Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

 

Türklerde Ant Kadehi İkonografisi ve Ant İçme Ritüeli

 

Özet

 

Savaş, barış, erginlenme, ölüm ve ebedi hayat temaları ile ilişkilendirilen ant içme ritüeli, Türklerin en arkaik ve kadim geleneklerindendir. Ant içme merasiminin en eski görsel ikonografilerini, sonsuzluğa uğurlanan ve ellerinde kadeh tutan Alp heykellerinde görebiliriz. Savaşta ölen Alpler için dikilen bu heykeller, onların hayat suyu içerek öteki yaşamlarında sonsuzluğa kavuştuklarını anlatır. Kolektif bilinçaltında binlerce yıl varlığını koruyan ve kuşaktan kuşağa aktarılan “Ant İçme Töreni” ve buna bağlı merasimler günümüzde de sürdürülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ant, Kadeh, Şarap, Kan, Alp, Savaş, Barış, Erginlenme.

Abstract

Oath ritual associated with themes of war, peace, initiation, death and eternal life is the most archaic and ancient traditions of Turkish tribes. The oldest visual iconography of the oath ritual ceremony can be seen in the statues of Alps (heroes in wars), who had passed way. Holding a cup in their hands, those statues tell us that the Alps, by drinking water of life, reach eternity in their second lives. Protected by common consciousness and having been transferred for thousands of years from one generation to the other, oath ritual and related ceremonies are still carried out.

Keywords: Oath, Glasses, Wine, Blood, Alp, War, Peace, İnitiation.

Türkçe “Ant” kelimesi, yemin etmek, söz vermek tanımlarının karşılığıdır. İnan’a göre; Yakutlar “Andıgar” Çuvaşlar “Antah”, Kalmuklar “Andıgar”, Uygurlar “Ant İçmek” fiilini “Andık” şeklinde kullanırlar. Ant töreni hakkında ilk bilgiler M.Ö. V. yüzyılda Herodot tarafından verilmiştir. Buna göre İskitler ant içerken kendilerini hafifçe yaralarlar, kanlarını bir kaba damlattıktan sonra silâhlarını o kana batırırlar ve her iki taraf dualarını tekrarlayarak bu kaptan içerlerdi. Eski Türkler “Ant” töreni için önlerine kılıç, ok veya başka bir silâh koyarlar ve bir kaptaki kana kımız, süt veya şarap karıştırarak içerlerdi. Ant içme ritüeli ile ilgili en eski kayıtlardan biri, m.ö. 1. yüzyıla aittir ve Çin elçileri ile Hun hakanı Huhanye arasında yapılmıştır. Töreni gerçekleştirmek için, Tanrının makamına en yakın yer olan ve dünyanın merkezi olarak kabul edilen Hun dağına çıktılar. Beyaz bir at kurban ettiler ve kılıçlarını Yüeçi hanının kafatasından yapılmış, içi şarap dolu kadehe batırarak “Ant” içtiler.1 Heredot İskitlerin savaş tanrısı olarak kabul ettikleri Ares’e (Mars) at kurban ettiklerini ve bir tepecik üzerine saplanmış kılıç üzerine ant içtiklerini yazar.2 Sanat eserlerinden anlaşılacağı üzere, Selçuklu Türklerinde 12-13. yüzyıla kadar camilerde ant içme töreni gerçekleştirilmiştir.

1

 

Resim1: 12-13. yüzyıl Selçuklu seramik cami içi maketi. Minber üzerinde bir hoca ve ellerinde Ant Kadehi tutan uzun saçlı Türk beyleri..

Ant içme ritüelinde adı geçen kurukafa-kadeh, şarap, kan, kılıç, ok-yay, gök, mağara, dağ, güneş, ay, mars, antares ve eski Türklerde ejderha olarak bilinen akrep takımyıldızı önemli arketipik sembollerdir.

