Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

BU YIL SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ’NİN 100.YILI-2

 

”Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır.

O satıh bütün vatandır.

Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça düşmana bırakılamaz.” 

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

 

 

Giriş

Bu yıl, dünya savaş tarihinin en kanlı muharebesinin yaşandığı Sakarya Meydan Muharebesinin 100. yıldönümüdür.

Anadolu’nun tam ortasında, kuzeyde Polatlı yakınlarındaki Duatepe’den başlayarak güneyde Haymana’ya kadar uzanan muharebe alanının içerisinde cereyan eden ölüm kalım mücadelesinin, diğer bir ifade ile yeniden ”Diriliş”in, yeniden Varoluşun 100. yıldönümüdür.

Sakarya boyunca kuzeyden güneye, Duatepe’de, Çaldağı’nda,  Mangal Dağı ve Türbe Tepe’de 100 yıl önce yapılan bu kavganın, Oğuz-Ata soyu evlâtlarının ne kudrette olduklarının, bitmediklerinin ve bitirilemeyeceklerinin delilidir.

Türk Kurtuluş Savaşı, yaklaşık dört yıl süren I. Dünya Harbinin sona ermesinden sonra, esas itibariyle Yunan ordusunun İzmir’i işgal etmesiyle başlar.

Batıda Yunanlılardan başka güneyde Fransızlara, kuzeyde Pontus Rumlarına, doğuda Ermeni ve Ruslara karşı her türlü olumsuz koşullara, yokluk ve sıkıntıya rağmen yürütülen amansız savaş sonunda, Cumhuriyete giden yol açılır.

Sakarya Meydan Muharebesinin bu mücadelenin tam ortasında yer alması, yönünü belirlemesi ve topyekûn mücadelenin tabiri caizse kaderini tayin etmesi bakımından, mücadelenin ”mihenk taşıdır” denilebilir.

Sakarya’yı önemli kılan hususların başında, II. Viyana kuşatmasından (1683) itibaren geri çekilen Türk Ordusunun, Sakarya’da tekrar dirilerek karşı taarruza geçmesi gelir. Söz konusu dirilişin her ne kadar Çanakkale’de başladığı söylense de, Sakarya Meydan Muharebesi, 300 yıl süregelen çözülüşü ve gerileyişi sona erdiren dönüm noktası olması bakımından önemlidir.

15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan ordusu, yaklaşık bir yıl sonra  22 Haziran 1920’de Anadolu içlerine ilerleyerek işgal etmek maksadıyla iki koldan ileri harekâta başlar. Birinci kol ki, ”Bursa Grubu” olarak da adlandırılır, üç tümenden oluşan bir kolordu kadar kuvvetle, kuzeyden Manisa-Balıkesir-Bursa istikametinden, ikinci kol yine bir kolordu ile ki, buna ”Uşak Grubu” denir, güneyden Aydın-Nazilli-Uşak-Afyon istikametinden ilerler. 8 Temmuz 1920’de Bursa işgal edilir ve  güneyde Uşak hattına kadar bütün Batı Anadolu ele geçirilir.[1]

Durumu yakından takip eden Gazi Meclis ve Ankara Hükümeti 25 Haziran 1920’de Ali Fuat Paşa’yı Batı Cephesi Kumandanlığına tayin eder ve arkasından bir bildiri yayınlar: ”Başta İngiltere olmak üzere İtilâf  Devletlerinin yöneticileri, Anadolu’yu işgal etmek ve Türk Milletini yok etmek maksadıyla Yunanlıları görevlendirmiştir.” [2]

Sakarya Meydan Muharebesini değerlendirmeden önce, aynı yıl (1921) içinde birbirinin peşi sıra devam eden I. ve II. İnönü ile Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden  söz etmemiz elzemdir. Zira söz konusu savaşlar, Türk Kurtuluş Savaşının en zor ve en buhranlı günlerini kapsar.

