Twitter
Visit Us
YOUTUBE
YOUTUBE
LINKEDIN
Share

TÜRKİYE’NİN SURİYE SERÜVENİ (II) 

Türkiye’nin Suriye serüveni 2011’de ‘’Arap Baharı’’ ile birlikte başlamıştı. On bir yıl sonra bugün gelinen noktada Türk kamuoyu, Suriye’nin kuzeyinde yapılması öngörülen/plânlanan operasyonun gerekli mi gereksiz mi, yapılmalı mı yapılmamalı mı diye endişeli ve tereddütlü bir şekilde tartışmakta.

Aslında Türk toplumundaki söz konusu yoğun tartışma, endişe ve tereddütler, geçen yıllarda aynı bölgelerde yapılan harekât ve operasyon sonuçlarından mülhem.

Tarihçiler hep hayatın ileriye doğru yaşandığını ancak geriye doğru anlaşıldığını söylerler. Strateji hesap işidir, siyasi hedef ve sonuçlar başlangıçta iyi seçilmeli ve iyi düşünülmelidir. Bu bağlamda akıllara şu soru geliyor: Bugüne kadar çok canlar verdiğimiz Suriye topraklarında icra edilen Fırat Kalkanı (Ağustos-2016), Ocak-2018’de Zeytin Dalı, Ekim-2019 da Barış Pınarı gibi büyük çaplı operasyonlardan ne elde edildi? Sonuç ne?

SRY. HRT.

Ya da diğer bir ifade ile, Suriye’de başlangıçta tespit edilen siyasi hedeflere ulaşıldı mı veya ne kadarına ulaşıldı soruları, bugünkü tartışmaların kaynağını teşkil ediyor. 

Prusyalı ünlü general Clausewitz, ‘’Siyasi bir hedefiniz yoksa savaşa girmeyin’’ der.  Clausewitz’in bu sözlerinden, siyasi hedefiniz var ama stratejide yapılan hatalar sebebiyle bunu gerçekleştirme imkân ve kabiliyette değilseniz veya uzaklaşmışsanız savaşı devam ettirmeyin anlamını çıkarmak da mümkün.  Çinli düşünür Sun Tzu da ‘’Uzun süreli bir savaş önce orduyu sonra da toplumu yozlaştırır.’’ diyor.

Türkiye’nin, büyük beklenti ve umutlarla girdiği Suriye Serüveninde maalesef bugüne kadar attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmedi. Gerçekleştiremeyeceği emeller peşinde koştu. İşte tam da bu noktada ABD ve Rusya faktörü ön plâna çıkıyor.

Görünen o ki, sözde stratejik müttefikimiz ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları ile Türkiye’nin güvenliği, toprak bütünlüğü, kısacası bekası birbiriyle çatışıyor, örtüşmüyor. Gelecekte de örtüşeceğe benzemiyor. Bize göre ABD, Türkiye’nin güvenlik endişelerini yok sayıyor.  Terör gruplarına açıktan sınırsız desteği devam ediyor. Asıl sorun burada. ‘’ABD Türkiye’yi oyalıyor’’ fikri daima gündemde ve giderek güçleniyor. Bu durum devam ettiği sürece, Türkiye’nin sınır komşusu Suriye’de siyasi hedeflerini gerçekleştirmesi çok zor, hatta imkânsız gibi görünüyor.

Diğer taraftan Rusya ile de benzer sorunlar yaşanıyor. Rusya cephesinde de aslında durum pek farklılık göstermiyor. Rusya, PYD/YPG/PKK konusunda ABD ile benzer görüşte. Zamanın Rusya Ankara Büyükelçisi Andrei KARLOV, PYD/YPG/PKK’yı terör örgütü olarak görmediklerini söylemişti.

Rus dışişleri sözcüsü Mariya ZAHAROVA son açıklamasında, ‘’Türkiye’nin, ulusal güvenliğine dönük tehditler konusundaki endişelerini anlıyoruz, bununla beraber Suriye topraklarında bir kara operasyonu düzenlenmesi sadece bölgede gerilimin tırmanmasına ve burada terörist faaliyetlerin artmasına yol açar” dedi ve Suriye devleti ile masaya oturulması gerektiğine işaret etti. Bu açıklama Türkiye’de operasyondan vazgeç mesajı olarak algılandı.

Bölgenin baş aktörleri ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin güvenlik endişesinin giderilebilmesi için, terör gruplarının Türkiye sınırından itibaren yeterli derinlikteki bir bölgeye çekilmesini kabul etmesi ve desteklemesi gerekir. Yeterli derinlikten maksat, terör gruplarının Rakka’yı da içine alacak şekilde sınırdan itibaren daha güneyde güvenli bir bölgeye çekilmesinin sağlanmasıdır.

RAKKA

Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolünde olmayan hiçbir bölgede teröristlerin olmayacağı ve yuvalanmayacağı garantisini kimse veremez.

Daha önce müteaddit kereler ifade ettiğimiz gibi Türkiye için en tehlikeli senaryo, Suriye’nin kuzeyinde de Irak’ın kuzeyindekine benzer bir yapının tesis edilmesidir.

Son Söz: Türkiye’nin Suriye serüveninde bugün gelinen noktada toplumun beklentisi iki yönlüdür. Birincisi, Suriye’de şehit verilmemesi, ikincisi de Suriyeli sığınmacıların geri dönmeleridir.