Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

  

KORONA VİRÜSÜ TEHDİDİNE KARŞI ASKERİ TABABETTEN YARARLANILAMAZ MIYDI?

Giriş

Dünyada ve Türkiye’de geçtiğimiz yılın sonlarında bir virüse bağlı olarak başgösteren salgın hastalık, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal hayatını olumsuz yönde etkilediği kadar, beka ve güvenliğine de tehdit etmeye devam etmektedir.

Güvenlik ve beka meselesi, sağlık meselesiyle de doğrudan ilgilidir. Bugün gelinen noktada ülkedeki virüs tehdidi, hiç kuşkusuz güvenlik kaygıları ve endişelerini de beraberinde getirmektedir.

Kimilerine göre bu olay plânlı ve programlı biyolojik bir saldırı hadisesidir. Hadisenin çapı ve sebep olduğu tehlikeye bakılacak olursa, tüm dünyayı ölüm tehdidi ile karşı karşıya bırakan ve Berlin Duvarı ile Varşova Paktının yıkılmasından sonra dünyayı etkisi altına alarak süratle yayılan, tehlikeli teknolojilerin bir ürünüdür. 

Dolaylı Savaş

Dünyanın 20. yüzyılın sonlarından itibaren çok kutuplu yeni dünya düzenine geçmesiyle birlikte, tahlikeli teknolojilerin ortaya çıkması ve yayılması tehdidi ile karşıya kaldığını biliyoruz. Devletler, 21. yüzyılın başlarından itibaren bu durumun sebep olduğu sibernetik savaş başta olmak üzere, bilgi savaşı, dolaylı savaş, cezalandırma savaşı ve ekonomik savaş  gibi tüm dünyayı tehdit eden savaş türlerine maruz kalmış ve halen kalmaya da devam etmektedir. Bu kapsamda bu olayı, devletlerin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatını çökertmeyi doğrudan hedef alan ”Dolaylı Savaş”  kategorisine sokmak ve böyle tanımlamak mümkündür.

Askeri Tababet 

Salgın hastalıklara karşı alınan tedbirler kapsamında, dünyada  başta ABD olmak üzere Fransa ve daha pek çok gelişmiş ülkede alınan askeri tebirler göze çarpmakta ve dikkat çekmektedir. ABD 1000 yataklı askeri gemisini seferber etmiş, Fransa Ordusu Paris sokaklarına inmiştir. Hâl böyle iken ülkemizde  askeri önlem ya da tedbir kapsamında ne yazık ki hiç bir önlem alınamamaktadır. Zira Türkiye’de 15 Temmuz 2016 da yaşanan tehlikeli ve meşum olayın akabinde, TSK’nın sağlık teşkilatı ve örnek seviyedeki örgütlenmesi ne yazık ki tamamen tasfiye edilmiştir.

Sağlık konusu lojistiğin ana dallarından birini teşkil eder ve devletin anayasal olarak sorumluluk taşıdığı çok önemli bir hizmet alanıdır. Bu alanda  başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere devletin bünyesindeki tüm kurum ve kuruluşların bir plân dahilinde görevleri vardır. Özellikle salgın hastalık, doğal afet ve benzeri acil durumlar için askeri tababetten istifade edilir. O askeri tababet ki, evveliyatı 19. yüzyılın başlarına kadar uzanır.

Türkiye’de tıbbın bir bilim olarak ortaya çıkması, Sultan II. Mahmud zamanında 14 Mart 1827 yılında Avrupaî usulde ilk tıp fakültesinin kurulmasıyla başlar. Bu nedenle  her sene 14 Mart Türkiye’de tıp bayramı olarak kutlanır. Sultan II.Mahmud’un ”Tıbhane-i Âmire” adıyla kurduğu modern tıp fakültesinde, askerî ve sivil tabipler beraberce eğitim görmekteydi.

Yakın tarihimiz incelenecek olursa, 18. ve 19. yüzyıllarda askeri reformların itici güç olduğu görülür. Eğitim ve sanayinin gelişmesi ”Ordu” sayesinde olmuştur. Tıbbın yanısıra, veterinerlik, eczacılık, kimyagerlik, mühendislik, haritacılık, ressamlık gibi bilim ve sanat dalları ilk önce Ordu’da kendini göstermiş ve vücut bulmuştur. Diğer bir ifade ile, Osmanlıdan itibaren ülkede tıbbın, eczacılığın, veterinerliğin, kimyagerliğin ve güzel sanatlar dahil diğer daha bir çok ana bilim dalının gelişmesi ve bugünkü seviyesine ulaşmasında askeri eğitim, teşkilat ve örgütlenme öncülük etmiştir.

Türkiye’de askeri tababet, dünyanın en modern orduları ile boy ölçüşebilecek düzeyde muazzam sahra sağlık hizmetine sahipti. Sağlık teşkilatlanması denilince akla askeri sağlık teşkilatı gelirdi. Olağanüstü bir deneyim, tecrübe ve loljistiğe sahipti. O birikimden ne yazık ki bugün istifade edilemediği görülüyor. O sahra hastaneleri kullanımda olsaydı, bugün iş daha kolay ve salgın hastalıkla mücadele daha etkin ve verimli olurdu.

TSK’nin bünyesinde, özellikle Tugay ve üstü Birliklerimizde, ”Sıhhiye Bölükleri” ve ”Sahra Hastaneleri” vardı. Salgın hastalık,  afet ve benzeri acil durumlar için TSK’nin plân ve hazırlıkları her daim yürürlükteydi ve bunun zaman zaman tabikatı yapılırdı. TSK’nin özellikle “Sahra Sağlık Sistemi” muhafaza edilse idi, şu an salgınla ilgili tehdidin ciddi bir kısmını üstlenebilirdi. Boşuna masraf, işgücü emek harcamadan hazır askeri sahra hastanelerinden pekâlâ istifade edilebilirdi.

Sonuç ve Değerlendirme

Türkiye ağır bir sağlık ve buna bağlı salgın hastalık kriz sürecinden geçmektedir.  Küresel ve bölgesel gelişmeler, ülkemizin önümüzdeki kısa ve orta vadede bu tür salgın tehdidi ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabileceğini göstermektedir. 

Türk askeri tababeti dünyanın en köklü ve en sistematik  teşkilatlarından biriydi. Millî devlet aklıyla hareket edilerek askeri sağlık teşkilat, sistem  ve yapısının bugün tekrar eski haline dönüştürülmesi zaruri bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmıştır. Bu nedenle, sözkonusu bu yapının yeniden örgütlenerek tekrar eski haline döndürülmesi millî bir görevdir.

Devletin elinde askeri tababet gibi bir imkân ve kabiliyet varken kullanılmaması, genel halk sağlığı ve toplum sağlığı açısından olduğu kadar, ülkenin beka ve güvenliği bakımından da talihsiz bir durumdur. Devletin bu gibi salgın hastalık durumlarında yapacağı iş,  sadece İl Valiliklerine talimat gönderip 5442 sayılı İl İdaresi kanunu gereğince askeri sahra hizmetlerinin derhal uygulamaya geçirilmesini sağlamak olmalıdır.

Halihazırda söz konusu bu hastaneler, depolarda bile olsa, şayet muhafaza ediliyorsa; 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu kapsamında İl Valiliklerce hizmete sokulup en azından tecrit için değerlendirebilir.