I. ve II. İnönü Muharebeleri (6 – 11 Ocak 1921,  23 Mart – 1 Nisan 1921)

Eskişehir’in 40 km. batısında yer alan İnönü mevzilerinin yeri, Batı Cephesi Kumandanlığına ilk atanan  Ali Fuat Paşa tarafından seçilmiştir. 1920 yılının yaz ayları muhtemel bir Yunan saldırısına karşı hazırlık faaliyetleri ile geçmiştir. Sonbahar aylarına gelindiğinde  bölgede bulunan Kuvayı Milliye Kumandanı Çerkez Ethem’in pervasızca hareketleri, kumandası altındaki yerel kuvvetlerde baş gösteren disiplinsizlikler ve şımararak devlet içinde devletmiş gibi davranışlar göstermesi gibi nedenlerle, Mustafa Kemal Paşa  8 Kasım 1920’de Ali Fuat Paşa’yı Batı Cephesi Kumandanlığından alarak Moskova Büyükelçiliğine tayin etmiş, yerine Albay İsmet Bey’i görevlendirmiştir.

Bu arada cepheden gelen raporlar, Bursa’yı işgal eden Yunan kolordusunun boş durmadığı ve taarruz için hazırlık yaptığı yönündedir. Cephe Kumandanı Albay İsmet Bey, gelen bu raporlar  doğrultusunda birliklerini, kuvvet çoğunluğu ile İnönü mevzilerinin kuzey sektöründe, yani düşmanın Bursa-İnegöl istikametinden ilerlemesini tıkayacak şekilde, Bilecik’in hemen batısında bulunan hakim arazi niteliğindeki ”Metris Tepe”  ve güneye uzanımı hattında  tertiplemiş ve bu bölgede oynak savunma yapılmasına karar vermiştir.

Yunan kolordusu 6 Ocak 1921’de Bursa-İnegöl-Bozüyük istikametinde, Türk kuvvetlerini dağıtmak ve Bilecik-Bozüyük demiryolunu ele geçirmek maksadıyla ileri harekâta başlar. 11 Ocak 1921’de İnönü mevzilerine gelir. Ancak burada Türk tarafının inatçı mukavemeti ve müthiş direnişi karşısında durmak zorunda kalır. Aynı zamanda beklemediği şekilde ağır zayiat verir. Ana üs bölgesinden uzaklaşarak  yorulan, yıpranan ve ağır zayiat veren düşman daha fazla ilerlemeyi göze alamaz ve Bursa istikametinde geri çekilir.

Bu harekâttan istediği sonucu alamayan Yunan Ordusu, İngiltere’nin kışkırtmasıyla Sevr’i zorla Türk tarafına kabul ettirmek ve Anadolu içlerine kadar ilerleyerek Ankara’yı ele geçirmek maksadıyla, 23 Mart 1921’de  ikinci kez taarruzi bir harekâta girişir. Bu kez her biri üç tümenli iki kolordu kadar kuvvetle ile hem kuzey, hem de güney sektörden İnönü Mevzilerine saldırır. Güney sektördeki Yunan kolordusu Afyon’a kadar ilerler. Kesin sonuç almak isteyen Yunan Ordusunun bu  taarruzu bir hafta sürer.

Türk tarafının plânı, oynak savunma prensipleri gereği, başlangıçta düşmanı İnönü Mevzilerine kanalize etmek, burada durdurarak yıpratmak, bilahare yapılacak karşı taarruzlarla geri atarak düşmana zayiat verdirmektir. Bu arada 1 Mart 1921’de generalliğe terfi ettirilen İsmet Paşa, bu plân gereği 31 Mart 1921’de karşı taarruza geçer. İnönü mevzilerinde ikinci kez ağır zayiat vererek hüsrana uğrayan Yunanlılar, 1 Nisan 1921’de tutunamayarak tekrar geri çekilmek zorunda kalır.  Aynı gün Metris Tepe’den mevcut durumu Ankara’ya rapor eden İsmet Paşa’ya Mustafa Kemal, ”Siz orada yalnız düşmanı değil, Türk Milletininin  makûs  talihini de yendiniz” diyerek çok anlamlı bir  kutlama mesajı çeker. [3] Çekilen mesaj, İnönü’de ikinci kez kazanılan bu zaferin ne denli önemli ve kıymetli olduğunu vurgulamaktadır.