Frazer’a göre; arkaik insanlar ruhun ve canın kan da olduğuna inanırlar ve kahinler kan içerek birtakım güçlere sahip olacaklarını düşünürlerdi.3 Zamanla kan içme, yerini şarap içme ritüeline bıraktı ve şarap, bazı halklar tarafından gerçekten kan, sarhoş olma ise bu kanı içmenin meydana getirdiği esinlenme olarak algılandı.4 Şarap asmanın kanı sayılarak, Attis, Adonis, Dionysos gibi ölen ve dirilen bitki tanrılarının kanları, şarap ile sembolize edildi ve yeniden doğuş ve erginleme ayinlerine esin kaynağı oldu.5 Halk inanışlarında, ikonografilerde, ilkel ritüellerde ve mistisizm de kutsal kadeh-kase, şarap, kan ile ilgili simgelere çok sık rastlanır. Günümüzde bu ritüeller, ölen ve tekrar dirildiği varsayılan Hz. İsa’nın kanı ile özdeşleştirilen şarap ve kutsal kase ikonografisi ile sürdürülmektedir.

            Şarap aslında hayat suyu düşüncesi ile de bağlantılı bir semboldür. Büyülü ve kutsal güçler hayat suyu adı altında kan, şarap, süt, şerbet gibi içeceklerde ikame eder. Kadehler, kaseler hayat suyu ile temsil edilen tanrısal kut ya da gücün toplandığı yerlerdir. Bunlar kendilerine sahip olan kahramanları “Tanrı” yapar, onlara ölümsüzlük ve ebedi gençlik verir. Campbell’e göre “kadeh” ya da “kase” gökyüzünü, sonsuzluğu ve bir anlamda hakimiyeti simgeler.6 Memluklular, kadeh sembolünü hükümdarlık araması olarak kumaşlarda, cam eserlerde, mimari eserlerin ve paraların üzerinde kullanmışlardır.

 

2a

Resim2: Memluklu kumaşlarındaki Devlet arması olarak kullanılan Türk Ant Kadehi ikonografisi.

Tüm bu ikonografilerin çok iyi belirlenmiş kozmik ve göksel anlamları da vardır. Eski insanların zihninde her canlının, her anlamlı eylemin göksel bir ilk örneğe sahip olduğu, kozmik bir anlam taşıdığı bilinmektedir. Arkaik insan düşüncesine göre gökyüzünde ne varsa yeryüzünde de o vardır. Eliade’ya göre; Şarabın arketipi yukarıda gök alemindedir. Arketipsel asma hayat suyunun içindedir. Bu asma gökyüzünü kaplar ve kökünden kutsal ırmaklar çıkar. Asma, kozmik bir hayat ağacı ve asmadaki üzüm taneleri yıldızlar olarak kabul edilir.7

Emel Esin’e göre; X. yüzyılın ilk yarısında Türkler bakırdan yapılmış bir tanrı ikonu karşısında ant içerlerdi. Bu tanrı ikonu büyük bir ihtimal ile bakır sokum adı verilen savaş tanrısı mars idi.8 Ant içme ritüellerinde kullanılan semboller çoğunlukla savaş ile ilgilidir. Ejderha takımyıldızı, mars ve akrebin kalbi sayılan ant-ares yıldızı, Türklerin kozmoloji düşüncesi ve inançları ile bağlantılı savaş tanrısı ikonografileridir. Kızıl renginden dolayı kan, demir ve kılıç marsın sembolleridir. Mars tüm insanlığın ortak belleğinde savaş tanrısı olarak bedenlenmiştir. Türkler ona Kızagan Tengri adını verir.

Türkler gökyüzündeki gezegen ve takımyıldız döngülerini, çeşitli ritüeller ile kutlardı. Özellikle mevsim döngülerinde ant içilirdi. Tüm bu kozmolojik ritüeller aslında Türklerin savaş ve savaş ile ilgili göksel inançlarını da yansıtır. Fakat Ritüeller açısından bakıldığında “Ant” kelimesinin aynı zamanda “Barış” kelimesini de karşıladığı görülmektedir. Antik Asya’nın “Barış” ikonografisi, Çintemani moncuk ya da Türkçe “Ant” okunan piktogramdır.

3

Resim3: Antik Asya’nın “Barış” simgesi. Günümüzde “Barış” sembolü olarak kullanılır. Eski Göktürk runik harflerindendir ve “Ant” yani “Barış” olarak okunur.

