kadar Kıbrıs’ı kiralamak istediği sorusuna cevap vermemektedir.

Türk tarihine “93 Harbi” olarak giren Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun artık desteklenmesinin mümkün olmadığını, Rusya karşısında muzaffer olmalarının güç olduğunu ve İngiltere’nin haklarını bu şekilde savunmanın zor ve riskli olduğunu gören İngiltere, Balkanlardan başlayıp Karadeniz’den geçen ve bugünkü Azerbaycan’a uzanan kuzeydeki savunma ve güvenlik hattını strateji değiştirerek güneye, yani Akdeniz’e çekmiş, böylece Ortadoğu coğrafyasına yakın ve en kaba şekliyle bizim İskenderun Körfezi’nden başlayıp Cebelitarık Boğazı’na uzanan ve Kıbrıs’ı da ikiye bölen hattı yeni savunma ve güvenlik hattı olarak belirlemiştir. Bu savunma ve güvenlik hattı 2017 itibarıyla halen geçerliliğini sürdürmekte ve Avrupa’nın da böylece güney sınırını oluşturmaktadır. Bu bağlamda coğrafi olarak Türkiye’nin bir Avrupa ülkesi olup olmadığı sorusu da bizzat Batılıların taktikleri neticesinde resmiyet kazanmış olmaktadır. Bu noktada bahsedilmesi gereken önemli bir noktaysa daha 1904 yılında “Ortadoğu” ifadesini ilk defa kullanan deniz stratejisti Alfred Thayer Mahan’ın bugün savaşların hüküm sürdüğü bölgede işaret ettiği noktanın yerel çatışmalarla sınırlı kalmamasıdır. Mahan’ın da belirttiği üzere bölgede ortaya çıkacak herhangi bir çatışma tsunami etkisiyle daha dış sınırlara ulaşmakta, bu daha büyük bir sinerji yaratarak üçüncü halkayla sorunu uluslararası hale getirmektedir. Bugün İran, Irak, Suriye, Filistin merkezli sorunlarda yaşananlar tam da budur ve neredeyse bütün dünyayı askeri, stratejik, ekonomik ve güvenlik bağlamında derinden sarsmaktadır. Kıbrıs adası ise bu coğrafyanın odağında küresel terörden mülteci hareketlerine, istihbarat kavgalarından sanayi casusluğu girişimlerine kadar önemli bir ara istasyon, geçiş noktası ya da klasikleşen ifadeyle “bir uçak gemisi” pozisyonundadır.

MEB ve Stratejik Durum Üzerine

Burada sorulması gereken son derece önemli ve hassas soru ise “Vatan neresidir?” sorusu olmalıdır. Bizlere yıllarca okulda, ailede, öğretmenimiz, annemiz veya babamız vatanı hep kara sınırlarıyla gösterdiler ve öğrettiler. Oysa bir de “Mavi Vatan” kavramı vardır ki o da denizler ve hava sınırlarımızı gösterir. Bugüne kadar unuttuğumuz veya atladığımız bir husus da budur. Ülkenin sınırları kara, yani toprakla sınırlı değildir. Bu somut gerçeği Kıbrıs için hatırlayacak olursak hava ve deniz olgusunun önemi de bir kere daha ortaya çıkar. Bu noktada Kıbrıs’ı ilgilendiren önemli bir nokta da son günlerde sıkça duyduğumuz “Münhasır Ekonomik Bölge” kavramıdır. Genel olarak deniz hukuku ve ülkeler arası temayüllere göre bir ülkenin egemenlik haklarının bulunduğu, deniz ve deniz altı kaynaklarından istifade ettiği bu alan 200 kilometredir. Burada hassas nokta ise Yunanistan ile Mısır arasında bu şekilde bir MEB anlaşmasının yapılmaya çalışılmasıdır.

Bugün Doğu Akdeniz’de Mısır-Türkiye hattının genişliğinin 396 kilometre olduğu göz önüne alınacak olursa Yunanistan-Mısır anlaşmasıyla bölgenin tamamı işgal altına alınmış, Türkiye içinse sadece Antalya Körfezi’nde küçük tonajlı gemiler için küçük bir bölge kalmış olacaktır. Böylece Türkiye kabotaj haklarının çok gerisinde, uluslararası sulara açılma veya kendi egemenlik bölgesinde deniz gücüyle seyir halinde olma gibi pek çok haklardan da mahrum kalacaktır. Kıbrıs’ı bir de bu açıdan görmekte fayda vardır. KKTC Su Temin Projesi ve suyun Kıbrıslı Türkler ve Türkiye açısından ne anlama geldiğini görmek için hatırlamamız gereken bir başka unsur ise adadaki egemen unsurlardır. Bugün dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin’de 1.5 milyar nüfus ve egemenliği gösteren sadece bir bayrak vardır. Dünyanın jandarması ABD’de Texas eyaleti hariç tutulacak olursa sadece bir bayrak söz konusudur. Avrupa Birliği İngiltere’de ise tıpkı Almanya ve Fransa’da olduğu üzere AB bayrağı da dahil iki bayrak söz konusudur. Peki, bu soruyu Kıbrıs için soracak olursak karşımıza kaç bayrak ve kaç egemen güç çıkar acaba? 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantör devletleri olarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan, ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti olduğu iddiasındaki Rumların egemen bayrakları, ayrıca KKTC bayrağı, 2004’den bu yana AB’ye haksız, tek yanlı ve hukuk dışı olarak alınan Rumlarla ilgili olarak AB bayrağı ve son olarak 1964 Mart ayından bu yana adada dalgalanan BM Barış Gücü ve egemen bayrağı. Kısacası şu anda adada halen 7 egemen güç ve onların bayrakları dalgalanmaktadır.

Sadece bu bile Doğu Akdeniz’de durumun ne kadar karmaşık ve güç mücadelesine dayandığını göstermeye yeter cinsten. Ayrıca Mart 1964 tarihinden bu yana BM Barış Gücü bünyesinde Hindistan, Pakistan, Nepal, Arjantin, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Finlandiya, Hollanda, Danimarka gibi çok farklı ve dünyanın dört bir yanından ülkelerin görev yaptığını da eklemek gerekir. Ayrıca bugün dünyada ABD, Rusya, Çin, Fransa, İngiltere ve Japonya’nın uçak gemileri açık denizlerde seyretmektedir. Ortalama 300 savaş uçağı, bindirilmiş (savaşa hazır) teçhizat, ortalama 6.000 personel ve yaklaşık 24 katlı bu yüzen devler o ülkelerin savaş gücünü inanılmaz ölçüde katlamaktadır. Bugün Japonya hariç diğer ülkelerin uçak gemileri Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs etrafında seyir halindedir. Fransa’nın Charles de Gaulle uçak gemisi bakım-onarım için Fransa’nın Toulouse kentine gitmesi haricinde neredeyse bütün yıl boyunca GKRY’de Zigi köyü açıklarındadır. Esasında tam 100 yıl önce Birinci Dünya Savaşı süresince Fransa’nın özellikle Doğu Akdeniz’de uçak gemisi bulundurduğu, Larnaka’da açılan 4 antenli dinleme ve keşif istasyonunun da devreye girmesiyle İngilizler ve Fransızların yakaladıkları sinyalleri takip ederek hangi “düşman” uçağı veya gemisinin nerede ve hangi yönde seyir halinde olduğunu tespit edebildikleri, böylece savaş sürecinde müthiş bir avantaj sağladıkları, başta Adana ve İskenderun olmak üzere çeşitli stratejik noktanın bu uçak gemilerinden havalanan uçaklarla bombalandığı düşünüldüğünde başat güçlerin stratejik planlamalarında pek de bir değişiklik olmadığı görülecektir.[1]

Fransa özellikle Doğu Akdeniz’de 100 yıl önce istihbarat, keşif ve devriye görevini Victor Hugo, Foudre, D’estrées, Amiral Charner, Desaix, Guichen Henry Fastersine Louis, Doris yanında Jeanne d’Arc ve Jauréguiberry gibi gemilerle yaparken[2] bugün onların yerini aynı coğrafyada farklı teknolojik unsurlar almıştır. Buraya ABD’nin 6. Filosu ile NATO çerçevesinde Doğu Akdeniz’de seyir halinde olan STANAVFORMED (Standing Navy for Mediterranean) ile Rusya’nın Amiral Krusçev Donanması da ayrıca eklenmelidir. Burada soru bu kadar muazzam bir askeri gücün Doğu Akdeniz ve Kıbrıs etrafında ne yaptığıdır. Bütün bunlara İngiltere’nin 1960 yılında vazgeçtiği Kıbrıs’ta elinden çıkarmadığı ve özellikle ABD’yle müşterek kullandığı Agrotur ve Dikelya egemen askeri üs bölgelerini de eklemek gerekir.