Kütahya – Eskişehir Muharebeleri (10 – 24 Temmuz 1921)

Sınır tanımayan Yunan hırsı, ihtirası, Helen rüyası ve aşkı tüm Rumları sarhoş edecek düzeye ulaşmıştı. Bunda İngiltere’nin de önemli payı vardı.

İnönü’de uğradığı hezimeti kabullenemeyen ve hazmedemeyen Yunan Ordusu, İkinci İnönü Savaşından yaklaşık üç buçuk ay sonra 10 Temmuz 1921’de bütün cephe boyunca yeniden ileri harekâta başladı. Bu durum aynı yıl içinde Yunan Ordusunun üçüncü kez giriştiği harekâttı. Yunan komuta heyeti İnönü savaşlarından gerekli dersi almışa benziyordu. Artık aynı hatalara düşmek istemiyorlardı.

Buna göre, Yunan harekât plânı özetle şöyleydi: Sıklet merkezi ile, yani nitelik ve nicelik yönünden  kuvvetlerinin çoğunluğu  ile cephenin güneyinden taarruza başlayarak, Türk kuvvetlerini güneyden kuşatıcı bir manevra ile çekilmelerine fırsat vermeden bulundukları mevzilerde imha etmek ve Ankara yolu üzerinde hiç bir engel bırakmamak.”

Nitekim bu plânında başarılı olan Yunan Ordusu, özellikle 15, 16 ve 17 Temmuz günlerinde üstün kuvvetlerle yaptıkları taarruzlarla, Kütahya – Afyon arasından cepheyi yararak Türk Ordusunu geri çekilmek zorunda bıraktı. Mustafa Kemal Paşa 18 Temmuz sabahı Eskişehir’e geldi. İsmet Paşa ile durumu yerinde değerlendirerek, mevcut koşullar altında muharebeye devam etmenin mümkün olamayacağı konusunda görüş birliğine vardılar. Ardından Mustafa Kemal Paşa, ordunun Sakarya’nın doğusuna çekilmesini öngören tarihi emrini verdi.[4]

13 Temmuz’da Afyon, 17 Temmuz’da Kütahya düştü. 19 Temmuz’da Yunan birlikleri Eskişehir’e girdi.  20 Temmuz günü Türk kuvvetleri emirle Eskişehir’in doğusuna çekilmişti. Türk Ordusu geri kalan beş günde geri çekilme harekâtını tamamlayarak 25 Temmuz 1921’de tüm unsurlarıyla Sakarya’nın doğusuna çekilmişti. Gerçekten zor anlar yaşanıyordu.[5]

Sakarya Meydan Muharebesi (23 Ağustos 1921 – 13 Eylül 1921)

”Meydan Muharebesi” literatürde, iki ordunun açık ve geniş bir alanda birbirlerine karşı imha amaçlı olarak giriştikleri, kesin sonuçlu açık alan savaşıdırşeklinde tarif edilir. Gerçekten de Sakarya Meydan Muharebesinin cereyan ettiği alan, Sakarya Nehri’nin doğusunda kalan Polatlı İlçesinin kuzey batısındaki Dua Tepe bölgesinden başlar, kuzeyden güney-doğuya doğru yay şeklinde uzanarak Haymana’nın güneyinde Mangal Dağı bölgesinde son bulur. Bu mesafe, yaklaşık 120 km.lik bir uzunluğa sahip, yukardaki tanıma da uyan geniş bir alandır.