4

Resim4: Türkçe “Ant” okunan piktogram, Türk runik harflerinden biridir. Çintemani ve Ant işareti Türk kağanlık ve hükümdarlık sembolü olarak Osmanlı dönemine kadar kullanılmıştır.

Bahar ve yaz gündönümlerinde, Hunların ve Türklerin Gök Tanrı sıfatıyla yaptıkları bir Ejder ibadeti vardı. Türkler de Oot Yultuz yani ateş yıldızı denen Mars, Kök Luu yani Ejderha ya da Akrep takımyıldızı ve Akrebin kalbi sayılan Antares, ilk ateşi ya da ocağı yakan göksel bir Kağanı simgeliyordu. Proto Türk kabul edilen Chou inançlarında ateşi yakan efsanevi kağan Kök Luu yani Akrep Takımyıldızının kalbi sayılan Antares yıldızı ile özdeşleştiriliyordu.9 Prototürk Choular Antares yıldızı gökyüzünde görününce fundalıkları ateşe verirlerdi.10

 5

Resim5: Türkler Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı Akrep ve Yay Takımyıldızlarını önemserdi. Minyatürlerde Ejderhanın kalbi sayılan Antares yıldızı düğüm şeklinde gösterilirdi. 

6 

Resim6: Türk Artukoğulları paraları üzerindeki Ejder Takımyıldızı ve elinde kesik baş ve Marsın kılıcını tutan “Mars” ikonografisi. 

                  Kök Türklere ait bir mitolojide, “Dişi Kurttan” doğmuş kardeşlerin en büyüğünün ateş yakarak kardeşlerini kurtardığı ve kardeşlerin onu baş seçerek “Türk” unvanı verdikleri anlatılır. Kök Türk kağan sülalesine adını veren “Türk” ünvanlı hükümdarın bir kitabede adı “Türk Tengri” olarak geçmektedir. Ayrıca Ejder “Asena” Hanedanlığı ongunu idi. Eski Türklerin Kansu’daki bir gök tapınağında bulunan yarı insan yarı ejder biçimindeki altın heykelin gök tanrıyı temsil ettiği sanılmaktadır. Doğu Türkistan Kızıl Mağarasında, bir “Ejder Hükümdar”, “Kurt” başlı bir bayrak tutmaktadır. Türk Budist metinlerinde de Kök Luu Kağan olarak görülüyordu. Ejder ve Kurt Ötüken tanrılarındandı. Kulaklı Kurt-Ejder ikonografisine Selçuklu sanatında sık rastlanır. Hsiung-nularda gök ve yer tanrıları ejderha şeklindeydi. Bu ejderha gök tanrısının tapınağında kılıç üzerine ant içme töreni yapılırdı. Bu kılıç Mars, Antares ve ejderha burcuyla alakalıydı.11

 

Mars gezegeninin yersel izdüşümü atalar tapınağı olarak kabul edilirdi ve göksel kılıç üzerine ant içme töreni bu mekanda yapılırdı. Oğuzlarda da Ant içme töreninde Mars gezegeni ve göksel kılıç simgeleri birlikte kullanılmaktaydı. Mars silahlı bir Alp olarak tasvir edilirdi. Mars ile özdeşleştirilen Marsın Kılıcı efsanesi, Türklerde de vardı ve bir Alp-Tanrı görünümündeydi. Mars Türklerde Ejderha Takımyıldızı ile ilintili görülüyordu. Kılıçlar ejderhanın kılıcı dediğimiz ve ejderha ağzını, ya da çatallı yılan dilini anımsatacak biçimde, yani Zülfikar şeklinde yapılıyordu. Mars ve Marsın kılıcı Yakın Doğuda da Türklerle ilgili sayılmakta ve Kazvini şöyle demekteydi: “Türkler savaşı iyi bilir, Bu Merih’in sıfatıdır ve Merih onların sahibidir.”12 Ayrıca Çin kaynaklarına göre savaş imgesi olan “Tulga” “Türk” demekti.13 Türklerin Altaylarda “Tulga” şeklindeki bir “Altın Dağda” “Demircilik” yapmasından dolayı bu adı aldığı belirtilir.14 Bu sembolik anlatımda “Altın Dağ” Kozmosu, demir ise Mars’ı simgeliyordu. Çünkü demir de bakır gibi, Türkler de Mars ile ilişkilendirilir ve gökten düşen “Göktaşı Demirini” fırtına tanrısının (Mars-Ejderha) gönderdiği düşünülürdü.