Kendine ait kanunları, kuralları ve yönetimi bulunan bu üs bölgelerine AB üyesi olarak İngiltere çerçevesinde herhangi bir ülkenin müdahil olması söz konusu değildir. Neredeyse 3-5 sayfalık bir anlaşmayla Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken İngiltere bu üs bölgelerini garanti altına alan anlaşmayı kılı kırk yararak hazırlamış ve kuruluş anlaşmasından belki de 10 kat daha kapsamlı bir anlaşmayı taraflara imzalatmıştır. Bu üsler İngiltere ve ABD yanında müttefikleri ve zaman zaman da NATO operasyonları çerçevesinde Akdeniz, Ortadoğu ve Uzakdoğu coğrafyasında askeri operasyonlara yönelik atlama tahtası, ara istasyon ve lojistik depolama alanı olarak kullanılmaktadır. Lübnan’da UNIFIL, Afganistan’da ISAF operasyonu, Arap baharı çerçevesinde Libya’ya yönelik hava saldırısı ve diğerleri bu anlamda değerlendirilmelidir. Bu üslerde nükleer başlıklı silahlar bulunduğu da göz önünde tutulmalıdır. Üslerin bir diğer misyonu ise bölge coğrafyasıyla ilgili keşif ve istihbarat çalışmalarının yapıldığı dinleme istasyonları olmasıdır. Bütün bunlara ilaveten dünyanın telekulağı olarak bilinen Echelon sisteminin ana merkezi, ayrıca Cape Greco, Olimpos Dağı, Trodos dağı dinleme istasyonu, sinyal istihbaratı ve iletişim istihbaratı ile sanayi casusluğu (espiyonaj) faaliyetleri Amerikan ve İngiliz istihbarat birimleri tarafından Kıbrıs’tan yönetilmektedir.

Echelon, GCHQ ve Kıbrıs

Esasında Kıbrıs adasının son 100 yıllık tarihine bakılacak olursa stratejik planlama ve güvenlik algısının çok da değişmediğini, sınırsız köy olarak adlandırılan golabl dünya sisteminde teknolojinin bütün unsurlarının sonuna kadar kullanılmasıyla evrimleştiğini ve başat güçlerin bölgeye bakış açısının her daim aynı olduğunu görmek mümkündür. Özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Kıbrıs adası tam anlamıyla bir savaş üssü haline gelmiş durumdadır ve özellikle 1914-1921 sürecinde Kıbrıs’ta değişik amaçlara hizmet edecek şekilde 10 farklı askeri üs tesis edilmiş durumdadır;

1- Trodos Dağları’nda özellikle yaralı ve hasta İngiliz askerleri için açılan bir nekahet merkezi bulunmaktadır ve buradaki İngiliz askerlerinin bir kısmı Çanakkale cephesinden getirilen hasta ve yaralılardır. Bölgenin özellikle psikolojik tedaviye muhtaç yaralı askerlere yönelik dingin bir atmosfer sağlaması ve bol ve sık bir çam örtüsüyle kaplı olması da bölgeyi tercih edilir hale getirmiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte İngiltere yaklaşık 500 askerin ihtiyaçlarına cevap verebilecek türden bir rehabilitasyon merkezini böylece burada hizmete sokar.

2- Mağusa şehri yakınlarındaki Karakol bölgesinde Türk savaş esirleri için açılan esir kampı

3- Amiandos bölgesinde özellikle Alman ve Avusturya askerlerinin tutuldukları enterne kampı

4- Monarga’da Ermeniler için açılan Ermeni Doğu Lejyonu (Legion D’Orient) kampı

5- Karakol bölgesinde sadece istihbarat amaçlı olarak faaliyet gösteren İngiliz askeri üssü

6- Karakol bölgesinde Türk savaş esirlerinin esir değişimi sonrasında Anadolu’ya gönderilmeleri ve serbest bırakılmalarının ardından aynı askeri kampta tutulan ve Rusya’daki devrim sonrasında Beyaz Rus Ordusu’ndan kaçan subaylar ve diğer personelin kapatıldıkları bir Rus kampı

7- Yunanistan’ın Selanik kentinde konuşlanmış bulunan İngiliz askeri gücü için Kıbrıs’ta katırcı olarak nitelendirilen ve araçların çıkamadığı zorlu arazi şartlarında katırlarla malzeme taşıyan, telefon operatörlüğü, terzilik, aşçılık gibi cephe gerisi görevler yapan ve “Katırcılar” olarak isimlendirilen personelin istihdamı ve bu birlikler için katır temin eden Mağusa’daki askeri karargâh.

8- Düşman telsiz ve radyo konuşmalarını dinleyen, istihbarat toplayan ve istihbarata karşı faaliyetleri yanında çeşitli espiyonaj[3] faaliyetlerinde bulunan İngiltere, Fransa ve zaman zaman İtalya’nın da dâhil olmasıyla oluşturulan çok uluslu bir istihbarat ve dinleme merkezi olarak kullanılan adanın farklı noktalarındaki askeri tesisler.

9- Polemidya (Binatlı) köyünde bulunan ve İkinci Dünya Savaşı sürecinde de kullanılan askeri karargâh ve üs.

10- Mağusa’da konuşlanmış İngiltere’ye ait ve İngiltere’nin müttefikleri tarafından da kullanılan donanmaya ait askeri tesisler.

11- Trodos Dağları’ndakine ek olarak Limasol’da Kyperounta’da açılan yaklaşık 1.500 asker kapasiteli rehabilitasyon kampı ve askeri istihbarat bölgesi

Bütün bunlara ilaveten adanın dört bir yanında 48 farklı istihbarat istasyonu açıldığını, bu istasyonlar vasıtasıyla Kuzey Afrika coğrafyasından klasik Ortadoğu bölgesine, bütün Akdeniz’le birlikte Adalar Denizi, Osmanlı başkenti İstanbul ve bugünkü Avrasya coğrafyasına kadar muazzam bir bölgenin kapsama ve sorumluluk alanı olarak alındığını da belirtmekte fayda var. Bu noktada İngiltere ve Fransa ile İtalya’nın işbirliği sonrasında Doğu Akdeniz’de EMSIB adı verilen Doğu Akdeniz Özel İstihbarat Bürosu da göreve başlar.[4] Özellikle İngiltere bu konuda o kadar hassas ve ince düşünmektedir ki Doğu Akdeniz Özel İstihbarat Bürosu temsilcisi Binbaşı Rhys Samson tarafından Mezopotamya arkeolojisi üzerine çalışan arkeolog Leonard Woolley[5] Fransızlarla işbirliği yapmak ve birlikte çalışmak üzere Kıbrıs’a sevk edilir. Böylece Woolley özellikle Haziran 1916 sonrasında Fransız donanmasında görevli istihbaratçılarla birlikte özellikle Kilikya (Çukurova)-Kuzey Suriye hattında elde edilecek istihbaratla yeni bir espiyonaj hattı oluşturacak ve İskenderiye-Kilikya hattında özellikle Alman denizaltılarına karşı bir istihbarat ağı geliştirecektir.[6]