resim_2021-08-19_233055

Geri çekilmeyi müteakip, Türk  ve Yunan Ordusunun Sakarya Savaşı başlamadan önceki tertiplenme durumu (Kaynak: Sakarya Meydan Muharebesi Araştırmaları-Dr.Selim Erdoğan @SakaryaSavasi)

Ordu Sakarya gerisine çekildiğinde, mevcut tablo çok ağırdı. Şehit, yaralı ve kayıpların dışında 30.000  üzerinde bir mevcut silahlarıyla birlikte firar etmişti. Öyle ki, firar eden asker sayısı muharip ordu mevcudunun neredeyse yarısıydı.

Durumun vahameti karşısında Gazi Meclis’te acil kararların ivedilikle alınması ve uygulanması gerekiyordu. Başkentin Kayseri’ye taşınması gündeme gelmesinin yanı sıra, mecliste yapılan  gizli oturumlarda Mustafa Kemal’e meclisin tüm yetkilerinin verilmesi anlamına gelen, Başkomutanlık konusu tartışıldı. Çoğunluğun kabulüyle 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal yasama, yürütme ve yargı yetkilerine üç ay süreyle tek başına sahip oldu. Amaç, çabuk ve hızlı kararlar almak ve bu kararları uygulamaktı.[6]

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bu yetkisini ilk olarak ordunun ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanması amacıyla Tekalif-i Milliye Emirlerinin çıkarılmasında kullandı. 7-8 Ağustos 1921’de, halkı maddi ve manevi bütün kaynaklarıyla millî  mücadeleye katılmaya çağıran söz konusu emirleri yayınladı.[7]

Sakarya meydan muharebesi aslında, Kütahya – Eskişehir Muharebeleri ile özdeşleşen, 1921 Temmuz ayı başında başlayan Yunan ileri harekâtının devamıdır.

Düşman penceresinden bakıldığında, Anadolu’daki Yunan varlığını devam ettirmenin tek bir yolu kalmıştı. Türk ordusu tamamen yok edilecek, Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde  vücut bulan siyasi yapı tümüyle ortadan kaldırılacaktı.[8]

Bu amaçla, Kütahya – Eskişehir Muharebelerinin üzerinden henüz bir ay geçmeden, yarım kalan işi tamamlamak için Yunan Ordusu yeniden tertiplenerek 10 Ağustos’ta Ankara’ya doğru yürüyüşe geçer. Kuzeyde Ankara Çayı’ndan güneyde Mangal Dağı’na uzanan 120 km.lik genişlikteki alanda, başlangıçta sıklet merkeziyle güneyden taarruz etmeyi tasarlar. Tıpkı Kütahya – Eskişehir Muharebelerindeki gibi güneyden kuşatıcı bir manevra ile Türk Ordusunu bulundukları mevzilerde imha etmeyi hedefler.

18 Ağustos1921 günü Kurban Bayramı’nın ilk günüdür. Türk Ordusu Sakarya doğusunda, yaklaşık 120 km’lik bir cephe üzerinde, Polatlı-Haymana hattında kolordu seviyesinde teşkil edilen -tümenlerden oluşan- gruplar halinde Yunan Ordusunu beklemektedir.

Kuzeyden güneye, 3’üncü, 1’inci ve 2’nci Kolorduları ile  birinci hatta, General Trikupis’e bağlı 4’üncü Tümenleri ihtiyatta olmak üzere,  Yunan Küçük Asya Ordusu toplam 120.000 kişilik kuvvetiyle üç koldan Ankara’ya doğru ilerlemektedir.

General Papulas’ın emir ve  komutasındaki Yunan Ordusu, nasıl bir cehennemin içine girdiğini ancak Sivrihisar – Emirdağ hattını geçtikten sonra, Ağustos sıcağında bozkırda kavrulurken anlayacaktır.