7

Resim7: Türk-Hun parası üzerindeki Kağan portresinin başındaki Ejderha sembolleri ve 18. Yüzyıl Osmanlı dönemi ejder kabzalı Kılıç.

8

Resim8: Osmanlı dönemi sancak. Ejder kabzalı ve Ejderha ağızlı Kıngırak ya da Zülfikar..

Şamanist Türkler de Yayık Han büyük bir ejderha görünümünde idi. Türk Şamanlar Yayık için (Ejderha Takımyıldızı) “Al Alevli Ateşin Sahibi”, “Kızıl Bulut Sırmalı, Kamçısı Boz Alev”, “Atamız Çakmak Taşıyla İlk Ateşi Yakmış”, “Ocağımıza Şekil Vermiş”, “Yıldırım Tanrısından Ayrılmış, Şimşek Tanrısından Sıçramış” “Korkunç Ateşli Ak Yayık” ve “Gökte Tanrı” ifadesini kullanırlar ve bu takımyıldıza çok büyük saygı duyarlardı.15

Şamanlar dualarında Yayık için “üç boğumlu ak yayık “diye dua ederlerdi. Türk minyatür sanatında Ejderhanın kalbi sayılan antares yıldızı, kalp şeklinde ve üç boğumlu olarak gösterilir. Altay Türkleri Yayık’a yani Ejderhaya çok büyük saygı gösterirler. İlkbaharda “Yayık Kaldırma Töreni” yaparlar. Yayık yani Akrep Takımyıldızı ilkbaharda ufuk çizgisinden yükselmeye başlar. Yani yer-su ejderi gökyüzüne yükselerek kanatlanır ve gök ejderi olur. Yükselmeye başladığı dönemde Yayık için, süt saçısı töreni yapılır. Nevruz dönemi gece göğünde Ejderha Takımyıldızının yükselmeye başladığı dönemdir.

Ejderhalar eski Türk düşüncesine göre “Çintemani Moncuk” denen bir öz ya da mücevhere sahiptiler. Körkle Moncuk (parlak moncuk) adı da verilir. Ejderha ikonografisi küreyle birlikte tuğların üzerinde de yer alır.16

Ant okunan piktogramı anımsatan, Çintemani adı da verilen, üç benek sembolü, akrebin kalbi sayılan antares yıldızını sembolize eder. Bu motif Osmanlıya kadar kullanılmış ve hemen hemen tüm Türk devletlerinde hükümdarlık sembolü olmuştur. Çintemani motifi tek başına kullanıldığı gibi şimşek benzeri bir sembol ile birlikte de kullanılmıştır. Bunlar bize, tüm bu simgelerin Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı ve kozmolojik boyutlu olduğunu gösterir. Ejderha gök tanrısıdır ve bahar yağmurlarıyla birlikte gökyüzünden şimşeklerini de gönderir. Günümüzde “Üç Cemre” adı verilen ve bahar döneminde, gökyüzüne, toprağa ve suya düştüğü varsayılan kor ya da ateş, kozmolojiktir ve ejderha takımyıldızı ile bağlantılıdır. Muhtemelen ant okunan piktogram ve üç benek yani çintemani motifi, bu anlayışın görsel tasvirleridir.

9a

Resim9: Bir Osmanlı çinisi üzerindeki Çintemani ve şimşek motifi. Ejderha takımyıldızı ile bağlantılı, Yay ve Akrep burcunu simgeleyen bir minyatür. Akrebin (Ejderha) kalbi sayılan Antares “üç boğumlu” olarak gösterilmiş.

1654 yılında ölen Timurlu devleti kağanı İlik Buğra Han’ın bayrağındaki alem, Çintemani moncuk üzerinde oturmuş iki başlı ejderha şeklindedir. Ejderha, Çintemani Moncuk Türklerde Alplik simgesidir.