Bugün gelinen noktaya bakacak olursak 1914-1918 Büyük Savaş’ından sonra bugün, yani 100 yıl sonra ise Kıbrıs adası etrafında değişen hiç bir şey yoktur. Echelon adı verilen ve askeri istihbarattan ekonomik istihbarata kadar çok geniş ve kritik bir alanda istihbarat sağlamaya yarayan dinleme istasyonu ABD’nin 24 Ekim 1952 tarihinde kurulan ve ülkenin en iyi korunan ve en sıkı güvenlikli birimi olarak adlandırılan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) tarafından haberleşme uyduları vasıtasıyla uluslararası haberleşmeyi takip etmeyi ve bunlarla ilgili önceden harekete geçmeyi sağlayan bir sistemdir.[7] Bütün dünyayı ve özellikle ekonomik ve askeri istihbarat bağlamında gözetlemeye dayalı olarak faaliyet gösteren bu sistemin varlığı ilk defa olarak 2000 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından İngiliz gazeteci ve fizikçi Duncan Campbell’e hazırlatılan bir raporla söz konusu olur.[8] Bu rapora göre başta ABD, İngiltere, Yeni Zelanda, Kanada ve Avustralya olmak üzere bazı ülkeler bütün dünyayı takip etmekte, izlemekte ve ekonomik istihbaratla casusluk yapmaktadır. Ortaya çıkan durum esasında George Orwell’ın ütopik olarak nitelendirilen alegorik politik “1984” isimli romanıyla tam anlamıyla örtüşmektedir ve George Orwell’ın “Big brother is watching you/Büyük kardeş seni izliyor.” ilkesinden hareketle “Büyük kardeş” ABD de tıpkı romanda anlatıldığı üzere bütün dünyayı bu şekilde takip etmektedir. Örneğin bugün genel algı telefon kulübesine giden herhangi bir kişinin iki dudağından dökülecek ve kendince mahremiyeti olan bazı sözcükler NSA ve Echelon tele kulak sistemi sayesinde dünyanın çok farklı bir yerinde istihbaratçılar tarafından çözümlenmeye başlanabilir.[9] Böylece casusluk faaliyetlerinin bitmediği, şartlara ve ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirildiği de ortaya çıkacaktır.[10]

Echelon özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında kullanılmaya başlayan küresel istihbarat, takip, kontrol ve gözetim ağının bir parçası olarak da değerlendirilebilir.[11] Bu sistemin diğer özellikleri arasında internet vasıtasıyla gönderilen mesajları bulup kaydetmek, yeraltı kabloları vasıtasıyla gönderilen çeşitli mesajları tespit etmek ve çözümlemek, radyo dalgalarından istifade etmek, özellikle yabancı büyükelçiliklerde gizli ekipmanlar vasıtasıyla kurulmuş olan haberleşme düzeneklerini ve altyapısını çözümlemek, ayrıca dünya üzerinde herhangi bir yerden gönderilen sinyalleri uydular vasıtasıyla bulmak ve onları takip etmek de bulunmaktadır. 6 Eylül 1960 tarihinde Moskova’da bir basın toplantısı düzenleyen eski NSA ajanları matematikçi William H. Martin ve Bernon F. Mitchell ABD’nin çalışmaları konusunda “…NSA’daki faaliyetlerden ABD’nin kendi müttefikleri de dahil olmak üzere 40’tan fazla ülkenin gizli haberleşmelerini okuduğunu biliyoruz. NSA halen 200’den fazla iletişim istihbaratı faaliyetinin içindedir. Dünyada topraklarında dinleme istasyonları kurulan ülkeler de dahil olmak üzere hemen hemen her ülke tarafından yapılan şifreli veya açık bütün iletişim takip edilmektedir.”[12] derler. 2000’li yıllara kadar varlığı gizlenen ve konuyla ilgili hiçbir yorum yapılmayan Echelon konusunda dönemin ABD Genelkurmay Başkanı “Amerikan istihbarat sistemi çerçevesinde uzun soluklu bir faaliyet olduğundan halen devam eden veya iddia edilen istihbarat faaliyetleriyle ilgili olarak konuşmaktan kaçınmalıyız. Bu yüzden bizler özel operasyonların mevcudiyetini ne kabul edebiliriz ne de inkâr edebiliriz.”[13] der. Özellikle Amerikalı ve İngiliz yetkililerin yıllar boyunca yok saydıkları, üzerinde hiç yorum yapmadıkları ve tamamen hayal ürünü olarak değerlendirdikleri Echelon sisteminin marifetleri son 20 yıl içerisinde artık gizlenemeyecek duruma gelmiştir. 2000’li yıllardan itibaren dünya kamuoyu tarafından daha yakından takip edilen sistem her ne kadar yeni bir sistem olmasa da daha önce Sovyetler Birliği’nden gelecek muhtemel tehditler ve kaçakçılıkla terörizm[14] alanlarında kullanıldığı tahmin edilen tele kulak sisteminin sanayi casusluğunda da kullanıldığının ortaya çıkması tepkilere neden olur. Echelon denilen istihbarat dinleme istasyonları halen ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda tarafından işletilmektedir. Bunun yanında Kıbrıs’taki Echelon dinleme istasyonu dışında İngilizlere ait Agrotur ve Dikelya’daki sistem de aynı şekilde ABD’nin taleplerine cevap verecek türden altyapıya sahiptir.

Bugün itibarıyla halen ABD Londra ve Cheltenham’da SUSLO[15] adı verilen büroları işletirken Avustralya da Fort Meade’deki Ulusal Güvenlik Ajansı karargâhında kendi ofislerini kurmuş durumdadır. UKUSA (United Kingdom-United States of America) anlaşması çerçevesinde ABD yanında diğer Commonwealth ülkeleri (İngiltere, Yeni Zelanda, Kanada ve Avustralya) böylece dünyanın değişik bölgelerinde denizaşırı istihbarat ve gözetim sorumluluğunu üstlenmiş durumdadırlar. İngiltere böylece Afrika ve Avrupa yanında Ural Dağlarının doğusuna kadar olan bölgenin istihbarat sorumluluğunu alırken Avustralya 8.970.000 km2’lik Okyanusya ve Kanada da daha kuzeyde kalan bölgelerle kutuplar bölgesini alır. Echelon sistemi genel olarak zemine sabitlenmiş antenler vasıtasıyla ticari haberleşme uydularından bilgileri toplayan ve alınan sinyallerin çözümlemelerini istihbarat hedeflerine yönelik olarak yaptıktan sonra verileri değerlendiren ve daha karmaşık uluslararası bir şebekenin parçası olan istasyonlardır ve Echelon kelimesi doğrudan Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı tarafından verilmiş bir kod ismidir. Bu istasyonları kullanan 5 ülke de aynı şekilde Echelon ülkesi olarak adlandırılmaktadır.[16] Yapılan anlaşma genel hükümleri, hedefleri, ekipman ve sinyal istihbaratı casuslarının kullanacakları usulleri kapsamaktadır. Bunlar arasında ilk sırayı ise yapılacak faaliyetlerle ilgili olarak bilmesi gereken kadar prensibi çerçevesinde mutlak disiplin ve gizlilik uygulamasıdır. Ayrıca sisteme dâhil edilmiş olan herkese beyni yıkanmış ve mümkünse ikinci defa beyni yıkanmış olmalıdır. Böylece çalışan herkes bilmesi gerektiği kadar prensibi yanında mutlak gizlilik ve bu gizliliğe olan ihtiyacın hiçbir zaman bitmeyeceği kesin bir ketumiyet içerisinde olmalıdır.

İngiltere yanında müttefiklerine de özellikle askeri ve ekonomik istihbarat sağlayan ve uydu vasıtasıyla yürütülen resmi, ticari, ekonomik ve askeri haberleşmeyi takip etmeyi, kaydetmeyi, çözümlemeyi ve önceden tedbir almayı hedefleyen Kıbrıs’taki Echelon sistemi esasında ABD’nin uzun zamandan beridir adaya yönelik konuşlanma girişimlerinin bir parçasıdır. Echelon’a yönelik tepkiler farklı ülkelerin ulusal güvenliklerini tehdit eden unsurlar olarak değerlendirilmesinin ötesinde “Mahremiyet ve ifade özgürlüğü bütün temel uluslararası ve bölgesel anlaşmalarla tanınan temel insan haklarındandır.”[17] yaklaşımından hareketle insan haklarına aykırı bir uygulama olarak değerlendirilmesindendir.[18] Bununla birlikte söz konusu istihbarat çalışmalarının her adımında insan hakları ihlalleri yapıldığını tespit edebilmek ise pratik olarak neredeyse imkânsız gibidir. 1975 yılında ABD Senato’sunda bir konuşma yapan Senatör Frank Church “insan haklarına yönelik tehlike bu teknolojinin o muazzam gücünü insanların özel ve mahrem konuşmalarına çevirmiş olmasında yatmaktadır.”[19] der.