Orta Anadolu’nun onlara hazırladığı diğer bir acı bir sürpriz de ”Acıkır Çölü” Acıkır mevkiidir. Acıkır mevkii, bugün bile Türk Topçusunun kükrediği ve zafer  terânesiyle inlettiği bölgedir. Bu bölgede az sayıdaki köyler arasında yok denecek kadar az su noktası, seyrek makilerden oluşan yine yok denecek kadar az ağaçlıklı bölge, Yunan Ordusunu çok yormuş ve yıpratmıştır. Türk Ordusu, Yunan Ordusunun bu perişan hâlini ve ilerleyişini sessiz sedasız bir biçimde uzaktan, Sakarya’nın doğusundaki kendi mevzilerinde izlemektedir. Ta ki, 22 Ağustos akşamına kadar…

23 Ağustos sabahı başlayacak, 22 gün ve 22 gece sürecek, dünya savaş literatürüne  her bir günü ayrı kan, gözyaşı, acı, hüzün ve kahramanlık öyküleriyle, gırtlak gırtlağa geçen,  uzun ve  kanlı meydan muharebesi başlayacaktır.[9]

Yunan Ordusu Sakarya önüne 9 piyade tümeni ve takviyeli bir süvari tugayı ile gelmiştir. Bunun dışında ihtiyat birliği olarak müstakil kıtalar ve karargâha bağlı alaylar ile güney emniyetini sağlamaktan sorumlu Trikupis Grubu vardır.

Türk Ordusunun ise, muharebeye katılacak 16 piyade ve 4 süvari tümeni dışında, 1 süvari tugayı ve cephe karargâhına bağlı müstakil alayları vardır.

Her ne kadar kağıt üzerinde kuvvet mukayesesi yapıldığında, 9 Yunan piyade tümenine karşı 16 Türk piyade tümeni görülse de, 1 Türk piyade tümeninin yaklaşık 4200-4500 asker, Yunan tümeninin ise 11.000-12.500  askerden  teşkil edildiği göz önüne alınırsa, “1 Türk Tümeninin, yaklaşık 1 Yunan Alayına ancak denk” geldiği söylenebilir.[10]

2

Kaynak: Gnkur. Harp Dairesi Bşk.lığı(1973)

Düşman sayıca üstün olmakla birlikte, asıl olarak silah teçhizat ve lojistik bakımdan kesin olarak Türk tarafından üstündür.

Nitekim, 22 Ağustos’ta Yunan Ordusu Kumandanı Papulas, birliklerini Sakarya mevzilerine yanaştırarak taarruza hazır hale getirir. 23 Ağustos sabahı, her bir günü ayrı kan, gözyaşı, acı, hüzün ve kahramanlık öyküleriyle, gırtlak gırtlağa geçen, 22 gün 22 gece sürecek, dünya savaş literatürüne geçen uzun ve  kanlı meydan muharebesi başlar.

1

Muharebenin ilk günlerinde en şiddetli çarpışmalar Haymana güneyinde kritik arazi kesimi olan ve taraflar arasında bir kaç kere el değiştiren  ”Mangal Dağı” ve ”Türbe Tepe” kesiminde yaşanır. Mangal Dağı güney kanadımızın kilidi konumundadır. Aynı şekilde cephenin kuzey sektöründeki şiddetli çarpışmalar, Çaldağı” bölgesine cereyan eder. Çaldağı bu sektördeki savaşan birliklerin sırtını dayadıkları kritik bir arazi kesimidir. Mangal Dağı ve Çaldağı’nın ele geçirilmesi Ankara yolunun açılması demektir. Türk tarafı bunu bildiğinden, bu bölgeyi  düşmana kaptırmamak için inatla ve canla başla sonuna kadar kahramanca savunur. En fazla zayiat bu bölgede verilir.