Çintemani gibi, daire ya da hilal içindeki üç nokta motifi de ant okunan piktogramdır. Çok değerli Emel Esin’e göre; Hunlar göğü şahit tutarak, Orta Asya’daki Türkler güneşi ve ayı şahit tutarak ant içerlerdi. Bu yüzden daire içindeki nokta sembolü Türkçe “Güneş” ve “Ant” okunan piktogramdır.17 Bu sembol, ant içme ritüelinde kullanılan kafatası ikonografisi ile de benzeşir.

Emel Esin’e göre; Attila’nın ya da Ares’in kılıcı efsanesi Türkler tarafından da biliniyordu ve İskitler de dahil Turan kültür çevresinde yaşayan tüm Türkler, bu kılıç üzerine ant içme ritüelini yapıyordu.18 Türklerin Ares (Mars) ve Akrep Takımyıldızının (Ejderha Takımyıldızı) kalbi sayılan Ant-Ares yıldızına Ant içilmeleri ve Yunanca bu yıldıza Ant-Ares isminin verilmiş olması, bu söylencenin İskitler tarafından Yunan mitolojisine taşınmış olabileceği ihtimalini akla getiriyor. Türkçe “Ant” kelimesi ile Yunanlıların bu yıldıza verdikleri “Antares” ismi, çok uzak geçmişteki bir kültür bağını ve alışverişini gösteriyor olabilir.

Göktürkler ata mağaralarında Ejderha Takımyıldızı (Ant-Ares ve Akrep Takımyıldızı) ile bağlantılı Ant içme töreni yapardı. Ya da bir dağın yamacında yaz gündönümünde Ejderha Takımyıldızı (Yay, Akrep ve Terazi Takımyıldızını kapsar) ve Ant-Ares yıldızının tepede olduğu dönemde, bir at kurban ederler, atın kanını içkiye karıştırıp, kılıç üzerine ant içerlerdi. Daha sonra erlere rütbeler ve onların nişanesi olan davul, ok-yay, balta, kılıç, askeri kemerler ve şarap ile bağlantılı kadeh dağıtılırdı. Türklerin en önemli erginlenme ritüeli, erlik yani askerlik çağına gelmiş erkekler için yapılırdı. Erlik kemeri ya da erlik kılıcı kuşanmak, Türk alp kurumuna özgü törenlerdi. Alpler sadakat andı içerler ve tören sonrasında kemer, kılıç ve sadak kuşanarak bu ritüeli gerçekleştirirlerdi. 19 

GÖKTÜRK BALBAL 

Resim10: Elinde “Ant Kadehi” tutan, erlik kemeri ve kılıcını kuşanmış bir Türk Alp-Savaşçı.

Göktürk alp ve kağanları ellerinde ant kadehi tutar vaziyette gömülürdü.20 Sin adı da verilen Türk mezar heykellerinde, alp ya da kağanlar, sağ elde tolu (kadeh) tutup sol el ile erlik kemerine ya da silahlarına dokunurlar. Bu duruş şekli ve ikonografisi ant içme ritüelinin kadeh, kemer ve silahlar ile olan bağını ifade eder. Ayrıca bu sembol, kafatası sembolünü de de çağrıştırır ve Ares (Mars), savaş ile alakalı ölüm tanrısıdır. Türkçe ant kelimesi Alp yani savaşçı kelimesiyle de bağlantılı görülür.

Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen, silah üzerine ant içme ve kılıç-kemer kuşanma törenleri, Türklerin en eski erginlenme ve “er” olma ritüellerinin devamıdır. Ölen savaşçıların tanrı ya da tanrıça ile şarap içmeleri, yani bir anlamda hayat suyu içerek ebedi hayata intikal etmeleri ise İslamileşerek “Şehadet Şerbeti İçmek” şeklinde yaşamaya devam eder. Eski Türk inançlarına göre, savaşta ölmek ölümlerin en şereflisi idi. Ölen alpler bir anlamda şehit sayılırlardı. Şehit savaşçıların cennete gidecekleri ve tanrı ya da tanrıça katında hayat suyu ile bağlantılı şarap ya da günümüzdeki anlamıyla şerbet içerek, ebedi hayata kavuşacakları düşünülürdü. Libasyon adı verilen ve arkaik dönemlerdeki hayat suyu düşüncesi ile bağlantılı, tanrı ya da tanrıçayla şarap içme ya da saçı törenleri, Türklerde de vardı. Bununla ilgili çizimler, Balbal adı verilen alp ve kağan heykellerinde resimlenmiştir. Balbalların üzerinde, Umay ana olduğu anlaşılan ve başında üç dilimli tacı olan tanrıça ile karşılıklı ant kadehi tutarak şarap içen alp figürlerine rastlanmaktadır. Tanrıça Umay ananın tasvirlerinde elinde ant kadehi ile ifade edildiğini görürüz. 