Öte yandan askeri, ekonomik ve ticari istihbarata yönelik dinleme ve tele kulak faaliyetlerinin devam ettiği ve her gün milyonlarca sesli, görüntülü ve yazılı mesaj kontrolden geçerken doğaldır ki öncelikle siyasiler, devlet adamları ve hassas konumları ve işgal ettikleri makamlar nedeniyle önem arz eden kişilerin konuşmaları da tele kulaklara takılmaktadır. Bu kapsamda örneğin Watergate Skandalı sonrasında istifa etmek zorunda kalan ABD Başkanı Ronald Reagan, Demir Lady lakabıyla anılan İngiltere eski Başbakanı Margareth Thatcher gibi pek çok siyasi lider de bulunmaktadır. Başta ABD olmak üzere farklı ülkelerde ortaya çıkan tepkilerin bir kısmı da bu kişiler tarafından gösterilen tepkilerdir. Karmakarışık dinleme faaliyetleri çerçevesinde bütün terörist faaliyetler yanında sanayi casusluğu bağlamında da hemen bütün kaynaklara ve verilere erişme imkânı ve şansı yaratan Echelon sistemi bu noktada bazı kısıtlamalara ve olumsuzluklara da neden olmaktadır;[20]

“1-Echelon sistemi yurtiçi veya dışında yaşayan kendi insanlarımızla ilgili özel hayat/mahremiyet olgusunu ortadan kaldırmaktadır. Her şey Büyük Birader tarafından takip edilmektedir. Bu durum ise ticari şirketlere bilgi güvenliği sağlamayacaktır. Ayrıca bu sanayinin büyük ölçüde tahrip olmasına neden olacak ve 19. Yüzyıl sömürgeciliğine sürükleyecektir. Modern kültürümüze de bir tehdit oluşturacaktır.

2- Bütün askeri sırlar bunları biz ne kadar meraklı gözlerden saklamaya çalışsak da NSA ve müttefikleri için aşikâr şeyler olacaktır. Bütün bu olup bitenleri altıncı hisleri olarak değerlendirdiğimiz bilgisayarları vasıtasıyla görüp duyabileceklerdir. Bu da insanlığın topluca yıkımına neden olacaktır. Tek bir savaş bile bütün insanlığın tamamen ortadan yok olmasına neden olabilir. 

3- Yukarıda bahsedildiği üzere Echelon sistemleri bizleri terörist saldırılarından koruyabilmek amacıyla geliştirilebilir, fakat bütün bunların dışarıdan müdahalelere karşı koruma altında olduğundan emin olmak zorundayız çünkü eğer böyle bir şey olacak olursa sonuç tam bir felaket olacaktır. Eğer teröristler askeri ve istihbarat sırlarıyla ilgili hassas bilgilere ulaşacak olurlarsa bir dünya savaşına da neden olabilirler…”

Kıbrıs’ta İngiltere ile özellikle ABD’nin yürüttüğü intelijans ve espiyonaj faaliyetlerinde kullanılan istasyonlar arasında Ayios Nikolaos da vardır. Bugün Google Earth programı vasıtasıyla kendisini de deşifre eden GCHQ (Government Communications Headquarters/Hükümet İletişim Karargâhı)’ya bağlı olarak büyük bir harekât merkezi, farklı çaplarda ve fonksiyonlarda 9 anten, hemen yakınlarında çok büyük bir radyo alıcı-verici anten sistemi ile Ayios Nikolaos istasyonu bu görüntüsüyle kendisini ele veren türdendir.[21] Özellikle Ortadoğu coğrafyasına yönelik istihbarat ve elektronik istihbarat bağlamında son derece önemli olan bu istasyonlar İngiltere için hayati önem taşımaktadır. İngiliz hükümran bölgesi olarak kabul edilen Agrotur ve Dikelya üslerinin sınırları incelendiğinde adadaki dört önemli istihbarat merkezinden üçünün bu sınırlar içerisinde kalacak şekilde ayarlandığı ve adeta bir anten şeklinde olan kuzeydoğu sınırıyla Dikelya bölgesinin Ayios Nicholaos dinleme istasyonunun hemen etrafındaki yolu da çevreleyecek şekilde yapıldığı görülecektir. Bu bağlamda incelendiğinde üslerle ilgili olarak belirtilmesi gereken bir başka önemli özellik ise gerekli ve acil hallerde yeni askeri tesisler inşa etmek, adaya asker ve lojistik malzeme sevk etmek ve adanın başka noktalarında bulunan tesislerin buraya nakledilmesi gibi durumlar da göz önüne alınarak üsler bölgesinde muazzam bir hareket serbestisi sağlandığı ve arazinin cömertçe kullanıldığı görülecektir.

Dünyanın dört bir yanından özellikle askeri ve diplomatik sinyallerin tespit edilmesi için kullanılan yüksek frekanslı antenlerden ayrı olarak Ayios Nikolaos istasyonu istasyonda çalışan operatörlerin binlerce kilometrelik menzili içinde radyo yayınlarını belli bir üçgenin içinde toplayabilmesine, nokta atış yaparak yer tespit etmesine, bu yayınların analizini yapabilmesine yardımcı olan, vericilerin hareketlerini ve güçlerini takip edebilmesine ve böylece askeri birliklerin veya bu tip aktivitelerin sanal elektronik haritalarını çıkarabilmesine yardımcı olan yüksek frekanslı yön bulma sistemlerine de sahiptir. Yüksek frekanslı yön bulma sistemlerinin dışında UKUSA Echelon sisteminin ana parçaları çeşitli amaçlarla yerleştirilmiş olan güçlü radarlar, antenler ve uydu sistemleridir ve bunlar belli bir yükseklikte yörüngeye fırlatılmış uydu sistemlerinin de yardımıyla faks, elektronik posta, internet, mobil telefonlar, cep telefonları, sabit telefonlar ve diğer elektronik cihazları otomatik olarak algılayabilmektedir.

Bu arada İngiltere’nin İngiliz askeri gücüyle ilgili çeşitli propaganda amaçlı yayınlarını servis etmek üzere Girne yakınlarındaki Yayla Tepe denilen bir noktada radyo röle istasyonu bulunmaktadır[22] ve 20 Temmuz 1974 tarihine kadar da fiilen çalışmalarına devam etmiştir. Son dönemde deniz altına yerleştirilen fiber optik hatlar nedeniyle Echelon’un bu tür telekomünikasyonu bir parça daha az rağbet görmektedir. Eski Amerikalı casus Edward Snowden’in The Guardian gazetesine anlattıklarına göre ise GCHQ tarafından “Mastery of the Internet” başlığıyla bir proje yürütülmektedir ve bu proje kapsamında “Tempora” adı verilen bir programla İngiltere ve İngiltere’nin denizaşırı toprakları üzerinden geçen internet kablolarına müdahale etmek suretiyle her saniye ziyaret edilen bütün internet siteleriyle ilgili bilgi, elektronik posta haberleşmeleri, haberleşmeler, anlık konuşmalar (chat) ve mesajlaşmalar, bütün internet şifreleri gibi milyarlarca internet bilgisi merkeze akacaktır.[23]

Aynı habere göre İngiliz GCHQ’nun bilgi takibi Amerikan NSA’dan çok daha fazladır ve son 5 yıl içerisinde %7.000 civarında muazzam bir artış göstermiştir. 2010 yılı itibarıyla NSA tarafından Mastery of Internet projesiyle ilgili olarak İngiliz GCHQ merkezine 39.9 milyon sterlinlik bir mali destek verilmiştir. 2011 yılında ise Amerikalılar GCHQ tarafından yapılan masrafın yarısını karşılamışlardır. Son üç yıl içerisinde ise devam eden projelerin sürdürülmesi ve işbirliği çerçevesinde Amerikan NSA tarafından GCHQ’ya 160 milyar dolarlık bir ödeme yapılmıştır.[24] Amerikalıların İngiliz istihbarat faaliyetlerine yönelik mali destek olma çabaları daha sonraki süreçte de devam etmiş, İngilizlerin çeşitli bahanelerle kısıtlamaya gideceklerini açıkladıkları süreçte[25] devreye NSA girerek İngilizleri mali sıkıntıdan kurtarmıştır. Edward Snowden daha sonra the Washington Post gazetesine verdiği belgeler vasıtasıyla İngiltere ve ABD’nin Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyasına yönelik istihbarat faaliyetlerinin Kıbrıs’ta bulunan istasyonlardan gerçekleştirildiğini de ortaya koyar;[26]