Savaşın sonlarına doğru Yunan Ordusu da çok zayiat vermiş, yorulmuş, yıpranmış ve taarruzları durma noktasına gelmiştir. Düşmanla sürekli temas halinde olan birliklerin yaptığı etkili karşı taarruzlar neticesinde, inisiyatifin Türk tarafına doğru kaydığı görülür. Bu durum Yunan Ordusunda morallerin bozulmasına ve muharebe motivasyonunun düşmesine neden olur. Nihayet, Yunan Ordusu Kumandanı Papulas 12/13 Eylül gecesi Yunan birliklerinin Sakarya’nın batısına  çekilmesi emrini vermek zorunda kalır. [11]

Dünya savaş tarihinin bu kadar uzun süren bir kaç meydan muharebesinden biri olan Sakarya Meydan Muharebesi, Türk ordusunun zaferiyle sona ermiştir. Düşman istediğini elde edemeden geri çekilmek mecburiyetinde kalmıştır, yenilmiş ama imha edilmemiştir. 1921 yılının Eylül ayının ortalarından itibaren İki ordu arasında 1922 yılı Ağustos ayı sonuna kadar sürecek bir yıla yakın sessizlik  dönemi başlar. Şimdi yeniden tertiplenme, düzenlenme ve her yönden  verilen ağır kayıpları telafi etme ve büyük taarruza hazırlanma zamanıdır.

Sonuç ve Değerlendirme

Sakarya zaferi Türk Millî Mücadelesinin, Türklerin topyekûn  canlarını dişlerine takarak adeta ölüm kalım savaşı verdikleri, Sevr’e boyun eğmediklerini ve eğmeyeceklerini tüm dünyaya gösterdikleri çok önemli bir zaferdir.

Yunanlılar I. ve II. İnönü Muharebeleri sonunda Türklerin millî direnişinin giderek düzenli ve örgütlü bir askerî yapıya dönüştüğünü ve yerel direnişten, topyekûn topraklarını geri alma mücadelesine evrildiğinin farkına varmalarına rağmen, bir an önce ısrarla Ankara’ya el atma isteklerinden ve Helen rüyası ”Megalo İdea”yı gerçekleştirme düşüncesi ve ihtirasından hiç vazgeçmediler. Megalo İdea’nın şehvetine kapılan Yunanlılar, stratejide ”ihtiras devredeyse, hezimetin kaçınılmaz olacağı” prensibini göz ardı ettiler, unuttular.

Bu muharebe esnasında, Mustafa Kemal Paşa, düşman  Ankara önlerine geldiğinde, Sakarya Nehri’nde mutlaka direnilmesini istemiş ve dünya harp tarihine geçecek şu sözlerle de bunu ifade etmiştir: ”Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça düşmana bırakılamaz.” [12]

Diğer yandan, Yunan ilerlemesi, Kütahya – Eskişehir Muharebelerinde  doruk noktasına ulaşmıştı. Yine kitaba göre, doruk noktasına ulaşan güç, aşağı yönde hareket etmeye başlar, düşme eğilimi gösterir ve giderek geriler. Diğer bir ifadeyle, doruk noktasına ulaşan taarruz yavaşlar ve durur. ”Her taarruz ilerledikçe zayıflar” kuralı, stratejinin temel kurallarından biridir. Sakarya’da da bu görülmüştür.

Sakarya zaferinin önemli sonuçlarından biri de,  20 Ekim 1921’de Fransızlarla yapılan ”Ankara İtilafnamesi”dir. Söz konusu itilafname ile, hem güney cephemiz kapanıyor, hem de, Fransa’yı İngiltere’den kopararak, İngiltere’nin yalnız kalması sağlanıyordu.[13] Bunun yanında, doğu ve güneyde rahatlayan Türk Ordusu sıklet merkeziyle (kuvvet çoğunluğuyla yani bütün kuvvetleriyle) hedefini batıya ve Akdeniz’e yöneltiyordu.