11 

Resim11: Elinde Ant kadehi olan Tanrıça Umay Ana.

 12

Resim11: Günümüzde Ant içme töreni Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hala sürdürülen bir ritüeldir. Erlik mertebesine yükselen askerler, silah ve bayrak üzerine “Ant İçerler”. Tıpkı erlik kemerlerindeki kılıçlarına dokunarak ant içen ataları gibi.

Sonuç

Tüm milletlerin ilkel dönemlerinde, göklerde oturan ve gök sembolleriyle tecelli eden, kutsal bir yüce varlığa inanılırdı. Eliade’ya göre “Gök Tanrı” inancı en eski Proto-Türk uygarlıklarına aittir. Fakat “Gök Tanrı” uzaktır ve insanlarla çok ilgilenemez. Buna karşılık, yer ve gök ruhlarının hayata katıldığı, birtakım ritüellerin ve büyülerin yapıldığı Şamanist uygulamalar, insanların gündelik manevi ihtiyaçlarını karşılar.

En erken dönemden itibaren, protürk sayılan Çular, İskitler, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Selçuklulara kadar tüm Turan kültür çevresinde uygulanan kutsal törenlerden belki de en önemlisi ant içme törenidir. Bu ritüelin gerçekleştirildiği yer, zaman, durum ve şartların aslında bildiğimizden çok daha geniş kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Ant içme töreni, mevsim döngülerinde, savaşa gitmeden önce, düşmanla antlaşma yani barış yapılırken, defin ritüellerinde, kılıç kuşanma ve erginlenme ayinlerinde, ruhlara yapılan saçı törenlerinde ve öteki dünya anlayışı ile bağlantılı tanrıça Umay ile şarap içme ritüelinde karşımıza çıkar.

Ant içme töreninde çok çeşitli göksel ve yersel ikonografilerin olaya katıldığı görülmektedir. Ejderha Takımyıldızının (Akrep Takımyıldızı) ve Ejderhanın ya da Akrebin kalbi sayılan Antares yıldızının ufuk çizgisinde yükselmeye başladığı ve gece gökyüzünde görüldüğü devre, bahar ekinoksu dönemidir. Türkler bu dönemi yeni yıl (Nevruz-21 Mart) olarak kutladıkları gibi, Türk Tanrı ya da Ata Türk adını verdikleri ateşi yakan efsanevi ata ile özdeşleştirdikleri, Ejderha Takımyıldızı ile bağlantılı bir ibadeti gerçekleştirirlerdi. Ezoterizm de Mars, Akrep Takımyıldızının yöneticisidir ve Mars, Antares gibi savaş gezegenidir. Türklerin “Savaşçı” kimliği ile de bağlantılı olan bu göksel arketipler “Savaş Tanrısının” tezahürleri olarak görülebilir.

 

Alplerin kılıç ve kemer kuşanıp asker olma gibi erginlenme ayinleri de ant içerek gerçekleştiriliyordu. Bu ritüeller yine Ejderha Takımyıldızı, Antares ve Mars ile ilişkilendirilen “Savaş Tanrısı” adına yapılıyordu. İskitler ve Hunlar mars adına at kurban edip, kadeh gibi kullandıkları kurukafanın içinde atın kanını şarap ile karıştırarak içiyorlardı. Bu törenler elbette Ejderha takımyıldızı ile bağlantılı, mevsim döngülerinde yapılıyordu.