“…Ancak Echelon sistemi ile birlikte NATO’nun Kıbrıs’ı üs olarak kullanmak istediği ve Amerikan askerlerini adaya konuşlandırmak istediği iddiaları bitmek bilmemektedir. 6 Temmuz 2000 tarihinde BBC’de Echelon sistemi ile ilgili çıkan yazıda, Echelon casusluk sisteminin Amerikalı yetkililerce varlığının kabul edildiği ve bu sistem ile milyonlarca telefon konuşmaları, fakslar ve iletilerin bir dakikada taranabildiği belirtilmektedir. Ayni zamanda, Amerika’nın bu metodu terörizm ve organize suçlar için tercih etmekte olduğu açıklanmaktadır. Günümüzde Echelon sisteminin sanayi alanında da kullanılmakta olduğu ve bu yönde casusluk edildiği öne sürülmektedir. Dünyanın birçok yerinde üsleri olan Echelon sisteminin dört ana üssü olduğuna dikkat çekilmekte ve bu üslerin Kıbrıs’taki Ayios Nikolas ve Akrotiri olduğu, Avusturalya’da Hint ve Pasifik okyanusunun ötesine kadar uzanabilen bir ağı olan Geraldton üssü, diğer taraftan da Pasifik’teki Guam üssü ile Hawaii adasındaki Kunia üsleri olduğu açıklanmaktadır.

Danimarka’da Ekstra Bladet isimli internet haber sitesinde 17 Kasım 1999’da ‘Echelon benim bebeğimdi.’ başlıklı yazı oldukça dikkat çekicidir. Anılan yazıda Ekstra Bladet’in eski Echelon casusu ile buluştuğu ve anılan kişinin yasadışı siyasi gözetimi nasıl açığa vurduğunu yazmıştır. Bu sistemin inşa edilmesine yardım edenlerden biri olan Margaret Newsham adındaki kadınla yapılan röportajda siyasilerin, sıradan kişilerin, çıkar gruplarının ve özel şirketlerin dinlendiğini, bu dinleme programında Amerikalı siyasilerin bile dâhil olduğunu açıklamaktadır. Echelon kurulması önerisini de NSA’nın yaptığını belirtmektedir. Uydu ve kompüter programları ile bu dinlemelerin yapıldığını ifade eden Newsham, dünyadaki tüm elektronik iletişimleri, iletileri, telefonları ve faksları kontrol altına alabildiğini, önemli siyasi hareketlenmeleri, dost ve ittifak ülkelerin ekonomik faaliyetlerini dâhil izleyebildiğini bahsetmektedir…”

Edward Snowden’in açığa çıkardığı GCHQ belgelerine göre İngiltere ve ABD 2012 yılında da bir başka proje üzerinde çalışmışlar ve Operation Mullenize adı verilen bir internet takip programı geliştirmişlerdir. Bu projeye göre konuyla ilgili olarak “kendini adamış personel tarafından çok sıkı bir iş” çıkartılmaktadır ve istihbaratın toplandığı merkezler ise Benhall, Bude ve Sounder olarak görülmektedir. The Guardian gazetesi ise burada bahsedilen istihbarat karargâhlarının GCHQ’nun İngiltere Benhall’deki ana karargâhı, ayrıca Cornwall’in Bude kasabasında bulunan bir ara istasyonu ve ısrarla nerede olduğu belirtilmeyen “yurtdışında tanımlanamayan bir yerdeki” diğer istasyonun da Kıbrıs’ta olduğunu yazar.[27] Her ne kadar “Sounder” kod ismiyle Kıbrıs’taki Ayios Nikolaos üssü saklanmaya çalışılsa da daha sonra buranın kimliği de deşifre olacaktır.[28] The Guardian’a göre Sounder kod ismi daha önce eski NSA Başkanı General William Odom’un günlüklerinde ortaya çıkmıştır ve General Odom’un arşivlenmiş istihbarat notlarında araştırmalar yapan Amerikalı istihbarat yazarı Matthew Aid tarafından bulunmuştur. 1988 yılında General Odom ile İngiliz GCHQ Direktörü Peter Marychurch arasında geçen bir görüşmede Sounder’ın esasında Kıbrıs’ın kod ismi olduğu ortaya çıkmıştır. Peter Marychurch bu görüşmede Amerikan NSA’nın Kıbrıs’taki maliyetin bir kısmını karşılayacağını ve Sounder’ın doğrudan Ayios Nikolaos istasyonu olduğunu da belirtir. Bu arada Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi ise İngiliz GCHQ tarafından en az 14 farklı deniz altı internet hattının İngiltere tarafından takip edildiğini, bunlar arasında Atlantik Okyanusu, Afrika, Batı Avrupa ve Avrupa’dan Asya’ya uzanan internet hatlarının da bulunduğunu belirtir.

Bu sistemin içerisinde özellikle Ortadoğu’ya yönelik hatlar söz konusu değildir ve İngiltere ile ABD’nin imdadına Kıbrıs’taki Ayios Nikolaos istasyonu yetişir. Akdeniz’den geçen deniz altı fiber optik internet kabloları Kıbrıs’ı doğrudan ve son derece tabii bir casusluk üssü haline getirir. Doğu Akdeniz’de deniz dibini işgal eden fiber optik kablolar Doğu Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyasını birbirine bağlayan hatlardır ve Kıbrıs’ı İsrail’e, Kıbrıs’ı Suriye’ye bağlayan hatlar yanında Kıbrıs’tan Lübnan’a, Kıbrıs’tan Mısır’a, Türkiye’ye, Yunanistan’a, İtalya’ya ve hemen bütün Akdeniz coğrafyasına bağlanan hatlar da bulunmaktadır ve bunlar İngiliz-Amerikan ortak yapımı casusluk faaliyetinin de can damarlarıdır. Bu kapsamda France Telecom, AT&T ve Slovak Telekom gibi kuruluşların yanı sıra Türk Telekom kabloları da dinlenmiş, kayıt altına alınmıştır.[29] Bunlara ilaveten Güney Doğu Asya, Ortadoğu ve Batı Avrupa’yı birbirine bağlayan SEA-ME-WE3 ana hattı da doğrudan Kıbrıs yakınlarından geçmektedir. Böylece halihazırda kullanılan 14 farklı fiber optik internet hattı yanında yenileri de planlanmaktadır ve böylece bütün Ortadoğu coğrafyası, İspanya’dan Mısır’a, Türkiye’den Yunanistan ve İtalya’ya kadar bütün Akdeniz bölgesi ile Avrasya coğrafyası İngiliz GCHQ ve Amerikan NSA birimlerinin avucunun içinde gibidir. Konuyla ilgili olarak 6 Kasım 2013 günü bir açıklama yapan İngiltere Dışişleri Bakanı David Lidington ise güvenlik ve istihbarat faaliyetleriyle ilgili olarak hiçbir yorum yapmayacağını belirttikten sonra bu fiber optik hatlarla ilgili kabul veya ret ifadesi kullanmadan Kıbrıs açıklarından geçen hatların GCHQ tarafından müdahale görmediğini söyler.[30] Fiber optik deniz altı hatlarıyla yapılan internet haberleşmesi deniz altından geçerek ana karaya bağlanmakta ve burada bir ara istasyon sonrasında ise yeniden deniz altına inmektedir.