Neresinden bakılırsa bakılsın Sakarya, Türk tarihinde askeri açıdan büyük bir değişimi ve dönüşümü temsil eder. Her yönüyle Türk Milletinin dirilişini simgeleyerek kurtuluşa giden yolun Sakarya’da açıldığını müjdeler.

Bununla birlikte, Anadolu’da uyanan bağımsızlık şuuru Sakarya’da önlenemez bir noktaya gelmiş, önünü görebilen daha ümitli daha aydınlık bir yola girilmiştir artık. Bütün bu oluşuma ve sonuca bakılarak denebilir ki, genç ve yeni Türk devletinin temeli Sakarya’da atılmıştır.

Her iki tarafın verdiği muharebe zayiatına gelince, yirmi iki gün süren Sakarya Meydan Muharebesinde Türk Ordusunun kayıpları şöyledir:

277 subay 5.436 er olmak üzere toplam 5.713 şehit,

1.058 subay 17.422 er olmak üzere toplam 18.480 yaralı,

23 subay 805 er olmak üzere toplam 828 esir,

31 subay 8.602 er olmak üzere toplam 8.633 kayıp, hepsinin genel toplamı 33.654

Yıllar sonra 1963’te Atina’daki Türk Askeri Ateşesinin şahsi gayretleri neticesinde Yunan Genelkurmay Başkanlığı’ndan elde edilen bilgilere göre  Yunan tarafının kayıpları şöyle tespit edilmiştir:

208’i subay 3.958 ölü, 700’ü subay 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere genel toplam 23.267 kişi. [14]

Türk Ordusunun muharebe zayiatının daha fazla olması, vatanın her karış toprağının vatandaş kanı ile  sulandığının işaretidir. Bu kapsamda, Millî Mücadele’nin en önemli muharebelerinin (I. ve II. İnönü, Kütahya-Eskişehir ve Sakarya) 100. yılının coşkulu kutlamalar ve çeşitli programlarla anılması  en büyük dileğimizdir.

Bu vesileyle Dünyanın en onurlu ve çetin mücadelesini vererek, Cumhuriyetimizin 100. yaşına yaklaştığımız şu dönemde, en azından canını bizler için feda etmiş, bu topraklar için toprağa düşmüş  aziz şehitlerimizi, minnet ve rahmetle yâd ediyoruz.

 

KAYNAKÇA:

[1] BÜYÜK DÖNEMEÇ-İbrahim Artuç, KASTAŞ Yayınları-1985

[2] NUTUK-Mustafa Kemal Atatürk

[3] a.g.e.S.338

[4] ŞU ÇILGIN TÜRKLER- Turgut Özakman,Bilgi Yayınevi-2008

[5] BÜYÜK DÖNEMEÇ-İbrahim Artuç, KASTAŞ Yayınları-1985

[6] http://www.ataturk.net/mmuc/bask.html

[7]  http://www.edirneyenigun.com/yazar/3339/mustafa-kemal-pasaya-baskomutanlik-yetkisinin-verilmesi-5-agustos-1921.html

[8] BÜYÜK DÖNEMEÇ-İbrahim Artuç, KASTAŞ Yayınları-1985

[9] Sakarya Meydan Muharebesi Araştırmaları-Dr.Selim Erdoğan @SakaryaSavasi

[10] Sakarya Meydan Muharebesi Araştırmaları-Dr.Selim Erdoğan (@SakaryaSavasi

[11] ŞU ÇILGIN TÜRKLER- Turgut Özakman,Bilgi Yayınevi-2008

[12]BÜYÜK DÖNEMEÇ-İbrahim Artuç, KASTAŞ Yayınları-1985

[13] KISA 20.YÜZYIL TARİHİ- Sina AKŞİN,İş Bankası Yayınları 6.Basım-2018

[14] BÜYÜK DÖNEMEÇ-İbrahim Artuç, KASTAŞ Yayınları-1985