Alpler savaşa gitmeden önce atlarının kuyruklarını, savaşta ölürler ise kesilmesi için düğümler ve kadehe doldurdukları şarap ile ant içerlerdi. Eski Türkler için savaşta ölmek ölümlerin en şereflisi idi. Ölen savaşçının atının kuyruğu kesilir ve mezar başına tuğ olarak asılırdı. Savaşçı çoğu zaman at ile birlikte gömülürdü. At öteki dünya ile bağlantılı, ölüm ve yer altı hayvanıdır ve ölen savaşçının ruhunu tanrıya ulaştırır. Daha da önemlisi at, savaş tanrısı mars ile özdeşleştirilir ve onun adına at kurban edilirdi. Kurban edilen hayvanın kanı kırmızı renginden dolayı mars ile ilişkilendirilirdi. Ayrıca kan ruhun ve canın bulunduğu bir sıvıydı ve yeniden doğuş ritüeli için kullanılan çok önemli bir simgeydi. Bu yüzden açılan kurganların içindeki at ve insan iskeletlerinin üzerinde kanı ifade eden kırmızı boyaya rastlanmıştır. Ant törenlerinde, kurban edilen hayvanın kanını, yada kendi kanlarını karıştırdıkları şarabı içmeleri, savaştan önce tanrısal güç kazanma ve savaş tanrısı ile özdeşleşme olarak yorumlanabilir.

Dipnotlar

 1Abdülkadir İnan ,“Eski Türklerde ve Folklorda Ant”, Makaleler ve İncelemeleri. s.281.

2Mircea Eliade, “Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2003, s.393

3James G. Frazer, “Altın Dal-1”, İstanbul: Payel Yayınevi, 1991, s.176

4James G. Frazer, “Altın Dal-1”, İstanbul: Payel Yayınevi, 1991, s.181

5James G. Frazer, “Altın Dal-1”, İstanbul: Payel Yayınevi, 1991, s.269

6Joseph Campbell, “Yaratıcı Mitoloji”, Ankara: İmge Kitapevi, 1994, s.3

7Mircea Eliade, “Dinler Tarihine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2000, s.285

8Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.134

9Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.35

10Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.108

11Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.67

12Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.67

13Emel Esin “Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006, s.284

14Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.42

15Abdülkadir İnan “Tarihte ve Bugün Şamanizm”, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2000, s.33,131

16Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.86

17Emel Esin “Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006, s.239

18Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.66

19Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.124-125

20Emel Esin “Türk Kozmolojisine Giriş”, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001, s.275

            Kaynakça

Campbell, Joseph

1994, Yaratıcı Mitoloji (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara

2003, Doğu Mitolojisi (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara

1992, İlkel Mitoloji (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara

2003, Batı Mitolojisi (Tanrının Maskeleri), İmge Kitabevi, Ankara

2000, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

Coruhlu, Yaşar

2002, Türk Mitolojisinin Anahatları,Kabalcı Yayınevi, İstanbul

Eliade, Mircia

1991, Kutsal ve Dindışı, Gece Yayınları, Ankara

2000, Demirciler ve Simyacılar,Kabalcı Yayınevi, İstanbul

1999, Şamanizm, İmge Kitabevi, Ankara

1994, Ebedi Dönüş Mitosu, İmge Kitabevi, Ankara

2002, Babil Simyası ve Kozmolojisi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

2003, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

2003, Dinsel İnanclar ve Düşünceler Tarihi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

1992, İmgeler Simgeler,Gece Yayınları, Ankara

Esin, Emel

2001, Türk Mitolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

2003, Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

2004, Türk Sanatında İkonografik Motifler, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

1991, Katun (Türk Kadınına Dair), Cilt 7, Sayı 20, A. K. M. Ankara

2001, Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul

Frazer, James G.

1991, Altın Dal 1, Payel Yayınevi, İstanbul

1992, Altın Dal 2, Payel Yayınevi, İstanbul

İnan, Abdülkadir

2000, Tarihte ve Bugün Şamanizm, T. T. K. Basımevi, Ankara

Jung, Carl Gustav

1997, Analitik Psikoloji, Payel Yayınevi, İstanbul

2003, Dört Arketip, Metis Yayınları, İstanbul