İşte bu süreç sırasında bu hatlara farklı bir bağlantı yapılmakta ve denizaltındaki bilgi akışı aynı anda iki farklı merkeze doğru yönlendirilmektedir. Kıbrıs’ta bütün bunları yapan ise Ayios Nikolaos istasyonudur. İngilizlerin Kıbrıs’ta işini kolaylaştıran bir başka husus ise bu faaliyetlerin merkezi telekomünikasyon kurumlarının desteği olmadan yapılamayacağı hususudur. İngiltere’de Telecom şirketinden büyük altyapı desteği alan İngiltere ve ABD Kıbrıs’ta ise üsler konusunda 1960 yılında yapılan anlaşmanın 6. maddesi gereği bu desteği Kıbrıs Cumhuriyeti telekomünikasyon idaresinden alacaktır. 21 Aralık 1963 sonrasında Kıbrıslı Türklerin ortaklık anlaşmasından ayrılmasının ardından bugün Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kıbrıslı Rumlar temsil etmektedir. Böyle olunca da AB üyesi GKRY anlaşma gereği resmen İngiltere’ye “danışmanlık ve işbirliği hizmeti” vermeye mecburdur. İronik olansa Rumların bir yandan adadaki istihbarat ve tele kulak faaliyetlerine tepki göstermeleri, öte yandan resmen buradaki faaliyetlere farklı isimler ve başlıklar altında da olsa Kıbrıs Telekomünikasyon Kurumu (Cyprus Telecommunications Authority/CYTA) vasıtasıyla yardımcı olmalarıdır. Kıbrıs Rum Telekomünikasyon Kurumu tarafından İngiltere’nin Ayios Nikolaos istasyonu vasıtasıyla yürüttüğü faaliyetlere destek verilip verilmediği veya bu konuda kurumun bilgisinin olup olmadığı sorusuna ise Rum yetkili Lefteris Christou “CYTA’nın tamamıyla müşterilerinin bilgi korumayla ilgili haklarına yönelik Avrupa yönergesine uyduğunu, bilgi mahremiyeti konusunda ortaya çıkabilecek herhangi bir yasadışı faaliyetin içinde olmadığını, CYTA’nın kesinlikle AB standartları ve normları altında hizmet verdiğini, müşterilerinin kişisel bilgilerini koruyan uluslararası anlaşmalara bağlı olduğunu da belirtir.[31]

Christou ayrıca CYTA’nın AB’nin sıkı yaptırımları ve kuralları çerçevesinde faaliyette bulunduğunu, kişisel hakları ve mahremiyeti bozacak davranışların söz konusu olamayacağını da belirtir. Lefteris Christou bununla birlikte adı geçen yönergenin kamu güvenliği, savunma ve devlet güvenliğini ilgilendiren operasyonları kapsamadığı konusunda ise yorum yapmaktan kaçınır. Christou ayrıca devlete ait operatörlerin ciddi hukuki suçlar işlendiğinde, kanunlara karşı gelindiğinde ve kanunlar ihlal edildiğinde, ayrıca ulusal güvenlik söz konusu olduğunda kişisel bilgilerin paylaşımına müsaade edilmeyeceğini de belirtir. Edward Snowden tarafından deşifre edilen belgelere göre Kıbrıs merkezli yürütülmekte olan operasyonların devam edeceği, mali olarak destekleneceği ve “Amerikalı müşterilerle sağlıklı ilişkilerin de devam edeceği”[32] belirtilmektedir.

Bu bağlamda dünyanın en geniş fiber optik hattı olan ve TAE olarak bilinen Trans Asia-Europe isimli 721 kilometrelik hat[33] Çin, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Türkiye, Belarus, Polonya, Macaristan, Avusturya, Almanya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Pakistan ve Afganistan’ı kapsamaktadır.[34]  Diğer bir hat ise 172 kilometrelik bir denizaltı hattıdır ve İran’ı küresel iletişim hatlarına bağlamaktadır. İran’ın bir diğer iletişim hattı ise 1993 yılında Fransa, İtalya, Rusya ve Çin’in yardımlarıyla tesis edilen Zühre (Venüz) isimli 2 uydudan oluşan sistemdir.[35] Bütün bu hatlar Echelon sistemleri tarafından takip edilmektedir ve bunları gerçekleştirebilmek amacıyla özellikle CIA tarafından istihbarat, güvenlik, terörizm gibi çok farklı konularda ABD dışında onlarca uçak da üs, karargâh veya ara istasyon olarak kullanılmaktadır.[36]

Bu operasyonlarda kullanılan bazı uçaklar Kasım 2002-Eylül 2005 arasında kayıtlarda 110 iniş ve kalkışı görülen ve İnsan Hakları İzleme Komitesi raporlarında “CIA tarafından Avrupa, Afganistan ve Ortadoğu’da 2003 ve 2004 yıllarında çeşitli tutsakların taşınması için kullanılan uçak”[37] olarak belirtilen EN313P (Boeing 737), Şubat 2001-Kasım 2005 arasında 80 uçuşu kaydedilen Gulfstream IV, Amerikan Başkanlık Havacılık Dairesi (Presidential Aviation)’ne bağlı Gulfstream III, Amerikan istihbaratçıları tarafından en çok kullanılan uçaklar arasında bulunan Gulfstream V, genellikle Frankfurt Havalimanı’nda bekletilmekte olan ve “Amerikan Ordusunun yolcu makinesi” olarak adlandırılan N368CE, Frankfurt-Taşkent arasında 15 ve Frankfurt-Bakü arasında 38 defa uçuşu tespit edilen N2189M, N1HC, genellikle Guantanamo’ya esirleri nakletmek için kullanılan N50BH (Gulfstream III), 7 Mart 2005 tarihinde İstanbul’a gelmesi Türk basınında da tartışmalara neden olan N221SG, özel bir şirkete ait olan ve kimliği konusunda hala tereddütlerin yaşandığı N168BF, 15 Kasım 2005 tarihinde gizli bir CIA esirini almak üzere harekete geçen ve İstanbul’a (Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı) da uğrayan N168D, N505LL, N4557C, N8213G, N6161Q, N8183J, N187D, N196D, N5139A’dır.

Bu uçaklarla özellikle 2000-2005 döneminde yapılan binlerce gizli istihbarat amaçlı uçuş ise ABD, İngiltere ve Almanya’da çeşitli havaalanlarıyla Adana’da İncirlik, Diyarbakır, Antalya, Ankara, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı, İstanbul Atatürk Havalimanı, Valensiya, Vilnius, Tiran, Reykjavik, Cibuti, Hurghada, Erivan, Muscat, Split, Selanik, Tiblis, Luxor, Kıbrıs’ta Uluslararası Larnaka Havalimanı, Baf Havaalanı, İngiliz egemen askeri Agrotur ve Dikelya üssüne de yapılır. Avrupa Konseyi tarafından CIA’nın terör şüphelisi olarak yasadışı bir şekilde tutukladığı ve bu insanlar için hapishane olarak kullandığı, söz konusu bu istihbarat uçaklarının hazırlandığı, uçuş personelinin görev beklediği ve CIA ajanlarının görev değişimi yaptığı yerler arasında GKRY sınırları içindeki Larnaka Havalimanı yanında Agrotur Üssü ilk sırada yer almaktadır. Binlerce gizli uçuş yapılan bu havaalanları arasında Frankfurt, Parnu, Kuveyt, Dubai, Luton, Dublin, Frankfurt, Bakü, Amman, Glasgow, Taşkent, Bükreş, Rabat, Kabil, Abu Dabi, Bağdat, Amman, Üsküp, Palma de Mallorca, İbiza, Porto, Al Udeid, Dubai, Malta, Köstence, Prag, Santa Maria, Iraclion, Atina, Milano, Berlin, Münih, Bratislava, St. Petersburg, Bombay, Hannover, Rotterdam, Brüksel, Amsterdam, Zürih, Orebro, Firenze, Brindisi, Cannes, Sevilla, Tenerif, Kerkira, Keflav, Cenevre, Ohrid, Ljubljana, Malmö, Cenova, Anvers, Barselona, Köln, Nice, Paris, Roma, Palermo, Malaga, İslamabad, Yeni Delhi, Tel Aviv, Misurata, Riyad, Aşkabat, Bahreyn, Shannon, Kahire de bulunmaktadır.[38] 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’nin açıkladığı üzere terörle mücadelenin bir parçası olarak algılanan bu operasyonlar daha sonraki süreçte basın-yayın organları tarafından deşifre edilmeye ve başta Human Rights Watch and Amnesty International gibi uluslararası insan hakları örgütleri tarafından sert bir şekilde eleştirilmeye başlanır.[39]

ABD’nin yasadışı faaliyetleri ve insan haklarına kayıtsız sert tutumu nedeniyle eleştirilmeye başlaması ve bütün dünyada bununla ilgili ciddi bir kamuoyu oluşmaya başlamasının ardından Avrupa Konseyi de bir araştırma komitesi kurulmasına karar verir. Konuyla ilgili olarak İsviçreli senatör Dick Marty tarafından hazırlanan bir rapor 7 Haziran 2006 tarihinde Avrupa Konseyi’ne sunulur. CIA’nın faaliyetleri her ne kadar bu raporda dile getirilmiş olsa da dünyanın dört bir tarafında CIA tarafından yürütülen gizli operasyonların tamamına ve ayrıntısına erişmek mümkün olmayacaktır. Komite tarafından CIA operasyonlarına göre ülkelerin üç farklı kategoride ele alındığı bu rapora göre gözaltına alınanların işkencelerden geçirildikleri ve insan haklarının hiçe sayıldığı ülkelerin başında Romanya ve Polonya gelmektedir. İkinci grupta bulunan GKRY, İspanya, Türkiye ve Almanya ise bu gizli operasyonlar için bekleme noktası ve atlama tahtası olarak kullanılan ülkelerdir. Üçüncü grupta bulunan İrlanda, İngiltere, Portekiz, Yunanistan ve İtalya ise genellikle konaklama ve geçiş noktası olarak kullanılmış ülkeler arasındadır. Bu konuyla ilgili bilgi deşifre olmaya ve kamuoyuyla paylaşılmaya başlandığında GKRY hükümeti ise bu konuda hiç bilgisi olmadığı yönünde bir açıklama yapmak zorunda kalır.

Bununla birlikte Amnesty International tarafından 6 Nisan 2006 tarihinde yapılan açıklamada yasadışı tutuklamalar ve gözaltına almalarla CIA faaliyetlerine destek veren ülkelerle ilgili bir liste yer alır ve bu listede GKRY de bulunmaktadır. Aynı konuyla ilgili olarak 10 Haziran 2006 günü bir açıklama yapan GKRY İletişim Bakanlığı ise ABD adına böyle bir talepte bulunulmadığını ve GKRY hükümetinin de böyle bir müsaade ve onay vermediğini belirtir. Hemen ardından ABD Dışişleri Bakanlığı da Amerikan hükümetinin GKRY hükümetini terör şüphelilerinin taşınması ve alıkonulması hakkında hiç bilgilendirmediğini açıklarken hemen ardından 2004’te gerçekleştirilen 7 değişik operasyonla ilgili olarak Amerikan malı özel uçakların inişiyle ilgili teknik yardım talep edildiği ve GKRY’nin de bu konuyla ilgili teknik desteğin verildiğini de ilave eder. Burada söz konusu olan teknik yardım ise akaryakıt dolumudur.

Avrupa Konseyi raporu ise GKRY havalimanlarının sadece teknik yardım için değil, doğrudan altyapı desteği ve konaklama için kullanıldığını, bu tip operasyonların ise GKRY’nin bilgisi olmadan yapılabilmesinin ise Senatör Dick Marty’nin de raporunda “Pek çok Avrupa ülkesinde yetkililer CIA’nın bu operasyonlarına katılmışlardır. Diğerleri ise bilmelerine rağmen bilmiyormuş gibi davranmışlar veya bilmek istememişlerdir.” şeklinde ifade ettiği üzere bunun imkânsız olduğunu göstermektedir. Böylece Kıbrıs’ta GKRY’nin CIA’ya sağladığı altyapı desteği ve verdiği hizmetlerle operasyonlara doğrudan katılan ve destek veren ülkeler arasında gelmektedir. 1 Haziran 2004 tarihinde Princeton Üniversitesi J.F. Kennedy School of Government’ta bir konuşma yapan dönemin GKRY Başkanı Tassos Papadopulos ise 11 Eylül 2001 sonrasında hükümetinin terörle mücadele konusunda aktif bir şekilde uluslararası güce dâhil olduğunu ve teröre karşı o günden bu yana çok ciddi adımlar atıldığını belirtir. 2 Mayıs 2006 günü Eleftheros Tipos’a verdiği röportajda Papadopulos GKRY’nin ABD karşıtı olmadığını belirtikten sonra “Tam tersine biz ABD’ye iyi niyetimizi çok farklı şekillerde gösterdik; ancak bunlardan şimdi burada bahsetmek doğru olmayacaktır.” der. Rumların ABD yanlısı yaklaşımları son olarak Irak karşıtı operasyonda ve terör şüphelisi olarak aranan veya silah kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen Kıbrıs bandıralı gemilerin aranmasına yönelik verdiği müsaadedir.

Sonuç Yerine

Kıbrıs adası Doğu Akdeniz’de işgal ettiği stratejik pozisyon nedeniyle dünyanın kaynayan kazanlarından birisi olmaya devam etmektedir. Son 100 yıllık süreç bu ada etrafında yaşanılan çatışma, mücadele ve savaşların boyut değiştirdiğini, artık bazılarınca söylendiği üzere Kıbrıs’ın sadece Kıbrıslı Türklerle Rumlar ya da Garanti Antlaşmasına imza atan Türkiye ile Yunanistan arasında bir sorun olmadığını, istihbarat ve istihbarata karşı koyma yanında özellikle ekonomik güvenlik ve çıkar çatışmaları bağlamında espiyonaj (sanayi casusluğu) ve kontrespiyonaj mücadelelerine de sahne olduğunu göstermektedir. Muhtemel bir büyük savaşın söz konusu coğrafyada su eksenli olarak çıkacağını belirtenlerin fikirlerinden hareketle adaya Türkiye tarafından nakledilmeye başlanan ve muazzam psikolojik algı operasyonları ve dezenformasyon çabalarıyla örtülmeye çalışılan KKTC Su Temin Projesi halen KKTC devletinin elindeki tek ve en güçlü koz olarak durmaktadır.

Neredeyse bütün küresel, kıtasal ve bölgesel güçlerin ekonomik, stratejik ve askeri menfaatleri doğrultusunda cirit attıkları bu coğrafyada Kasparov hamleleri gibi akıllı adımlar atılmasında ve ufkun ötesini görebilmekte Türkiye ve KKTC adına büyük fayda vardır. Bu çalışma kapsamında Kıbrıs’ın pek de irdelenmeyen ya da ön plana çıkartılması istenmeyen farklı bir yüzüne Echelon ve istihbarat bağlamında bakılmaya çalışılmıştır. Şüphesiz konu çok daha karmaşık, komplike ve enternasyonaldir. Sözün özü Kıbrıs’ta futbol sadece futbol değildir.

Kaynaklar:

[1] ATASE, K.2680, D.210, F.1-4.

[2] Andrekos Varnava, “Imperialism First, the War Second; the British, an Armenian Legion, and Deliberations on Where to Attack the Ottoman Empire, November 1914-April 1915”, Historical Research, Volume 87, No 237, Ağustos 2014, s. 535. Edward Erickson, “Bayonets on Musa Dagh;Ottoman Counter Insurgency Operations 1915”  The Journal of Strategic Studies, Volume 28, No 3, June 2005, s.542-543

[3] Defense Personnel Security Research Center, Espionage and Other Compromises of National Security, Monterey/Kaliforniya, 2 Kasım 2009, s. 1-64. TC Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı tarafından 11 Ocak 2008 tarihinde Sayı B.02.0.001/32 ile gönderilen soru önergesi cevabi yazısı.

[4] EMSIB’ın Mısır/Kahire merkezli olarak Doğu Akdeniz’e yönelik ilk faaliyete geçmesi düşüncesi Aralık 1915 tarihinde Binbaşı F. Hall tarafından Yarbay G. F. Clayton’a gönderilen bir mektupla olur ve ardından düğmeye basilar. Konuyla ilgili olarak hemen ardından Merkezi Özel İstihbarat Departmanı/İngiltere’ye gönderilen General Sir John Maxwell imzalı yazı ise yerine ulaşamadan kaybolurken Malta’da bulunan İngiliz istihbaratçıları devreye girer ve işbirliği başlatırlar.  FO. KV.I.17, M.I.5 D Branch Report; Imperial Overseas Intelligence; Eastern Mediterranean Section and Appendices, s. 4.

[5] İngiliz arkeolog Sir Charles Leonard Woolly (17 Nisan 1880-20 Şubat 1960) “Bronz Çağ Kıbrıs Testiciliği/The Cypriot Bronze Age Pottery” kitabının da yazarıdır. Bu çalışmanın konusu olmamakla birlikte savaşın orta yerinde ve bu kadar yoğun askeri faaliyetlerin yaşandığı adada büyük yetkilerle donatılmış ve kendi bilimsel çalışmaları yerine askeri istihbarat üzerine çalışması yönünde görevlendirilmiş bir arkeoloğun Kıbrıs tarihine yönelik nasıl çalışmalar yaptığı bu açıdan da irdelenmelidir. İlginçtir ki Woolly’nin Hitit uygarlığına ait 1912-1914 ve 1919 yıllarında Karkamış kenti kazıları sırasında en büyük yardımcısı ve işbirlikçisi Arabistanlı Lawrence olarak da bilinen İngiliz casusu E. T. Lawrence’dır.

[6] Yigal Sheffy, British Military Intelligence in the Palestine Campaign 1914-1918, Telaviv University, Frank Cass and  Co Ltd., Londra, 1998, s. 157.

[7] Duncan Campbell, , Development of Surveillance Technology and Risk of Abuse of Economic Information, European Parliament Directorate General for Research, Lüksemburg, Ekim 1999, s. 12.

[8] Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan 22-23 Ocak 2001 Brüksel Toplantısı kapsamında Echelon Sistemlerinin Çalışmasıyla İlgili Geçici Komite Raporu Brüksel, 2001, s. 1

[9] Örneğin eski CIA Direktörü William Colby tarafından Amerikan Senatosu’na yapılan açıklamada NSA’nın ABD’de bütün telefonları dinlediği, ticari haberleşmelere müdahil olduğu ve elçiliklerin şifreli mesajlaşmalarının da deşifre edildiği belirtilir. Time Out, 21-27 Mayıs 1976. Ayrıca Bkz. David Medline, Rachel Brand, Elisabeth Collins Cook, Report on the Telephone Records Program Conducted under Section 215 of the USA Patriot Act and on the Operations of the Foreign Intelligence Surveillance Court, Privacy and Civil Liberties Oversight Board, Washington DC, 23 Ocak 2014, s. 108..

[10]Ali Çimen, a.g.e., s. 248.

[11] Duncan Campbell’ın “Inside Echelon; Top Secret” başlıklı yazısından aktaran http://www.bibliotecapleyades.net/ciencia/echelon01.htm. Erişim tarihi 4 Temmuz 2014.

[12] Jean-Philippe Décarie-Mathieu, “The History, the Players and the Stakes behind Echelon, Monitoring Technologies and Global Surveillance”, GSEC Practical Assignment, Global Information Assurance Certification Paper, SANS Institute, 2005, s. 5. Duncan Campbell, a.g.e., s. 54.

[13] Duncan Campbell, Interception Capabilities 2000, Edinburgh/İskoçya, Nisan 1999., s. 54.

[14] Kelly R. Buck, Technical Report of Screening for Potential Terrorists in the Enlisted Military Accessions Process, Defense Personnel Security Research Center (PERSEREC), Washington DC, Nisan 2005, s. 3. 

[15] Strategic United States Liaison Office

[16]Avrupa Parlamentosu tarafından hazırlanan 22-23 Ocak 2001 Brüksel Toplantısı kapsamında Echelon Sistemlerinin Çalışmasıyla İlgili Geçici Komite Raporu Brüksel, 2001, s. 1

[17] Durum böyle olınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yaptığı “Echelon kullanımı özel haberleşmeye müdahale olduğuna göre bu durum özel hayatla ilgili olguya bir saldırı olarak değerlendirilebilir …” yaklaşımına göre de tepki çekmeye devam eder.  Kevin J. Lawner, “Post-September 11th International Surveillance Activity- A Failure of Intelligence: The Echelon Interception System&Fundamental Right to Piracy in Europe”, Pace International Law Review, Cilt 14, Sayı 2, Sonbahar 2002, s. 32.

[18] Kevin J. Lawner, a.g.m., s. 30.

[19] Duncan Campbell, Signals Intelligence and the Human Rights-the Echelon Report, Electronic Privacy Information Center, Washington DC, 2000, s. 4.

[20] Gaurav Vıjay, A Seminar Report on Tempest and Echelon, Malavia National Institute of Technology, Jipur, 2010, s. 31-32

[21] L’Espresso, 5 Kasım 2013.  Ayrıca bkz. http://espresso.repubblica.it/inchieste/2013/11/04/news/the-history-of-britishişgal -intelligence-operations-in-cyprus-1.139978. Erişim Tarihi 4 Nisan 2014.

[22] Brendan O’Malley, a.g.e., s. 140.

[23] L’Espresso, 5 Kasım 2013.  The Washington Post, 29 Mayıs 2014. Ayrıca bkz. http://espresso.repubblica.it/inchieste/2013/11/04/news/the-history-of-british-intelligence-operations-in-cyprus-1.139978. Erişim Tarihi 4 Nisan 2014.

[24] Duncan Campbell, Interception Capabilities 2000, Edinburgh/İskoçya, Nisan 1999., s.248.

[25] Örneğin İngiltere Savunma Bakanı Bob Ainsworth 15 Aralık 2009 tarihinde yaptığı açıklamada özellikle Afganistan savaşına yönelik maliyetin 900 milyon sterlini aştığını belirterek savunma bütçesinde kısıtlamalara gideceklerini açıklar ve İngiltere’nin askeri yapısıyla ilgili olarak Leicestershire’daki Kraliyet Hava Kuvvetleri karargahında 3.500 kişilik kışlanın kapatılacağını, Savunma Bakanlığında çalışan sivillerin sayısının azaltılacağını, Moray’da bulunan 1.800 kişilik askerigücün azaltılacağını, yaklaşık 7.500 personelin işsiz kalacağını ve personel sayısında azaltmaya gidileceğini belirtir ve RAF Harrier ve Tornado uçaklarının bulunduğu filoların da 2/3 oranında azaltılacağını, ayrıca mayın tarama, keşif ve takip ve deniz helikopterleri sayısında kısıtlamaya gidileceğini belirtir. Ainsworth ayrıca keşif ve istihbarat faaliyetleriyle ilgili olarak da kısıtlamaya gideceklerini belirtir. Bununla birlikte bütün bu kısıtlamalardan etkilenmeyen tek denizaşırı İngiliz üssü Kıbrıs olacaktır. The Telegraph, 15 Aralık 2009

[26] http://ahmetdursun374.blogcu.com/kibris-oldukca-gizli-kripto-echelon-kibris-ta/2959707. Erişim tarihi 8 Temmuz 2014.

[27] L’Espresso, 5 Kasım 2013.  The Washington Post, 29 Mayıs 2014. Ayrıca bkz. http://espresso.repubblica.it/inchieste/2013/11/04/news/the-history-of-british-intelligence-operations-in-cyprus-1.139978. Erişim Tarihi 4 Nisan 2014.

[28] Nicky Hager ve Stefania Maurizi’den aktaran L’Espresso, 5 Kasım 2013.

[29]Bugün, 7 Kasım 2013

[30] The Telegraph gazetesinin haberi ise on milyonlarca elektronik porta, telefon konuşmaları, çeşitli mesajlar ve diğer internet bazlı faaliyetin GCHQ tarafından takip edildiğini yazar. Cyprus Mail, 7 Kasım 2013.

[31] L’Espresso, 5 Kasım 2013.  Ayrıca bkz. http://espresso.repubblica.it/inchieste/2013/11/04/news/the-history-of-british-intelligence-operations-in-cyprus-1.139978. Erişim Tarihi 4 Nisan 2014.

[32] L’Espresso, 5 Kasım 2013.  Ayrıca bkz. http://espresso.repubblica.it/inchieste/2013/11/04/news/the-history-of-british-intelligence-operations-in-cyprus-1.139978. Erişim Tarihi 4 Nisan 2014.

[33] Jason P. Patterson,  Developing a Reliable Methodology for Assessing the Computer Network Operations Threat of Iran, Naval Postgraduate School, Monterey, Kaliforniya, Eylül 2005, s. 9.  

[34] Jason P. Patterson,  a.g.e., s. 9.

[35] Jason P. Patterson,  a.g.e., s. 9.

[36] ABD’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği yüzlerce bu tip operasyonla ilgili olarak hangi tip uçakların ne zaman, nerede, nasıl kullanıldığı konusunda son derece ayrıntılı bilgi www.statewatch internet sitesinden takip edilebilir.

[37] http://www.statewatch.org/news/2006/jun/ep-cia-inq-research-report-Rapporteur.pdf. Erişim tarihi 3 Ocak 2014.

[38] Söz konusu bu uçaklarla ilgili hazırlanmış ayrıntılı bir rapor için bkz. http://www.statewatch.org/news/2006/jun/ep-cia-inq-research-report-Rapporteur.pdf. Erişim tarihi 3 Ocak 2014.

[39] The Washington Post, 3 Kasım 2005.